Diyabet hastası olmamak elimizde mi? Kimler daha çok risk altında?
Kimlerin diyabet riski altında olduğunu tespit etmek mümkün. Ailesinde şeker hastalığı olan kişilerin diyabetle karşılaşma ihtimali daha fazla. Kilo fazlalığı risk teşkil eder. Kilo arttıkça, pankreasın üzerindeki yükü artırıyoruz çünkü. Bu şekilde pankreas zaman içinde yoruluyor ve yeterli ensülini salgılayamıyor.
Yaş çok önemli. Yaşlandıkta Tip 2’nin gelişme riski artıyor. 35-40 yaşını geçtikten sonra hiçbir şikâyet olmasa da açlık kan şekeri değerinin ölçtürülmesi gerekiyor.
Tedavi sırasında uygulanan yöntem nedir?
Tedaviyi sadece şekeri kontrol altında tutmak şeklinde düşünmemek lazım. Glikoz kontrolü tedavinin en önemli ayaklarından biri. Ancak kolesterol ve tansiyon gibi değerlerin de kontrol altında tutulması gerekir.
Bunun için belli parametreler, düzenli aralıklarla kontrol edilerek sınırları aşması önlenir. Glikoz kontrolünü sağlayabilmek için ağızdan ilaçlar kullanılabiliyor veya ensülün tedavisi verilebiliyor.
Stres şeker hastalığı yapar mı?
Stres şeker yapmaz. Ama genetik yatkınlık varsa dengede durabilen glikoz değerlerini stres yükseltebilir ve şeker hastası olmayı hızlandırabilir.
Sağlıklı beslenmenin yol haritası
Yağlar, karbonhidratlar ve proteinleri tüketirken sağlıklı olanlarının tercih edilmesi gerekiyor. Katı yağlar yerine sıvı yağlar tüketilmeli. Proteinlerde ise kırmızı etlerde yağlı olanlardan kaçınılması ve beyaz etlerin tercih edilmesi öneriliyor. Karbonhidratlarda da basit karbonhidratları değil (pirinç pilavı, beyaz unla yapılmış hamur işleri) kompleks karbonhidratlarla yapılmış yiyeceklerin (bakliyat ve sebze yemekleri) tercih edilmesi gerekiyor. Yiyeceklerin gün içine dengeli dağılımı da önemli. Sabah, öğle ve akşam yemeği haricinde iki öğün arası beş saati geçiyorsa ara öğünler (yoğurt, süt, meyve) şeklinde beslenme öneriliyor.
“Genler şeker hastalığının en önemli nedeni. Ama kilo ve yaş da bu hastalığı davet eden en önemli etkenler”
Amerikan Hastanesi pek çok tedavi konusunda yeni yöntemleri uygulayan bir kurum. Diyabet konusunda farklı yöntemleriniz var mı?
Diyabette hastanın eğitimi çok önemlidir. Bizim en önemli farkımız burada. Diyabet eğitmeni olarak hemşirelerimiz, hastalara diyabetle yaşam konusunda detaylı bir eğitim verirler. Ayak bakımından ensülin kullanımına, şeker ölçümlerinden beslenmenin düzenlenmesine (diyetisyenlerle çalışarak) kadar hastayı her konuda eğitiriz,
Hasta takibinde kullandığımız bazı yenilikler de var. “Şeker Holteri” dediğimiz bir cihaz kullanıyoruz. Beş dakikada bir kan şekerini ölçen, hastanın gün boyunca üzerinde taşıdığı küçük bir cihaz. Karın bölgesinde cilt altına yerleştirilen bir sensör vasıtasıyla beş dakika aralıklarla kan şekerini ölçüyor ve hastanın üç gün boyunca profilini çıkarıyor; yürürken, yemek yerken, çalışırken…
Hasta bu cihazı taşıdığı dönemde aynı zamanda yaptığı aktivitelerin, yediği yiyeceklerin de günlüğünü tutuyor. Üç gün sonunda şeker dökümünü aldığımızda kişinin tedavisinde nerede problem var, nasıl daha iyi kontrol sağlanabilir, onu görme imkânımız oluyor ve buna göre tedavide düzenlemeler yapabiliyoruz.
