Allah râzı olsun,
Hürmetle ellerinizden öperim...
------------------------
***
(34) As… Di….
Ve aleyküm selâm Terzi Babam,
Bismillâhirrahmânirahîm
Güzel İstanbul’un manevi sultanlarından Merkez Efendi asıl adı Musa babası Muslihuddindir. Musa bin Muslihuddin uzun zaman medreselerde eğitim gördükten ve ulema sınıfına dahil olduktan sonra İstanbula yerleşmiştir. Kısa bir süre sonra yüksek mevkiler elde etmiş, hayatının akışı bundan sonra degişmiştir.
Ona Kuran daki hakikatları, Allah”ın ilmini öğreten Mürşiti Sümbül Efendi dir. Başlarda Sümbül Efendi’yi kabul etmeyenlerden biriside kendisiydi, ama Allahu Teala bir rüya ile yanlışta olduğunu gösterti. Rüyasında Sümbül Efendi evinin kapısına dayanmıştı. Kapının arkasına yığdıkları onca eşyaya rağmen Sümbül Efendi bir hamlede kapıyı kırıp içeri girmişti. Rüyasında kapının kırılma sesi ile uyanan Musa bin Muslihuddin derin düsünceye daldı. Ona kapının kırılma sesi Musa bin Muslihuddinin ağacının tohumu ( gizli hazinesinin) yarılma sesi gibi geldi. Tefekkür ettikçe ufku açılmış ve bu rüyanın büyük bir mana ifade ettiğini anlamıştı.
Sabahı iple cekti Musa Efendi. Mürşit ile murid arasındaki bağ, Mürşit tarafından bir süre yokmuş gibi gevşek bırakılsada zamanı gelince o bağ ortaya çıkar, Mürşit muridini kendine çeker. Müride düşen eteğe sıkı yapışmaktır. Ezan sesleri Musa bin Muslihuddini namaza ( Sümbül Efendinin sohbetine) cağırmaktadır.
Namaza durmak icin önce muhabbetin olması lazımdır. Burada Musa Efendinin muhabbeti rüyasından sonra yaptığı tövbesidir. Yaptığı tefekkür ile rüyanın manasını anlamasında, okunan ezanların büyük rolü olur. Musa Efendi ezan sesleri arasında vuslat hasreti ile dergaha koşar. Musa Efendi rüzgar önündeki yapraklar gibi(kaderine)doğru çabuçak giderek Sümbül Efendinin dergahına varır. Bir direğin arkasına geçip oturur ve başını ğöğüsünün üzerine eğip beklemeye başlar.
Bir müddet sonra Sümbül Efendi gönüllere inciler yağdıran konuşmasına başlar. Sümbül Efendi insana huzur veren, yumuşak, sıcak bir dil ile konuşuyordur. Sümbül Efendinin konuşması, Ateş böceğinin ateş etrafındakı dönmesi gibi (Sema etmesi gibi) Musa Efendiyi yakarak kendinden geçiriyordu. Yanmazsan yakamazsın kuralı gereği, Sümbül Efendi’nin her bir sözü Musa Efendinin yüreğinde bir ateş yakıyor gönül penceresinde sohbet açıyordu. Kendisini başka bir deryanın içinde bulmuş ve nur ile aydınlanıyordu.
Sümbül Efendi gözlerini dervişlerin üzerinde gezdirip sohbeti anlayıp anlamadıklarını sorduğunda herkes sessiz kalmıştı. Kendilerine hitap ederken “gönüllü ademler” anlıyormusunuz hitabında bulunmuştu. Sümbül Efendinin dervişlere tekrar seslenerek,
- Hayır anlamıyorsunuz! Ama direğin dibindeki ! O varya soylediklerimi tamamen anlıyor,
çünkü bugün hep onun icin söylüyorum ! demişti. Her sohbet dergahtaki bir dervişe yapılmaktadır. Diğer dervişler sohbetlerden anlıyabildikleri, alabildikleri kadar gönüllerine doldururlar. Ancak makam sohbetin kimin için yapıldığını bilmektedir.
