hz. fatıma'nın (a.s) doğumu 1- "Fatıma'nın Anası" Hz. Hatice'nin Kişiliği
Peygamber efendimizin (s.a.a) ilk eşi Huveylid kızı Hz. Hatice, Kureyşli bir anne ve babadan dünyaya geldi. Her ikisi de Arap Yarımadası'ndaki en köklü ailelere mensuptular. Hz. Hatice mensup olduğu bu yüksek nesebin yanı sıra, temiz ve saygı uyandıran bir üne de sahipti. Güzel ahlâkıyla ve erdemli vasıflarıyla biliniyordu. Onun ne kadar saygın biri olduğunun en önemli göstergesi, Hz. Peygamber'le (s.a.a) evlenmeden önce temizliğiyle ve Kureyş kadınlarının efendisi niteliğiyle tanınmasıdır. Bunun yanında Kureyş'in en zenginlerinden ve mevki olarak en yükseklerinden biriydi. O, kalıtım ve terbiye sayesinde dindar bir karakter edinmişti. Babası Huveylid, Haceru'l-Esved'i alıp Yemen'e götürmek isteyen Yemen kralı Tubba'a karşı çıkmış, büyük kuvvetinden ürkmemiş ve kahramanca direnmişti. Bunu yaparken, savunduğu şeyin, dininin en temel ibadetlerinden birini temsil ettiğinin bilinciyle hareket ediyordu.[75]
Hz. Hatice'nin dedesi Esed b. Abduluzza, Erdemliler Paktı (Hilfu'l-Fudul) örgütünün en faal ve en önde isimlerinden biriydi. Bazı Kureyş kabileleri, kendi aralarında böyle bir ittifak kurmuşlardı. Mekke'de zulme uğrayan yerli veya yabancı biri bulunacak olursa, onun yanında yer almayı ve uğradığı zulmü bertaraf edinceye kadar onu savunmayı kararlaştırmışlardı. Resulullah efendimiz (s.a.a) bununla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "Abdullah b. Cad'an'ın evinde bir ittifaka tanık oldum ki, bu ittifak benim için kızıl develerden daha sevimlidir. Bu gün İslâm döneminde dahi böyle bir ittifaka çağırılsam kabul ederim."[76]
Amcasının oğlu Varaka b. Nevfel, Hıristiyan ve Yahudi kitaplarını incelemek amacıyla inzivaya çekilir ve bu kitaplardan öğrendiği şeyler içinde hoşuna giden kuralları ve ibadetleri hayatında uygulardı. Bunun nedeni, Varaka'nın Yahudi ve Hıristiyanlarla beraber yaşaması veya Mekke'nin bu iki dinin merkezi olması değildi elbette. Bilâkis, Varaka putlara tapmayı, onların heykellerine ibadet etmeyi bir maskaralık sayıyordu. Bu yüzden içine sindireceği bir dini arıyordu.[77]
Hz. Hatice ilim ve dindarlıklarıyla bilinen köklü bir aileye mensuptu. Akrabaları İbrahim Peygamber'in (s.a.a) hanif dini üzereydiler. Bu yüzden Arap Yarımadası'nda ortaya çıkacak hak dinin beklentisi içindeydiler.[78]
Ticarî Faaliyetleri
Kureyş'in ileri gelenleri, yüksek meblağlarda mal ve para önererek Hz. Hatice'ye evlenme teklifinde bulundular. Ama Hz. Hatice bu önerilerin hiçbirini kabul etmedi.[79] Hz. Hatice uzun süre erkeklerden, onların problemlerinden uzak, gönlü hoş ve vicdanı rahat bir hayat yaşadı. Çünkü onunla evlenmek isteyenlerin çoğu, onun geniş servetinden dolayı onunla evlenmek istiyordu. Bu durum, Hz. Hatice'nin kırk yaşına girmesine kadar devam etti.
Hz. Hatice'nin elinde büyük bir servet vardı. O, bu serveti atıl bırakmadı. Faizin yaygın olduğu böyle bir zamanda faize de yatırmadı. Tam tersine servetini ticaret mallarında kullandı. Bu iş için de iyi ahlâklı ve yetenekli erkekler istihdam etti. Ticaret sayesinde muazzam bir servet kazanma imkânını bulmuştu.
Muhaddislerin rivayetine göre, Hz. Hatice ticaret maksadıyla Şam'a düzenlediği seferlerde bir grup erkeği belli bir ücretle tutardı. Peygamber'le evlenmesinin hemen öncesinde, ona kervanının başında Şam'a gitmesini teklif etti ve başkalarına verdiği ücretin iki katını vereceğini söyledi. Çünkü kadın-erkek bütün insanlar Hz. Peygamber'in (s.a.a) güvenilirliğinden, doğruluğundan ve karakterliliğinden söz edip duruyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.a) amcası Ebu Talib'le istişare ettikten sonra Hatice'nin önerisini kabul etti. Hatice, kafilenin hizmeti ve gözetimi maksadıyla kölesi Meysere'yi de kervanla birlikte gönderdi. Yolculuk son derece başarılı geçmişti. Bundan önceki hiçbir kervanın erişemediği kâr oranına erişmişti. Kervan Mekke'ye girmeden önce Meysere acele ederek Hatice'nin yanına geldi ve olup bitenleri anlattı. Yolda Hz. Muhammed'le rahip Buhayra ve başkaları arasında geçenleri iletti.
Hz. Hatice, keskin zekâsı sayesinde derhal Hz. Peygamber'in (s.a.a) ne büyük bir kişiliğe sahip olduğunu anladı. Henüz semavî risaletle görevlendirilmemişken onun yüksek bir ahlâkî meziyete sahip olduğunu keşfetti. Kendisine evlenme teklifinde bulunan yüksek tabakaya mensup onca erkek dururken, Hz. Muhammed'i (s.a.a) kendisine eş olarak seçti. Erkekler ona evlenme önerirlerken, kendisi gidip Hz. Muhammed'e (s.a.a) evlenme teklifinde bulundu. Kendisinin maddî hayatı ile onun sade hayatı arasında büyük bir fark olmasına rağmen bu evliliği gerçekleştirdi.
Tarih-i Yakubî'de Ammar b. Yasir'in şöyle dediği rivayet edilir: "Hatice bint-i Huveylid'in Resulullah'la (s.a.a) evlenmesinin nasıl gerçekleştiğini en iyi bilen kişi benim. Ben, Hz. Peygamber'in (s.a.a) samimi bir arkadaşıydım. Bir gün Safa ile Merve arasında yürüyorduk. Birden Hatice ve kız kardeşi Hale ile karşılaştık. Hatice Resulullah'ı (s.a.a) görünce, kız kardeşi Hale geldi ve şöyle dedi: 'Ey Ammar! Arkadaşın, Hatice ile evlenmek istemez mi?' Ona dedim ki: 'Allah'a yemin ederim ki, bilmiyorum.' Oradan döndüm ve bu konuşmayı Resulullah'a (s.a.a) aktardım. Bana dedi ki: 'Git, onunla konuş ve kendisini istemeye geleceğimiz günü belirle.' O gün gelince, Hatice amcası Amr b. Esed'i çağırdı. Hatice amcasının sakalına koku sürmüş ve boyamıştı. Sonra Resulullah (s.a.a) başlarında Ebu Talib olmak üzere amcalarından oluşan bir grupla birlikte geldi. Ebu Talib orada bulunanlara bir konuşma yaptı ve böylece Hatice ile Hz. Muhammed'in (s.a.a) evliliği gerçekleşti."
Ammar şunları da söyler: "Hatice, Hz. Muhammed'i (s.a.a) ticaret kervanında çalışmak üzere ücretle tutmuş değildi. Çünkü o, hiçbir zaman birine ücret karşılığında çalışmadı."[80]
2 Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hatice ile Evlenmesi
Hz. Muhammed (s.a.a) Arapların en soylu, en üstün, en onurlu ve en güçlü ailelerinden birinin mensubu olarak dünyaya geldi. Büyüdü, gelişti ve delikanlılık çağına geldi. Onunla birlikte hayat beklentileri ve arzuları da gelişiyordu. Yüce Allah, Hz. Muhammed'i (s.a.a) eğitmeyi, hazırlamayı, onu risalet yükünü taşımaya ve tebliğ emanetini yerine getirmeye lâyık hâle getirmeyi diliyordu. Bu yüzden onu özel bir koruma altına almıştı. Hayatını, rabbanî kaderin ön gördüğü biçimde gelişmesi için belli sınırlar içinde çerçevelemişti. Bu çizgi, ona yüklenen sorumluluğa uygundu. Evrensel ilâhî son risaleti taşıma görevini yerine getirmesine el verişli bir kader çizgisiydi bu.
Hz. Muhammed (s.a.a) yirmi beş yaşına gelince, insaniyetine uygun, büyük hedeflerine ayak uydurabilecek, kendisini bekleyen cihat ve sabır yüküne tahammül gösterebilecek ve bu acılı hayatın düzeyine çıkabilecek bir kadınla hayatını birleştirmesi artık kaçınılmazdı. Hz. Muhammed (s.a.a), bu yüksek meziyetlere sahip biri olarak Haşimoğulları'ndan istediği kızla evlenebilirdi. Ancak ilâhî irade, Hatice'nin kalbinin ona (s.a.a) doğru kaymasını irade etmişti. Hatice'nin kalbi bu ulu şahsiyete bağlandı, o (s.a.a) da bu ilgiye karşılık verdi ve Hatice ile evlendi.
