SARNIÇLAR
Tarihin erken çağlarından itibaren İstanbul'un su ihtiyacı sarnıçlar ile sağlanıyordu. Roma döneminde şehir dışından, Trakya yönünden toplanan sular, sukemerleri, kanallar yardımıyla içeriye getirilerek sarnıçların doldurulması öngörülmüştü. Şehir tarih boyunca, batıdan gelerek surlara kadar dayanan akınların tehdidi altında bulunduğundan, bu yönden gelen tehlikeler karşısında, sarnıçların önemi çok büyük oluyordu. Sarnıçların, esas görevleri olan su biriktirme işi dışında başka görevleri de vardı. Şehrin çok engebeli arazisinde, arazinin iniş ve çıkışlarının düzlenmesine, böylece teraslar meydana gelmesine yardımcı oluyorlar, ayrıca üzerlerine inşa edilen binaların, daha yüksek, daha gösteriş- . li olmasını sağlıyorlardı.
Genellikle sarnıçlar ait oldukları veya altında bulundukları binanın su ihtiyacını karşılıyorlardı. Ancak Bizans surları dara-lıp, sıkıntılı duruma düştükçe, bu sarnıçların yeterli olmadıkları görülerek, bazı binaların, hattâ kiliselerin bodrumları, bütün
Sarmaşık
Tekkesi'nin
Niyazi Mısri
Sokağı
üzerindeki
minare kaidesi,
cümle kapısı
ve harem
binası.
M. Baha Tannıan,
1980
menfezler itina ile tıkanıp, duvarlar su geçirmez horasanharcı ile sıvanarak su sarnıcı haline getirilmiştir.
İstanbul'daki Bizans döneminin su sarnıçlarına dair ilk defa bir derleme, Fransa hükümetinin 1812-1814 arasında Osmanlı Devleti'nde elçisi olan A. F. Andreossy(->) tarafından yapıldı. Birkaç baskısı, hattâ Almanca tercümesi de yapılan kitabında, o yıllarda bilinen bazı sarnıçların bir listesini vermişti.
Sarnıçlar hakkındaki en önemli araştırma, 19. yy'ın son yıllarında, Yüksek Mühendis Mektebi (Teknik Üniversitesi), su öğretim üyesi Ph. Forchheimer ile o yıllarda Graz Üniversitesi'nin sanat tarihi profesörü olan Avusturyalı J. Strzygowski (1862-1941) tarafından yapıldı. VII+279 sa-hifelik bu kitapta, İstanbul'un geç Roma ve Bizans dönemlerindeki su sistemi hakkında bilgiler verildikten sonra, iki araştırmacının şehir içinde bulunan su toplama havuzlan ile sarnıçlar hakkındaki incelemeleri yer alıyordu. Varlıkları öğrenilen fakat içlerine girilemeyenlerin de bir listesi verilmişti. Kitabın ikinci ana bölümünde sarnıçlar yapı tekniği bakımından incelenmiş, bunlara dair kaynaklarda rastlanan bilgiler değerlendirilmiş, dönemlere göre tarihi içinde sınıflandırılıp, özellikleri tespit edilmiştir.
Bu kitabın yayımlanmasından sonra, daha pek çok sarnıç bulunmuş ve bunlardan bazıları çeşitli araştırmacılar tarafından tanıtılmıştır. Schneider 1935'teki duruma göre sarnıçların sadece yerlerini gösteren bir liste düzenlemiş, R. Janin de, İstanbul tarihi topografyasına dair kitabında belli-başlı sarnıçlardan bahsetmiştir. Son yıllarda Nedret Bayraktar tarafından Topkapı Sarayı Arşivi'nde bulunan tarihsiz bir belge sarnıçlara dair bir liste olup, bunda ölçüleri ve ne için kullanıldıkları kaydedilmiştir. W. Müller-Wiener'in eserinde ise sarnıçlara Çok kısa bir bölüm ayrılmıştır.
Bizans dönemi sarnıçları denildiğinde genellikle çok büyük ölçülerdeki açık hava su hazneleri de sarnıçlar arasına katılır. Üçü tarihi İstanbul'un suriçinde, bir tanesi ise şehir dışında Bakırköy'de olan bu havuzlar gerçek anlamda sarnıç sayılamazlar. Bunlar geç Roma döneminde kurularak Trakya yönünden getirilen suyun toplanarak dağıtıldığı "başhavuzlardır" (bak. Aetios Sarnıcı; Aspar Su Haznesi; Mokios Sarnıcı). Bunlarda su devamlı durmayıp, şehrin içine bir taraftan dağılıyordu. Pa-padopulos tarafından ileri sürülen, bunların kara tarafı surlarının hendeklerini beslemek düşüncesiyle yapıldıkları yolundaki hipotez, inandırıcı bulunmamış ve itibar görmemiştir. Böyle bir haznenin daha, Sa-raçhanebaşı dolaylarında olduğu yolunda bazı görüşler var ise de, bunu doğrulayacak bir kalıntı yoktur. Yalnız Fatih Külli-yesi'nin(->) hamamı olan Çukur Hamam' m(->) bu haznenin içinde olduğu ve bu yüzden böyle adlandırıldığı da kabul edilir.
Bizans sarnıçları Türk döneminde pek kullanılmamıştır. Çoğu kuru olan mahzenlerden bazıları yorgancılar ve iplikçiler tarafından kullanıyordu. Atatürk Bulvarı ke-
Dostları ilə paylaş: |