Hidayet önderleri hz. Fatima (A. S) Müellif: Komisyon (Dünya Ehl-i Beyt Kurultayı) Tercüme



Yüklə 0,75 Mb.
səhifə27/36
tarix20.11.2017
ölçüsü0,75 Mb.
#32369
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   36

9- Hz. Zehra (a.s) İle Yüzleşme


Hz. Fatıma (a.s), babasından (s.a.a) bütün bunları duymuş olmasına rağmen, hayatında böyle bir günü yaşayacağını, böyle bir felâketle karşılaşacağını beklemiyordu elbette. Evet, babası bunları ona haber vermişti; ama duymak başka bir şey, bizzat görüp yaşamak başka bir şeydir. Bir felâketi duymanın etkisiyle onu bizzat görmenin etkisi aynı değildir. Evet, babasından, gelişmelerin aleyhlerine döneceğini, vefatından sonra, kendilerine yönelik kin ve nefretlerin açığa çıkacağını duymuştu; ama şimdi o, olacağını önceden haber aldığı bu olayları bizzat yaşıyordu. Topluluk, evine saldırmış, zorla kocasını evden çıkarmışlardı. O ev ki, Resulullah (s.a.a) Fatıma'dan izin almadan içine girmezdi.

Hz. Zehra, Resulullah'ın (s.a.a) kızı Zeyneb'in babasının yanına gelmek üzere hazırlanışını, devesinin hevdecinde Mekke'den ayrılışını, Hebbar b. Esved'in peşine düşüp deveyi mızrakla dürtüp ürkütmesini, hevdecte bulunan Zeyneb'in bu olayın etkisiyle Medine'ye dönerken karnındaki yavrusunu düşürmesini ve Resulullah'ın (s.a.a) Mekke'nin fethedildiği gün Hebbar b. Esved'in kanını helal saymasını düşünüyordu.

Acaba Resulullah (s.a.a), topluluğun, sevgili Zehra'sının (a.s) evinin dokunulmazlığına riayet etmediğini, ona saygı göstermediğini görseydi, ne yapardı? Ciğerparesinin hiçbir saygınlığının kalmadığını, topluluğun iyice küstahlaşıp onu dövdüklerini, korkuttuklarını, bunun da çocuğunu düşürmesine, sonra hastalanıp ölmesine sebep olduğunu görseydi, ne derdi?

İktidar grubu ile Zehra'nın (a.s) yüzleşmesi, Zehra'nın (a.s) evinde, kısa bir süre içinde ve sınırlı bir mekânda gerçekleşmişti; fakat onun (a.s) sesi, nesilden nesile, dilden dile günümüze kadar geldi. Resulullah'ın (s.a.a) bu dünyadan ayrılmasının üzerinden daha birkaç gün geçmemişken, Âl-i Muhammed'e (s.a.a) reva görülen zulüm, onlara karşı sergilenen düşmanlığın acısı, insanın tüylerini diken diken ediyor.

Bu yüzleşmeden hareketle, Hz. Fatıma'nın (a.s) kişiliğini gözler önüne seren bazı noktaları şöylece tespit etmek mümkündür:

1- Hz. Zehra (a.s), derhal Resulullah'ın (s.a.a) vasisini savunmaya geçmiştir. Büyük bir cesaret ve heybet örneği sergileyerek kapının arkasında durmuş ve belki zalimler saldırganlıklarına son verirler diye kesin kanıtlar içeren sözlerle kapı önündeki topluluğa hitap etmiştir. Susmayı tercih etmemiştir. Çünkü o, haklıydı; saldırganlar, şer'î hilâfeti gasp eden kimselerdi.

2- Hz. Ali'yi (a.s) zor kullanarak dışarı çıkardıklarında, Hz. Zehra (a.s), beklemeden yeni bir savunma pozisyonuna geçti. Evine yönelik saldırı sırasında gördüğü onca eziyete ve çektiği onca acıya rağmen, belki yaptıklarına engel olurum endişesiyle kocasının peşinden gitti. Çünkü bu aşamadan sonra artık iki hakkı birden savunuyordu: Birincisi, vasiyi savunma ve hilâfeti geri alma hakkı. İkincisi; Resulullah'ın (s.a.a) kızı olarak saldırgan topluluğun evine yönelik haksız saldırıdan doğan kendini savunma hakkı.[254]

Artık önünde başka çare ve yol kalmayınca, haykırarak, herkesin gözü önünde, Allah ve Resulü'nden yardım isteyerek saldırganlara beddua etmeye başladı. Hiç kuşkusuz Zehra'nın (a.s) bu tavrı, hakkı arayan herkes için açık ve net bir muhalefet örneğiydi. Ki hilâfet makamı sahih çizgisinden sapmış ve meşru sahiplerinden alınmıştır. Fatıma'nın (a.s), hilâfet hakkını asıl sahibine, yani İmam Ali'ye (a.s) iade etme uğruna oynadığı rol son derece önemlidir. En azından İslâmî deneyimin gerçek mecrasına girmesi bağlamında, ümmetin uyanması, ümmetin bireylerinin bilinçlenmesi ve hilâfeti gasp edenlerin rezil olması noktasında büyük bir misyon üstlenmişti ve bunda da son derece başarılı olmuştu. Ayrıca, risalet sahibinin dünyadan ayrılışının üzerinden çok kısa bir süre geçmesine rağmen, hilâfeti gasp edenlerin, bu işe ehil olmadıklarına, Müslümanların liderliği sorumluluğunu taşıma yeterliliğine sahip olmadıklarına vurgu yapmıştı. [İşte bu hususun belirginleşmesinde, ümmetin dikkatinin bu noktaya çekilmesinde Fatıma'nın (a.s) muhalefeti yol gösterici bir rol oynamıştır.]


İmamlık Hakkı ve Ehl-i Beyt'e Yapılan Zulümler İle İlgili Sözleri


Mahmud b. Lebid'den şöyle rivayet edilir: Resulullah (s.a.a) vefat ettikten sonra, Fatıma (a.s), sürekli olarak şehitlerin mezarlarını ziyaret eder, Hamza'nın mezarının başında uzun süre ağlayarak beklerdi. Bir gün Hamza'nın mezarını ziyaret etmeye geldiğimde Fatıma'yı (a.s) orada gördüm, ağlıyordu. Sakinleşinceye kadar bekledim. Sonra yanına geldim ve selâm verdim. Dedim ki: "Ey dünya kadınlarının efendisi! Allah'a yemin ederim ki, senin döktüğün göz yaşları yüzünden kalbimin damarları kopacak oldu." Dedi ki: "Ey Ebu Ömer! Ağlamak benim hakkım. Ben ağlamayayım da kimler ağlasın?! Ben ki babaların en hayırlısını yitirdim! Ah! Resulullah'ın özlemi!" Sonra şu beyitleri okudu:

"Biri ölünce, yavaş yavaş unutulur, ondan az söz edilir

Babam ise, öldüğünden beri daha çok anılır oldu."

Dedim ki: "Ey Efendim! Sana bir soru sormak istiyorum, içimdeki huzursuzluğu, kararsızlığı dindirmiş olursun." "Sor." dedi. Dedim ki: "Resulullah (s.a.a) vefatından önce, Ali'nin (a.s) imameti hakkında açık bir şey söyledi mi?" Dedi ki: "Hayret! Gadir-i Hum'u unuttunuz mu?" Dedim ki: "Evet, Gadir-i Hum olayı doğrudur. Ama, Resulullah'ın (s.a.a) bir sır olarak bıraktığı bilgiyi istiyorum." Dedi ki: "Yüce Allah şahittir ki, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle dediğini duydum: Ali, benden sonra size bırakacağım en hayırlı haleftir. O, benden sonraki imam ve halifedir. Şu iki torunum ve Hüseyin'in soyundan gelecek yedi kişi hayır ve iyilik imamlarıdırlar. Eğer onlara tâbi olursanız, onların hidayet üzere olduklarını ve sizi hidayete götürdüklerini görürsünüz. Ama onlara karşı gelirseniz, kıyamete kadar aranızda ihtilâf eksik olmaz."

Dedim ki: "Efendim! Peki Ali, niçin hakkını istemedi de bir köşede bekledi?" Dedi ki: "Ey Ebu Ömer! Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: İmam -veya Ali- Kâbe gibidir; ona gidilir, kendisi gitmez." Sonra şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim ki, eğer hakkı ehline verseler, Peygamber'in (s.a.a) Ehl-i Beyt'ine tâbi olsalar, Allah'ın dini ile ilgili olarak aralarında ihtilâf olan iki kişi bulunmaz. Bu dinin öncülüğünü, kuşaklar birbirlerinden alıp sonraki kuşaklara aktarırlar. Bu, Hüseyin'in (a.s) soyundan gelen dokuzuncu imam ve Kaim'imiz kıyam edinceye kadar böyle devam eder. Ama ne yazık ki, Allah'ın arkaya attığını, insanlar öne çıkardılar, Allah'ın öne çıkardığını da arkaya attılar. Derken gönderilmişi inkâr ettiler, onunla birlikte sünnetini de mezara koyup gömdüler. Heva ve heveslerinin telkinlerine uymayı tercih ettiler. Kendi görüşlerini esas aldılar. Elleri kuruyasıcalar! Allah'ın şu sözünü hiç mi duymadılar?: 'Rabbin dilediğini yaratır ve seçer, onların seçme hakkı yoktur.' Kuşkusuz bu ayeti duymuşlardır; fakat onların durumu, yüce Allah'ın şu ayette buyurduğu gibidir: 'Gözler kör olmaz, ama göğüslerdeki kalpler kör olur.' Heyhat! Bütün dünyayı kaplayacak şekilde umutlarını yaydılar ve ecellerini unuttular. Yıkılasıcalar, boşa gitti amelleri. Allah'ım! Sıkıntı ve zorluktan sonraki nimetlerin doğurduğu rehavetten sana sığınırım."[255]

Talha'nın kızı Aişe'ye cevap verirken de şunları söylüyordu:

"Bana, kuşları yolan, yürüyenlerin ayaklarını parçalayan, etkileri semaya kadar yükselen ve bir felâket olarak haberi tüm yeryüzüne yayılan şeyi mi soruyorsun? Teym kabilesinin silip süpürücüsü (Ebubekir'e işaret ediyor. Çünkü Ebubekir'in babasının adı Ebu Kuhafe'dir ve Kuhafe de, silip süpürmek anlamına gelen K.H.F kökünden türemiştir) ve Adiy kabilesinin azgını (Ömer'e işaret ediyor), Ebu'l-Hasan'a (Ali) zulmetmek için yarış hâlindeydiler. Açıktan açığa ona karşı çıkmaktan kaçarak gizlice plânlar kurdular. Onun açık hakkını dürüp gizlediler. Dinin nuru sönünce, emin peygamber vefat edince, hemen dile geldiler. İçlerindekini dışarı vurdular. Derhal Fedek'e el koydular. Ama nice melikin mülkü yıkılıp gitmiştir. O, yüce Rabbin vefalı zürriyete bir bağışıydı. Resul'ün soyu ve benim neslim olan çocukların rızkıydı o. Burası Allah'ın bilgisi ve emin peygamberinin [veya Cebrail'in] tanıklığıyla bize verilmişti. Eğer yiyeceğimi elimden aldılarsa, bir parça lokmaya engel oldularsa, ben bunun hesabını haşre bırakıyorum. Andolsun, onu yiyenler, cehennemin kaynaması içinde kızgın bir alev olarak karşılarında bulacaklardır."[256]


Yüklə 0,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   36




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin