Hierapolis (pamukkale)



Yüklə 211,02 Kb.
səhifə12/38
tarix07.01.2022
ölçüsü211,02 Kb.
#89074
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   38
ST. PETER KALESİ

Bodrum’a gelindiğinde, ilk önce görülmesi gereken yer herhalde Sen Peter Kalesi'dir. Kasabaya karadan veya denizden gelirken, Kale'nin dikbaşlı görünümüne vurulmamak elde değildir. Orta çağlardan beri ayakta kalan ve dünyada en iyi şekilde korunmuş eserlerden biri olan kale, Bodrum ve havalisinde, savunulmaya değer bir inanç gibi, dimdik ayakta durmaktadır.

ale'nin geçmişi, rütbelerini Avrupa'dan almış bir grup vatansız Sen John'un, şövalyelerine kadar dayanır. "İsrail'in Sen John'unun Keşiş Şövalyeleri Nizamı", onbirinci yüzyılda, hacı gezginler için İsrail'de bir kilise ve bir hastane yapmakla işe başladı. Hasta kim olursa olsun, ondan bakım esirgenmeyeceği konusunda hastanenin kesin kuralı vardı. Aslında, Katolik olmayanlar için de ayrı bir koğuş bulunmaktaydı.

Şövalyeler başlangıçta tam anlamıyla dinsel güç ve işlevlerden yola çıktılarsa da, Haçlılar ve diğer politik gerçekler olayın gidişini politik boyutlara ittiler. Hıristiyanların dinsel inanç ve amaçları fanatik bir mahiyet kazandı. Şövalyeler kendilerini İsa'nın askerleri olarak gördüler ve Kudüs'teki kutsal yerleri savunmak zorunda olduklarına inandılar. Nizam, Haçlı Seferleri sırasında sayısız savaş kazanmanın keyfini yaşadı. Şövalyeler zengin ganimetler elde ettiler ve Papa'ın iltifatlarını kazandılar.



Şövalyeler yedi ayrı dilden gelmişlerdi: Fransa'dan, İtalya'dan, İsyanya'dan, İngiltere'den, Almanya'dan, Provans ve Overn'den (son ikisi şimdi Fransa'nın vilayetlerindendir). Katolik grupların her biri kendi ülkesinden gelen bir şövalyenin emrindeydi. Şövalyeler grubu, üyelerini "Şövalye", "Chaplains'in Hizmetkâr Kardeşleri" gibi çeşitli şekillerde adlandırıyordu ve hepsi de Büyük Üstat'ın (yaşam için seçilen) emrindeydiler. Tüm şövalyeler soylu olarak doğmuşlardı ve Şövalyeler Nizamı'na ücretsiz olarak hizmet ediyorlardı. Ölümleri halinde, sahip oldukları herşey nizam'a kalıyordu.

1309'da Şövalyeler, Rodos Adası üzerinde, kendi toplumlarını ve hükümet merkezlerini kurdular Ege ve Akdeniz'in orta yerindeki bu ada, askeri harekâtları için ideal bir üstü.

Nizam, şövalyelerin sürekli olarak kendileriyle birlikte yaşamalarını gerekli görmüyordu. Şövalyeler, Avrupa'daki kendi topraklarında kalabilirlerdi, çünkü çoğu varlıklıydı. İsterlerse, görevli olarak hac yolu üzerindeki çeşitli hastanelerde çalışabilirlerdi. Ancak, adadaki karargâhın savunulması gerektiğinde de, bir an önce adaya gelmeleri istenirdi.

Şövalyeler İstanköy adasında bir kale kurduktan sonra, Asya üzerindeki bir kara üssünde de güçlü bir savunmaya sahip olmak istediler. 1374'de Simirna'yı (şimdiki İzmir) aldılar. Bu şehri daha önceleri Selçuklular'ın ardından pek çok Hıristiyan güçler ele geçirmiş ve burada bir de kale kurmuşlardı. Moğol lideri Timurlenk'in akıncıları 1402'de bu kaleyi harap ederek, Osmanlılar ve Şövalyeler arasında yüzyıl süren çarpışmaları başlatmış oldular.

Yeni bir yerleşim yerinin arayışı içinde olmak, Şövalyeleri, iki koyun arasına gizlenmiş küçük bir adaya sürükledi (deniz bir zamanlar bu kaleyi tamamen kuşatıyordu). Harabeler bu tarihsel kalenin kanıtıdır ve Dorlar zamanında inşa edildiği artık bilinmektedir (M.Ö.110). Aynı zamanda, bu harabeler arasında M.S. 11'ci yüzyıla ait küçük bir Türk kalesi de bulunmaktaydı. Kuzeyde, kıyıya bir kilometre kala, antik dünyanın yedi harikasından biri olan Kral Mozolus'un mozolesi (şimdi "mozole" denmektedir) bir zelzele sonucu neredeyse yerle bir olmuştur.

Binlerce yıl boyunca birbiri ardından çeşitli halkların yaşadığı bu yerlerde, her grup kendi yapılarında, kendinden bir önceki toplumun kalıntılarını kullanmıştır. Bodrum'un arka sokaklarında dolaşan dikkatli bir gözlemci, antik bloklar kullanılarak kulelerin kenarlarına inşa edilmiş bir çok eski ev görür. 1846'da'İstanbul'daki İngiliz Sefiri Sir Stratford Canning, bu kaleden, Yunanlılar ile Amazonlar (bunları Mozole'den şövalyeler aldı) arasındaki savaşı tasvir eden 12 mermer rölyef alarak, İngiltere'ye göndermiştir.

Vatikan, bu kalenin inşasına büyük önem verdi ve yapımı için Hıristiyanlar gönderdi. 1409'da Papalık bir tamim yayınlayarak, bu inşaatta her kim çalışırsa, onun Cennet'te mutlaka yeri olacağını ilan etti.

Alman mimar Heinrich Schlegelholt kalenin inşaatını denetleyerek, son zamanlarda inşa edilen kalelere uygun olmasını sağladı. O sırada Fransızlar top döküm tekniklerini geliştirmişlerdi. Bu nedenle, kale duvarları boyunca ve özellikle de kara tarafına top mazgalları yapılmıştı.

açlılar çok güçlü bir savaş filosu olduğundan, deniz saldırılarından endişeleri yoktu (bu nedenle kara tarafındaki duvarlar deniz tarafındakilere oranla daha kalındı). Ayrıca, şövalyeler ikinci ve üçüncü hendeği de savunma açısından gerekli gördüler. Sonuç olarak, bir çok kalede rastlanmayacak türden mazgallar yapıldı.

Kalenin yapımı 15.ci yüzyıl boyunca sürdü ve 1437'de ilk duvarlar tamamlandı. Kalenin özel kilisesi (Kale içindeki eski yerinde halâ dimdik ayaktadır) inşaatı biten ilk bölümlerden biriydi. Şövalyeler aynı zamanda, karşı tepenin üstünde, koya tepeden bakan ve Kale'yi gören bir gözetleme kulesi yaptılar. Bu kulenin kalıntıları üzerine bugün Türk bayrağı çekilidir ve burası orduya ait dinlenme yeridir.

Kalenin içerilerinde, doğal kayaların içine geniş mekânlar oyularak, yağmur suyu toplamak üzere sarnıçlar inşa edilmiştir (bunlar kaledeki kilisenin altındakiyle birlikte toplam 14 adettir). Bazıları bugün bile işlevini sürdürmekte olan bu sarnıçlar, kuşatma sırasında Şövalyeler tarafından kullanılırlardı.

Şövalyeler bu yerleşim yerinin eski adını bilmediklerinden, buraya Mesi demeye başladılar ve bu yeni Kale, Şövalyelerin Rodos'tan sonraki en önemli stratejik noktası oldu. İstanköy adasındaki Antimahya kalesiyle bağlantılı olarak, burası gününün en yoğun deniz taşımacılığı yolunu kontrol ediyordu.

Kale, Kurtarıcı Sen Peter (St. Peter) Kalesi olarak bilinir, çünkü batı Anadolu'daki tüm Hıristiyanların sığınağı haline gelmişti. Şövalyeler, mültecilerin izlenimi sürerek, onları bulup rahatlarını sağlamak ve onları kaleye getirmek gibi görevlerde kendilerine yardımcı olabilen özel eğitimli köpekler besliyordu. Bu köpekler belki de Sen Bernar türüydü.

Kalede yaşam, savaş aralarında oldukca yavaştı; bu dönemlerde şövalyeler duvarları kat kat yüzlerce arma ve rölyefle süslerlerdi.

Hafif zırhlı giyecekler, ilk kez Haçlı Seferleri sırasında İsrail'in fethinde kullanılmıştı, çünkü Orta Doğu'nun sıcağı her zaman kullandıkları ağır zırhların giyilmesine olanak vermemişti. Şövalyeler de, tıpkı Müslüman düşmanları gibi, zırhların üzerlerine giydikleri cübbeleri ve kalkanları renkli sembollerle süslerlerdi.

Kalenin bir çok yerinde görülen kat kat boyalı bazı armaların bir zamanlarki parlak renkleri solmuş durumdadır. Bu nedenle bu işaretlerin kimi veya neyi temsil ettiklerini anlamak güçtür. Genel olarak bu armaların üzerlerinde aslanlar, ejderler, haçlar ile yatay ve dikey bantlar vardır. Her şövalyenin kendine ait bir işareti vardı; diğer işaretler belli ülkeleri, dinsel figürleri, kale komutanlıklarını ve Nizamın Büyük Ustalarını göstermekteydi. Günümüze 249 kadar farklı dizayn ulaşmıştır. Diğer tarihsel kayıtlar, bu sembollerin çoğunun neler olduğunu aydınlatmıştır. Örneğin, Kale'deki yedi kapının her birinin üstünde tanınmış bir çok şövalyenin ve Büyük Ustaların armaları yer almaktadır. Öte yandan, Fransız Kraliyet Arması da icerlek hendeğin kuzey duvarını süsler.Yüksekçe bir duvar üzerinde Meryem Ananın ve Apostol (Resul) Peter'in kendi göğsü üstüne doğru tuttuğu Cennet'in anahtarları gibi dinsel motifler de görülür.

Sen Peter Kalesi, yüzyıldan fazla bir süre için Şövalyeler Toplumu'nun entegre bir savunma noktasıydı. Osmanlı İmparatorluğu bu sıralarda büyümekteydi. 1453 yılında II. Sultan Mehmet (Fatih) Konstantinopol'ü (bugünkü İstanbul) fethettiğinde, Şövalyelerin ellerindeki yerlere saldırma isteğini ilan etti. Şövalyeler ancak, Fatih'in 1480'deki saldırısına kadar dayanabildiler.

1521'de Kanuni Sultan Süleyman, Nizam'ın Rodos'taki merkez üssüne meydan okumaya hazırdı. Büyük Usta Fabrico del Carretto ile karşılıklı mektuplaşmaları sonucunda Haziran 1522'de savaş ilan edildi. 200.000 Osmanlı askeri Marmaris Koyu'nda toplandı. Şövalyeler bu kuşutmaya ancak altı ay dayanabildiler ve 1523'te teslim olmaya zorlandılar. Ardından da Sen Peter kalesi teslim alındı.

Sultan Süleyman, Şövalyelerin yaşamlarını bağışladı. Onlar da deniz yoluyla Girit adasına gittiler. 1530'da Avusturya, İspanya ve Sicilya İmparatoru V.Şarl (Charles) Akdeniz'deki Malta Adası'nı Şövalyelere verdi. Napolyon Bonapart ise onları 1798'de buradan kovdu ve böylece Nizam ortadan silindi; 1831 yılında İngiltere'de yeniden canlandı ve günümüze kadar ulaştı. Bu grup halen hiç bir hükümete bağlı olmaksızın misyonunu otuzdan fazla ülkede bir yardım organizasyonu olarak sürdürmektedir. Papa, organizasyonun yeni yasasını 1961 yılında onaylamıştır.

ale Türklerin elinde pek çok değişik nedenlerle kullanıldı. 17. Yüzyılda köylüler Kale'nin içine bir çok ev yaptılar. 1824'teki Rum isyanında, Türkler burayı ve kasabayı askeri üs olarak kullandılar. 19. Yüzyılda Türk inşaatçılar buraya bir halk hamamı yaptılar ve daha sonra hamama minare ekleyerek, camiye çevirdiler. 1895'te de kale güçlendirilerek hapishane olarak kullanıldı.

Birinci Dünya Savaşı'nda bir Fransız savaş gemisi Kale'yi topa tutarak, bir çok kuleye zarar verdi ve minareyi devirdi. Savaştan sonra, Anadolu kıyılarını Kuşadası'ndan Antalya'ya kadar işgal eden İtalyanlar, Kale'ye bir garnizon yerleştirdiler. Ayrıca İtalyan ve Fransız kulelerini de tamir ettiler ve Türkiye ile iyi ilişkiler kurmaya çalıştılar. Mustafa Kemal Atatürk tarafından kumanda edilen Kurtuluş Savaşı'nı Türklerin kazanacağı belli olunca, İtalyanlar 1921 yılında geri çekildiler.

Türk hükümeti Kale'yi su altındaki batık araştırmalarından çıkan buluntuları sergilediği bir depo olarak kullanmaya karar verinceye kadar, burası yaklaşık 40 yıl boş kaldı. Çok geçmeden hükümet, bu buluntuları aynı müzede sergilemeğe değer buldu. Bunun için Kale'den daha iyi bir yer olamazdı.

