Devrim doğrultusunda ilerlediği iddia edilen bir hareketin buna paralel olarak “diplomasi taktiği” ile emperyalist devletleri(194)”Türkiye’ye mali ve askeri desteği kesme”ye yöneltmeye çalıştığını, “siyasal çözüm” tezinin de bu çerçevede “yükseltildiğini söyleyebilmek için beyinlerin tümden durmuş olması gerekir herhalde.
Aynı beyin duruşu “siyasal çözüm” çizgisinin iç politik sonuçları üzerinden de sürüyor. Bu alandaki her yeni açılım, adım ya da girişim de aynı şekilde, ustalıklı taktik hamlelerin ifadesi ve gereği olarak sunuluyor bizlere. PKK’nin anayasal temellere dayalı “siyasal çözüm” arayışı ile organik bütünlük içinde yürüttüğü “barış” eksenli ajitasyonu mu dediniz; iyi ama bu. “Türk halkını etkileme ve sömürgeciliğin beslendiği şovenist kaynağı zayıflatma amacı”na dayalı usta bir taktikten başka nedir ki! (s. 252) PKK Batı’daki devrimci olanakları “küçümsüyor”, “birleşik devrimin gereklerinden uzak duruyor, “anayasal çözüm” arayışları çerçevesinde reformist solla ilişkileri esas alarak devrimci hareketi de bu güçlerin yedeği haline getirmek mi istiyor; eh, bu elbete kabul edilemez, ama “ulusal kurtuluşçu hareketin yedekleri kazanma ve yine sömürgeciliğin saflarında bölünmeler yaratma çaba ve yöneliminin (de) anlaşılmaz bir yanı yoktur” herhalde! (s. 253)