Tanrım Mesih’in Çarmıhından başka
Bir şey ile övünmemi yasakla, Rabbim.
Bana en çekici gelen tüm boş şeyleri
O’nun kanı uğruna feda ediyorum.
İnsanlar, geçici ve boş şeylere değer verirler. Bu gibi şeyler bir an için çekicidirler, sonra tozlanır giderler. Bizim tüm yüceliğimiz, Çarmıh’tır. Çarmıh, uğrumuza ölen ve tekrar dirilen Rabbimizi hoşnut edecek olan tutkumuzdur. Önemli olan tek şey, O’nun “aferin!” dediğini işitmek ve Tanrı tarafından onay görmektir. Ödülü kazanmak için her şeyden vazgeçmeye istekliyiz.
16 Kasım
“..bilgisiz ve kararsız kişiler öbür Kutsal Yazıları olduğu gibi bunları da çarpıtarak kendi yıkımlarını hazırlıyorlar.” (2.Petrus 3:16b)
Dr. P.J. Van Gorder tahta işi yapan bir dülgerin dükkanının üzerine astığı levha ile ilgili şunu anlatırdı: “Burada her tür çarpıtma ve dönüş yapılır.” Bu gibi konularda usta olan yalnızca dülgerlik yapan kişiler değildirler. Ağızları ile iman ikrarında bulunan pek çok Hıristiyan kendilerine uygun geldiği takdirde Kutsal Yazıları çarpıtırlar ve değiştirirler. Hatta bu günkü ayetimizde söylendiği gibi pek çok Hıristiyan Kutsal Yazıları çarpıtmak ile kendi yıkımlarını da hazırlarlar.
Mantık ile sonuca varma konusunda hepimiz oldukça uzman olmuşuzdur. Örneğin, eylemlerimize makul açıklamalar ya da göze değerli görünen motifler katmak aracılığı ile günahlı itaatsizliğimizi mazur gösteririz. Davranışlarımız ile uyum sağlaması için Kutsal Yazıları sık sık eğip bükmek için gayret sarf ederiz. Davranış ya da tutumlarımız için görünüşte makul ya da haklı olan ama gerçekten uzak nedenler ileri süreriz. Bu konuya dair bir kaç örnek verelim.
Bir Hıristiyan iş adamı bir başka imanlıya dava açmasının doğru olmadığını bilir (1.Korintliler 6:1-8). Ancak yine de bu konuda bir meydan okuma ile karşılaştığı zaman, şöyle der: “Evet, doğru, ama o kişi kesinlikle hatalı idi ve Tanrı onun bu şekilde hiç ceza görmeden bu işten sıyrılmasını istemez.”
Jane, John’un bir imanlı olmadığını bilmesine rağmen yine de onunla evlenmeyi planlamaktadır. Bir imanlı dostu, Jane’e, böyle bir evliliğin 2.Korintliler 6:14 ayeti tarafından yasaklandığını söylediği zaman, Jane şöyle der: “Evet, ama Rab bana onu Mesih’e getirebileyim diye onunla evlenmemi söyledi.”
Glen ve Ruth ağızları ile imanlı olduklarını söylerler. Ama yine de evlenmeden birlikte yaşamaktadırlar. Glen’in bir arkadaşı ona bunun fuhuş olduğunu ve fuhuş yapan hiç kimsenin Tanrının Egemenliğine giremeyeceğini (1.Korintliler 6:9,10) ifade ettiği zaman, Glen ona şu karşılığı verir: “Bunu sen söylüyorsun. Ruth ve ben birbirimizi gerçekten seviyoruz ve biz Tanrının gözünde evliyiz.” Pavlus’un sade yaşamlar sürmemiz ve yiyecek ve giysi ile yetinmemiz gerektiğini söyleyen öğüdüne (1.Timoteos 6:8) rağmen, lüks ve görkem içinde yaşayan imanlı bir aileyi ele alalım. Sürdükleri yaşam tarzını şu basmakalıp yanıt ile haklı çıkartırlar: “Tanrının halkı için hiç bir şey yeterince iyi değildir.”
