YEDİNCİ BÂB Ebû Bekr, Ömer, Osmân ve Alî
“radıyallahü teâlâ anhüm” Menâkıbı:
Birinci Menâkıb: Muhyissünne İmâm-ı Begavî “rahimehullah” (Meâlimüt-tenzîl) kitâbında, Feth sûresinde, meâl-i şerîfi:
(Muhammed aleyhisselâm Allahü teâlânın Resûlüdür. Onunla berâber olanlar, kâfirlere karşı sert, birbirlerine karşı merhametlidirler.....) olan âyet-i kerîmenin tefsîrinde buyuruyor:
Mubârek bin Füdâleden, o da Hasenden rivâyet eder:
(Allahü teâlâ kâfî olan şâhiddir ki, Muhammed Allahın Resûlüdür) buyuruldukdan sonra;
(Onun ile olan kimse) kelâmı ile Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” kasd edilmekdedir.
(Kâfirlere karşı şiddetlidirler) ile Ömer bin Hattâb “radıyallahü teâlâ anh” kasd edilmekdedir.
(Birbirlerine karşı merhametlidirler) ile Osmân bin Affân “radıyallahü teâlâ anh” kasd edilmekdedir.
(Onları rükû’da ve secdede görürsün) ile Alî bin Ebî Tâlib “radıyallahü teâlâ anh” kasd edilmekdedir.
(Allahü teâlâdan, dünyâda ve âhıretde her iyiliği, üstünlüğü ve rızâsını isterler!) kelâmı ile Cennet ile müjdelenen (Âşere-i Mübeşşere)nin geri kalanı kasd edilmekdedir.
(Onların hâlleri, şerefleri, Tevrâtda ve İncîlde bildirilmişdir. İncîlde bildirildiği gibi, onlar ekine benzer) kelâmı ile Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” kasd edilmekdedir.
(İnce bir filiz çıkarır) kelâmı ile, Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh”,
(Onu kuvvetlendirir) kelâmı ile, Ömer bin Hattâb “radıyallahü anh”,
(Onu kalınlaşdırır) kelâmı ile, ya’nî yumuşak iken islâm dîni için sert olur kelâmı ile, Osmân bin Affân “radıyallahü anh”,
(Onu ayakda durdurur) kelâmı ile, islâmı kılınç ile müstekîm etdiği için Alî bin Ebû Tâlib “radıyallahü anh”,
(Herkes hayrete düşer) kelâmı ile, diğer mü’minler kasd edilmekdedir.
(Kâfirler kızarlar) kelâmı ile, sık, kalın, kuvvetli ve güzel ekin gibi ve kuvvetli olan mü’minlerin kâfirleri kîne boğacağı bildirilmekdedir. Ömer “radıyallahü teâlâ anh” îmân ile müşerref olunca; “Bugünden sonra artık gizli ibâdet etmeyiz” buyurmuş idi.
-409-
İkinci Menâkıb: (Hulefâ-i râşidînin) yüce şânları için nâzil olan âyet-i kerîmeler beyânındadır. Ma’lûm olsun ki, yerlerin ve göklerin yaratanı Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretleri, Âdem aleyhisselâmdan beri, Enbiyâ-i ızâm “alâ nebiyyinâ ve aleyhimüssalâtü vesselâm” hazretlerine indirdiği yüzdört kitâbın baş tarafında; Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin ve Çihâr yâr-i güzîn olan; günâhdan çok sakınan Sıddîk ve çok anlayışlı Fârûk ve çok cömert Zinnûreyn ve çok vefâlı Alî “radıyallahü teâlâ anhüm” hazretlerinin fazîletlerini beyân etmişdir. Bu tertîbin keşf ve beyânını ve şerh ve îzâhını, Allahü teâlâ ve tekaddes hazretlerinin tevfîk ve yardımı ile açıklıyalım.
Allahü rabbül’âlemîn celle celâlühü ve azze şânühü ve amme nevâlühü hazretleri on suhuf Âdem alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm hazretlerine gönderdi. İlk suhufun başlangıcı Muhammed Mustafâ “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ve Çihâr yâr-i güzînin fadlı beyânında idi. Ondan sonra elli suhuf da Şit “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” hazretlerine gönderdi. Açık olarak ilk sahîfelerinde, Muhammed “aleyhissalâtü vesselâm” hazretlerinin ve Çihâr yâr-i güzînin şeref ve fadlının beyânı vardı. Ondan sonra otuz suhuf da İdris “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” hazretlerine gönderdi. Bunun da başlangıcı yine Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin ve Çihâr yâr-i güzînin ve Eshâb-ı kirâmın fadlı beyânındadır. Ondan sonra on suhuf da İbrâhîm Halîl “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” hazretlerine gönderdi. Bunun da başlangıcında aynı şeklde, onların fazîletleri açıklandı. Mûsâ “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” hazretlerine Tevrâtı gönderdi. O büyük kitâb içinde, birçok yerde Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerini ve yârânlarını anlatdı.
Ebû Hüreyre “radıyallahü teâlâ anh” rivâyet eder. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, meâl-i şerîfi (Biz nidâ etdiğimizde, Tûr cânibinde sen olmadın) olan, Kasâs sûresinin 46.cı âyet-i kerîmesinin tefsîrinde buyurur ki, Cebrâîl aleyhisselâm benim yanıma geldi. Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinden selâm getirdi. Dedi ki, Hak celle ve şânühü bu-
-410-
yurur ki: Ben Hudâyım. Cümle eşyâya kâdirim. Mûsâ bin İmrâna Tûr-i Sînâda vâsıtasız otuzbin kelime söyledim. Mûsâya işitdirdiğim otuzbin kelimenin yetmiş kelimesi Mûsâ hakkında ve ümmeti hakkında idi. Yirmidokuzbin dokuzyüzotuz kelimesi, yâ Muhammed, senin hakkında ve yârânın hakkında, Ebû Bekr-i Sıddîk ve Ömer-ül Fârûk ve Osmân-ı Zinnûreyn ve Alî Mürtedâ ve gayri eshâbın ve ümmetinin hakkında idi. Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinin kelâmı kadîmdir. Ve azîmdir. Ve mecîddir. Ve kerîmdir, ezelî ve ebedîdir. Ve evveli ve âhıri yokdur. Başlaması ve bitmesi yokdur. Lâkin, Allahü teâlâ ve tekaddes hazretlerinin kelâmında bildirilen rakam, Mûsâ aleyhisselâmın duymasına [işitmesine] nisbetledir. Zebûru Dâvüd “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” hazretlerine gönderdi. Orada da, Muhammed Mustafânın “sallallahü aleyhi ve sellem” ve Çihâr yâr-i güzînin “radıyallahü teâlâ anhüm” üstünlüklerini bildirdi. İncîli Îsâ “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” hazretlerine gönderdi. Hazret-i Muhammed Mustafâ “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ve Çihâr yâr-i güzînin üstünlüklerini orada da bildirdi. Fürkân-ı azîm-üş-şânı gönderdi. Kur’ân-ı azîm-üş-şânda gelen [Alak sûresinin] beş âyetini, Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretleri Muhammed aleyhissalâtü vesselâm hazretlerinin şânı hakkında göndermişdir.
1– Meâl-i şerîfi (Herşeyi yaratan Rabbinin ismi ile oku!) olan [Alak sûresindeki] âyet-i kerîme, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin baht-ı hümâyûn ve şân-ı şerîfleri hakkındadır.
Meâl-i şerîfi, (İnsanı alakdan yaratdı) [uyuşmuş kandan yaratdı] olan âyet-i kerîme Ebû Bekr-i Sıddîkın “radıyallahü teâlâ anh” şân-ı şerîfleri hakkındadır.
Meâl-i şerîfi (Oku, Rabbin ekremdir) olan âyet-i kerîme; Ömer-ül Fârûkun “radıyallahü teâlâ anh” şân-ı şerîfleri hakkındadır.
Meâl-i şerîfi (O kimse ki kalem ile ta’lîm etdi) olan âyet-i kerîme, Osmân bin Affânın “radıyallahü teâlâ anh” şân-ı şerîfleri hakkındadır.
Me-âl-i şerîfi (İnsana bilmediğini bildirdi) olan âyet-i kerîme, hazret-i Alî bin Ebî Tâlibin “kerremallahü vecheh” şân-ı şerîfleri hakkındadır.
Âlimlerin ekserîsi, bunun üzerindedir ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri üzerine nâzil olan bu sû-
-411-
renin o beş âyet-i kerîmesinden, Onun fadlı ve şerefi anlaşılmalıdır.
Abdüllah bin Amr bin âs “radıyallahü teâlâ anhümâ” buyurdu ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine dedim; (Sizden işitdiğim hadîs-i şerîfleri yazayım mı?). Buyurdular ki, (Yaz ki, Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri böyle buyurur: (Kalem ile ta’lîm etdi. İnsana bilmediğini öğretdi.) Katâde “radıyallahü teâlâ anh” buyurdu ki: Kalem, Allahü teâlâ ve tekaddes hazretlerinden büyük bir ni’metdir ki, eğer kalem olmayaydı, din yeryüzünde bâkî kalmazdı. Kimse kendi maslahatını hıfz edemezdi [saklıyamazdı].
2– Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerini ve Çihâr yâr-i güzîn “radıyallahü anhüm” hazretlerini, Sûre-i Fâtihada yâd etmişdir ve buyurmuşdur. Bismillâhirrahmânirrahîm. Elhamdülillahi rabbil’âlemîn. Bu âyet-i kerîme Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin şân-ı şerîfleri ve tâlı’-ı [çiçek tozu] mubârekleri hakkındadır. Delîl odur ki, Allahü teâlâ ve tekaddes hazretleri, meâl-i şerîfi (Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik) olan âyet-i kerîmede buyurmuşdur.
(Errahmânirrahîm.) Bu âyet-i kerîme Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin şân-ı şerîfleri hakkındadır. Hücceti, delîli, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, (Ümmetimin en çok merhametlisi Ebû Bekrdir) buyurmuşdur.
Fâtihâ sûresinin üçüncü âyet-i kerîmesi, Ömer-ül Fârûkun “radıyallahü teâlâ anh” şân ve şerefi hakkındadır. Delîli o hadîs-i şerîfdir ki, hazret-i Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu: (Allahın dîninde en kuvvetliniz, Ömer-ibnül Hattâbdır.)
Fâtihâ sûresinin dördüncü âyet-i kerîmesi, Osmân bin Affânın “radıyallahü teâlâ anh” şân-ı şerîfleri hakkındadır. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurmuşdur: (Hayâda en sâdık olanınız, Osmân bin Affândır.)
Fâtihâ sûresinin beşinci âyet-i kerîmesi, Alî bin Ebî Tâlib “kerremallahü vecheh ve radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin şân-ı şerîfleri hakkındadır. Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri; (Ümmetimin en çok ikrâm edeni ve âlimi, Alî bin Ebî Tâlibdir) buyurmuşdur. Sûre-i Fâtihânın geri kalan âyet-i kerîmesi, Allahü
-412-
teâlâ ve tekaddes hazretlerinin gadab etdiği ve dalâletde kalan kimseler, yehûdîler, hıristiyânlar, râfizî ve hâricîler hakkındadır. Bunlar, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin ve Çihâr yâr-i güzîn “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hazretlerinin düşmanlarıdır.
3– Allahü teâlâ ve tekaddes hazretleri Sûre-i Fâtihâdan sonra, Kur’ân-ı azîm-üş-şânda yemîn ederek buyurur ki: (Elif.lâm.mim). (Elif); Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinin ilahlığı ve vahdâniyyeti hakkı için, (Lâm); Cebrâîl aleyhisselâmın elçiliği ve imâmeti hürmeti için, (Mim), Muhammed aleyhisselâmın nübüvveti ve risâleti hürmeti için denilmekdedir. (Elif), Allah lafzının elifidir. (Lâm), Lâ ilâhe illallah lafzının (lam)ı, (mim), Muhammed aleyhisselâmın ismindeki (mim)dir.
Beyt:
Seher vakti dostun cemâli görününce,
Benim cânım senin aşkından taht kurdu.
Sahâbe-i güzîn “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hazretlerinden on kişinin rivâyetiyle hadîs-i şerîfde bildirilmişdir. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki; (Ümm-i Hânî “radıyallahü teâlâ anhâ” se’âdethânesinden, beni mi’râca iletdikleri o gece, (Kabe kavseyn) makâmına giderken, Arşın önünde, arkasında, sağında ve solunda üçyüzbiner perdesinden her birinde, (Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah. Ebû Bekr-i Sıddîk, Ömer-ül Fârûk, Osmân-ı Zinnûreyn, Aliyyül Mürtedâ) “radıyallahü teâlâ anhüm” yazılı idi.) Bu sûre-i azîmenin başlangıcında, Allahü tebâreke ve teâlâ buyurdu ki, (elif, lâm, mim) ve bu kasem neden ötürüdür? (Bu ulu kitâbdır ki, size bunun ile va’de vermişdik ve bu Kur’ândır ki, yirmiüç senede teenni ile size göndermişim ve bu kitâbdır ki, yüzyirmiüçbin dokuzyüz doksandokuz Nebî [Mevcûd Nebîlerin bir noksanı] “alâ nebiyyinâ ve aleyhimüssalâtü vesselâm” Allahü tebâreke ve teâlâ ve tekaddes hazretlerinden bu kitâbı istemişler ve Kur’ân-ı kadîm arzûsu ile dirilmişlerdir. Bunun arzûsu ile intikâl buyurmuşlar [göç etmişler]dir. Bunu ne görmüşler ve ne işitmişlerdir. Bu büyük bir ni’metdir.)
Ey müslimânlar, yüzondört sûre olan bu Kur’ân-ı kerîmin
-413-
kıymetini bilemez, hak ve hurmetini gözetemezsiniz. [Bunun için çalışmalıdır.] Ondan sonra Allahü teâlâ ve tekaddes hazretleri (Onda şübhe yokdur) buyurur. Ey benim kullarım! (Elif); benim hakkım için, zât ve sıfatım hakkı için. (Lâm), Cebrâîl-i emînim hurmeti için. (Mim), Resûlüm ve seçilmişim Muhammed hurmeti için ki, bu kitâb Kur’ândır. Kur’ân-ı azîme doğrulukda şübhe yokdur. Bu Kur’ân benim kelâmımdır. Benim kelâmımın doğruluğunda şek ve şübhe yokdur. Kadîmdir, ciddîdir [oyun değildir], sonradan meydâna gelme ve mahlûk değildir. Her ne kadar çok okunursa, dostların dili üzerinde, o kadar hafîf gelir. Kimse onu okumakdan usanmaz, bıkmaz. Onu ne kadar işitirler ise, dostların kalbinde ferâhlılık olur. Onu işitmekle kimseye bıkkınlık gelmez. (Müttekîler için hidâyetdir), beyândır ve delîldir. Mü’min ve zühd sâhiblerine ve müttekîlere bu kitâb doğru yoldur. Bu Kur’ân âşıkların gönlüne şifâdır. Fakîrlerin rûhuna gıdâdır.
Beyt:
Bize tâ’ate ve zühde yapışmayı anlatma,
Bize kerâmet makâmlarından bahs etme.
Çünki, biz ve o dört seçilmiş zât can gibiyiz,
Ebû Bekr, Ömer, Osmân ve Alî.
Ey müslimân! Bu Kur’ân-ı azîm-üş-şân devleti ve bu îmân ni’meti, bütün müslimânlar ve cümle mü’minler hakkında umûmîdir. Lâkin, Çihâr yâr-i güzîn ve hulefâ-i râşidîn, mürşid-i emîr-ül mü’minîn Ebû Bekr-i Sıddîk ve emîr-ül mü’minîn Ömer-ül Fârûk ve emîr-ül mü’minîn Osmân-ı zinnûreyn ve emîr-ül mü’minîn Aliyyül Mürtedâ “rıdvânullahi aleyhim ecma’în” hazretlerinin haklarında husûsîdir. Bunun delîlini Kur’ân-ı azîm-üş-şândan getireyim.
(Gayba îmân eden kimseler) meâlindeki âyet-i kerîme, bütün mü’minler için umûmî, Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” hakkında husûsîdir.
(Nemâzlarını kılarlar) meâlindeki âyet-i kerîme, bütün mü’minler için umûmî, hazret-i Ömer-ül Fârûk “radıyallahü teâlâ anh” hakkında husûsîdir.
(Onlara verdiğimiz rızklardan dağıtırlar) meâlindeki âyet-i kerîme, bütün mü’minler hakkında umûmîdir. Hazret-i Osmân bin Affân “radıyallahü teâlâ
-414-
anh” hakkında husûsîdir.
(Sana indirilen kitâba ve senden önce indirilenlere inananlar..) meâlindeki [Bekara sûresinin 4.cü] âyet-i kerîme, bütün mü’minler için umûmîdir. Hazret-i Alî ibni Ebî Tâlib “kerremallahü vecheh ve radıyallahü teâlâ anh” hakkında husûsîdir.
4– Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin sehâveti [cömertliği], Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinin muhabbetinde olduğu için, kabûl edip, âgâh olmak için; meâl-i şerîfi; (... Fekat, iyilik şu kimselerin iyiliğidir ki, Allahü teâlâya, Âhıret gününe, Meleklere, Kitâba, Peygamberlere inanır, sevdiği malını yakınlarına, yetîmlere, fakîrlere yolculara verir ve rikâbda sarf eder) olan Bekara sûresinin 177.ci âyet-i kerîmesinde buyurulmuşdur. Bu âyet-i kerîmede bildirilen güzel vasflar, Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinde mevcûd idi.
Abdüllah bin Mes’ûd “radıyallahü teâlâ anh” buyurdu ki: Eğer ister isen sen de o dereceye nâil olmak, çok sevdiğin o malını, sıhhatin kemâlde iken, buhl etmeyip [cimrilik yapmayıp], hâlisâne olarak; Allahü teâlâ için sadaka ver. Fakîr olmakdan korkma. Şükr edip, fekat öğünme. Hazret-i Sıddîk-ı ekber “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri bütün malını, mülkünü dîn-i islâm uğruna sarf edip, bir palas ile kalmış idi. Bu husûs birçok menkıbelerinde beyân olundu. Niçin mal koyarsın. Cânın hulkûma [rûhun gargaraya] geldiği ânda falana bu kadar verin; demenin kıymeti yokdur. Yukarıdaki âyet-i kerîme hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” hakkındadır.
(Nemâzı kılar) meâl-i şerîfindeki âyet-i kerîme bütün nemâz kılan mü’minler için umûmîdir. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” hakkında husûsîdir.
(Zekâtını verir) meâl-i şerîfindeki âyet-i kerîme, zekât veren bütün mü’minler için umûmîdir. Hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” hakkında husûsîdir.
(Verdikleri sözde dururlar) meâl-i şerîfindeki âyet-i kerîme; ahdinde vefâ gösteren bütün mü’minler için umûmîdir. Hazret-i Alî “kerremallahü vecheh” hakkında husûsîdir.
5– Allahü teâlâ hazretleri, [Âl-i İmrân sûresi 17.ci âyet-i kerîmesinde meâlen] (Sabr edenler) buyurdu. Ya’nî Resûlullah
-415-
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ki, tâ’at etmek üzerine ve müşriklerin cefâsı ve yaramazlıklarına sabr etdi. (Sâdık olurlar) buyurulması, ya’nî o kimseler ki, sırda [gizlide] ve âlâniyyede [açıkda] doğru olurlar, Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” içindir.
Meâl-i şerîfi (Devâmlı itâ’at edenler) olan âyet-i kerîmede bahs edilenler, devâm üzere Allahü teâlâ hazretlerine mutî’ olan kimselerdir. Ömer bin Hattâb “radıyallahü teâlâ anh” içindir.
Meâl-i şerîfi (İnfâk edenler) olan âyet-i kerîmede anlatılan kimseler, Allahü teâlâ yolunda infâk ederler, ya’nî malını dağıtırlar, buyurulması, malını Allah yolunda dağıtan Osmân bin Affân “radıyallahü teâlâ anh” içindir.
Meâl-i şerîfi (Seher vaktlerinde istigfâr edenler) olan âyet-i kerîmede bahs edilen kimseler, seher vaktinde istigfâr ederler. Aliyyül Mürtedâ “kerremallahü vecheh ve radıyallahü teâlâ anh” içindir.
6– Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretleri [Âl-i İmrân sûresi 134.cü âyet-i kerîmesinde meâlen] (O kimseler ki infâk ederler, sürûr ve sıkıntılı hâllerinde) buyurdu. Her zemân, mubârek eli sehâvetden [cömertlikden] ve fakîrlere yardımdan geri kalmayan, Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” içindir.
(Gadablarını içine atanlar) meâlindeki âyet-i kerîmede kasd edilen o kimseler, aslâ kendi nefsi için gadablanmıyan, kızacağı zemân kendini tutanlardır. Ömer ibnül Hattâb “radıyallahü teâlâ anh” ki, kendisi için gadaba gelmezdi. Geldiği takdîrde gadabını tutardı. Bu âyet-i kerîme hazret-i Ömer içindir.
(İnsanları afv ederler) meâlindeki âyet-i kerîmede buyurulan o kimselerdir ki, intikâma kâdir oldukları hâlde insanları afv ederler. Ya’nî hazret-i Osmân bin Affân “radıyallahü teâlâ anh” ki, dâimâ suçluları hatâ ve sehv etseler de afv eder, onlara ikrâmda bulunurdu. Bu âyet-i kerîme hazret-i Osmân içindir.
(Allahü teâlâ ve tekaddes hazretleri, ihsân edicileri sever) meâlindeki âyet-i kerîme, Aliyyül Mürtedâ “radıyallahü teâlâ anh” içindir.
7– Hazret-i Resûl-i Hudâ Muhammed Mustafâ “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ve Çihâr yâr-i güzîn “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, şu âyet-i kerîmeleri düâlarında okurlardı. Hazret-i Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, me-âl-i şerîfi, (Yâ Rabbî! Mahlûkâtı boş yere, bâtıl yaratmadın. Se-
-416-
ni tenzîh ederim. Bizi Cehennem azâbından koru) olan, Âl-i İmrân sûresi 191.ci âyet-i kerîmesini okurdu.
Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh”, meâl-i şerîfi, (Yâ Rabbî! Cehenneme atdığın kimseyi çok zelîl edersin. Kâfirlerin [zulm edenlerin] yardımcıları yokdur) olan, Âl-i İmrân sûresi 192.ci âyet-i kerîmesini okurdu.
Hazret-i Ömer-ül Fârûk “radıyallahü teâlâ anh”, meâl-i şerîfi, (Yâ Rabbî! İnsanları îmâna çağıran bir münâdî işitdik, îmân etdik) olan, Âl-i İmrân sûresi 193.cü âyet-i kerîmesini okurdu.
Hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh”, meâl-i şerîfi, (Yâ Rabbî! Günâhlarımızı mağfiret et. Rûhlarımızı, sâlihlerin rûhları ile berâber et) olan, Âl-i İmrân sûresi 193.cü âyet-i kerîmesinin devâmını okurdu.
Hazret-i Aliyyül Mürtedâ “kerremallahü teâlâ vecheh”, meâl-i şerîfi, (Yâ Rabbî! Resûllerin lisânı üzere bize va’d etdiğin sevâbı ver. Kıyâmet günü bizi rüsvay eyleme. Elbette sen va’dinden dönmezsin) olan, Âl-i İmrân sûresi 194.cü âyet-i kerîmesini okurdu.
8– Allahü teâlâ ve tekaddes hazretleri, Çihâr yâr-i güzîn “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hazretleri hakkında;
Âl-i İmrân sûresi 200.cü âyet-i kerîmesinde meâlen,
(Ey îmân edenler! Sabr ediniz!) buyurdu. Ya’nî, îmân getirmiş o kimselersiniz ki, hazret-i Ebû Bekrin “radıyallahü teâlâ anh” dostluğunda sabr ediniz, demekdir.
(Sabr edici olunuz!) Ya’nî hazret-i Ömerin “radıyallahü teâlâ anh” dostluğunda, kâfirler ile gazâda sabrlı olunuz, demekdir.
(Rabt edici olunuz!) Ya’nî hazret-i Osmânın “radıyallahü teâlâ anh” dostluğunda sebât ediniz, demekdir.
(Allahü teâlâdan korkup, sakınınız. Ümîd edilir ki, felâh bulursunuz!) Ya’nî, hazret-i Aliyyül Mürtedânın “radıyallahü teâlâ anh” dostluğunda, Allahü teâlâdan korkunuz ki, felâh bulasınız, demekdir.
9– Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretleri, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri ve Çihâr yâr-i güzînin vasfları hakkında mutî’ olan mü’minlere müjde verip, buyuruyor ki: (Her kim ki mutî’ olur, Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerine ve Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine. O mutî’ olanlar ol kimselerdir ki, Allahü teâlâ hazretleri onları ni’metlendirmişdir!) [Nisâ sûresi 69.cu âyet-i kerîmesi.]
-417-
(Nebîlerden), hazret-i Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”,
(Sıddîklardan), mübâlega ile sâdık olanlardan, Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri,
(Şehîdlerden), Ömer-ül Fârûk “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri,
(Sâlihlerden), Osmân “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri,
(Onlar ne güzel refîkdir) buyurulması, Alî bin Ebî Tâlib “radıyallahü teâlâ anh” kasd edilmekdedir.
Meâl-i şerîfi (Bu fadl Allahdandır) olan Nisâ sûresi 70.ci âyet-i kerîmesi ile Ehl-i sünnetin kalbindeki Habîbullahın ve Çihâr yâr-i güzînin ve eshâbının sevgisi, Allahü teâlâdan olduğunu bildirmekdedir.
10– Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri [Mâide sûresi 55.ci âyetinde meâlen],
(Sizin velîniz ancak Allahü teâlâ ve Resûlüdür...) buyuruyor. Ya’nî, mü’minlerin velîsi, Allahü teâlâdan sonra Muhammed “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleridir.
(Îmân eden kimselerdir); buyurulmakla, Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri kasd edilmekdedir.
(Nemâzlarını kılarlar); buyurulmakla, Ömer-ül Fârûk “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri kasd edilmekdedir.
(Zekâtlarını verirler) buyurulmakla, Osmân bin Affân “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri kasd edilmekdedir.
(Rükû’da sadaka verirler) buyurulmakla, Alî “radıyallahü anh” kasd edilmekdedir. Müfessirler buyurmuşlardır ki, bir dilenci mescide gelip, birşey istedi. O sırada hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” o mescidde nemâzda olup, rükû’a varmış idi. Rükû’ içinde yüzüğünü işâretle çıkarıp, o dilenciye verdi. [Mâide sûresi 56..cı âyetinde meâlen], (Kim Allahü teâlâyı, Resûlünü ve mü’minleri dost edinirse, bilsin ki, şübhesiz Allahü teâlâdan yana olanlar üstün gelirler) buyuruldu. Allahü teâlânın Resûlünü “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ve mü’minleri velî edinenler, Eshâb-ı güzîn “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hazretlerinin düşmanları üzerine gâlib gelirler.
11– Allahü teâlâ [Enfâl sûresi 2.ci âyet-i kerîmesinde meâlen],
(Hâlis mü’minler o kimselerdir ki, Allahü teâlânın ismi zikr olununca, kalblerinde korku hâsıl olur) buyurdu. Bu, Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” içindir.
(Onlara Allahü teâlânın âyetleri zikr olunduğu zemân îmânları ziyâde olur) buyurulması, hazret-i Ömer-ül Fârûk “radıyallahü teâlâ anh” için-
-418-
dir.
(Onlar Rablerine tevekkül ederler) [Enfâl sûresi 2.ci âyetinin devâmı]; buyurulması, hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” içindir.
[Enfâl sûresi 3.cü âyetinde meâlen],
(Nemâzlarını kılanlar ve verdiğimiz rızklardan dağıtanlar..) buyurulması, Alî ibni Ebî Tâlib “radıyallahü teâlâ anh” içindir.
[Enfâl sûresi 4.cü âyetinde meâlen],
(Onlar hakîkî mü’minlerdir) buyurulmuşdur. O büyüklerin ve onları sevenlerin hakîkî mü’min oldukları bildirilmekdedir.
12– [Tevbe sûresi 71.ci âyet-i kerîmesinde meâlen],
(Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, onlar ba’zıları ba’zılarının velîleridir. Ma’rûf ile emr ederler. Ya’nî nusret ile ve himmet ile ve hayrât ile. Ve münkerden nehy ederler) buyurulması, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” içindir.
Dostları ilə paylaş: |