FâRÂBÎ’NİN İhsa’Ül-ulûM ve İbn hiNDÎ’Nİn el-tezkire bi CÜmel el-felsefe’Sİndeki İLİm tasnifleriNİn karşilaştirilmasi



Yüklə 21,92 Kb.
tarix17.01.2019
ölçüsü21,92 Kb.
#98567

BİLİM - SANAT İLİŞKİSİ ve LEONARDO DA VINCI

Bir gün yaşlı bir adam heyecanla arkeologların yanına gelir ve “işte buldum” der. “İnsan elinden çıkma mükemmel bir işçilik”. Ancak yanılmıştır, arkeolog bir bakışta bunun insan elinden çıkmayan doğal bir taş alet olduğunu anlar ve yaşlı adama insan elinden çıkan bazı aletler gösterir. Adam şaşırmıştır. Çünkü arkeologun gösterdiği aletler hiç de hayranlık uyandıracak türden değildir.

İlk insanların aletleri doğada bulunan örneklerine benzetme yoluyla yapılmıştır. Örneğin insanlığın en eski taş aletleri olan Kafuan kültürüne ait olanlar, doğal halde bulunan çay taşlarının bir iki darbeyle keskin ve sivri uçlu hale getirilmesi ile elde edilenlerdir1. İnsanların konuyla ilgili gözlem ve deneyimleri arttıkça doğada bulunanlardan daha mükemmel olanlarını da yapabilmiş, böylece doğal olanı kendi işine yarar hale getirme düşüncesi sayesinde daha nazik aletler üretebilmiştir. Ben bu daha nazik alet üretimi ile sanatın başladığını düşünüyorum. Ancak şunu unutmayalım ki, insanlığın bilgi ve tecrübe birikimi ile beraber ancak bu olabilmiştir. İlk devirlerde kötü taklitler vardır. Yaşlı adam kötü taklitleri hesaba katmamış, doğal olanı insan yapımı sanmıştır.

Yaşlı adam da dahil olmak üzere hepimiz yaklaşık 15.000 yıl önce Fransa’nın Lascaux Mağarası’na çizilmiş duvar resimlerini gördüğümüzde bunların insanlar tarafından yapıldığı konusunda şüphe duymayız. Çoğumuz, aslında bugün bir sıradan ressamın bu resimleri daha mükemmel çizebileceğini düşünmemize rağmen, onlara hayranlık duyarız. Bunun sebebi o devirde bu resimlerin yapılmış olmasıdır. Demek ki insanın sanatsal yetenekleri onun birikimleriyle orantılı değerlendirilmektedir. Birikimden kastım hem gözlemsel hem de deneyimsel birikimlerdir. Aynı resimleri bugün yaptığımızda belki bir değeri olmayacaktır.

Buraya kadar anlattıklarımızdan şu sonucu çıkarıyoruz: sanat, insanoğlunun doğayı taklitle başlayıp ona en yakın formu bulmaya çalışması, hatta bazen onu aşması ve kaba olanı daha nazik bir hale sokmasıdır. Her taş aletin dönemine bakılırsa bir ihtiyaca cevap verdiği ve döneminin özelliğini yansıttığını görürüz. Lascaux Mağarasındaki hayvan resimlerinin de “kolay bir av için büyü” olduğunu düşünenler vardır. Bu av sahneleri o toplumun dinsel-büyüsel yapısını yansıtmaktadır. Sonuçta her ne olursa olsun sanatın hammaddesi doğadır ve doğa toplumsal yapı ve ihtiyaca uygun olarak işlenmektedir.

Şüphesiz bireysel bir faaliyettir de sanat. İlk insanların da tamamının alet ustası olmadıkları sanılmaktadır. Onların da aralarındaki en yeteneklileri bu işi yapmış olmalıdır. Ancak sanat için gerçekten sadece yetenek mi gerekmektedir ?