Ya da açgözlülük ile büyük varlık biriktirmek isteyen hırslı bir iş adamını örnek verelim. Onun düşünce biçimi şudur: “Para konusunda bir sorun yoktur. Kötülüğün kökü paranın kendisi değil, paraya duyulan sevgidir.” Para sevmek gibi bir hata işleyebileceği asla aklına gelmez.
İnsanlar, günahlarını Kutsal Yazıların izin verdiğinden daha iyi bir şekilde yorumlamak için gayret sarf ederler. Ve Söz’e itaatsizlik etmeye kararlı oldukları zaman, bir bahane bir diğeri kadar iyidir (ya da kötüdür).
17 Kasım
“Kör hayvanı kurban etmek kötü değil mi? topal ya da hasta hayvan kurban etmek kötü değil mi? Böyle bir hayvanı kendi valine bir sun bakalım! Senden hoşnut kalır mı, ya da seni kabul eder mi? Böyle diyor Her Şeye Egemen Rab.” (Malaki 1:8)
Tanrının, kesilen kurbanların özellikleri ile ilgili ne talep ettiği konusunda hiç bir soru yoktur. Kurban edilecek hayvanların lekesiz ya da kusursuz olmaları gerekiyordu. Tanrı, halkından, Kendisine, sürülerindeki ya da ağıllarındaki en iyi hayvanları sunmasını bekliyordu. Tanrı, en iyisini ister.
Ama buna karşılık İsrailliler ne yapıyorlardı? Tanrı’ya kör, topal ve hasta hayvanları sunuyorlardı. Ellerindeki iyi hayvanları pazarda yüksek bir fiyata satabilirlerdi ya da onları çiftleştirmek için kullanmak istiyorlardı. Bu nedenle, değersiz hayvanlar seçip sundular ve bu davranışları ile aslında söyledikleri şu idi: “Herhangi bir hayvan Rab için yeterlidir.”
İsraillilerin bu yaptıklarına çok şaşırarak ya da onları küçümseyerek bakmadan önce, biz yirminci yüz yıl Hıristiyanlarının O’na en iyiyi vermeyerek O’na saygısızlık edebileceğimizi de düşünmemiz gerekir.
Yaşamlarımızı bir servet biriktirmek, kendimize ün edinmeye gayret etmek, kent dışında büyük bir evde yaşamak ve güzel şeylerden keyif alarak sürdürmek için geçiririz, sonunda da Tanrı’ya tükenmiş bir yaşamın sonunu veririz. En iyi yeteneklerimiz işler ve meslekler için kullanılır ve Rabbe tüm bunlardan arta kalan akşamlarımızı ve hafta sonlarımızı veririz.
Çocuklarımızı dünya için yetiştirir, onları çok para kazanmaları, iyi evlilikler yapmayı ve her türlü modern konfora sahip olan ayrıcalıklı bir eve sahip olmaları için teşvik ederek büyütürüz. Onlara Rabbin işini yaşamlarını adamaları gereken arzu edilebilir bir yol olarak hiç bir zaman sunmayız. Hizmet alanı diğer kişilerin çocukları için uygundur, bu alan bizim çocuklarımıza göre değildir.
Paramızı pahalı arabalara, eğlence kabilinden araçlara, yelkenli teknelere ve lüks spor donanımlarına harcarız, sonra da Rabbin işi için bir kaç kuruş veririz. Pahalı giysiler giyeriz, sonra da elimizde arta kalan son kuruşları Kurtuluş Ordusuna bağış olarak verdiğimiz zaman, kendimizi aşırı derecede zinde hissederiz.
Aslında burada söylediğimiz şey, herhangi bir şeyin Tanrı için yeterince iyi olduğudur. Ama kendimiz için en iyisini isteriz. Ve Rab bize şöyle der: “Git ve yeterince iyi olmayan bir şeyi Başkan’a sun ve bak bakalım bu sunduğundan hoşnut olacak mı?” Başkana hakaret edilmiş olur. O zaman, aynı şey hali ile Rab için de geçerli olacaktır. Başkana davranmayı düşünmeyeceğimiz bir şekilde Tanrı’ya nasıl davranırız?
Tanrı, en iyiyi ister. O, en iyiyi hak eder. Şimdi gelin, tüm içtenliğimiz ile O’nun en iyimize sahip olacağına karar verelim.
18 Kasım
“İşte sizi, koyunlar gibi kurtlar arasına gönderiyorum. Yılan gibi zeki, güvercin gibi saf olun.” (Matta 10:16)
Uygulamalı bilgeliğin önemli bir unsuru anlayışlı olmaktır. Bunun anlamı şudur: güceniklikten sakınmak ve iyi ilişkilerin temelini atmak için ne yapmak ya da ne söylemek konusunda hassas bir duyarlılık geliştirilmesi gerekir. Anlayışlı kişi, kendisini diğer kişinin yerine koyar ve kendisine şu soruyu sorar: “aynı şeyin bana nasıl söylenilmesini ya da nasıl yapılmasını isterdim?” Anlayışlı kişi, diplomatik, düşünceli, lütufkar ve zeki davranmaktan yanadır.
Ne yazık ki, Hıristiyan imanı anlayışsız kişilerden payını almıştır. Bu konuda bilinen bir örnek verelim: küçük bir orta batı kentinde imanlı bir berber vardır. Bir gün şanssız bir müşteri bu berberin dükkanına girer ve tıraş olmak istediğini söyler. Berber onu koltuğa oturtur ve her zaman yaptığı gibi beyaz örtüyü alır ve adamın boynuna koyar, sonra da koltuğu geriye indirir. Müşteri dükkanın tavanında şu sözlerin yazılı olduğunu görür: “Sonsuzluğu nerede geçireceksin?” Berber, tıraş sabununu köpürtür ve sonra usturayı bilemeye başlar, aynı zamanda müjde için tanıklığına şu soru ile başlar, “Tanrı ile karşılaşmaya hazır mısın?” Müşteri, üzerindeki örtü ile birlikte anında koltuktan fırlar ve kendini dükkandan dışarı atar- ve kendisinden bir daha hiç bir haber alınamaz.
Bir de tek başına müjde yaymak için bir gece sokağa çıkan gayretli bir öğrenciden söz edelim. Karanlık sokaktan aşağı yürür iken, önündeki gölgelerin içinde yürüyen genç bir hanım görür. Ona yetişmeye çalışır ve hızlı yürür, o sırada genç hanım koşmaya başlar. Genç hanım hızlandıkça müjdeci öğrenci de hızlanır. Genç hanım sonunda bir şok yaşayarak bir evin verandasına doğru koşar ve evinin anahtarlarını bulmak için çantasını karıştırmaya başlar. Öğrenci, verandadaki genç hanımın yanına vardığı zaman, genç hanım korkudan çığlık atamayacak hale gelmiş, adeta felç geçirmektedir. Öğrenci gülümseyerek genç hanıma elindeki broşürü uzatır ve bir günahlı kişiye daha Müjdeyi ulaştırmış olmanın mutluluğu ile onun yanından ayrılır.
Hastaları ziyaret etmek için büyük anlayışa gerek duyulur. “gerçekten de hasta görünüyorsun” ya da “ aynı hastalığı olan bir kişi tanıyorum-geçenlerde öldü” gibi sözler hastaya yarar sağlamaz. Bu tür ahmakça söylenmiş sözler ile kim teselli edilir?
Aynı zamanda yas tutan kişileri de ziyaret ettiğimiz zaman, anlayışlı olmamız önem taşır. Katledilmiş bir politikacının dul eşine, “Yalnızca şunu düşün, bu olayın Texas’ta mı olması gerekiyordu, bir bu eksikti!” diyen bir Texaslı gibi davranmamalıyız.
Tanrı, her zaman lütufkar ve uygun sözü söylemeyi bilen seçkin kutsalları bereketlesin. Ve Tanrı bize anlayışsız acemiler olmak yerine anlayışlı diplomatlar olmayı öğretsin.
19 Kasım
“Sıkıntılarını, yoksulluğunu biliyorum.” (Vahiy 2:9)
Rab İsa, Asya ilindeki yedi kiliseye yazdığı mektuplarında yedi kez “biliyorum” der ve bu sözcükler genellikle olumlu anlamda kullanılırlar. “İşlerini.. emeğini..sabrını..sıkıntılarını…yoksulluğunu ve yaptığın iyilikleri…ve imanını biliyorum.” Bu “biliyorum” sözcüklerinde Tanrı halkı için muazzam bir teselli ve sempati ve teşvik mevcuttur.
Lehman Strauss İsa’nın “biliyorum” derken hangi sözcüğü kullandığına işaret eder: “İsa, ginoske sözcüğünü kullanmadı; bu sözcüğün genel anlamı şudur: bilgide geçirilen süreç aracılığı ile farkında olarak bilmek. İsa burada oida sözcüğünü kullandı; bunun anlamı bilginin tamlığıdır, yalnızca gözlem sonucu değil, tecrübe ederek, yani mükemmelen bilmektir. Acı çeken kutsallar dünya tarafından tanınmasalar ve nefret edilseler bile, Rab tarafından tanınır ve sevilirler. Mesih, Kendisine ait olan kişilerin sıkıntılarını ve çektikleri yoksulluğu bilir; dünyanın onlara hangi göz ile baktığını da bilir. Pek çok yorgun, tükenmiş ve sıkıntı içindeki kutsal O’nun “biliyorum” ifadesindeki bu sözcük ile güçlenmiş ve teşvik olmuşlardır. Kurtarıcımızın ağzından çıkan bu sözcük, sıkıntılarımıza Tanrının gülümseyişi ile dokunur ve bize “bu anın acılarını, gözümüzün önüne serilecek yücelik ile karşılaştırılmaya değmeyeceğini” açıklar. Romalılar 8:18.
Sempati içeren sözcükler vardır. Yüce Baş Kahinimiz çektiğimiz sıkıntıları bilir, çünkü aynı sıkıntılardan Kendisi de geçmiştir. O acılar Adamı olmuş ve yasın ne olduğunu tatmıştır. Ayartılarak acı çekmiştir.
Paylaşım sözcükleri vardır. Rab İsa, bedenin Başı olarak bedenin üyelerinin denemelerini ve zulümlerini paylaşır. “Yüreği acıtan her darbeden, acılar Adamı olarak payını almıştır.” O, ne tür sıkıntılardan geçtiğimizi yalnızca zihni ile bilmek ile kalmaz, ama aynı zamanda anlık bir tecrübe konusu olarak da bilir. Bunları hisseder.
Vaat edilen yardım sözleri vardır. Yardımcımız olarak yüklerimizi taşımak ve akan gözyaşlarımızı silmek için yanımıza gelir. Her zaman yaralarımızı sarmaya ve düşmanlarımızı bizden uzaklaştırmaya hazırdır.
Son olarak, garanti edilmiş ödül sözcükleri vardır. O, yaptığımız her şeyi bilir ve O’nun ile özdeşleşmiş olduğumuz için çektiğimiz her sıkıntıyı bizim ile birlikte çeker. Her sevgi, itaat ve sabır eyleminin özenli olarak kaydını tutar.Yakınlarda bir gün bunların hepsini kat kat geri ödeyecektir.
Eğer şu anda bir üzüntü ya da sıkıntı vadisinden geçiyor iseniz, size, “Biliyorum!” diyen Kurtarıcının sesini ve söylediğini işitin. Yalnız değilsiniz, O da sizinle birlikte vadidedir; ve sizi güvenilir bir şekilde buradan kurtaracak ve arzu ettiğiniz hedefe doğru salimen götürecektir.
20 Kasım
“Dikkatli olun. Mesih’e değil de insanların geleneğine, dünyanın temel ilkelerine dayanan felsefe ile boş ve aldatıcı sözler ile kimse sizi tutsak etmesin.” (Koloseliler 2:8)
Phillips versiyonunun “münevverlik” olarak tercüme ettiği burada kökünü bizim “felsefe” olarak aktardığımız sözcükten alır. Temel anlamı, bilgeliğe duyulan sevgidir. Ama daha sonra farklı bir anlam kazanmış ve gerçeklik arayışı ve yaşamın amacı olarak algılanmıştır.
İnsan felsefelerinin çoğu karışık ve zor anlaşılır bir dil ile ifade edilirler. Bu düşünceler, sıradan bir insanın düşüncelerinin çok ötesindedirler. Bu düşünceler, zihinsel güçlerini insan spekülasyonlarını anlaşılması çok zor olan sözcükler kullanarak ifade etmekten hoşlananlar kişilere hitap ederler.
Özetleyecek olur isek, insani düşünceler yetersizdirler. Phillips tercümesi bu insan felsefelerinden “münevverlik ve şatafatlı saçmalık” olarak söz eder. Bu düşünceler, insanların değerler hakkındaki düşüncelerini temel alırlar ve Mesih’i göz ardı ederler. Bertrand Russell gibi ünlü bir düşünür bile yaşamının son döneminde söylediği şu sözleri ile anılır: “Felsefe bana bir bitkinlik olduğunu kanıtladı.”
Bilge imanlı, modern münevverliğin şatafatlı saçmalığından etkilenmez, insan bilgeliğinin türbesinin önünde eğilmeyi reddeder. Bunun yerine, bilgelik ve bilginin tüm hazinelerinin Mesih’te bulunduğunun farkındadır. Tüm insan düşüncelerini Tanrının sözü aracılığı ile kontrol eder ve dener. Ve Kutsal Yazılara aykırı olan her düşünceyi reddeder.
Filozoflar ya da düşünürler bazı yeni ataklar ile Hıristiyan düşüncesine saldırdıkları zaman, bundan etkilenmez. Onlardan bu gibi düşüncelerden daha iyisini bekleyemeyecek olduğunu fark edecek bir yargı olgunluğuna sahiptir.
Düşünürler ile pek çok hecelerden oluşan sözcükler aracılığı ile sohbet edemeyeceği ya da onların mantıklarını izleyemeyeceği için kendisini değersiz hissetmez. Düşünürlerin fikirlerini sade bir dil ile ifade etme konusundaki yetersizliklerinden kuşku duyar ve dünyada yolculuk eden insanlar akılsız olsalar bile Müjdeyi kavrayabilecek olmaları ile sevinir. Modern felsefelerde yılanın oltasına taktığı yemlerin varlığını ortaya çıkarır, “..tanrı gibi olacaksınız..” (Yaratılış 3:5)İnsan, kendi zihnini, Tanrının zihninin ötesine yükseltmek için ayartılır. Ama bilge imanlı şeytanın yalanını reddeder, kabul etmez. Ve safsataları, Tanrı bilgisine karşı diklenen her düşünceyi tutsak edip Mesih’e bağımlı kılar. (2.Korintliler 10:5)
21 Kasım
“Öyle ki, İsa’nın adı anıldığı zaman, gökteki, yerdeki ve yer altındakilerin hepsi diz çöksün ve her dil Baba Tanrının yüceltilmesi için İsa Mesih’in Rab olduğunu açıkça söylesin.” (Filipeliler 2:10,11)
Burada yazılanların gerçekleştiği bir sahne ne kadar da harika olacak! Evrendeki her dizin İsa’nın kutsal adının önünde diz çökmesi! Tanrı bunu buyurmuştur ve bu buyruğunun yerine geleceği kesindir.
Bu, evrensel bir kurtuluş değildir. Pavlus burada yaratılmış olan her varlığın sonunda Mesih’i diri, sevgili Rableri olarak kabul edip O’nu kucaklayacaklarını belirtmiyor. Burada kast ettiği bu yaşamda büyük iman ikrarında bulunmayı reddedenlerin bu iman ikrarını bundan sonraki yaşamda yapmak zorunda kalacaklarını bildiriyor. İşte o zaman evrensel bir boyun eğiş söz konusu olacak.
Dostları ilə paylaş: |