SEPETÇİLER KASRI
Topkapı Sarayı'nın(->) Sarayburnu'ndaki iki kıyı köşkünden biri Sepetçiler Kasrı, diğeri Yalı Köşkü'ydü(->). Sarayın dış bahçesindeki (Binin) ve kıyılardaki çeşitli kasır köşk ve sahilsaraydan bugüne kadar gelebilen tek yapı 1053/l643'te Sultan İbrahim (hd 1640-1648) tarafından yaptırılan bu köşktür. Ne var ki ilk köşk 1739'da I. Mahmud döneminde (1730-1754) etraflı olarak yenilenmiştir. Ondan sonra geçirdiği muhtelif onarımlara karşın 19. yy'm ortalarına kadar değişmeden kalmıştır. Fakat Robertson'un Kırım Savaşı sırasında çektiği bir fotoğrafta Sepetçiler Kasrı'mn açık divanhanesinin tümüyle kapatıldığı, bütün çıkmalarının ortadan kaldırıldığı ve yapının bir kışlaya benzetildiği görülmektedir. Bunun, Lewis'in köşkü eski halinde gösteren 1835 tarihli resminden sonra, belki de savaş sırasında yapılmış olması gerekir. Sultan İbrahim'in kasrının yerinde daha önce gemilere işaret vermek için bir köşk olduğuna, padişahın bu köşkün ve Yalı Köşkü'nün arkasında bulunan hasırcı ve sepetçi esnafını, kendisi de sepet yapmaya meraklı olduğu için, himaye ettiğine ve burada eski köşkü ihya etmeye karar verdiği zaman bu esnafın kendisine yardım ettiğine ilişkin eski bir rivayet vardır. Kasrın adı sepetçilerin bu yörede bulunmasından kaynaklanmıştır. Bunlar kasır yapıldıktan sonra da o mahallelerde çalışmaya devam etmişlerdir. Sepetçiler Kasrı'mn İstanbul yaşamına ilişkin önemi saraya ait kayıkların bulunduğu yerde olmasıdır. Demiryolu geçmeden önce sultanların kayıkları burada korunuyordu. Sonradan tersaneye kaldırılmışlardı. G. J. Gre-lot(->), burada kayıklar ve küçük kadırgalar için 5-6 kayıkhane olduğunu yazar. Bu kayıkhaneler Sepetçiler Kasrı'm gösteren bütün resim ve fotoğraflarda vardır. Sa-rayburnu akıntısının dışında kalan ve limana doğru lodosa karşı korunmuş olan bu kıyıdan sultanlar denize açılırlardı. Yalı Köşkü'nden olduğu gibi, bu kasırdan da sultanlar limandaki gemileri, donanmanın sefere çıkışını ya da dönüşünü seyrederlerdi. III. Selim'in (hd 1789-1807) biniş yaptığı zaman en çok vakit geçirdiği yapılar deniz kıyısındaki Balıkhane, İncili Köşk, Sepetçiler Kasrı ve Yalı Köşkü idi. Burada saz âlemleri yapılır ve yemek ye-
Grelot'nun
1680'de çizdiği
panoramada
yer alan
Sepetçiler
Kasrı
yanlışlıkla
Sinan Köşkü
olarak
adlandırılmıştır.
Eldem, Köşkler ve
Kasırlar
nirdi. Köşke atla olduğu gibi yaya olarak da gelindiği anlaşılmaktadır. Ne var ki poyraza ve batıya açık olan kasır kışın çok soğuk olurdu.
Sepetçiler Kasrı'nın eski görüntüsüne ilişkin yabancı gezginlerin yayımladıkları resimler köşkün temel öğelerini belirtiyorsa da bunlara dayanarak sağlıklı bir resti-tüsyon yapma olanağı yoktur. Fakat I. Mahmud dönemindeki onarımdan sonra yapının fazla değişmediği, 1813'te Baker'ın ve 1835'te Lewis'in yaptığı desenlerde görülmektedir. Bunlarda açık ve kapalı bölümler arasında gösterilen kubbe, kasrın ilk gravürü olan Grelot'nunkine göre çok daha küçük ve fenersizdir. Bu da 17. yy'da yapılan yapının I. Mahmud döneminde değiştiğinin bir kanıtı sayılabilir.
Kasrın Grelot tarafından yapılan ve gerçek yapıya oldukça doğru referans veren gravürü, 19. yy'm ortalarına kadar değişmeyen üç temel öğe içermektedir: Alt yapı ve üzerindeki kapalı divanhane ve önündeki büyük direklik. Tonozlarla örtülü alt yapı Bizans döneminden kalan bir sur duvarıyla, "sur-ı sultani"ye bitişik bir alt yapıdan oluşmaktadır. Bu bölümde kısmen kullanılan bir ara kat vardır. Grelot'nun gravüründe 9 değişik büyüklükte açıklığı ve açık deniz tarafındaki büyük kemeri ile gösterilmiştir. Deniz seviyesinden ortalama 6 m yüksekte oluşturulan teras üzerinde Osmanlı klasik dönemi için karakteristik bir kasır inşa edilmiştir. Kubbe ile örtülü bir divan odası, ona bitişik servis odalarını içeren bir giriş bölümü ve önlerinde büyük bir direklik. Topkapı Sarayı'nda Si-
Sepetçiler
Kasrı'mn planı.
Doğan Kuban
nan'ın yaptığı III. Murad Köşkü bu tür köşk ya da kasırların en güzel örneklerinden biridir. Büyük bir kubbeli oda ile onun önünde daha küçük ve yine kubbe ile örtülü bir dikdörgen hacimden oluşan bu köşk türü, tek bir yapı olarak tasarlandığı zaman yarı açık bir direklikle birleşir. Daha küçük yapılarda da bu düzen vardır. Örneğin bugün Boğaziçi'ndeki en eski yalı divanhanesi olan Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı'mn bahçe tarafında böyle bir direklik olduğu eski desenlerde görülmektedir. Bu büyük direklikler gravürlerde de görüldüğü gibi, büyük perdelerle güneş ve rüzgâra karşı korunmuştur. Bunlara dış cephelerinden büyük perdeler asıldığı için, kapalı oldukları zaman cephe düzenleri anlaşılmaz. Grelot'nun gravüründe de direklik görülmemektedir. Sepetçiler Kasrı'nda büyük kubbeli odanın kubbesi ahşaptır ve çatı içinde gizlidir. Buna karşın çatının ortasında Grelot ve Loos'un resimlerinde açık ve kapalı bölümlerin arasında biraz fazla abartılmış bir kubbe görülmektedir. Kasrın ortasında yükselen özgün kubbenin nasıl bir hacme tekabül ettiğini bugün saptamak olanaksızdır. Dışarıdan görülen kubbenin altında, S. H. El-dem'in restitüsyonu gibi kubbeyi ikiye bölen bir duvar olması, Osmanlı mimari tasarım geleneği içinde kolay kabul edilecek bir çözüm değildir. Büyük bir olasılıkla bugünkü durum Abdülmecid dönemine (1839-1861) rastlamış olması gereken büyük onarım sırasında yapı planında yapılan bir değişiklikten kaynaklanmaktadır. Özgün durumda çok daha küçük bir kub-
•ti.
Dostları ilə paylaş: |