Ellerini kullanmaya başlayan insanın akıllandığı söylenmektedir. Ellerini en iyi kullananlar daha mı akıllıdır? Yoksa en akıllılar mı ellerini daha iyi kullananlardır ? Becerikli ve akıllı bir adamın daha fazla bir şeye ihtiyacı yok mudur?

Daha küçük bir çocukken resimle birlikte matematikte de büyük başarılar gösteren Leonardo Da Vinci2 için elbette bunların hepsi gereklidir. Yani beceri, akıl ve bir fazla şey olan bilgi. Yanında çıraklık yaptığı hocası büyük ressam ve heykeltraş Andrea del Verrochio onu yetiştirirken mesleğin yanında aynı zamanda Latin,Grek klasikleri ile felsefe, matematik ve anatomi öğrenmesi gerektiğini daha o zamandan söylemiştir3. Bu tutum aslında Rönesans’ın yapısından kaynaklanmaktadır. Böyle çok boyutlu bir öğrenim, gerçek bir sanatçı için vazgeçilmez bir gereksinmedir. Bu bilgileri öğrenmek için gerekli ortama sahip olan Leonardo, Alberti’den matematik ve fizik dersleri almış, Floransa’da, Columbus’un seyahatlarini teşvik eden, astronom Paolo Toscanelli ile tanışmış, Amerigo Vespucci’nin verdiği bir geometri kitabından Luca Pacioli’yi tanımış ve Antonio della Torre’den anatomi araştırmaları için yardım almıştır4. Şüphesiz bu deneyimleri hem bilimi hem de sanatı için büyük fayda sağlamıştır. Yeteneklerini aklıyla ve bilgisiyle birleştirmiş ve mükemmel ürünleri yaratabilmiştir.

Ancak bununla yetinmemiştir Leonardo Da Vinci. Ortaçağın skolastik düşüncesinden sıyrılmış ve Rönesans adamı olduğunu kanıtlamıştır. Örneğin Aristoteles’i matematiğe gereken önemi vermediği ve doğayı niteliksel olarak kavradığı için eleştirmiştir. Ancak Aristotelesçiliğin Rönesansçı tepkisi olan ve Aristotelesçi Ortaçağ’ın doğaya egemen olma düşüncesinden yoksun oluşunu eleştiren Hermetistler’e de (yine matematiği kullanmadıkları için) tavır almıştır. Çünkü Ona göre matematiksel bilimlere dayanmayan ya da matematiği uygulamayan bir alanda kesinlik yoktur. Sanatçının da matematikçi gibi kesin nicelikler, bağlantılar ve oranlarla uğraşması gerekmektedir5. Örneğin bir binanın resmi, bina iyice incelendikten, kısımları arasındaki oranlar belirlendikten, bazı optik konular anlaşıldıktan, eşyaların gözlemciye yakınlık ve uzaklıkları hesabedildikten sonra uygun bir perspektif ve ölçü ile çizilmelidir. Böyle bir anlayışa sahip olan Leonardo ve Onun gibi (örneğin; Brunelleschi ) sanatçı mühendisler perspektif ve optik konularında çalışmalar yaparken bilime ve matematiğe de büyük katkılar sağlamışlardır. Şüphesiz bu anlayış Rönesans’ın estetik anlayışını temsil etmektedir. Bu anlayışa göre doğa gözlemlenmeli ve bu gözlemler ışığında gerçek yansıtılmalıydı.

Leonardo sadece Eski Yunan Kültürüne bakmıyordu, daha fazlasına, doğaya, bakıyordu. Ona göre Yunan yazarları iyi bir başlangıç noktası idi ama asla son nokta değildi6. Bu anlayışla onlardan daha fazla bilgi edindi ve hiçbir ayrıntıyı atlamamaya özen gösterdi.