Tofaş kültürü ve Fiat teknolojisiyle yetişiyorlar
Şişli Endüstri Meslek Lisesi’nde 20 Aralık’ta açılan Fiat Laboratuvarı’nda öğrenim gören 36 öğrenci kendilerini çok şanslı sayıyor. Onlar son teknolojiyle donatılmış bir atölyede eğitim alıyorlar
Türkiye’de özel sektörün en önemli sorunlarından biri üretimde yetişmiş işgücü açığı. Nedeni belli; mesleki ve teknik eğitim veren okullar gerek eğitmen gerekse donanım bakımından yeterli seviyede değil. Öğrenciler de doğal olarak istenen bilgi ve beceri düzeyine ulaşamadan mezun oluyorlar. Şirketler bu durumda işe aldıkları mezunları ikinci bir eğitimden geçirerek zaman ve emek harcıyorlar. Bunun yarattığı iş kaybını düşünürseniz ciddi maliyetler ortaya çıkıyor. İşte bunun önüne geçmek için ve eğitim konusunda devletin de olanaklarının sınırlı olması sebebiyle devlet-sanayi işbirliği gündeme getiriliyor. Koç Topluluğu da “Meslek lisesi, memleket meselesi” sloganıyla bu önemli sorunun çözümüne yönelik çalışmalarda üzerine düşen sorumluluğu yerine getiriyor. Topluluk şirketlerinden Tofaş, otomotiv sektörüne katkı sağlamak amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı’nın belirlediği pilot okullara Fiat Laboratuvarı kurulması yönünde kapsamlı bir projeyi başlattı. İlk Fiat Laboratuvarı Şişli Endüstri Meslek Lisesi’nde (EML) 20 Aralık’ta açıldı.
Fiat Laboratuvarı’nın açılmasında en çok yorulanların başında laboratuvar şefi Orhan Devecioğlu geliyor. 20 yılı aşan eğitimciliğine nokta koyacağı sırada okul müdürü Fatih Kamil Bilgin’in de yüreklendirmesiyle motorlu araç teknolojileri laboratuvarının yenilenmesi projesini başlatıyor. “Emekli olmadan önce geride gurur duyacağım bir şey bırakmak istedim” diyen Devecioğlu, Şişli EML mezunu Tofaşlılar ve Tofaş İnsan Kaynakları yetkilileriyle görüşerek onları da projeye ikna ediyor. Geçen yıl çalışmalar sırasında öyle anlar geliyor ki Devecioğlu öğretmen arkadaşlarıyla birlikte atölyede nöbet bile tutuyor: “Kapımız yetişmediği ve içerde de bir sürü cihaz olduğu için riske girmedik ve iki gece burada nöbet tuttuk.”
Son teknoloji ürünü
Şişli EML’de kurulan Fiat Laboratuvarı okulun motor teknolojileri alanında kurulan beşinci ve en son teknolojiyle donatılmış laboratuvarı. Diğerlerine göre üstünlükleri var; örneğin dokunmatik perde sistemleri, seksiyonel kapı, parke yer döşemesi, bilgisayar ağı ve sınıf düzeni, öğrenci ve öğretmenlerin dinlenme odaları gibi.
Orhan Devecioğlu laboratuvarın kurulmasında imece yöntemiyle herkesin katkısı olduğuna işaret ederek, “Tofaş’ın yanı sıra Fiat bayi teşkilatı ve velilerimizin katkıları oldu” dedi. Fiat Laboratuvar Şefi Orhan Devecioğlu, “Burada sadece Fiat teknolojisini bilen öğrenciler değil, aynı zamanda ülkemizdeki Tofaş kültürünü damarlarına kadar hissetmiş öğrenciler yetiştirmeyi amaçlıyorum” diyerek bu amaçla birtakım kıstaslar ve kısıtlamalar getirdiklerini söylüyor. Öğrenciler okulda Fiat logolu önlüklerini hiç çıkarmıyor.
Şişli EML’deki motorlu araç teknolojileri bölümüne girmek aslında pek de öyle kolay sayılmaz. 9. sınıftan 10. sınıfa geçerken başvurulacak bölüm için disiplin cezası almamış olmak, fazla devamsızlık yapmamak ve not ortalamasında da 3’ün altında kalmamak aranılan temel şartlar. Bunun ardından 50 soruluk genel kültür, zekâ testi ve 9. sınıf konularından oluşan bir sınav yapılıyor.
Şanslıyız, bunun da farkındayız
Sedat Kırış :
Düz liseden meslek lisesine geçiş yaptım, Fiat Laboratuvarı’nın açılacağını duyunca da bu bölüme girmek istedim. Fiat otomotiv sektörünün lider kuruluşlarından biri. Mesleğe böyle önemli bir firmada adım atma fırsatı cazip geldi. İlerde teknik uzman olmak istiyorum.
Atakan Çakır:
Motora ilgim olduğu için bu bölümü seçtim. Ayrıca ilerde iyi bir işte çalışmak ve o işte kalıcı olmak istiyorum. Bunun için iyi bir eğitim almam gerektiğinin farkındayım. Fiat Laboratuvarı’nda bize sunulan şartlar son derece modern. Bu alanda eğitim gören diğer arkadaşlarımıza göre kendimi çok şanslı hissediyorum.
