RP'nin sakalı, bıyığı ve horoz'u
Baskın Oran
Şimdi Refah gelince Çekiç Güç'ü ne yapacak? Kaldırılsın diye onca laf ettiği, özgün adıyla "Kalkık Horoz"u? Ya, gene onca laf ettiği, İsrail'le askerî anlaşmayı?
Askerî anlaşmanın içeriği belirsiz; üzerinde spekülasyona gitmek zor. Ama, sanırım işin genel felsefesi hakkında hüküm vermek mümkün:
Çok yaygın, ama çok doğru bir deyimle, ABD yönetimi Ortadoğu'daki Pax Americana'sını (Amerikan Barışı) sağlamlaştırıyor.
Bunun ABD açısından iki temel anlamı var:
1) Ortadoğu'daki Pax Americana, dünya çapındaki (deyim yerindeyse) Pax Occidentalis'in (Batı Barışı'nın) bir bölgesel uygulaması, bir parçası. [Pax Occidentalis'den kastım, tabii ki Globalleşme. Globalleşmenin tek bir tanımı var: Batı'nın, altyapısıyla (kapitalizm; çok isterseniz, kibarca "piyasa ekonomisi" de) diyebilirsiniz) ve üstyapısıyla (liberalizm, insan hakları, uyuşmazlıkların barışçı çözümü) dünyaya egemen olması. Başkaca da bir tanımı yoktur. Bugünkü globalleşme, 1870'lerden sonra "Emperyalizm" adıyla tanıdığımız ilk büyük globalleşmeden sonra, Batı'nın dünyaya ikinci ve asıl egemen oluşudur.]
Globalleşmenin başarılı olabilmesi için, önce dünyanın en önemli, en çatışmaya müsait bölgesinde başarılı olması, Ortadoğu'da asayişi sağlaması gerekiyor. Yoksa, rezil olur. Zaten bisürü yerde (Bosna, Karabağ, Somali, Çeçenya, vb.) olup duruyor.
2) Dünyanın tek stratejik enerji kaynağı petrol. Dünya petrol rezervlerinin yüzde 65,7'si de Ortadoğu'da. Diğer bölgelerdekiler tükenmekte olduğundan, 15-20 yıl sonra bu oranın yüzde 85'e çıkacağı hesaplanmakta.
Buna karşılık, elinde çok az (yüzde 2,6) petrol rezervi kalan ABD muazzam petrol tüketiyor: Nüfusu dünya nüfusunun yüzde 4,8'i ama, dünyada harcanan petrolün yüzde 25,5'ini o tek başına tüketiyor. ABD'nin müttefiklerine bakarsanız, onlar Ortadoğu petrolüne daha da bağımlı: Batı Avrupa yüzde 90, Japonya yüzde 98 oranında!
Bu durumda, ABD'nin değişmez Ortadoğu stratejisi tabii ki şu: Bu petrolün uygun ve sabit fiyatlarla Batı'ya akışını güvenceye almak.
Bunun için de, şu andaki çok özel konjonktürden yararlanarak Ortadoğu'da "asayiş"i sağlamaya çalışıyor. "Kalıcı" biçimde.
Daha özel'i cansağlığı. Soğuk Savaş'ın kesinlikle Batı'nın galibiyetiyle bitmesi üzerine Suriye koruyucusunu (SSCB) yitirdi; hızla ABD'ye ve İsrail'e yanaşıyor. Kuveyt macerası sonucu Irak kendi kendini bitirdi. İran'ın toparlanması çook zaman ister. Mısır zaten Camp David'de ehlileştirilmişti. Türkiye, 70 milyar dolar dış borcuyla ve çözümlememeye aslanlar gibi kararlı gözüktüğü Kürt sorunuyla zaten, 1960'larda moda olan ama asıl bugüne yaraşan deyimle, "Amerika'nın kucağında". Daha güzel konjonktür mü olur?
ABD'nin Ortadoğu'da bir Pax Americana kurmasının başka nedenleri de var. İran'la Irak'a birlikte uyguladığı Çifte Kuşatma'yı (Dual Containment) kurumlaştırmak gibi. Ayrıca, daha uzun vadeli çözümlere varmak gibi: Yapılan nüfus tahminleri, 2000'li yıllarda, gittikçe yoksullaşan Arap kitlelerinin, Mısır ve Ürdün'den başlayarak, tüm Ortadoğu'yu derin (ve köktendinci) bunalımlara sürükleyeceğini öngörüyor. Bunu şimdiden önlemek lazım. Pax Americana, yada daha kibar adıyla "Ortadoğu Barış Süreci" böyle bir koşullar ortamında başladı, gidiyor.
Dönelim, Horoz'umuza. Daha doğrusu, RP'nin horozuna. Refah bu koşullarda tabii ki Çekiç Güç'ü "paşa paşa" uzatacak. Aslında, bu deyimi Genelkurmay için kullanmak lazım; Refah'a "kuzu kuzu" demek daha uygun düşer. Türkiye'de iktidara kim gelirse gelsin, yukarıda saydığım ulusal ve uluslararası koşullarda bu uzatmayı yapmak zorunda.
Tamam da, RP tükürdüğünü bu kadar çabuk ve açıkça nasıl yalayabilecek?
Yalatacaklar. Sanıyor musunuz ki Refah, ABD'den icazet almadan iktidar oluyor? Geçen sefer, Anayol'un kurulmasından önce Necmettin Erbakan, iktidar oluyorum diye, ABD'nin yolunu tutmamış mıydı? Kimi Refahçı zayıflamaya gider, kimisi dolaşmaya, ama bu işi hep ABD'de yaparlar. Orada neyi hangi noktadan öteye götürmeyeceklerinin garantisini verirler, karşılığında da vaftiz olurlar, iş biter.
Zaten, Refahçılar takiyyeye o kadar alışıktırlar ki, bunun da usulünü bulurlar; siz hiç kendinizi üzmeyin. "Biz, ortağımız DYP'yle bağlıyız, bu bizim iktidarımız değildir, biz iktidara kadrolarımızı güçlendirmek için talip olduk, bir daha tek başımıza geleceğimiz sefere, inşaallah" demek bile bu seferlik yeterli olabilir.
Refah bunu nereye kadar ittirebilir?
Tabii, Refah işin özünde en âlâsından sistem partisi olduğundan (Hani, ne oldu, en önemli "sistem dışı" tezi olan faiz meselesi?), bu takiyyelerin sonu olmayacak. Parti, er yada geç tabanıyla çatışmaya girecek.
Çünkü Refah, bir siyasal parti değil, Türkiye'deki tarikatların gevşek bir konfederasyonu. Şimdi, yetmiş şukadar yıldır iktidar özlemiyle yanıp tutuşan taban, bikaç ufak orgazmcık için bastıracak Bunu önlemek isteyecek Parti yönetimi de "takiyye yapıyoruz" demeyi deneyecek ama, tabanını da biraz tatmin etmek zorunda kalacak.
Tamamen gerizekâlı konularda, tabii. İnsanların kokteyllerde bile içki içmelerini engellemek, elin karısının etekboyuna karışmak, vb. gibi. O zaman da, Parti'nin karşısında onun hata yapmasını bekleyenlere gün doğacak. Tükrük ya sakala bulaşacak, ya bıyığa. Allah'ın emri.
Son günlerde herkes, RP'nin iktidara gelmesini tartışıyor.
Türkiye'nin içinde bulunduğu bu rezil koşullarda Refah Partisi nasıl olsa gelecekti ve geciktikçe güçlenerek gelecekti. Bunun nedenleri sayılmaya değmeyecek kadar malum: Bugünü gittikçe balçığa saplananların hiç olmazsa öbür dünyayı garanti etme çabası, Kemalizm'in aşırılıklarına tepki, devlette hırsızlığın artık âdetten sayılmasına tepki, Refah'ın hiç denenmemiş olması, vb...
Refah'ın gelmesi çok iyi oldu. Şimdi bütün mesele, ülkenin fazla yıpranmasına yol açmadan, Refah'ın biran önce Gök'ten yere inmesini, yani yıpranmasını sağlamaktır.
Dostları ilə paylaş: |