Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə78/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   74   75   76   77   78   79   80   81   ...   147

^RAMAZAN GELENEKLERİ

Ramazan ayı, eski İstanbul halkı arasında da her yerde olduğu gibi "gufran ayı" (bağış ayı), "oruç ayı" gibi adlar alırdı. "Ayların en kuvvetlisi" ve "On bir ayın sultanı" olarak nitelenen ramazana büyük bir ilgi ve saygı gösterilirdi.

Zengin, yoksul, orta halli bütün Müslüman İstanbul halkı ramazanı iyilik etme, sevap kazanma, günahlardan kurtulma inancı ile karşılardı.

Ramazan ayı, ramazan hilalinin görülmesi ile başlar, bu nedenle ramazan hilalinin görülmesi büyük önem taşırdı. Yüksek bir yere veya minarelere çıkılarak hilalin doğması beklenirdi. Hilali gören iki kişi aralarında bir alacak davası varmış gibi İstanbul kadısına gider, içlerinden biri ya-mndakinin kendisinden borç aldığını ve gelecek yıl ramazan hilali görüldüğünde bu borcu ödemeye söz verdiğini belirtirdi. Kadı, borçlu olduğu söylenene döner, bunların doğru olup olmadığını sorar, o da "doğrudur ama ramazan hilalinin görüldüğünü kanıtlasın" derdi. Bunun üzerine alacaklı durumundaki kişi ramazan hilalini görenleri tanık olarak çağırır, gördüklerim anlatmalarını isterdi. Tanıklar ramazan hilalim gördüklerini söyleyince ramazan ayının girdiği kanıtlanmış sayılırdı. Ramazanın geldiğini söyleyen ve kanıtlayanlara belirli bir ücret verilir, davullar çalınıp, kandiller yakılarak, ramazanın geldiği halka duyurulurdu. Daha sonraları bu tespiti Rasathane yapmaya başladı.

Ramazan ayından 10-15 gün önce İstanbul'daki cami ve mescitlere, hattâ bazı konaklara mahya kurulurdu (bak. mahyacılık). 16. yy'ın son çeyreğinde İstanbul' da minareler arasına mahya kurulduğunu gösteren bir resim varsa da mahya geleneğinin I. Ahmed zamanında (1603-1617) başladığı ve İstanbul'da ilk defa Sultan Ahmed Camii'nde kurulduğu, daha sonraları İstanbul'daki diğer camilerle Edirne ve Bursa'daki camilerde de kurulmaya başlandığı kabul edilir.

Ramazan Hazırlıkları: Ramazan ayına girilmeden önce İstanbul evlerinde yoğun bir hazırlık başlardı.

Ramazanı karşılamak üzere evlerde temizlik yapılır, mutfak araç gereçlerinin tümü tek tek ovulur, temizlenirdi. Bakır kaplar kalaycıya gönderilir, eksik kap kaçak varsa yenileri ısmarlanır, misafirlerin altlarına konulacak sofra şilteleri temizlenip yenilenirdi. Gündelik hayatta kullanılmayan yeni kaşıklar, tabaklar, kâseler, kahve fincanları, şurup bardakları; gümüş, fakfon, abanoz tepsiler, işlemeli sofra yaygıları, peşkirler, elbezleri, yüz, el ve abdest havluları meydana çıkarılırdı.

Camiler, gıda maddeleri ve tatlı satan dükkânlar, kahvehaneler, gazinolar da temizlenir ve süslenirdi.

İftar ve sahur için gerekli gıda maddelerinin topluca satın alınması ramazan hazırlıklarının en önemli bölümünü oluşturur, bu uygulamaya "ramazan masrafı görmek" denirdi. Hali vakti yerinde olan aileler yalnız kendileri için ramazan masrafı görmekle kalmaz; yakınları, mahalle sakinleri ve komşuları arasındaki yoksulların, bekârların, dulların da ramazan masraflarını karşılarlardı. Bu kişilere ramazandan bir hafta önce gönderilen "ramazan masra-fı"nın içinde 3 okka sadeyağ, 2 okka zeytinyağı, 10 okka pirinç, 5 okka şeker, 2 okka hoşaflık, 2 deste mum bulunurdu. İm-



RAMAZAN GELENEKLERİ

304

305


RAMİ

kânı bulunanlar bu listeye iftarlık reçel, peynir, güllaç, kıymalık ve kavurmalık et de dahil ederek gereksinimi olanlara gönderirdi.

Yoksulluğundan ve geçiminden kimseye söz etmeyen ve "fıkara-yı sabitin" olarak adlandırılan kişilere "ramazan masra-fi"nın yanında zekât ve sadaka paylaştırılır, iftar verilirdi.

Ramazan ayı için topluca alınan gıda maddeleri arasında baharat, çorbalık şehriye, iftar sofralarında özel bir yere sahip olan yeşilli, mavili sazlarla bağlanmış güllaçlar, makarna, pastırma türleri, pirinç, peynir çeşitleri, reçel, sucuk, un, şeker, zeytin, hoşaflık kuru üzüm, kayısı, erik, pestil, şişelerle gül suları gibi daha çok ramazan ayına özgü yiyeceklerin yanında, diğer günlerde sofralarda yer alan yiyecekler de bulunurdu.

Ramazan kış aylarına rastlıyorsa bazı aileler hazırlıklarını daha erkene alarak, meyve ve sebzenin bol olduğu yaz aylarında reçel, şurup kaynatır; makarna, erişte ve tarhana hazırlardı.

Ramazan ayı aynı zamanda bir "bereket timsali" olarak düşünülür; yoksul evlere bereket getireceğine, bütün sofraların şenleneceğine inanılırdı.

Ramazan ayının başlangıcından önce hükümet tembihleri ilan edilirdi. Bu ilanlarda ramazan boyunca padişahın ibadet için İstanbul camilerine geleceği bildirilir; sokak, ev ve dükkânların temizliğine dikkat edilmesi, saygısız davranışlardan kaçınılması, eğlence yerlerinde kimsenin birbirini rahatsız etmemesi duyurulurdu. Geceleri fenersiz dışarıya çıkılmaması uyarısında bulunulur, padişaha sunulacak arzuhallerin belirli bir düzen içinde olması sıkı sıkıya tembihlenir, bu kurallara uyulmadığı takdirde verilecek cezalar belirtilirdi. Her yıl ramazan yaklaşırken evkaftan camilere kandil yağları ve balmumları dağıtılırdı. Eskiden ramazanlarda sadrazam, reisülküttab, kâhya ve defterdar gibi devlet büyükleri padişah sarayına "yıllık hümayun" adıyla bohçalar sunar; tanınmış hoca efendilere ve maiyet memurlarına iftariye adıyla saatler, enfiye kutuları gibi hediyeler gönderirlerdi.

Eski ramazanlarda özellikle Fatih ve Ba-yezid camilerinin avlusunda sergi kurulur ve bu avlular yiyecek vb satan dükkânlarla dolardı. Galata ve İstanbul bal ve yağ kapanlarında ve Asmaaltı mağazalarında tüccar ve esnafın çalışmaları artar, mahalle kahvehanelerinde yiyecek fiyatları ve lezzetleriyle ilgili değerlendirmeler yapılırdı. Ramazan yaklaşınca konak sahiplerinin, din adamı olarak yetişen öğrencilere ve tekkelere "ramazaniye" adı verilen yiyecekleri göndermeleri âdetti.

Ramazanın ilk günü devlet daireleri kapalı olurdu. Diğer günlerde iş saatleri azaltılır, dükkânlar öğleden sonra açılır, okullardaki dersler hafiflerdi.

Oruç, iftar ve Sahur: Ramazan ayı oruç ve ibadetle geçirilirdi. Ramazandan, birkaç gün önce oruç tutarak ramazan ayım karşılayanlar olduğu gibi şaban ayının 15. berat kandili günü oruca başlayıp her gün

oruç tutarak ramazan ayını karşılayanlar da olurdu. Sayılan çok olmamakla birlikte recep ayının ilk gününden ramazanın sonuna kadar 3 ay hiç aralık vermeden oruç tutanlar da vardı.

İftar hazırlıkları, fırınlardan yeni alman pideler, simit ve çöreklerle tamamlanırdı. İftar, zamanı gelince Topkapı Sarayı önü, Kurşunlu Mahzen, Yedikule, Kız Kulesi, Beyazıt, Heybeliada ve Tersane gibi şehrin belirli yerlerinde toplarla ilan edilirdi.

İftar yemeği iftarlık veya iftariye denilen çerezlerle başlar, çeşitli et ve sebze yemekleri, pilavlar, hoşaflar ve tatlılarla tamamlanırdı. Padişah sarayında, devlet büyüklerinin, zenginlerin ve ulemaların konaklarında verilen iftar davetleri ayrı bir özellik taşır, ramazanın ilk gecesinden başlayarak bayram gecesine kadar devam ederdi (bak. iftar âdetleri). İftar sofralarında davetlilere diş kirası(->) adıyla armağanlar da verilirdi.

Ramazan geceleri sohbetler, eğlence ve oyunlar sahura kadar devam eder, sahur yemeği yendikten sonra uyunurdu.

Sahur sofralarında daha doyurucu yemeklerin bulunmasına özen gösterilirdi. Çörek çeşitleri; kazandibi, peynir; gerdan, dil söğüşleri; pilav, makarna, yoğurt ve hoşaf; Rumeli tarafında mutlaka gözleme ve börek sahur sofralarının başlıca yiyecekleriydi.

Eski ramazanlarda bekçilerin davul çalıp, mani söyleyerek sahur zamanını halka duyurmaları âdetti. Davulcuların bu hizmetine karşılıklı halk, ramazan ayının 15'in-de ve Şeker Bayramı'nın ilk gününde bir ücret öderdi. Herkesin isteği ölçüsünde olan bu ödeme ramazanın 15'inde para; bayramda keten ve yazma mendil, gömleklik kumaş vb olur, buna "bahşiş" adı verilirdi. Davulcu bu tür hediyeleri davulunun kasnağına yerleştirir veya yamaklarının taşıdığı uzun bir sırığa bağlar, mahalle çocukları ile bir alay oluşturarak dolaşırdı (bak. bekçi manileri).

Kına Gecesi ve Arife Günü: İstanbul halkının inanışına göre senenin en kutlu ayı ramazan, ramazanın en kutlu günleri ise kadir gecesi ve arife günleridir.

Halk bu iki günü mümkün olduğunca camilerde geçirmek ve hatim dualarında bulunmak istediğinden İstanbul camilerinin kalabalığı kadir gecesi ve arife günlerinde bir kat daha artardı. İstanbul'un hemen her camiinde ramazan günlerinde halk arasında "şeyh" denilen din bilginleri halka vaaz ve nasihatlerde bulunurdu. Hali vakti yerinde olanlar camilerde mukabele okuttururlardı. Bunun için hafızlara bir minder yaptırarak gönderirler, hafız mukabeleyi bunun üzerinde okurdu. Kadın hafızlar evlerde ve kadın dinleyicilerin karşısında mukabele okurlardı.



Ramazan Eğlenceleri: Ramazan geceleri İstanbul halkının eğlence hayatına başka bir canlılık getirirdi. Ramazan, taşıdığı kutsal anlamın yanında özellikle iftar ve teravihin ardından İstanbul halkının hoşça vakit geçirdiği bir eğlence ayı da olmuştur. İkindiden başlayarak iftar zamanına kadar devam eden ramazan gezintileri Aya-

sofya Meydanı ile Fatih Meydanı arasında yapılırdı.

iftardan sonra kadınlar komşuları ile sahura kadar süren sohbet ve ikramlara, oyunlara devam ederken, erkekler de özellikle ramazan yaz aylarına rastlamışsa Fatih, Şehzadebaşı, Laleli, Bayezid, Sultan Ahmed, Ayasofya, Mahmud Paşa, Eyüb Sultan ve Sultan Selim camilerinin ağaç altlarındaki kahvehaneleri doldurur; yatsı ezanına kadar çubuklar, nargileler, deve-tüyü renginde fincanlarla köpüklü kahveler içilirdi.

Teravih namazından sonra evlerden ve camilerden çıkan halk arasında sohbeti tercih edenler ağaç altı kahvehanelerine, saz sözden hoşlananlar saz şairlerini dinlemek için Çemberlitaş'ta Tavukpazarı'nda-ki saz şairleri kahvelerine, çifte naralı, çığırtmak, zilli maşalı, darbukalı, zurnalı semai kahvelerineC-O dağılır, herkes kendi zevkine göre vakit geçirirdi. Her semtte bulunan Karagöz perdeleri ve meddahların en ünlüleri Şehzadebaşı'ndaydı. Orta-oyunlarını tercih edenler de Şehzadeba-şı'na giderek eğlenirdi.

Aksaray Caddesi'ndeki Yeşiltulumba adlı meydanda bulunan kahvelerde daha çok yaşlıların ve çocukların ilgisini çeken Karagöz oynatılır, meddahlar da hikâyeler anlatırlardı.

1914 yangınından sonra rağbet gören eğlence merkezi Çarşıkapı'dan başlamak üzere Sultan Mahmud Türbesi, Sultanahmet Meydanı ve Millet Bahçesi'ne kadar devam eden Divanyolu'ydu.

1880'li yıllarda ise Şehzadebaşı'ndaki Direklerarası, ramazan gecelerinin en tutulan gezinti ve eğlence yeri oldu. Direk-lerarası'nın ramazanın ilk gününden başlayan ünlü "piyasa"sı biri ikindi vakti gündüz, diğeri teravih namazından sonra sahura kadar sürmek üzere gece yapılırdı. Direklerarası'mn çayhaneleri, Fevziye Kıraathanesi^) ve tuluat tiyatroları halkın ilgisini çeken yerler arasındaydı. Meşrutiyet'in ilanından sonra da Direklerarası canlılığını korumuş, ortaoyunu ve tuluat tiyatroları devam etmiştir.

Önceleri özellikle Laleli semtinde yalnızca meddah ve Karagöz ile başlayan bu eğlencelere sonradan pehlivan güreşleri, tiyatro ve at cambazı kumpanyaları da dahil olmuştur.

Laleli'den başlayarak Divanyolu'na taşınan ve Direklerarası'nda uzun bir devir süren ramazan gecelerine özgü eğlenceler zaman içerisinde ömrünü yavaş yavaş tamamlayarak yerini günün yeni eğlence biçimlerine bırakmıştır.

Bibi. Musahibzade, İstanbul Yaşayışı; E. E. Ta-lu, "Şehzadebaşı ve Eski Ramazanlar", Resimli Tarih Mecmuası, S. 40 (Nisan 1953), s. 2184-2188; H. F. Ozansoy, Eski istanbul Ramazan-lan, İst., 1960; Ahmed Rasim, Ramazan Sohbetleri, ist., 1967; Bayrı, İstanbul Folkloru; M. Ş. Ülkütaşır, "Eski istanbul .Ramazanlarında Laleli, Divanyolu, Direklerarası Gezinti ve (Piyasa) ve Eğlenceleri (Halk Temaşası)", Sivas Folkloru, S. 66 (1976), s. 3-5; Eski İstanbul'da Gündelik Hayat, (haz. I. G. Kayaoğlu-E. Pekin), İst., 1992.

NİHAL KADIOĞLU



RAMI

İstanbul'un Boğaziçi suyoluna göre "Batı yakası"nda, Haliç suyolunun güney kıyısında yer alan ve İstanbul'un fetihle birlikte kurulan ilk Türk (OsmanlO-Müslüman yerleşmesi olan Eyüp'ün bir alt yerleşme birimi.

Söz konusu yerleşme güneybatıda Rami Kışla Caddesi'nin oturduğu sırt ile kuzeydoğuda İslam Bey Caddesi'nin oturduğu vadi arasında, güneydoğuda Düğmeciler Caddesi'nin oturduğu vadi ile kuzeybatıda Üç Şehitler'in bulunduğu vadiler arasında yer alan iki tepenin üzerinde ve sırtlardan yamaçlara doğru inen alanlarda kurulmuştur.

Yerleşmenin İstanbul kenti ve yakın çevresi ile olan ulaşım bağlantısı; güney-doğu-kuzeybatı istikametinde geçen ve eski bir ulaşım aksı olan Rami Kışla Caddesi' dir (20 Numaralı Devlet Yolu, Eski Edirne Asfaltı). Bu aks, bir ucundan surun dışında ve Edirnekapı civarında Boğaziçi Köp-rüsü'nün devamındaki Haliç Köprüsü ve çevre yolları; diğer ucundan Küçükköy'ün ilerisinde Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve devamındaki çevre yolları ile kurduğu doğrudan bağlantı ile Rami'yi İstanbul metropoliten alanına kuvvetli bir şekilde bağlamaktadır.

Bu cadde suriçi ile bağlantısını, ise eski ve kuvvetli bir aks olan Fevzi Paşa Caddesi ile devam ettirmektedir. Yine bu cadde surun hemen dışından Halic'e dik inen, Haliç Köprüsü'nün devamı olan çevre yolu bağlantısı ve Savaklar Caddesi ile surların içinden geçerek Eyüp ve Alibeyköy'e devam eden Haliç kıyı yolu ile bağlantı kurmaktadır.

Yerleşmenin ikinci önemli ulaşım aksı; yerleşmeyi Eyüp'ün merkezine ve Gaziosmanpaşa İlçesi'ne bağlayan, Eyüp'ün de önemli bir toplayıcı yolu olan, kuzey-batı-güneydoğu istikametinden geçen İslam Bey Caddesi'dir.

Bu ulaşım bağlantılarının dışında, yerleşme bölgesinin topografyasının engebeli olması nedeni ile, semti kendi içinde Eyüp'e bağlayan ve sürekliliği olan toplayıcı mahiyette kuvvetli bir aks gelişmemiştir. Buna rağmen Rami Kışla Caddesi'nden ve geniş bir alam kapsayan Rami Kışlası'nın iki yanından İslam Bey Caddesi'ne doğru inen ve toplayıcı mahiyette olan sınırlı sayıda bazı yollar, topografyanın elverdiği ölçülerde cadde ve sokaklara ayrılarak ve diğer tali yollar ile birleşerek İslam Bey Caddesi ile bağlantı sağlamaktadır.

Semtin kendi içindeki tali ulaşım bağlantılarını ise, yerleşmenin tamamını kapsayan, Rami Kışlası'nın gerisinde yer alan ve tarihi 19. yy'a kadar giden sokak dokusu sağlamaktadır.

Ancak eğimden dolayı araç trafiğinin zorlandığı bu yollardan iki tepe arasındaki vadiye doğru inen bazı yolların uçları, bu yolları birleştiren ve sürekliliği olan bir ulaşım bağlantısından yoksun biçimde gecekondu yerleşmelerinin bulunduğu vadide bitmektedir.

Eyüp İlçesi'nin kuzeybatı ucunda yer



Rami

İstanbul Ansiklopedisi

alan semtin kuzey ve kuzeybatısında Gaziosmanpaşa İlçesi, batı ve güneybatısında ise Bayrampaşa İlçesi yer almaktadır. Kuzeydoğusunda, kuruluşu Fatih dönemine kadar inen ve o dönemde Kasım Çavuş Mahallesi olarak geçen İslam Bey Mahallesi; güneyinde, kuruluşu Fatih dönemine kadar inen ve o dönemdeki adları ile Kasım Çavuş ve Sofular mahallelerine giren Düğmeciler Mahallesi ve adı, Evliya Çele-bi'de "Fatih zamanında Rumeli tarafına sefere çıkıldığı vakit topçu taifesi burada eğlendiklerinden Topçular denilmiştir" diye geçen Topçular Mahallesi ile komşu bulunmaktadır.

Semt, adını burada daha önce yer alan "Rami Çiftliği"nden almıştır. Rami Çiftliği ise, II. Mustafa'nın saltanatının son dönemlerinde 1703/1704'te vezirazam bulunan Rami Mehmed Paşa'ya ait olup paşanın kendi adıyla anılmaktaydı.

Osmanlılar döneminde Eyüp Kazası'na "Haslar Kadılığı" (Havass-ı Konstantiniye) adı verilmiş, Küçükçekmece, Büyükçek-mece, Çatalca ve Silivri buna dahil edilmişti. Rami de kurulduğu dönemlerde bir köy yerleşmesi olarak Hamidiye Karyesi adı ile Küçükçekmece Nahiyesi'ne bağlanmıştı. Eyüp'ün ilçe olmasından sonra Eyüp İlçesi'ne bağlanan Rami, Eyüp İlçe Belediye-si'ne bağlıdır ve Rami Cuma ve Rami Yeni Mahalle olmak üzere, iki mahalleden oluşmaktadır.

Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde ve devletin bütün kurumlarına yansıyan Batılılaşma hareketlerinin bir parçası olarak ordunun da yeniden yapılaşması gi-

rişimleri kapsamında, III. Selim döneminde (1789-1807) ük defa Batı'nın mimari üsluplarından esinlenerek büyük kışla yapıları inşa edilmeye başlanmış; eski hasbah-çeler, saraylar yıkılarak üzerlerine kurulan bu büyük yapılar, şehrin çevresinin yeni gelişme alanlarının siluetini etkilemiş; şehirsel mekânın fiziksel görümünü değiştirmişlerdir. Talim kabul etmeyen Yeniçeriler Ocağı'na karşılık Nizam-ı Cedid askeri denilen talimli asker yetiştirmek üzere 18. yy'da kurulmaya başlanan bu ilk kışlalar 19. yy'da yerlerini, farklı üslupta başka kışlalara bırakmıştır.

Rami Çiftliği arazisinde Rami Kışlası' nın(->) inşa edilmesi ve 19. yy'm ikinci yarısından itibaren II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) devlet erkânının bu civara yerleştirilmesi ile Rami tepelerinde iskân başlamıştır. II. Abdülhamid, saray erkânına ve devlet ricaline burada arazi parçaları hediye etmiş ve bu araziler sahipleri tarafından konaklarla bezenmiştir. Böylece yerleşim Topçular Mahallesi'ne doğru yayılmaya başlamıştır.

Yine 1877-1878'de, Bulgaristan'dan gelen göçmenlerin eski çiftlik arazisinin bir bölümünde planlanan ve imarına başlanan alana yerleştirilmesi ile bugün "Rami Cuma Mahallesi" olarak isimlendirilen mahalde gelişmeye başlayan iskân; 1940 ve 1950'lerde bu alanın kuzeyinde Taşlılarla olarak bilinen tepelerde ve bugün "Rami Yeni Mahalle" olarak isimlendirilen mahalde ikinci göçmen kafilesinin yerleştirilmesi ile yayılmıştır. Rami Yeni Mahalle de Rami Cuma Mahallesi'nin düzgün yapı



RAMİ KIŞLASI

306

307

RAŞİD MEHMED EFENDİ

adaları planını tekrarlayan bir oluşum meydana getirmiştir.

Süreç içinde 1966-1967 tarihli Rami Sanayi Planı ile Rami-Topçular Caddesi çevresine gelen sanayi, Rami Kışlası'mn kuzeyinde küçük sanayi oluşumunu desteklediği gibi; bu bölgedeki gerek sanayi gerek iskân yerleşmesinin gelişiminin sonucu olarak da, iki mahallenin arasında Eyüp islam Bey Mahallesi'ne doğru oluşan vadinin alçalan dik yamaçlannda gecekondu yerleşmeleri başlamış ve önlenemeyen düzensiz bir yapılaşma bu yamaçlan kaplayarak günümüze kadar ulaşmıştır. Böylece vadide görülen tek katlı gecekondu oluşumu, tepelerde yerini, birbirini dik kesen sokak ve caddeler arasında kalan düzenli yapı adaları üzerindeki çok katlı sağlam yapılara bırakmıştır.

Semtin en önemli tarihi yapısı Rami Kış-lası'dır. l. grup eski eser olarak tescillidir ve yerleşmenin çekirdeğini teşkil etmiştir. 1960'lı yıllarda askeriye tarafından terk edilen Rami Kışlası ise yerel yönetimlerin yeniden organize edildiği ve imar yetkileri ile donatılarak güçlendirildiği 1983'ten sonraki dönemde Eyüp İlçe Belediyesi Mec-lisi'nin 13 Mayıs 1985 günlü kararı ile, 2 yıl müddetle geçici olarak, kuru gıda toptancılarına tahsis edilmiştir. Kışla parselinin açık alanına getirilen prefabrik yapılar içinde faaliyete geçen gıda toptancıları, bugün hâlâ çevrede yarattıkları kirlilik ve trafik sorunu ile birlikte faaliyetlerini sürdürmektedirler.

Hacı Ali Paşa Camii(-») semtte bulunan bir diğer önemli tarihi eserdir. Rami Cuma Mahallesi'nde Cuma Camii Soka-ğı'nda yer alan cami 1892'de II. Abdülha-mid'in başmabeyincisi Hacı Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bulgar muhacirlerine hayrat vakıf olarak yaptırılan yapı kompleksinde camiden başka sıbyan mektebi, çeşme, şadırvan, hazire yer almıştır. Cami muhtelif zamanlarda onarım geçirerek bugüne ulaşmıştır, sıbyan mektebi ise bazı ilaveler ile bugün ilkokul olarak kullanılmaktadır.

Tantavizade Camii, Rami Yeni Mahal-le'de, Boşnak Hıdır Bey Sokağı, 1934 Şehir Rebberi'ne göre ise Boşnak Hızır Sokağı üzerindedir. Tantavizade Mehmed Halid Efendi tarafından 1889'da inşa ettirilmiştir.

Mülazım Osman Nuri Efendi Meydan Çeşmesi 1334/1915'te Ağır Topçu Müla-zım-ı Evvel Osman Nuri tarafından Rami Kışlası'mn karşısında yaptırılmıştır. 1943'te yapılan bir araştırmadan o yıllarda bu çeşmenin mamur olduğu anlaşılmaktadır.

Nazım Bey Meydan Çeşmesi 134i/ 1923'te yaptırılmıştır, Rami'de Tantavizade Camii'nin karşısında yer almaktadır.

Rami Cuma Mahallesi, Altunizade Bağ Yolu üzerindeki namazgah II. Bayezid (hd 1481-1512) Vakfı hayratmdandır. 15. yy'ın sonu ile 16. yy'ın başında yapılmış olmalıdır. Etrafı sivil mimarlık yapıları, ticari binalar, atölyeler ile çevrili olan namazgah alam, kısmen 4 katlı betonarme bir bina tarafından, geri kalan kısmı bu binanın

bahçesi olarak işgal edilmiş bulunmaktadır. Mihrap taşı ve çeşmesi yok olmuş-tur.Rami Cuma Mahallesi'nde Cuma Camii Sokağı'nda başka bir namazgah daha vardır.

Eyüp, Gaziosmanpaşa hariç özellikle yurtdışından gelenlerin gruplar teşkil ederek yerleştikleri bir mahaldir. Rami Cuma Mahallesi'nde sadece Yugoslavya' dan gelenler mahalle nüfusunun yüzde 13'ünü teşkil etmektedir. Mahmudiye Caddesi, Eyüp Yolu, Boğaziçi Sokağı ve İlkyaz Sokağı'nda Bolulular ile birlikte Yugoslavya'dan gelenler çoğunluğu teşkil etmekte, Oruç Çıkmazı ve Bağlar Sokağı'nda ise en büyük oran Bulgaristan göçmenlerine ait bulunmaktadır.

Rami Yeni Mahalle de, Yugoslavya ve Bulgaristan menşeli nüfusun yüksek oranda olduğu bir diğer yerleşme alanıdır. İstanbul doğumlu nüfusun yüzde 23,2 oranla genel toplam içinde azınlıkta kaldığı bu yerleşme biriminde Yugoslavya doğumluların oranı yüzde 13,3; Bulgaristan doğumluların oram ise yüzde 5,7'dir. Kışla, Havuzbaşı ve Abdi Ağa sokaklarında nüfusun büyük bir kısmı Yugoslavya doğumludur. Buna karşılık Ali Ağa Çıkmazı'nda Karslılar, Hızır Bey Sokağı'nda ise Yugoslavya doğumluların yanında Edirne ve Bursalıların gruplar meydana getirdiği görülmektedir.

Semtin küçük ticarethanelerden oluşan ekonomik yapısı, 1985'te Rami Kışlası parseline kuru gıda toplantıcılarmın yerleştirilmesi ile canlanmıştır. Küçük Sanayi ise bölgenin kuzeybatı ucunda Rami Kışlası'mn bitişiğinde gelişmiştir.

Bibi. D. Kuban, "İstanbul'un Tarihi Yapısı", Mimarlık, S. 5 (1970); S. Eyice, "istanbul", lA, V; Ayvansarayî, Hadîka, II; Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I; R. E. Koçu, Osmanlı Padişahtan, İst., 1981; E. Tümertekin-N. Özgüç, "istanbul'da Nüfusun Doğum Yerlerine Göre Dağılışı", Şehircilik Enstitüsü Dergisi, S. 8-9 (1974); Ergin, Rehber; R. Ziyaoğlu-C. Bereket, istanbul Albümü, II (1950-1953), ist., 1954.

H. FAHRÜNNİSA (ENSARİ) KARA



RAMİ KIŞLASI

Eyüp-Rami sınırlan içinde bulunan Rami Kışlası ya da arşiv kayıtlarmdaki adıyla "Rami Çiftliği Kışlası" ilk kez III. Mustafa döneminde (1757-1774) yaptırılmış,



Rami Kışlası

Ertan Uca,

1994/

TETTV Arşivi

II. Mahmud döneminde (1808-1839) ise 1244/1828-29'da Asâkir-i Mansure-i Mu-hammediye için yenilenmiştir.

Rami Kışlası Kırım Savaşı sırasında Ab-dülmecid'in (hd 1839-186D karargâhı olarak kullanılmıştır. Kışla son şeklini II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) almıştır. Neoklasik bir üslupta olan kışla, 19. yy'da İstanbul'da inşa edilen diğer kışla yapılarının dikdörtgen geniş avlulu, 2 katlı klasik şemalarını yineleyen bir plana sahiptir. Başbakanlık Osmanlı Ar-şivi'nde (BOA) bulunan 1242/1826-27 tarihli bir telhisten, caminin kitabesine ait metnin Keçecizade İzzet Molla tarafından yazıldığı, bina emininin ise Mehmed Ağa olduğu öğrenilmektedir. Kışlanın camii II. Mahmud'un hayratıdır.

BOA'da Rami Kışlası ile ilgili bulunan diğer kayıtlar çoğunlukla onarımlar hakkındadır. 1242/1826-27 tarihli hatt-ı hümayundan (no. 29296) kışlaların yanına yapılması istenen hastanelerin Rami Kışlası için de geçerli olduğu anlaşılır. Cevdet Saray tasnifi no. 6380'de 1829'da yapının kapı, pencere, döşeme gibi yerlerinin onarımının başladığı, Cevdet Askeri no. 11934 ve 51898 no'lu hatt-ı hümayundan ise 1838'de 46.141 kuruş masraf ile kışlanın genel bir onarımdan geçtiği öğrenilir. 1847-1951 arasında ise, onarılması gereken yerlerinin elden geçirildiği ve çiftlik içinde bulunan hamamın onarımının yanısıra kışla içinde ikinci bir hamamın yaptırıldığı görülür. 1849 ve 1892'de Rami Kışlası, Davud Paşa Kışlası ile birlikte onarım gördü; 1850'de ise fırtına sonucu hasar gören caminin külahı onarıldı.

1836-1837'de Mühendishane öğrencileri Rami Kışlası'nda bulunan Mekteb-i Harbiye'ye taşınınca kışla "Fünun-ı Har-biye-i Mansure" adıyla anılmaya başlamıştır.

1. grup eski eser olarak tescil edilmiş olan ve Cumhuriyet döneminde askeri amaçla kullanılmış bulunan Rami Kışlası 19601ı yıllarda askeri işlevini tamamlamış ve daha sonra da Eyüp İlçesi Belediye Meclisi'nin 13 Haziran 1985 günlü kararı ile geçici olarak kuru gıda toptancılarına tahsis edilmiştir.

AYŞE YETİŞKİN KUBÎLAY



Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   74   75   76   77   78   79   80   81   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin