HUSRÎ, ALİ B. İBRAHİM
Ebü'l-Hasen Alî b. İbrahim el-Husrî (ö. 371/981) Bağdat şeyhi unvanıyla tanınan sûfî.
Basra'da doğdu. Gençlik yıllarında Bağdat'a giderek Ebû Bekir eş-Şİblî'nin (ö. 334/945) sohbetlerine devam etti ve onun müridi oldu. Husrî, Hallâc hayranı olan Şİblî ile aynı meşrepteydi ve onun gibi sekr hali içinde bulunuyordu. "Sen de benim gibi divanesin, aramızda ezelî bir meşrep birliği var" demesi 722 onun Şiblî'ye olan yakınlığını gösterir. Hücvîrîde Husrî'yi kendine hâkim olamayan cezbeli sûfîler zümresinden sayar.723 Şiblî hakkında birçok kimse bilgi vermiş ve sözlerini nakletmişse de onun tek müridi Husrî'dir.724
Hayatının son yıllarını Mansur Camii'-nin karşısında kendisi için yaptırılan zaviyede geçiren Husrî yaklaşık seksen yaşında vefat etti ve Bağdat'ın Dârülharb Mezarlığı'nda toprağa verildi. Hücvîri, şeyhi Ebü'l-Fazl el-Huttelî'nin Husrî'nin müridi olduğunu söyler.725 Herevî de onu üstatlarından sayar.726 Serrâc bizzat Husrî'den dinlediği bazı sözleri nakleder.727
Husrî tasavvufu. "Ruhu Hakk'a karşı gelme kirinden arındırmaktır", sûfîyi de "var olunca yok, yok olunca var olmayan kişi" diye tarif eder.728 Bu sözüyle hakiki bir sûffnin kazandığı iyi vasıfları ve ulaştığı yüce mertebeleri bir daha kaybetmeyeceğini, terkettiği kötü huylara ve hallere de bir daha dönmeyeceğini anlatmak istemiştir. Husrî sonradan olanı yok sayıp sadece ezelî olanı dikkate almayı, dostları terkedip vatandan ayrılmayı, bilineni de bilinmeyeni de unutmayı tasavvufun esası olarak görür 729 ve keramete iltifat edilmemesi gerektiğine dikkat çeker. Ona göre sûfî, söyleyeni ortadan kaybolunca sona eren semâya değil, sürekli ve kesintisiz bir semâya yönelmelidir.730 Attâr, onun semâya düşkün olması yüzünden halifeye şikâyet edildiğini kaydeder.731
Husrî, "Allah Âdem'i yarattı, ona kendi ruhundan üfledi, melekleri ona secde ettirdi, sonra kendisine bir emir verince karşı geldi. Bu durumda küpün başı tortu olursa dibinden ne çıkar" diye düşünür ve bu düşünceden hareketle kendi haline bırakılan insanın isyana düşeceğini, ancak Hakk'ın inâyetiyle muhabbete mazhar olacağını söyler.
Havf ve recâ kavramları üzerinde de duran Husrî, Allah korkusunun ve Allah'tan ümitli olmanın kaderi değiştirmeyeceğine inanır ve, "O'ndan korkmam O'nun benim hakkımdaki kanaatini değiştirmez, O'ndan ümitli olmam da beni amacıma erdirmez" der.732 Ona göre havf ve recânın sırrına sadece velîler vâkıf olur; diğer insanlar ise havf ve recâ esasına göre hareket etmelidir. Husri'yi aynı yılda vefat eden İbn Hafif ile karşılaştıran Herevî İbn Hafifin zahir, Husrî'-nin bâtın yönünün ağır bastığını söyler.733 Herevî, Husrî'nin çağdaşı İbn Sem'ûn tarafından tenkit edilmesini, "İbn Sem'ûn söz, Husrî dert sahibiydi" diyerek meşrep farklılığına bağlamıştır. Husrî'nin tasavvufun temel konularına dair sözleri sûfî tabakat kitaplarında önemle nakledilmiştir.
Bibliyografya:
Serrâc. el-Lüma', s. 48, 198, 289, 343; Sülemî, TabakâUs. 489-493; Kuşeyrî, er-Risâle, s. 193; Hücvîrî, Keşfü'i-mahcûb [lukovski), s. 43, 45, 201-202, 208, 321; Herevî, Tabakat, s. 529-532;Attâr, Tezkiretü'l-euliyâ'.s. 288; İbn Kesîr. el-Bidâye, XI, 298; İbnü'l-Mülakkın. Tabakâtü'l-evliyâ?, s. 213-214; Câmî. Nefehat, s. 231-233; Şa'rânî, et-Tabakât, i, 123; Münâvî, el-Keuâktb, II, 39-40.