Fatih Bozkurt:
Kaliteli bir eğitim almak için buradayım. Teknik koşulları bu okuldaki diğer laboratuvarlara göre çok daha iyi olan bir ortamda, ezbere dayanmayan bir anlayışla eğitim alıyoruz. İlerde garantili iş seçeneğinin olması da bu eğitimin bir hediyesi bence. Bu yüzden çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Yemekhaneye girdiğimizde herkes imrenerek bize bakıyor. Atölyenin eski haline bakıp gelmeyen arkadaşlarım şimdi “keşke” diyorlar. Ben de bu avantajı iyi kullanmak ve üniversiteye gitmek istiyorum.
“Şişli Endüstri Meslek Lisesi’nde eğitim alan öğrencilerin hedefi aynı: Üniversiteye girmek ve sonrasında da Fiat firmasında çalışmak”
Staj ve iş olanakları sunuluyor
Fiat Laboratuvarı’nda her biri 18 öğrenciden oluşan iki ayrı sınıfa, üç teknik öğretmen, haftanın iki günü, toplam 10 saat ders veriyor. Orhan Devecioğlu önümüzdeki yıl alınacak yeni öğrencilerle birlikte üç sınıfa göre bir zaman planlaması yaptıklarını ve cumartesi günleri de ders yapacaklarını söylüyor. Küçük bir hatırlatma; önümüzdeki yıl kız öğrenciler de bu bölüme başvurabilecek. Fiat Laboratuvarı’na önümüzdeki yıl tüm Türkiye’den başvurular alınacak. Orhan Devecioğlu, “Böyle bir laboratuvar Türkiye’nin hiçbir yerinde yok, eğitim alanlar çok şanslı” diyor.
Buradaki eğitim sadece mesleki alanlarla sınırlı değil. Kişisel gelişimlerine katkıda bulunmak amacıyla öğrencilere satranç da öğretiliyor. Teknik İngilizce ve teknik İtalyanca derslerinin de müfredata dahil edilmesi planlanıyor.
Buraya gösterilen ilgi Tofaş bu konuda yeni adımlar atmak üzere motive etmiş. Halihazırda destek verilen altı meslek lisesi başta olmak üzere Türkiye’deki tüm meslek liselerinde Fiat laboratuvarları kurulması hedefleniyor. Böylece bir yanda sanayinin ve kendi organizasyonunun ihtiyaç duyduğu uzman yeni nesillerin yetiştirilmesine önayak olunurken diğer yandan Koç Topluluğu tarafından projelendirilip uygulmaya geçilen “Meslek lisesi, memeleket meselesi” yaklaşımına bir tuğla daha konulmuş oluyor.
Türkşan Zeytinoğlu
Düş mü, gerçek mi?
Migros Çocuk Tiyatrosu bu sezon “Düş mü Gerçek mi?” adlı oyun ile çocuklara tiyatro sevgisini aşılamaya devam ediyor. Sanat yönetmenliğini Enis Fosforoğlu’nun yaptığı oyun Şubat ayında Hadi Çaman Tiyatrosu’nda devam edecek
Bir gece düşünde görüyor Dogi; Alaaddin’in lambası gibi onun da lambası var elinde ve tıpkı masaldaki gibi bir de dev çıkıveriyor karşısına. “Dile benden ne dilersen!” diyor dev ve Dogi önce bisiklet ve çikolata ile başlıyor isteklerini dillendirmeye. Ama o kadar yürekten söylüyor ki düşünde, yanı başındaki babacığı ve anneciği de bu isteklerini yerine getirmeye karar veriyorlar. Ama Dogi’nin ne istekleri bitiyor ne de deve olan inancı. Sonunda ailesi ve arkadaşları el ele vererek, ona oyuncakların değil de sevginin önemini anlatınca sona eriyor Dogi’nin Alaaddin olma sevdası.
20 bin izleyici
Migros Çocuk Tiyatrosu’ndayız. Migros tarafından üç yıldır ücretsiz olarak dağıtılan davetiyeler hafta sonlarında Enis Fosforoğlu’nun sanat yönetmenliğini yaptığı tiyatroda, çocukları sanatla buluşturuyor.
2005 yılında “Sevgili Arkadaşım” adlı oyun, İstanbul’da 17 kez sergilendikten sonra yaz aylarında da Ankara, İzmir, Antalya, Adana, Gaziantep ve Erzurum illerini kapsayan bir turneye çıkarak sezonu 55 oyunla kapatmış. 2006’da ise yine Enis Fosforoğlu ile çalışma kararı almış Migros ve bu kez de “Toprağımın Hazinesi” adlı oyun sahnelenmiş. İstanbul’da 34 kez sahne alan bu oyun, Aydın, Antalya, Mersin, Kahramanmaraş, Adıyaman, Elazığ, Sivas ve Ordu illerini içeren turne ile sahneye çıkma sayısını 50’ye çıkarmış. Bu yıl da “Düş mü gerçek mi? “ adlı oyunun İstanbul’da 66 kez sergilenerek 20 bine yakın izleyici ile buluşması hedefleniyor. Yaz aylarında ise turneye çıkılacak.
Migros’un 10 yıl önce 23 Nisan haftasında tüm devlet tiyatrolarında çocuklara ücretsiz oyun sunarak başlattığı tiyatrolara desteği, Migros Çocuk Tiyatrosu’yla sürdürüyor. Amaç, çocukların gelişimine katkıda bulunmak, dünyaya bakışlarının genişlemesine katkı sağlamak ve tiyatro sevgisi aşılayarak geleceğin tiyatro seyircisini oluşturmak.
37 yıllık tiyatro sanatçısı
Enis Fosforoğlu, Ankara Devlet Konservatuarı’ndan 1970 yılında mezun oldu. Yedi yıl Devlet Tiyatroları’nda çalıştı. 1980 yılında kendi özel tiyatrosunu kurdu. 27 yıldır İstanbul Kadıköy’deki tiyatrosunda oyun sahneliyor ve zaman zaman da bu oyunlarda rol alıyor. Onu tiyatroculuğu yanında televizyonun ilk kurulduğu zamanlarda sosyal mizah programlarını ilk yapanlardan biri olarak tanıdık. “Siz Olsaydınız Ne Yapardınız?” ve “Stüdyo I” gibi televizyon programları, o yıllarda Enis Fosforoğlu sayesinde çok sevilmişti. Tiyatroya “hayatın içinden bir yaşam” olarak bakan Fosforoğlu hafta içi kendi tiyatrosu, hafta sonları ise Migros Çocuk Tiyatrosu ile ilgili çalışmalarını sürdürüyor. Ayrıca romantik tarafına hitap eden radyo programını devam ettiriyor. TRT FM’de her cumartesi saat 22.00’da başlayan ve üç saat süren program sırasında Enis Fosforoğlu, dinleyicileriyle sohbet ediyor, fıkra anlatıyor ve müzik çalıyor.
Şubat’ta Hadi Çaman Tiyatrosu’nda
İşte Enis Fosforoğlu ve ekibi tarafından sahnelenen ve çocuğun hayal dünyası ile gerçek dünya arasındaki imgesel gidiş gelişleri ve çevre ile ilişkisini anlatan “Düş mü Gerçek mi?” adlı oyun, Ocak ayı boyunca hafta sonları Şirinevler Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezi Tiyatrosu’nda çocuklarla buluştu. Sezonu Ekim ayında Müjdat Gezen Tiyatro Salonu’nda açan oyunun bundan sonraki adresi de Hadi Çaman Tiyatrosu olacak.
Biz Şirinevler’deki son oyuna yetiştik. Çocukların anne ve babalarıyla birlikte doldurduğu tiyatro salonunda yer bulmakta hayli zorlandık doğrusu. Fotografçı arkadaşımız ayakta izlemekte buldu çareyi.
Ama tıpkı çocuklar gibiydik biz büyükler de bu gencecik tiyatrocuların içtenlikle, sevgiyle ve sanatlarına duydukları saygıyla karışık sahneledikleri oyunu izlerken. Önce şarkılarla tiyatronun ne olduğunu anlattılar ve ardından oyunun sonundaki “sevgi” mesajının altını çizdiler.
Ekipte Fosforoğlu’nun kızı Seren Fosforoğlu da oyuncular arasındaydı. 29 yaşındaki Seren, çocukluğundan beri tiyatronun içinde. Turizm okumasına rağmen tiyatrocu olma kararı vermiş. Bu durumda da Enis Fosforoğlu desteğiyle kızının yanında olmuş. Oyunda bir de dokuz yaşında konuk sanatçı vardı. Migros’un kangurusu Uğur, geçtiğimiz yıl oyunlara katılmaya başlamış. Migros’un tiyatroya bakışı ve çabaları Uğur’un tiyatro sevgisiyle birleşince, oyuncular arasına girivermiş.
Sevgiyi öğrendiler
Oyunun küçük izleyicileri, aile ve arkadaş sevgisini öğrenerek ayrıldılar.
Barış Erköse: Anaokulu öğrencisi altı yaşındaki Barış, bir yıldır hafta sonraları tiyatro izlemeye gidiyor.
Berna Aras: Altı yaşındaki Berna da anaokulu öğrencisi. Berna tiyatroyu o kadar seviyor ki büyüyünce tiyatrocu olmak istiyor.
Buse Uzun: Tiyatroya gitmeyi çok sevdiğini söyleyen Buse’nin yaşı ise beş.
Serhat-Berat Dursun: Sekiz yaşındaki Serhat ile üç yaşındaki Berat birlikte gelmişler tiyatroya. İkisi de oyunu çok sevdiğini ve tekrar gelmek istediğini belirtiyor.
Rabia Aydemir-Erkan-Furkan Yurtkuran: Beş yaşındaki Rabia Aydemir ile Yedi yaşındaki Erkan ve dört yaşındaki Furkan kardeşler tiyatroyla, annelerinin sayesinde tanışmış ve birlikte izlemişler oyunu.
Merve Ceren: 10 yaşındaki Merve Ceren büyüyünce öğretmen olmak istiyor. İlk yapacağı şey de öğrencilerini tiyatroya götürmek olacak.
Tiyatro öncesinde Enis Fosforoğlu’nun bizi davet etmiş olduğu kafede hem bazı oyuncularla tanışma fırsatı bulduk, hem de Enis Fosforoğlu’nun 30 yıldır devam eden bu “çocuk tiyatrosu” aşkıyla ilgili serüvenini dinledik. Türk tiyatrosunun seyirciye ihtiyacı olduğunu belirten Fosforoğlu, çocuk tiyatroları sayesinde gelecekteki seyircilerin oluşturulduğuna inanıyor ve “Türk toplumunun kültürlü, sanata yakın duran insanlara ihtiyacı var” diyor. Fosforoğlu için diğer önemli konu ise tiyatronun sürdürülebilir olması. Firmaların iki aylık, üç aylık dönemler içinde yaptıkları çalışmaları yeterli bulmuyor. Fosforoğlu Migros Genel Müdürü Aziz Bulgu’yu da bu anlamda kutluyor ve Türkiye’deki büyük firmaları benzer çalışmalara katılmaya davet ediyor.
Paro yıldızı büyümeye devam ediyor
Türkiye’de bir ilk olan ve kredi kartlarına ek olarak parolu kart sahiplerine alışverişlerinde paropuan kazandıran paro; bünyesine kattığı Koç Allianz ve Demirdöküm ile genişlemeye ve daha çok tüketiciye ulaşmaya devam ediyor.
Paro’nun her geçen gün genişleyen ağı, Koç Topluluğu’nun dokuz güçlü üyesiyle beraber 19 Haziran 2006’da başlayan başarılı bir ön hazırlık dönemi ile hayata geçti. Ön hazırlık döneminde yer alan firmalar Arçelik, Aygaz, Beko, Fiat, Ford, Koçtaş, Migros, Opet, Setur’du.
9 Ekim’de başlayan ana lansman kampanyasında ise Avis, Divan ve Yamaha, Paro ağına katılan firmalar oldu. Aralık 2006’da Demirdöküm’ün sisteme 143 bayii, KoçAllianz’ın ise 1157 acentesi ile girdiği paro, 2007 yılında daha da genişlemeyi ve daha çok tüketiciye ulaşmayı hedefliyor. Tüketiciler DemirDöküm ve KoçAllianz’ın da paro dünyasına katılmasıyla beraber daha fazla işyerinden paropuan kazanabilecekler.
Genişleyen üye işyerleri yelpazesi ile paronun ekstra avantajları şimdilik, kapısında mavi yıldız gördüğünüz Arçelik, Avis, Aygaz, Beko, DemirDöküm, Divan, Fiat, Ford, KoçAllianz, Koçtaş, Migros, Opet, Setur ve Yamaha’larda. Çok yakında her biri kendi sektöründe lider Koç markaları bu genişleyen aileye katılmaya devam edecek. Tüketiciler, paro üyesi işyerlerine özel, güncel kazanç fırsatlarını, kampanyaları, ne kadar paropuanları biriktiğini ve paro hakkında her türlü bilgiye www.paro.com.tr adresinden, paro üyesi işyerlerinden ya da Migros kiosklarından öğrenebilirler.
Paro yıldızı perakende günlerinde parladı
Paro yaptığı aktivitelerle ve ilgi çekici standıyla bu yıl Lütfi Kırdar Kongre Sarayi’nda gerçekleştirilen Perakende Günleri kapsamında düzenlenen fuara damgasını vurdu.
Gün boyunca birbirinden farklı aktivitelerin düzenlendiği 50 metrekarelik özel tasarım standında fuar ziyaretçileriyle buluşan Paro fuar süresince toplam 200 yeni üyeye daha ulaştı, 374 kişinin ise fuar için özel tasarlanan “yaşam tarzı kampanyalarından” faydalanmaları sağlandı.
Paro, fuar boyunca “yaşam tarzı kartları” ile katılımcılara hoş bir sürpriz hazırladı. Standı ziyaret eden parolu kart sahipleri paro’nun kendileri için hazırladığı sekiz farklı yaşam tarzından kendilerine uygun olanı seçerek hem eğlendiler hem de kazandılar. Hesaplılar, ev düşkünleri, dietçiler, gurme, tatilciler, bahçe, hayvanseverler ve bebekliler olarak sıralanan kartların önce ön yüzünü inceleyerek bilgi alan katılımcılar daha sonra arka yüzünü çevirdikleri kart sayesinde kendilerine sunulan paro avantajlarını yakaladılar.
Perakende Günleri boyunca paro standında geçerli olan ikinci kampanyada ise parolu kart sahipleri ister nakit isterse kredi kartıyla yaptıkları ödemeler karşılığında hem harcama tutarları kadar paropuan kazandılar hem de ödedikleri miktara karşılık gelen “İşte Paro’nun ilk kampanyası”ndaki harcama tutarına denk gelen baremdeki sunulan avantajlardan birini seçmeye hak kazandılar.
Otomobil onun hayatı: Okan Altan
“Otomobil dergiciliği” denince akla ilk gelen isimlerden biri olan Okan Altan şu sıralar Kanal 1’de yayınlanan “0 Kilometre”nin editörlüğünü yapıyor
Otomobilde 150 beygirgücü, sportif bir performans değeri değil. Elbette, daha büyük otomobiller için... Peki bu gücü alıp küçücük Fiesta’ya koyarsak? Bu sözler, bir otomobili üretici firma dışında ilk kez kullanma ayrıcalığı taşıyan bir “motoring journalist”e ait; “Ford ile Yollarda” sayfalarımızın konuğu ve Kanal 1’de yayınlanmakta olan “0 Kilometre” programını gazeteci Fatih Altaylı ve Ufuk Sandık ile birlikte hazırlayan Okan Altan’a... Altan gelişmekte olan pazarların “Uluslararası Halkın Otomobili” jürisinin (AutoBest among emerging markets) de Türkiye üyesi. Konuğumuz “uzman otomobilci” olunca biz de otomobil konusunda söylenecek ne varsa onun görüşlerine bıraktık. Hiç de fena yapmadık galiba. Sarıyer’e 11 kilometre uzaklıktaki Demirciköy’den geçerek deniz kıyısındaki cennetten köşe Uzunya’ya varan yolculuğumuz sırasında, zaman zaman Fiesta’nın o muhteşem hızını gösterme imkanı da bulan Altan’dan otomobille, sektörle ve dergicilikle ilgili ilginç bilgiler edindik.
Hem doğanın hem de kullandığımız aracın çekim gücü yüksek olunca fotoğraf karelerine muhteşem görüntüler yansıdı. Altan’ın önerisiyle, Uzunya’ya komşu ikinci bir koya, Dalya’ya uzandık. Alkan’la bu güzellikler diyarına yaptığımız yolculuk sırasında gerçekleştirdiğimiz söyleşimiz, onun hareketli yayıncılık hayatı nedeniyle aynı zamanda Türkiye’deki otomobil yayıncılığının gelişimini ve sorunlarını da anlatıyordu.
Otomobil merakı nasıl başladı?
Ben İstanbul Erkek Liseliyim. Her çocuğun bir hobisi vardı. Benimki de uçaklardı. Ben model uçak yapardım, serbest uçuş yapabilen F1B model uçaklarını. Hatta bu konuda iki kez Türkiye üçüncüsü oldum. Gönlümde asıl yatan aslan ise otomobildi. Ama o yaşta kullanma iznim yoktu. Yabancı dergilerden otomobillerin yeni modellerini, teknik özelliklerini okuyordum.
İlk deneyiminiz...
18 yaşına basar basmaz... Tek başıma bir Volkswagen’in direksiyonundaydım. Ama kullandığım ilk gün arabayı çarptım ve ilk tamir deneyimimi yaşadım. Bu ilginç bir deneyim oldu. Çünkü tamirci motora bakarken, onunla aynı konuları bildiğimi fark ettim.
Ya yayıncılığa geçiş?
Üç yıl Erzurum Tıp Fakültesi’ne gittim. Burada yapılacak fazla bir şey yoktu. Bol bol dergi okuyordum. O zamanlar M. Ali Yılmaz, “Adam” adıyla bir dergi yayınlıyordu. Bu dergide Oruç Aruoba otomobil konusunda yazıyordu. Bu dergiye otomobille ilgili önerilerimi yazdım. Oruç Bey bu önerileri beğenmiş ve bana “İstanbul’a gelince uğra konuşalım” dedi. İşte bu uğrayış yayıncılığımın başlangıcı oldu; yıl 1989. Bana dağcılık, Hi-end müzik sistemleri üzerine yazmamı teklif etti. Daha sonra otomobil üzerine yazmaya başladım. Bu dergi, M. Ali Yılmaz politikaya girince kapandı.
Ama siz işi bırakmadınız.
Evet; Erzurum Tıp Fakültesi’ni 1991’de bıraktım. Siyasal Bilgiler Fakültesi uluslararası ilişkilere geçtim. Ama otomobil ve yayıncılık meslek olarak devam etti. 1992 yılında Oruç Bey’le Boyut Yayın Grubu’nda “km-Otomobilli Yaşam”ı çıkardık..
İlk otomobil derginiz. Ne yaptınız?
Türkiye’de ilk gerçek test sürüşlerini bu dergide yaptık. Bir yıl boyunca yayınlandı. Gerçek bir başvuru kaynağıydı. İstanbul trafiğiyle ilgili çözüm önerilerinde bile bulunuyorduk. Ama ne yazik ki satışlar düşüktü. Dolayısıyla yayın hayatına ara verdi.
Test sürüşünü ne zaman yaptınız?
Hürriyet Grubu’nda “Auto Show” dergisindeyken 1992 sonunda Ford’un Belçika’daki tesislerinde Mondeo’nun ilk test sürüşü organizasyonuna gittik. Burada test nasıl yapılır, virajlarda araç nasıl kullanılır gibi konularda üç günlük yoğun bir eğitim aldık. Hiçbir yerde hatta İngiltere’de bile o güne kadar hiç kimsenin kullanmadığı bir aracı ilk kez ben denedim ve haberini ilk kez ben yazdım. Araç Ford Escort RS Cosworth’tu. Yıllarca dünya şampiyonu oldu.
Okan Altan’ın kaleminden...
“150 beygirgücündeki 2.0 litrelik motoruyla ralli otomobillerinin heyecanını caddelere taşıyan Fiesta ST, Ford’un ralli takımı tarafından hazırlanmış ST damgalı gerçek bir eğlence aracı. 150 beygirgücü, sportif bir performans değeri değil... Elbette, daha büyük otomobiller için. Peki bu gücü alıp küçücük Fiesta’ya koyarsak?
Geçmişte, Peugeot 205 GTI efsanesi, gençlerin en çok konuştuğu konuydu... Fakat, günümüzde artık Ford Fiesta ST, bu efsanenin yeni kahramanı oluyor. Ford’un yarışçı tarihine ait bir gelenek olan iki kalın beyaz şerit ile ilk bakışta tanınan bu 2.0 litre motorlu afacan Ford’un normal Fiesta’larla aslında hiçbir ilgisi yok. Sadece ismi ve tipi aynı desek, yanlış olmaz.
Alçaltılmış ve sertleştirilmiş süspansiyon, güçlendirilmiş frenler ile bambaşka bir yol tutuş ve ön alt spoylerden arkadaki tavan kanatçığına kadar bambaşka bir aerodinamizme sahip olan bu süper Fiesta, sürüş keyfini maksimuize edecek hale getirilmiş.”
Genç yaşta genel yayın yönetmeni oldunuz...
Boyut Yayınları’nın “Car&Men” dergisindeyken -1994’te kriz döneminde- derginin genel yayın yönetmeni işten ayrıldı. O zaman ben 26 yaşındaydım. Genel yayın yönetmeni oldum ve ondan sonra da çalıştığım dergilerde hep genel yayın yönetmenliği yaptım. Bu derginin yarısı otomobildi ve ben dergiyi tümüyle otomobile çevirdim. Piyasada otomobil yorumlarıyla çok tutuldu ve satışlar 15 bin 16 binlere çıktı. Çok iyi ralli fotoğrafları çektik.
Havada 5 metreye kadar uçan otomobillerden tutun, en iyi viraj alan otomobillere kadar ilginç fotoğraflar yayınladık.
Şimdi de otomobili televizyonda anlatıyorsunuz.
İstanbul Oto Show Fuarı’nda şekillendi. Fatih Altaylı, Ufuk Sandık ile “O Kilometre” programına başladık. Tüketicinin merakına hitap eden haberler hazırlıyoruz.
Otomobil dergiciliğini anlatır mısınız?
Türkiye’nin hassas ekonomisi, Türk otomotiv sektörünü çok yakından etkiliyor. Hani derler ya Ankara’da biri hapşırsa otomobil satışları duruyor. Ufukta sektörün daralması görüldüğü anda ilanlar bıçak gibi kesiliyor; bu yüzden çok büyük gruplar bile otomobil dergilerinde radikal kararlar alıp, dergilerini kapatıyor.
Sektör ve Ford ile ilgili görüşleriniz...
Ben sektörü sancılı görmüyorum ve geleceğine de olumlu bakıyorum. Üstelik yüksek vergilere ve 2006’da kriz olmasına rağmen 670 bin satış yapıldı.
Bana göre Ford dünyanın en büyük otomobil markası. En küçük modelden en lüks otomobile kadar aynı kaliteyi korumak durumunda. Bu da tüketiciye olumlu yansıyor. Bilinçli tüketici Ford tercih ediyor.
Füsun Güvenç
2007’de neler olacak?
İşte karşımızda 2007 model bir yıl! Bu yıl ülkemizde söylenecek yalan sayısının günde bir buçuk milyarı aşması bekleniyor. Magazin dünyasının tamamen reklam aşkıyla dolması üzerine, reklamcılar artık, ürün reklamlarını bizzat reklam aşklarının üzerinden yapacak
Dam üstünden sizlere ve yepyeni bir yıla daha merhaba sevgili okurlar… İşte karşımızda 2007 model bir yıl! Kendisi henüz sıfırda. Havasından yanına varılmıyor. Kasım kasım kasılıyor. Eh, ne de olsa yeni yıl! Ama bizim elimizde, ikinci aya kalmadan ikinci ele düşer kanımca. Zavallı, geldiği ülkeyi bilmiyor ki, hava içinde ama bu coğrafya onu da çok kısa sürede eskitecektir. Ne de olsa burası özel bir ülke!
Efendim, âdettendir; yeni bir yılın ilk ayında, o yıl neler olacak tarzında yazılar yazmak. Her yazar böyle bir yazı yazmakla yükümlü görür kendini. Yazmazsan olmaz yani. Bu âdetin yazıyı bulan Sümerler’e kadar gittiği ve oradan bir daha gelemediği söylenir. O halde, biz de “Damdaki Mizahçı” olarak, elimizi alnımıza götürüp, hayata zumlanalım ve 2007’de neler olacağına şöyle dam üstünden bir bakalım:
-
Yapılan hesaplara göre bu yıl ülkemizde söylenecek yalan sayısının günde bir buçuk milyarı aşması bekleniyor. Bu müthiş rakam, AB standartlarının da çok üzerinde. Nüfusun hesapsızca arttığı ülkemizde artık hayata gelinmediği, adeta hayata düşüldüğü için, n’oluyor? N’olucak; hayata düşen de yalana sarılıyor tabii ki.
-
Trafiğin daha da kilitleneceği 2007’de, yetkililer, bir gün tek sayılı, bir gün çift sayılı plaka gibi önlemlerin de yetersiz kalması üzerine şu tür önlemler düşünecekler: Bugün adında “Z” harfi olanlar arabasıyla trafiğe çıkacak. Bir başka gün; kereviz sevenler, bir başka gün de elindeki hayat çizgisi uzun olanlar trafiğe çıkacak. Derken bir başka günde de, o gün yaş günü olanlar trafiğe çıkabilecek. (Halbuki yaş gününde insan hediye ile ödüllendirilir, oysa trafiğe çıkarak işkence yaşamış olacak, oldu mu şimdi beyler?)
-
Günde 5, haftada 25 yeni televizyon dizisinin yayına girdiği ülkemiz, 2007’de de onlarca yeni diziyle tanışacak. Kimisi ikinci bölümü bile göremeyecek olan bu diziler sonunda ülkede yoğun bir dizi kirliğine yol açacak. Dizi kirliliği yüzünden, dizileri gerçek zanneden pek çok vatandaşın hayatla ilişkisi tamamen kesilecek, bu vatandaşlara her gece prime-time sırasında serumla reyting verilecek.
-
Geçen yıl havalimanı pistinde “deve” kesilmesinin ardından, 2007’de atletizm pistinde, daha hızlı koşulması için bir düzine “tavşan kesilecek! Bununla da yetinilmeyecek, kızlarının “oryantal dans yarışması”nda birinci olmasını isteyen bir aile bu kez, televizyon stüdyosunun dans pistinde adak olarak boğa kesmeye kalkacak! (Stüdyoda epeyce yaralı bekleniyor!)
-
Bir üniversitemizin değerli profesörü ekrandaki bir tartışma programında, karşısındaki üniversiteli gençlere şöyle diyecek; “Gençler, günümüzde sadece okumak yetmiyor, okuyup üflemek de gerekiyor, o yüzden hem okuyun, hem üfleyin!..”
-
Kendilerinden 20 yaş küçük biriyle birlikte olan magazin ünlülerinin, bu yıl daha yüksek bir performansla bu rakamı 25’e çıkarmaları bekleniyor.
-
Magazin dünyasının tamamen reklam aşkıyla dolması üzerine 2007’de harekete geçen reklamcılar artık ürünlerinin reklamını bizzat reklam aşklarının üzerinde yapacaklar.
-
Futbolcularımız 2007 yılında da her kötü maçtan sonra, önlerindeki mikrofona “Artık önümüzdeki maça bakıcaz” demeye devam edecekler!..
Dostları ilə paylaş: |