Belli ki bunun siyasal bir anlamı ve mesajı var. Emperyalist dünya sisteminin ve Türkiye’nin kurulu düzeninin efendilerine temel sorunlara yaklaşım üzerinden güven vermek, İmralı’dan beri Abdullah Öcalan’ın değişmez davranış çizgisidir. İtalya’ya ve Zeytin Dalı’na işaret, ılımlı bir sosyal-demokrat çizgiye bağlılık mesajından başka bir şey değildir. Bunun fazlaca şaşırtıcı bir yanı da yoktur. Zira Abdullah Öcalan’ın kitaplaştırılmış savunmaları ve özellikle de sonuncusu tümüyle bu çerçeveye oturmaktadır. Devrimi, devrimci sınıf mücadelesini kategorik olarak reddeden, özel mülkiyeti ve piyasa ekonomisini olumlayan, Avrupa türü demokrasiyi yücelten, sorunu salt devletin etki alanını demokratik özgürlükler lehine sınırlamak ve toplumun genel refah düzeyini emekçileri bir parça kayıran bir çizgide yükseltmek olarak koyan(41)bir bakışaçısı, klasik anlamıyla tipik sosyal-demokrat bir çizgiye oturmaktadır. Bu da uygulamada değilse bile genel söylem planında Pıodiler’in simgelediği çizgi ve programla örtüşmektedir.