HUSRÎ, EBÛ İSHAK
Ebü İshak İbrâhîm b. Alî b. (İbrâhîm b.) Temîm el-Ensârî el-Fihrî el-Husrî (ö. 413/1022) Zehrü'1-âdâb adlı eseriyle tanınan edip ve şair.
Kayrevan'da doğdu. Husrî nisbesiyle anılması, kendisinin veya ailesinin hasır işiyle uğraşması yahut Kayrevan civarındaki Husr köyünden olmasıyla ilgilidir. Kırtasiyecilik ve kitap istinsahı ile geçimini sağlayan Husrî, zengin kütüphanesi sayesinde kendi kendini yetiştirerek Arap dili ve edebiyatı ile ahbâr hakkında geniş bir kültüre sahip oldu. Birçok kimse onun kitaplığından ve ilminden faydalanmak için etrafında toplanmıştı. Çoğu Kayre-vanlı olan Öğrencileri arasında İbn Reşîk el-Kayrevânî ile İbn Şeref el-Kayrevânî gibi seçkin kimseler de vardı. Öğrencilerinin yetişmesinde büyük rol oynayarak genç yaşta "üstat" diye anılan Husrî, talebelerine eski edebiyatla şiir ve ahbârın yanında müvelled, muhdes ve hatta çağdaş edip ve şairlere ait eserleri de okutuyordu. Bu çalışmaları ile yeni edebiyat akımının da ilk temsilcisi sayılmıştır. Husrî, özellikle Bedîüzzaman el-Hemedânr-nin Ma^ömât ile Resifinden bol miktarda nakiller yapmış ve bunları okutarak öğrencilerine sanatlı nesri sevdirmiş, Afrika'ya "makâmât" türünü ilk defa o getirmiştir. Nitekim Afrika'da bu alanda ilk eser olan Mesayilü'l-inü^âd öğrencisi İbn Şeref tarafından kaleme alınmıştır.
Şiirlerinde genellikle incelik, lirizm ve tabiilik hâkim olmakla birlikte Ebû Tem-mâm'ın etkisinde kalarak başta tıbâk, cinas ve istiare olmak üzere edebî sanatların çokça yer aldığı şiirler de yazmıştır.734 Bununla birlikte onun şöhreti başta Zehrü'l-âdâb'ı olmak üzere mensur eserlerine dayanır.
Kazzâz ve Nehşelî gibi ediplerle ilim, kültür, edebiyat ve sanatta Kayrevan'ın altın çağı sayılan Muiz b. Bâdîs dönemini (1015-1062) hazırlayanlardan biri olan Husrî. Kayrevan yakınlarındaki Mansûre (Mansûriye) şehrinde 413 (1022) yılında otuz beş kırk yaşlarında vefat etti.735 Husrî'nin 453 (1061) yılında öldüğünü söyleyenler de vardır.736
Eserleri.
1. Zehrü'I-âdâb ve şeme-rü'1-elbâb. Husrî'yişöhrete kavuşturan en önemli eseridir. İnce bir ruh ve edebî bir zevkle seçilmiş en güzel nesir ve nazım örneklerinden oluşan ve Arap edebiyatının temel eserlerinden kabul edilen Zehrü'1-âdâb Ali Muhammed el-Bicâ-vî tarafından neşredilmiştir. 737
2. Cem'lı'l-cevâ-hir ii'1-mülah ve'n-nevâdir. Bu kitap da Zehrü'1-âdâb gibi sanat değeri yüksek mensur ve manzum eserlerden seçmeler mahiyetindedir. Ancak Zehrü'l-âdab'm çok değişik konularına karşılık CemVi-cevâhir daha yeknesak bir içeriğe sahiptir. Bu eser de edebî fıkra, hikmet, vecize, latife, güldürücü, eğlendirici ve ibretli hikâye, güzel ve nükteli sözlerden oluşmaktadır. Ancak Husrî, Zehrü'1-âdâb gibi ciddi eserine uygun düşmeyen güldürücü ve eğlendirici fıkra ve hikâyeleri onun bir zeyli mahiyetindeki bu kitabında toplamıştır. Bununla birlikte eserde ahlâka ve genel âdaba aykırı parçalara yer verilmemiştir. İlk defa Muhammed Emîn el-Hancı tarafından Zeyiu Zehri'î-âdâb ev Cemcu'l-cevâhir ii'1-mülah ve'n-nevâdir adıyla yayımlanan eser (Kahire 1353/ 1934) daha sonra Ali Muhammed el-Bicâ-vî (Kahire 1372/1953; Beyrut 1407/1987), Zekî Mübarek (Beyrut 1972) ve Ruhâb Hı-dır Akkâvî (Beyrut 1413/î 993) tarafından neşredilmiştir.
3. Nûrü't-tarf ve nevrü'z-zarf. Kitâbü'n-Nûreyn adıyla da anılır.738 Zehrü'1-âdâb'm bir nevi ihtisarı mahiyetinde olmakla birlikte onun tekrarı değildir. En belirgin özelliği, öğretici ve eğitici vasfı göz önünde bulundurularak kısa tutulmuş olmasıdır. Eserin yazma nüshaları Escurial 739 ve Gotha 740 kütüphanelerinde bulunmaktadır.
4. el-Maşûn ü sırn'l-heva'l-mek-nûn. Bazı kaynaklarda eî-Maşûn mine'd-devâvîn 741 ei-Maşûn ve'd-dürrü'1-meknûn 742 ve el-Maşûn ü'l-hevâ 743 adlarıyla da geçer. Ana teması aşk olan eser, sanat değeri taşıyan manzum ve mensur parçalardan seçmeleri ihtiva eder. Fakat önceki eserlerin aksine burada konular başlıklarla birbirinden ayrılmıştır. Öteki eserler birer edebiyat antolojisi niteliğinde iken bu eserde konuların anlatımı bizzat yazar tarafından yapılmakta ve edebî malzeme konuların işlenmesinde örnek olarak kullanılmaktadır. Eserde aşk, aşkın tezahürleri, iffet, kıskançlık, hicran, vuslat gibi konular eleştirici bir yaklaşımla ele alınmış olup alıntılarla ilgili açıklamalar son derece başarılıdır. Görüşlerine yer verilen âlim ve düşünürler arasında sık sık Yunan filozoflarının adı da geçmektedir. Ayrıca eserde birçok konuda diyalog üslûbuna yer verilmesi Yunan tesirini düşündürmektedir. Kurtubalı İbn Hazm'ın (ö. 456/ 1064) Tavku'l-hamâme adlı eserinde Husrfnin tesiri görülmektedir. Hasan Zikri Hasan bu iki eseri edebî açıdan karşılaştıran bir çalışma kaleme almıştır.744 el-Maşûn, Muhammed Arif Mahmûd Hüseyin (Kahire 1407/1986) ve Nebevî Abdülvâhid Şa'lân (Kahire 1409/ 1989) tarafından yayımlanmıştır.
5. Re-sâilü'l-Kayrevüm ve dîvânühû, Hus-rî'nin edebî mektuplarıyla şiirlerini ihtiva eden eseri Muhammed el-Merzûki ile Cî-lânî b. Hâc Yahya neşretmiştir (Tunus 1963). Husrî'nin, ince tasvir ve gazel parçalarının yoğunlukta olduğu şiirlerinin bir kısmını Hasan Hüsnî Abdülvehhâb derlemiş ve Mücmelü târihi'I-e de bi't-Tûni-sî adlı eserinin içinde yayımlamıştır.
6. Tayyibâtü'l-Eğönî ve mutribâtü'1-kı-yânî. Husrî, adından Ebü'l-Ferec el-İsfa-hânî'nin eZ-£ğdnfsinden yapılmış seçmeleri ihtiva ettiği anlaşılan bu eserinden Cem cevâ/ıir'inde söz etmekte ve ondan nakiller yapmaktadır.745 Süyûtî, Husrî'nin Sa'leb'in Kitâbü'l-Faşîh'me yazdığı bir şerhten bahsetmektedir.746
Öğrencisi İbn Reşîk'ın kaydettiğine göre Husrî Kayrevan şairlerine dair kronolojik bir eser yazma düşüncesinde iken o zaman kendisi bu şairlerin yaşça en küçüğü olması sebebiyle eserin sonunda yer almasını hoş karşılamayarak hocasını sert bir dille eleştirmiş, bunun üzerine hocası bu düşüncesinden vazgeçmek zorunda kalmıştır.747 Daha sonra İbn Reşîk, Ünmûzecü'z-zamân fişuca-râ'i'l-Kayrevân adlı eseriyle hocasının bu düşüncesini gerçekleştirmiştir. İbn Reşîk'ın hocasını kıskandığı için bu yola başvurduğunu ileri sürenler varsa da bu uzak bir ihtimaldir. Zira İbn Reşîk, o sırada yaşı ve ilmî seviyesi bakımından böyle bir rekabete girecek durumda değildi.
C. Brockelmann tarafından Ebû İshak el-Husrî'ye nisbet edilen 748 el-Mıfaşşerât ve Kaşîde-tü'1-Kayrevân Ali b. Abdülganî el-Husrî'ye aittir.
Bibliyografya :
Ebû İshakel-Husrî, Zehra't-âdâb (nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî), l-ll, Kahire 1389/1969; a.e. (nşr. Ali Muhammed e!-Bicavî) Beyrut 1407/ 1987, neşredenin mukaddimesi, s. cîm, dâl; a.e. (nşr. Ruhâb Hıdır Akkâvî), Beyrut 1413/1993, neşredenin mukaddimesi, s. 5-10; a.mlf., el-Ma-şûnfi strri't-heva'l-meknûn (nşr. Nebevî Abdülvâhid Şa'lân), Kahire 1409/1989, neşredenin mukaddimesi, s. 5-26; İbn Reşîk el-Kayrevânî. ünmûzecü'z-zamân fişu'arâ'i'l-Kayreoân (nşr. Muhammed el-Arûsîet-Matvî-Beşîrel-Bekkûş), Tunus 1406/1986, s. 45-49; İbn Bessâm eş-Şen-terînî, ez-Zahîre, il/4, s. 584-597; İbn Hayr. Feh-rese, s. 380; Dabbî, Buğyetü't-mültemis{Ebyâ-rî). I, 272; Ahmed b. Abdülmü'min eş-Şerişî. Şer-hu MakâmâÜ'l-Harlri, Kahire 1399/1979, IV, 190; Yâkût, Muccemü'l-üdebâ\ [I, 94-97; İbn Hallikân, Vefeyât, I, 54-55; İbn Manzür. riişârü'l-ezhâr{nşT. Ahmed Abdülfettâh Temmâm), Beyrut 1409/1988, s. 121; Zehebî, A'tâmü 'n-nube-lâ\ IV, 584-587; XVIII, 139;Safedî, el-Vâfî, V], 61-62; Süyûtî, el-Müzhir, 1, 201; Keşfü'z-zunün, I, 785, 957; II, 1712, 1983; el-Hulelü's-sündüsiy-ye, I, 263-264; Ebû Tâhir et-Tücîbî, Kitâbü't-Muhtar min şi'ri Beşşâr, Kahire 1934,5.89,129, 147, 157, 179; Brockelmann. GAL, I, 314-315; Suppl., I, 472-473; Hasan Hüsnî Abdülvehhâb, et-Müntehabü'l-medresİ ft'l-edebi't-Tûnisİ, Kahire 1944, s. 60-62; Hediyyetü'l-* arifin, 1, 8; Kehhâle, Mı/cemü'l-mü'ellifın, I, 44; Muhammed el-Merzûkî-Cîlânîb. Hâc Yahya, Ebü'l-Ha-san et-Huşrî, Tunus 1963, s. 21-22; Abdülvehhâb b. Mansür, A'tâmü'l-Mağribİ'l-'Arabî, Rabat 1399/1979,1,47-49; A. Shiloah, The Theory ofMusic in Arabic Wriüngs, München 1979, s. 136; Muhammed b. Sa'd eş-Şüvey'ir. et-Huşri ne kitâbühü Zehrü'l-âdâb, Tunus 1401/1981, tür.yer.; a.mlf., "Ebû İshâk el-Huşrî el-Kayrevânî Eî kitâbihî Zehrü'I-âdâb", ed-Dâre, IV/l, Riyad 1978, s. 302-307;a.mlf., "el-Huşrî ve ki-tâbühûZehrü'l-âdâb",a.e.,Xl/3(1985),s. 151-364;ÖmerFerruh. Târ'thu't-edeb, IV, 375-377; Abduh Abdülazîz Kılkile, el-Belâiu'l-edebî li'l-Mucizb. Bâdîs, Riyad 1983, s. 75-80; Abdullah Şerît, Târîhu'ş-şekâfe ue't-edeb fi'l-meşrık ue'l-mağrib, Cezayir 1983, s. 279-293; Ziriklî, ei-A'/âm[FethuIlah), I, 50-51; J. J. Witkam. Manu-scriptsoftheMiddteEast,Le\den 1986,1, 115-117; Cezzâr, Medahilü'l-mü'eUifİn, s. 369-370; Sâlihiyye, el-Muccemü'ş-şâmil,s. 203-204; Muhammed en-Neyfer - Ali en-Neyfer. 'ünuânü'l-erib cammâ neşe'e bi'l-bitâdi't-Tûnisiyye min 1 âtimin edib, Bey t ut 1996,1, 151-154;ŞâzelîBû Yahya. "Havle târihi vefatı İbrahim el-Huşrî", HauHyyâtü'l-Câmi'ati't-Tûnisiyue, sy. 1, Tunus 1964, s. 9-19;a.mlf.."aI-Huşrî",£/3(Fr.], 111,660-661; Muhammed Selâme Yûsuf, "Ebû İshâk İbrahim b. 'Alî el-Huşrî ve kitâbühû Zehrü'I-âdâb", 'Alemü'l-fıkr, Xll/1, Kuveyt 1981, s. 235-262.
Dostları ilə paylaş: |