GAZİANTEP SAVAŞIN MAĞDUR ETTİĞİ KADINLAR PANELİ
KONUŞMA METNİ
Sayın Hanımefendi,
Sayın Bakanım,
Sayın Belediye Başkanım, Miletvekilleri
Sayın Misafirler, Çok değerli sivil toplum örgütü temsilcileri, Katılımcılar, Konuşmacılar ve Siz değerli basın mensupları,
Kadın ve Demokrasi Derneği olarak Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliği ve işbirliği ile düzenlemiş olduğumuz “Savaşın Mağdur Ettiği Kadınlar” konulu uluslararası panelimize hepiniz hoş geldiniz.
Öncelikle 10 Kasım münasebeti ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal’i kaybettiğimiz bu günde onu bir kez daha saygıyla anıyor, o büyük devlet adamına ve silah arkadaşlarına Allah’tan rahmet diliyoruz…
Ülkemizin hemen yanı başında dört yıldır devam eden ve hala canlılığını koruyan bir iç savaş ile karşı karşıyayız. Tunus’ta bir seyyar satıcının kendini yakmasıyla başlayan Arap Baharı Hüsnü Mübarek iktidarının devrirken sadece Mısır’ı değil bölge halklarını da derinden etkilemiştir. Bu tarihi devrim bir domino etkisi yaratarak Bahreyn’i, Libya’yı, Yemen’i, Fas’ı ve tüm Orta Doğu’yu etkisi altına almıştır
Sayın misafirler,
Halk hareketlerinin büyük devrimlere yol açtığı bu dönemde yaklaşık elli yıldır Baas rejimi ile yönetilen Suriye’de de bu devrim etkisini göstermiş, halk, özgürlük ve daha iyi demokrasi talebi ile meydanları doldurmuştur.
Ancak hepimizin bildiği üzere rejiminin, özgürlük taleplerine cevabı ise ağır silahlar, gözaltılar, işkenceler ve devamında kitlesel ölümlere neden olan bombardımanlar olmuştur.
Maalesef, geriye kalan hep bildiğimiz, TV ekranlarında gördüğümüz harabeye dönmüş şehirlerin manzaraları olmuştur, bu manzaranın içerisinde hepimizi derinden etkileyen, yüreğim acıyarak ifade etmeliyim ki, kadınlar ve çocukların göç yolculuğu ve bu yolculuklarda yaşadıkları olmuştur.
Değerli konuklar, dünya tarihini şöyle bir gözden geçirdiğimizde, savaşlarla dolu olduğunu görürüz, üzülerek ifade etmeliyim ki savaşları erkekler başlatmakta kadınlar ve çocuklar sonucuna katlanmaktadır, savaşın tahrip ettiği yuvaları, şehirleri yeniden kadınlar inşa etmektedir.
Farkında mıyız, bilmiyorum. 250 bin kişinin ölümüne neden olmuş bu iç savaş, iki milyondan fazla Suriyeli kardeşimizi yerinden etmiş, göçe maruz bırakmıştır. Bunlar, hayatta kalabilenlerdir. Hayatta kalamayanlar ise İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün verilerine göre 15 bin çocuk 13 bin kadın olmuştur.
Türkiye yanı başında yaşanılan bu trajediye kayıtsız kalamamış ve bombalardan, açlık ve sefaletten kaçan Suriye’nin kardeş halkına kapılarını ardına kadar açarak tarihi sorumluluğunu yerine getirmiştir. İnancıyla, tarihiyle, milletiyle ve devletiyle her zaman mazlumun ve mağdurun yanında olmayı tercih etmiş, kadim büyük Osmanlı imparatorluğunun ve onun mirası toprakları üzerinde inşa ettiğimiz Türkiye Cumhuriyetinden aksini yapmasını nasıl düşünebiliriz. 1500lerde Endülüs’ten gelen Yahudilere nasıl kucak açtıysak, körfez savaşında ırak tan göç edenlere yuva sunduysak, Suriyeli kardeşlerimize de aynı hassasiyeti, devlet millet ve özellikle sivil toplum örgütleri olarak göstermek zorundayız. Ancak, koruma altındaki bu misafirlerin hayatlarının çeşitli alanlarına ve güvenliklerine yönelik, ortak yaşam ve kültürün, gelecek sorununun ne olacağına yönelik çeşitli politikaların geliştirilmesi ve hayata geçirilmesi ortak yaşam kültürünün zeminini oluşturmak açısından fazlasıyla önem arz etmektedir.
Değerli konuklar,
Bu bilinçle, meselenin ulusal ve uluslararası kamuoyunda tartışılmasını ve farkındalık yaratılmasını kadını ve aileyi merkeze alan yaptığımız çalışmalar ve faaliyetler ile kadınlarımızın mevcut statüsünü artırmayı hedefleyen bir sivil toplum kuruluşu olarak, kendimize vazife saydık.
Söz konusu çözümlerin ve meselenin somut yansımalarının müzakere edileceği bu panel bölge halkı için de bir ilk olacaktır.
Değerli konuklar,
Sözlerimi sonlandırmadan, küreselleşen dünyada krizlerin yalnızca yakın coğrafyalarını değil tüm dünyayı derinden sarsması gerekirken, dünyanın kalkınmış ülkelerinin ve bilhassa coğrafi yakınlığıyla Avrupa’nın bu duruma sadece seyirci kalması son derece düşündürücü ve manidardır.
Ancak gerek toplum olarak gerek devlet olarak biz seyirci kalamayız ilişkiler sadece reel politika üzerine değil, bazen de ahlaki ve insani değerler üzerine yapılır
Bölgeden yükselen çığlıkların tüm insanlığı, erdem ve vicdan sahibi herkesi ilgilendirdiği kuşkusuzdur. Türkiye hem coğrafi konumu hem de bölgelerle olan tarihi ve kültürel bağları nedeniyle yaşanan krizleri çok yakından takip etmek zorundadır. Ancak bu sadece hükümetin değil sivil toplum kuruluşlarının da görevidir. Bu vesile ile sadece Suriye değil kriz yaşayan diğer ülkelerden de ülkemize sığınan insanlara kapılarını ardına kadar açtığı için başta cumhurbaşkanımız ve başbakanımızı şükranlarımızı sunuyoruz.
Başta sayın hanımefendiye, panelin gerçekleşmesi için bizi imkanlarını sunan Sayın Gaziantep belediye başkanına, gerek dinleyici gerek konuşmacı olarak panelimize katkıda bulunan ve katılım gösteren yabancı konuklarımıza, panelistlerimize ve siz haziruna teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum
Dostları ilə paylaş: |