Sadece doğa gözlenmiyordu tabii ki, insan vücudu ve organları da Leonardo tarafından anatomik bir incelemeye tabi tutuluyordu. Yasak olmasına rağmen diseksiyon yapıyor, insan vücudu ayrıntılarıyla tanımlanıyor ve resmediliyordu. Hatta bir keresinde hamilelikte ölen bir kadının vücuduna disseksiyon yapmış ve fetusun uterus içindeki yerini göstermiş, plesentanın yapı ve fonksiyonunu doğru olarak tanımlamıştır. Şüphesiz Floransalı sanatçıların ölü vücutlarını incelemeleri, ölülerle ilgili batıl inançlara sahip olmamalarındandı. Onlar özgür düşünceliydiler ve bilim ve sanat ancak böyle bir düşünceyle gerçekleştirilebilirdi. Böylece anatomi ve tıp, hekim ve sanatçının ortak mülkiyeti haline gelmişti. Böylece sanata sadece kutsal bir öykünün yazılması görevinin yanında, gerçek dünyanın yansıtılması görevi de düşüyordu. Bu sayede birbirinden çok ayrıymış gibi görünen sanat ve bilimin kesişme noktaları bir doğruda buluşuyordu.

Leonardo sadece bahsedilen alan ve konularla ilgilenmemiştir. Onun belki de en önemli özelliklerinden biri mühendisliğidir. Hava ve su ile özellikle ilgilenen Leonardo tasarımlarıyla ilk büyük aerodinamik ve hidrodinamik ustası olmuştur. Diğer mühendislik tasarımlarından bahsetmeyeceğim ama şunu söylemekte yarar var : gözlemci yönü hem bilim adamlığını hem de sanatçılığını belirleyen en önemli etken olmuş. Yeteneklerini bilimsel bilgi ve yöntemle birleştirmesi Onu büyük bir sanatçı ve bilim adamı yapmış. Aslında onun sanatçı mı yoksa bilim adamı mı olduğu hala tartışılan bir konudur. Ancak notlarının bulunmasıyla bilim adamlığının daha önde olduğunu söyleyenler çıkmıştır. Asıl önemli olan bilimin mi sanatı, yoksa sanatın mı bilimi etkilediği sorusuna cevap verebilmektir ?

Sanırım ikisi de birbirini zaman zaman etkiliyor. Örneğin perspektif resim için matematik bilgisine ihtiyaç duyan resim sanatı, 17. yüzyılda matematikteki en özgün buluşa ilham kaynağı oluyordu. Perspektif yöntemini geliştirmeye çalışan ressamlar geometri ile ilgili yeni düşünceler ileri sürmüşler ve bütünüyle yeni bir araştırma doğrultusunu gerekli kılan bir çok soru ortaya atmışlardı. Böylece sanatçılar matematiğe olan borçlarını ödemiş oluyorlardı. Sanattan doğan bilim dedikleri “izdüşümsel geometri” böyle bir etkileşimin sonunda ortaya çıktı.

Sonuç olarak hem bilim hem de sanat yaşam için kaçınılmaz öneme sahip iki alandır ve görüldüğü gibi birbirlerinden fazla bağımsız da değildirler. Sanatı daha çok duygunun, bilimi ise aklın bir üretimi olarak görenler epeyce fazla olmasına rağmen, Leonardo da Vinci’de görülüyor ki ikisinde de hemen hemen aynı yöntemler kullanılıyor ve kesinlikle akla dayanıyor. Tabii akıl da duyu gözlemine...



Aralık 2003


1 L.S.B. Leakey, İnsanın Ataları, çev. Güven Arsebuk, TTK, Ankara 1988, s.46

2 Cemal Yıldırım, Bilimin Öncüleri, Bilim ve Teknik Dergisi, 324. Sayı, Tübitak , s.82

3 Cemal Yıldırım, a.g.e. , s.82

4 History of Science,s.114

5 Cemil Akdoğan, Rönesans Bilim-Sanat Etkileşimi ve Leonardo da Vinci, Bilim v e Teknik Dergisi,314.Sayı, s.60

6 History of Science,s.113





Yüklə 21,92 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin