Lenin bir vesileyle, gündelik siyasal yaşamda önemli ya da önemsiz hiçbir konu gösteremezsiniz ki gerisinde önemli bir ilke sorunu barındırmıyor olsun, der. İlkelerin ve ilkelere dayalı devrimci bir stratejik çizgiye bağlılığın çoktandır bir yana bırakıldığı Türkiye solunun büyük bir bölümü için böyle bir uyarının gelinen yerde fazlaca bir anlamı yok kuşkusuz. Artık revaçta olan, gündelik politikada etkin olmak adına, ilkesizliğin ve pragmatizmin dibi reformist bataklık olan kaygan zeminidir. Bu zemine oturanların sonunda işleri nerelere kadar vardırabileceği 28 Mart 2004 yerel seçimleri esnasında somut olarak görüldü. Reformist sol kitlelere “alternatif’ sunmak adı altında Murat Karayalçın gibi sicilli bir özel savaş dönemi yöneticisinin birleştirici liderliği altında siyaset sahnesine çıkmakta bir sakınca görmeyebildi. Sorun içlerinden hiç değilse bazılarının bunu ne denli içlerine sindirerek yapıp yapmadığı da değildir. Sonuçta bu yapılmıştır, önemli olan(76)budur. Devrimden, devrimci hedeflerden kopmak, düzenin icazet alanına yerleşmek ve burjuva parlamentarizmine dayalı siyaset anlayışına oturmak, sindirilmesi ilk bakışta pek de kolay görünmeyen adımların kabulünü beraberinden getirebilmiştir.