Hatice eşine sevgi veriyordu, ama hiçbir zaman sevgi verdiğini hissetmiyordu; bilâkis, her türlü mutluluğu barındıran bir sevgi aldığını düşünüyordu. Kocasına servet vermişti, fakat hiçbir zaman servet verdiğini düşünmüyordu; yer yüzünün bütün hazinelerinden daha değerli olan bir hidayeti eşinden aldığının bilincindeydi. Hz. Resul (s.a.a) ona bir sevgi ve değer vermişti ki, Hatice en yüce mertebelere yükselmişti. Ama Peygamber (s.a.a) ona bir şey verdiğini asla hissetmiyordu. Hatta bir keresinde şöyle demişti: "İslâm, Ali'nin kılıcı ve Hatice'nin malı üzerinde yükseldi." Hatice vefat edinceye kadar başka bir kadınla evlenmedi.
Hatice'nin Hz. Peygamber'le (s.a.a) evlenmesi, Hatice'nin kendi hayatında önemli bir dönemeç ve parlak bir vakıa mahiyetindedir. Hatice, bağımsız bir ruha sahipti. Kendine karşı yüksek bir öz güveni vardı. Kelimenin tam anlamıyla özgür bir kadındı. En yetenekli erkekler gibi, yüksek bir akıl ve olgunluk örneği sergileyerek ticaretle uğraşıyordu. Kendisine büyük servetler vadeden zengin ve eşraftan kimselerin evlilik tekliflerini reddetmişti. Buna karşılık kendisi, yoksul ve yetim Muhammed'e (s.a.a) evlilik teklifinde bulunmuştu. Ayrıca nikâh akdinde belirlenecek mihrin de kendi malından olmasını söylemişti. Hz. Resulullah (s.a.a) Hatice bint-i Huveylid'le evlenmek isteyince, Ebu Talib ailesi ve Kureyş'ten bazı kimselerle birlikte Hatice'nin amcasının evine gitti. Önce Ebu Talib konuştu ve şöyle dedi:
"Bizi İbrahim'in soyu ve İsmail'in zürriyeti kılan, bizi güvenilir hareme yerleştiren, bizi insanlara hâkim kılan ve şu anda içinde bulunduğumuz bu beldemizde bize bereketler veren şu Kâbe'nin Rabbine hamdolsun. Şu benim yeğenim Muhammed, Kureyş'ten kiminle mukayese edilirse edilsin, mutlaka ağır basar. Kiminle karşılaştırılırsa karşılaştırılsın, kesinlikle ondan daha büyük olduğu ortaya çıkar. İnsanlar içerisinde onun bir dengi yoktur. Gerçi malı azdır. Ama mal-mülk gelip geçici bir nasip ve az sonra kaybolacak bir gölgedir. O Hatice'yi istiyor. Hatice'nin rızası ve isteği doğrultusunda onu Muhammed'le evlendirmek için sana geldik. İstediğiniz mihri ise, peşin ya da veresiye (mehr-i muaccel ve mehr-i mueccel) ben vereceğim. Şu Kâbe'nin Rabbine yemin ederim ki, onun büyük bir nasibi, yaygın bir dini ve kusursuz bir görüşü vardır."
Ebu Talib sustu. Sonra Hatice'nin amcası konuşmaya başladı. Ama sözlerini ağzında geveleyip durdu ve Ebu Talib'e cevap veremedi. Âlim bir adam olduğu hâlde, Ebu Talib'in hikmetli ve etkili konuşması karşısında dili tutulmuş, âdeta ne söyleyeceğini unutmuştu. Hatice durumu fark etti ve sözü alarak kendisini Hz. Muhammed'le evlendirdi.[81]
Rivayet edilir ki, Hatice, evlilik işinde amcasının oğlu Varaka'yı vekil kılar. Varaka, Hatice'nin evine müjdeli haberle ve sevinç içinde dönünce, Hatice ona bakar ve şöyle der: "Merhaba. Hoş geldin, ey amcamın oğlu! Herhâlde meseleyi hallettin!" Dedi ki: "Evet, ey Hatice! Tebrik ederim. Sen, senin adına karar verme yetkisini bana vermiştin ve ben senin vekilinim. Yarın inşaallah, seni Muhammed'le (s.a.a) evlendireceğim."[82]
Ebu Talib meşhur konuşmasını yapıp nikâh akdini gerçekleştirdikten sonra, Hz. Muhammed (s.a.a) de Ebu Talib'le birlikte kalkmak için ayağa kalktı. Hatice şöyle dedi: "Evine gelebilirsin? Benim evim senin evindir ve ben de senin cariyenim."[83]
Mübarek evlilik gerçekleştikten sonra, Hz. Muhammed (s.a.a) Hatice'nin evine taşındı. Davet sürecindeki olaylara, Hz. Resul'ün cihadına, sabrına ve acılarına ilişkin somut bir işaret ve konuşan bir lisan gibi tanıklık eden eve...
Dostları ilə paylaş: |