SORUYA CEVAP
Peygamber Efendimizin zamanında hanımı müslüman olmayanlar hanımını bıraktı. Beyi müslüman olmayanlar beyini bıraktı. Ayrıldılar. Bu zamanda inanmayanlar varsa ayrılsın ondan. Ama bir de vardır. İnanmıştır da ameli yoktur. Allah onun günahını eşinden sormaz. Ama inanmamışsa o zaman müslüman ile kafirin nikâhı helal değil.
İnsan namaz kılmazsa, oruç tutmazsa kafir olmaz. Ama namaza oruca inanmıyorsa kafir olur. Gusül yapmıyorsa çok korkunç Allah korusun.
Dünyada mutluluk beyi hanımı müslüman olması. Beyi hanımı amelli olması. Beyi hamını tarikatlı olması.
Kader yazgı ne ise olur ama, irade var. İrademizi kullanıp takdire razı olacağız. İradesini kullanarak müslüman olanla evlenilmeli. Peygamber Efendimiz bir evlilikte, hanımda dört şeye önem verirmiş. Nikah olabilmesi için :
1. Müslüman olması,
2. Asaletli olması,
3. Güzelliği (vücut arızası olmaması)
4. Zenginliği.
Şimdi tam tersini işliyorlar. En sondakini en başka düşünüyorlar.
Bunlar takdirdir. Mukadderattır ama irademiz var. Biraz say edeceğiz. İradeyi zorlamadan takdire havale edersek bu da batıl itikattır. Sağlam bir itikat değildir.
Kimini eyledi mesûd kimini eyledi mesdud
"Ene'l-Hak" söyledi Nemrud olub merdûd hatasından
Kiminin dünyada her istediğini verdi. Kiminin de kalplerini mühürledi. Tuttu onları da. Tutulmanın anlamı ne? Bir insan yol yürüyecek, bağlanmış. Bir iş görecek, bağlanmış. Yürüyemez. İşte tutuldular. Nemrut'ta tanrılık davasında bulundu.
Kimini eyledi makhûr kimini eyledi mâmûr
"Ene'l-Hak" söyledi Mansûr olup mesrûr atâsından
İtaat etmek. Zahirde âlimlere karşı Mansur hata işledi. Ene'l-Hak davasında bulundu. Halbuki itaat ettiği için mesrur oldu. Onun mesrûriyeti ahirette. Onun mesuliyeti dara asılmakta. Dara asılınca Peygamber Efendimizin sakalının teline asıldı. Peygamber Efendimizin nurlu nübüvvetinde yok oluyor. Boğulup gidiyor.
Kemal-i kudretin izhâr kılıp ol Hazreti Cebbâr
Kimini kıldı ehl-i nâr celâli iktizâsından
Bütün güçlüklerden bütün cabbarlardan cabbardır. Bize düşen inancımızı yaşamak. İnanmayanlara acıyalım. Ama akrabamızda inanmayan varsa hidayet dileyelim. Onlara hidayet istenir. İmanı var da ameli yok. Bunlar nasihat kabul ederler. Bunlara acımak lazım. Bunlara dua etmek lazım ki bunlar amele başlasınlar. Cenâb-ı Hakk tembellikten menetmiş insanları. Tembelliği isyan olarak görüyor.
"Doğuştan ölünceye kadar ilim öğrenin" buyuruyor Peygamber Efendimiz. Bu emir varsa, dünya işlerinde herşeyi öğrendikleri gibi ahiret için de amelleri öğrenmeli insanlar. Herkes alim olacak diye bir kaide yok. İşçi de olacak. Esnafta olacak. Ama ahiret için çalışmalı. Bilmediklerimizi öğrenmeli.
Bu dünyada eteğine sarılayım demek, bir evliyaullahı bilmektir, sevmektir. O'na sevgi ile bağlanmaktır. Cenab-ı Hakk öyle buyurmuyor mu? Bu dünyada eteğine sarılınca ahirette sorgu sual olmazmış. Eteğine sarılmaktan maksat, bir evliyaullaha manevî evlat olmaktır. Onun emirlerine tabi olup, onun boyası ile boyanmaktır. Dünyada kiminle beraber olursanız, ahirette de onunla beraber olursunuz. Dünyada kimi severseniz ahirette onunla berabersiniz. Cenab-ı Hakk velilere büyük ihsan vermiştir. Peygamberlerden sonra veliler gelir. Çok büyük yetkileri selahiyetleri var.
Peygamber Efendimiz üç defa şefaat edecekmiş.
Birinci şefaat: Kıyametin ilk başlangıcında Cenab-ı Hak'kın gadabı öyle şiddetli olacakmış ki Peygamberler bile "nefsim nefsim" deyecekler. Yetkilerini selahiyetlerini kullanamıyacaklar. Ulemanın açıklamasına göre böyle bu. Cenab-ı Hakk'ın gadabı teskin olacak Ondan sonra ümmetleri için dilemeye başlıyacaklar Peygamberler.
İkinci şefaat: Velilere yetki verilecek. Velilere yetki verilince de dünyada kim onları tanımışsa, kim onları sevmişse, onlar da kimleri evlat edinmişse ahirette onlara sorgusual olmaz. Ahirette bütün sorumlulukları velileredir.
Üçüncü şefaat: Peygamber Efendimiz günâhkar ümmetini Cenab-ı Hakk'a affettirecek.
Hayatı memâttır memâtı hayât
Yüz bin renk gösterir aslı bir nevat
Asla sözlerinden bulunmaz sebât
Memat: Ölüm Nevat: Çekirdek
Hayatımı kurtaran O olmuştur. Evliyaullah bir müridi öldürür de diriltir de. Nasıl öldürür? Onu varlığından kurtarır. Onu hayatına ulaştırır. Müridin sualini rabıtası veriyor. Hatta bir tarikat var. Nakşinin koludur. Rabıtayı mevt veriyorlarmış. Bu da bir koldur. Bir hakikat var. Nasıl ki bizde Şeyh Efendimiz kaşlarımızın hizasında bir altın kürsü üzerinde oturuyor vs Rabıtayı hayaldir. Rabıtayı nakşi hayali elde etmek müridin hazmine göredir. Onu elde etmek bizim elimizde değildir. Ancak nakşi hayal bizim vasıtamızdır. Bir noksan işlememek için bir kusur yapmamak için. Gaflette olmamak için, terakki için. Nakşi hayal kafi geliyor. Nasıl ki bizde nakşi hayal var ise onlarda rabıtayı mevt (ölüm rabıtası) veriliyor. Nasıl birşeydir bu? Ben hastayım Ölüm döşeğinde yatıyorum. Son nefeslerimi yaşıyorum. Şeyh Efendim başımda üzerime okuyor. Öldüm Şeyh Efendim kemerimi bağladı. Beni selâmet yatağına yatırdı. Beni soydu. Her bir şeyimi yaptı. Beni tabuta koydu. Cenazemi kıldırdı. Aldı kabire götürdü. Şeyh Efendim üzerimi örttü. En sonra bana talkın verdi. Ben de yaptım. Kabirde kalktım oturdum. Baktım ki ben değilim Şeyh Efendim imiş. İşte bu da rabıtayı mevt. Nakşinin bir kolunda var. Demek ki bu dünyada eteğine sarılana ahirette sorgu sual olmazmış. Amenna ve saddakna. Eteğine sarılmak: Hakiki bir mürit olmaktır. Sevgi ve hizmette ona sarılmaktır. Evliyaullah'a merhem olmaktır. Sevmektir, sevilmektir. O zaman ne oluyor? Kabirde sorguyu suali kolay veriyor. Kıyamette de ona dehşetleri hiç göstermiyor. Ve de muhafaza ederek cennete dahil ediyor onu.
Bu konuda büyüklerin bir sohbeti vardır. Mübarek Şeyh Efendimiz buyurdu: "Piri Tagi Hazretlerinin bir müridi varmış. Bir gün nasıl olmuşsa, rabıtasında bir düşünce halinde şu gelmiş aklına: Acaba demiş "Seyda Hazretlerinin bu kadar müridi var. Kıyamet gününde hepsini bir araya nasıl toparlayacak? Nasıl muhafaza edecek? Nasıl müdafaa edecek?" demiş. Uyur uyanıklık durumda iken sanki ölmüş. Kıyamet kopmuş. Bütün insanlar kalkmış mahşer yerine gidiyorlar. Öyle izdiham ki, binbir ayak üzerinde. O sırada bakıyor ki Şeyh Efendisi Seyda Hazratleri sadece bunun elinden tutmuş dolandırıyor. Hesap yerlerini dolandırmış. Mizanını, sıratı hepsini geçirmiş. Cennete dahil etmiş. Cennete girince sormuş :
- "Seyda gurban dünya aleminde senin bunca müridin vardı. Bunlar ne oldu? Bunlar cehenneme mi gittiler ?" demiş. Mübarek o zaman yapmış? Evliyaullahın sırrı velâyeti vardır. Velâyetinden bir kutu çıkarmış. O kutuyu açmış. Açınca ne kadar müridi varsa, çıkmışlar cennetin köşelerine. İşte bak demiş:
- "Cenab-ı Hak'kın bize verdiği bu selahiyeti biz bugün için saklıyorduk."
Bu dünyada eteğine sarılana sorgusual olmazmış. Bizim büyüklerimiz duaları, emirleri bunu emrediyorlar.
Yarabbi Seydanın eteğinden elimizi kaydırma
Bizim büyüklerimiz, bu duaya çok kıymet vermişlerdir. Bu duayı bize tavsiye etmişlerdir.
Bu etekten elin kaymaması: Unutmamaktır. Bizde de rabıtayı nakşi hayal vardır. Ama derste de olabilir. Dersin haricinde de olabilir. İçerde, dışarda işimizde, ibadetimizde, zikrimizde, oturmamızda, yememizde, içmemizde daima şeyh efendimizi hayal edersek işte bu rabıtayı nakşi hayaldir. Unutmayınız. Unutmayınca etekten el kaymaz. Allah göstermesin etekten el kayması ne demektir. Yedi kat arşı alâdan düşmektir. Arşı alâdan düşen vücutta birşey kalmaz. Şafilerin lisanında seyda şeyh demektir.
Hakikat şehrinde bir güzel gördüm
Bir göreni göremedim ne çare
Sevdayı aşkından yanıp kül oldum
Bir bilen yok soramadım ne çare
Allah bu kelamların hakikatini bize anlamamızı kısmet etsin. Senin her nimetin rabıtanda. Salih Baba "Sebebi necatım Hazret-i Pirim" buyuruyor. Her nimetin rabıtayla olacağını ifade ediyor. Şeyh Efendisinin velâyet nurunu görmüş. Velâyet yüzünü görmüş. Bakıyor ki kimse bundan bihaber? Görememişler. Ama bir başka kelâmında da bizlere ikaz vardır? Ders vardır.
Salih gibi vardır çok ehl-i diller
Piri Sami bahçesinde bülbüller
Solmaz şuküfeler dikensiz güller
Hiçbir goncasında hâr bulamadım
Sami gibi sadık yar bulamadım
Bütün Salihlere ifade ediyor. Hakikat şehrinde bir güzel gördüm ama bir göreni göremedim. Ne çare? Evliyaullah'ın zahiri ile kalmayın. Mecazınızı hakikate götürün. Hayalden nakşe geçerseniz, Nakşî hayali, Nakşî Cemâl yaparsınız. O zaman hakikat şehrinde bir güzel görürsünüz. O zaman Evliyaullahın manevi yüzünü görmüş olursunuz. Demek ki evliyaullahın manevi yüzünü görememiş ki sonunda da:
Aç vuslat perdesini göster yüzünü
Çok ağladım gülemedim ne çare
Sen yüzündeki nikabı kaldır. Zahirden beni kurtar. Senin maneviyatın var. Zahirinle beni aldatma. O maneviyatını göster.
Bir zaman bekledim Leyla dağını.
Mecnun gibi bir zaman zahirde değil de derununda dağları beklemiş. Maneviyatında beklemiş.
Bir zaman bekledim gül budağını
Bülbül olmuşta beklemiş.
Bir zaman bekledim yâr otağını
Vasıl-ı yâr olamadım ne çare
Yar otağı: Dergah. Dergahta da bekledim. Bunu böyle demiş. Ama rumuzlu söylemiş. O rabıtayı Nakşi Cemâl olmuş. Bu sözleri ondan söyleyebiliyor. İlk anda Salih Babanın varlığını Piri Sami Hazretleri almış. Söyleyen tamamen Sami Hazretleri olmuş. Kelamda nasıl geçiyor ?
Bedensiz bir güzel gördüm efendim
İlikten damardan kandan içeru
Bedensiz güzel kimdir? Noksan sıfattan kurtulmuş, arınmış olan Cenab-ı Hakk'ın zatıdır. Cemâlidir. Zatına mahsus olan sıfatıdır. Bu bedensiz güzeli nerede görüyor? İlikten, damardan, kandan içerü. İlik, damar nerede var? Yine bir vücutta var. Senin benim vücudumda var. Ama Evliyaullahın vücudu farklı. Vücudu Hakk olmuş. Yani vücudu değişmiş. Anasır-ı zıddiyeti değişmiş. Değişince noksan sıfatları kemal sıfatlara dönmüş. Kemal sıfatlara dönünce Cenab-ı Hak'kın sıfatları onda tecelli etmiş.
Dostları ilə paylaş: |