Bu soru boşuna değildir. Yirmi yıla yaklaşan bir mücadelenin zengin deneyimleri ve dersleri ile kendi kuyrukçu pratiğinin vehameti, MLKP kongresinde herhalde en başta ve özellikle bu açıdan bir hassasiyete yolaçmış olmalıydı. Kürt sorunuyla bağlantılı program maddeleri bu açıdan da özenle gözden geçirilebilmeli, yılları bulan pratik sınamanın ışığında, sorunun konuluşu ve tanımlanmasında kusurlu bir şeyler olup olmadığına dikkatle bakılabilmeliydi. Ezilen ulusun temel haklarını formüle etmek ve savunmak konusunda MLKP’nin esasa ilişkin bir kusuru yoktu. Tersine, onun için asıl sorun, bu konuda sınıf körlüğüne yolaçacak denli aşırı bir demokratizmle hareket etmesi; ulusal haklar konusunda hassasiyet adına bağımsız devrimci sınıf tutumunu tümden bir yana bırakarak, ezilen ulusun küçük-burjuva milliyetçiliği ile ayrım çizgilerini hepten silikleştirmesiydi. Onun yapmadığı ve küçük-burjuva demokratik kimliğin sınırlılıkları(209)içinde hala da yapamadığı, ulusal sorunda marksist-leninist dünya görüşüne uygun davranmaktı. Yani, demokratik sorunları ve bunun bir parçası olarak da ezilen ulusun demokratik hakları sorununu sosyalizm perspektifi içinde ele alamamak, demokratik sorunlara sosyalizm perspektifiyle bakamamak, demokratik görevleri sosyalist görevlere tabi kılamamaktı.