Musa Efendi perişan bir şekilde kendi kendine Sümbül Efendi nereden biliyordu? Sorusunu sorarken cevabıda kendisi vermisti. Bu kadar okuma, mevki, ilim boşuna, önemli olan Ehli gönüle bağlanıp, gönülden istemek ve teslimiyet ile eteğe sıkı sıkı yapışmak.
Genç medreselinin gönül toprağına ilahi aşkın damlası düşmüstür. İlmin bittiği yerdir Aşk. Irfaniyet tamamlanmadan aşkin gözükmeyeceğinin farkına varır.
Bir gün Sümbül Efendi dervişlerini imtihana tabi tutar. Onlara derki :
- Ey bir avuç topraktan ibaret olan canlar! Alemi siz yaratmiş olsaydınız nasıl yaratırdınız?
Hepimiz kara balçıktan yaratıldık, Murşite bağlı gönüllü bir avuç kara balçığız. Gönül ehline bağlılığımız ile şekillenir ve işleniriz.
Mürşidin her sorduğu soru bizler için yeni tefekkürdür. Bu sorulara aradığımız cevaplar, gönül penceremizin daha çok açılmasına vesile olur.
Bütün dervişler kendi gönüllerinden (bulundukları makama) göre cevap verirler. Sümbül Efendi aynı soruyu Musa Efendiye sorar. Musa Efendi başını kaldırmadan cevap verir.
- Bu mümkün değil ! Ama mümkün olsaydı, “her şeyi merkezinde bırakırdım!” Alemi öyle tatlı bir nizam içinde ki ; buna bir şey ilave etmek veya bir şeyi eksiltmek düsünülemez! der
Musa Efendinin başını kaldirmadan cevap vermesi gönlüne danışmasıdır.
Allah gönüldür, gönülde gönüldür.
Allah gönüldür, gönülde görülür.
Allah gönüldür, gönülde gönüldür. Gönlü illahi ile görülür.
Bir yerde görülme varsa isimler harekete geçmiştir. Gönül olan merkezinde veya merkezinde değil diyemez.
Sümbül Efendinin isteği de buydu. Boylelik ile makam onun adını “ Merkez Muslihuddin olsun” demiştir. Bundan sonra Musa bin Muslihuddin adı Merkez Muslihuddin olmuştur.
Merkez Efendi ismi ile gönüllerde taht kuraçaktır.
Bir gün Sümbül Efendi toprak xxxxxn (ademin) gönlünden çeşitli renklerde çiçekler istemiştir. Merkez Efendi elinde bir tane, tek bir tane solmuş, kurumuş cevheri gitmiş papatya getirmiştir.
Merkez Efendi çiçekleri gönül gözü ile baktıgı için, onların zikirlerini duyuyordu. Her bir çiçeğin bedeni cisimsel olarak bir sahneydi, aslında hepsi Zikr-i ilahi içindelerdi.
Merkez Efendi ölü papatya’yi Sümbül Efendiye getirdiği zaman “Bende senin avucunda böyle ölüyüm. Senin elinde bana sen can veresin“ demek istiyordu. Mürid Mürşidin elinde önce ölür. Mürşi etteğine sıkı yapışarak adem vücudu inşa olur.
Sümbül Efendinin beklediği de buydu. Merkez Efendi’ye derin derin bakarak - Hamdolsun Yüce Allah’a ki, senin gozlerinden hak bakıyor. Artık o da Allah”in irşad zincirinin bir halkasıydı.
1. Her yönden geçerli değildir. Bütün dervişler kendi gönüllerinden ( bulunduklari makama) göre cevap verirler
2. Merkezinde
3. Merkezinde
4. Merkezinde
5. Allahta hidayet ve delâlet vardir. Artı ve iyi yoktur. Eksi ve kötü yoktur.
6. Merkez gönüldür. Gönül ilâhi ile görülür. Gönül olan merkezinde veya merkezinde değil diyemez.
7. Hakikat makamında (Razilik)
Dostları ilə paylaş: |