Oğuz Alpözen bu müzeye ilk kez 1962'de, arkeoloji öğrencisi olarak geldi. Daha sonra 1968'de de sualtı arkeoloğu olarak müzenin ilk resmi görevli personeli oldu. 1978'den itibaren de Kale'nin direktörü olarak görev yapmaktadır. Kendisi, bir görüşme sırasında, "Burada görülecek pek çok şey vardır, ancak herhalde ziyaretci ilk defasında pek çoğunu farkedemez" Müzesi'nin ilk bakışta göründüğünden çok daha ilginç olduğunu israrla belirtmiştir.

Sık sık gözden kaçan bir husus da, iç bahçedeki özenle seçilmiş zengin bitki çeşididir. Bu koleksiyonda, mitolojide belirtilmiş türleri de içeren, Akdeniz'in hemen her tür bitki ve ağacından örnekler görülmektedir. Örneğin, mersin ağaçı, Tanrıça Afrodit'in kutsal ağacıydı; çınar ağaçıda krallar ve soylular tarafından canlandırıcı niteliği ile bilinirdi. Bitki hayranları burada ayrıca nadir olarak rastlanan ve birzamanlar anestezik özelliği nedeniyle kullanılan Adamotu'nu da bulabilirler. Burası, çok değişik türde çiçek, kaktüs ve ağacın canlı bir teşhir alanıdır.

O.Alpözen: "Aynı zamanda burada Afrodit'in anısını yaşatan pek çok güvercin ve tavuskuşu bulunmaktadır," demiştir. Anlattığına göre, eski zamanlarda insanlar tavuskuşlarından çok hoşlanırlarmış ve hatta onları kendi kişisel sembolleri olarak benimserlermiş.

uradaki müzenin asıl amacı, bir çoğu binlerce yıl öncesinden kalan, çok değişik türlerdeki denizaltı bulgularını günümüzdeki ziyaretçilere sergilemektir. Müzede sergilenenlerin yüzde doksanı denizden çıkarılmıştır (gerisi ise Bodrum ve civarında bulunanlardır) ve bunlar Kale'nin içindeki sayısız galerilere ve değişik atmosferdeki salonlara dağılmıştır. Örneğin, bugün Özel Kilise'deki Bronz Çağ Salonu'nda M.Ö. 2500'ler civarındaki bulgular sergilenmektedir. İtalyan Kulesi'nin ilk katında, yüzyıllar öncesime uzanan dönemlerden kalma sikke ve takılar bulunmaktadı. (Ayrıca iki sanat galerisinde de modern Türk sanatçılarının yapıtları serğilenmektedir. Kuzey taraftaki hendek ise Bodrum Festivali sırasında tiyatro olarak kullanılmaktadır). Kale'de yeni açılan bir bölümde de, tarihin, nasıl Bodrum yaşamının bir parçası olduğu gösterilmektedir. Yeni bulguları yaşama döndürmek üzere yapılan kazılarda, M.Ö. 360-325 yılları arasında yaşamış Karya'lı bir prensesin kalıntılarının tesbit edildiği bir mezar bulunmuştur. Çok önemli olan bu bulguda, iskelet kalıntıları üzerine, altın aplike edilmiş bir giysi, düzeltilerek konmuş ve altın taç, bilezikler, yüzükler ve kolye ile tamamlanmıştı. Kalıntıların iyi korunmuş halde olmaları, bir İngiliz uzmanlar grubunun, bu eski çağlardan kalma asil kadın kafatasını ve yüz hatlarını yeniden yapılandırmalarına fırsat verdi. Bodrum Kalesi, bu önemli buluntunun onuruna, Karya'lı Prenses'in bedeninin ve takılarının gösterildiği özel bir salon açtı.

Bodrum ve civarındaki sualtı kazıları, Amerikan kökenli bir arkeoloji grubunun yardım fonu sayesinde ve denetiminde süregelmektedir. Ayrıca dünyanın her yanından öğrenciler asistan olarak ve sualtı kazı ve kalıntıları hakkında bilgi edinmek amacıyla buralara gelmektedir.

Şimdilerde, bu gurup bir çok proje üzerinde çalışmaktalar. Bunların arasında 11. Yüzyıla ait bir batık geminin ve bir Osmanlı gemisinin restorasyonları tamamlanmış olup gösterime sunulmasıdır.

Müzeyi, Mayıs-Ekim ayları arasında günde 1,000 kişi ziyaret etmektedir. Bu sayı, başka ilgi çekici çalışmalarda sunularak daha arttırılmak istenmektedir. Örneğin; Şövalyelerce kullanılan bir zindan ve tam teçhizatla kullanılacak bir Türk hamamını hizmete sunmak gibi…




Yüklə 211,02 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin