16. Lokman ve Sabır
وَاصْبِرْ عَلى مَا اَصَابَكَ اِنَّ ذلِكَ مِنْ عَزْمِ الْاُمُورِ
Tercüme
“Başına gelene sabret! Çünkü bunlar kesin olarak yapılması gereken işlerdendir...”
Hz. Lokman’ın bu ayetteki son öğüdü, sabır üzeredir. Sabır, ahlaki ve içtimaî konuların en temel hususlarından biridir. Aslında bütün ahlaki faziletlerin ve güzel sıfatların da temeli sayılmaktadır. Her nevi ahlaki faziletleri elde etme konusu, sabrın olmadığı yerde ilginç bir çıkmaza girer.
Sabır, İlerlemenin ve Tekâmülün Temelidir
Bu dünyada herkesin ulaşmaya çalıştığı arzuları vardır. Biri ilmin aşığı, diğeri malın mülkün hayranı ve bir diğeri de makam ve koltuğun hastasıdır. Arzu edilen şeye ulaşmak, maddî ve manevî her ne olursa olsun, sabra ve mukavemet göstermeye bağlıdır. Bir öğrenci gece gündüz ders çalışma zahmetine girmese, sabır gösterip ilim öğrenmenin sorunlarıyla mücadele etmese, asla arzuladığı hedefe ulaşamayacaktır. Edison, ilim öğrenme ve tabiat dünyasındaki sırları keşfetme yolunda öylesine büyük bir sabır ve mukavemete sahipti ki, kimi zaman yemek yemeği unuttuğu söylenir. Dünyanın büyük bilginleri, İslami ve gayri İslami ilimlerin temelini atanlar, sabır ve mukavemet sayesinde çeşitli bilim dallarında büyük yerlere gelmişlerdir. Sokaklarda gezerek, gece toplantıları yaparak ilimde bir yere varmak asla mümkün değildir. Servet biriktirme peşinde olan bir tüccar, büyük hedefleri uğrunda ve yaşam standartlarını yükseltme yolunda yolculuk sıkıntısına katlanmasa, deniz veya hava yolculuklarını basit görmese, hedeflediği noktaya asla ulaşamaz.
Gerçekten Allah’ın rızası peşinde olan bir mümin de mücadele vermeden herhangi bir günahı terk edemez, namaz ve oruç gibi ibadetlerin zorluğuna katlanamaz. İnsan sabır ve mukavemetten dolayı her nevi kemal ve arzunun temellerini zihninde tasarlamaktadır.
Hz. Ali’nin (a.s) Sabır Hakkındaki Bir Sözü
Bu açıklamaların ardından Hz. Ali’nin (a.s) sabır hakkında buyurmuş olduğu sözün azameti daha iyi anlaşılacaktır. Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sabır gösterin! Çünkü sabrın imandaki yeri, başın bedendeki yeri gibidir. Başı olmayan bedenin hayrı olmadığı gibi, sabrı olmayan imanın da hayrı yoktur.”[1]
Hakikaten sabır başarının sırrı, ilerlemenin ve hedefe ulaşmanın temelidir. Sabrı ve dayanıklılığı olmayan bir asker, savaş ortamında hemen teslim olacak, silahının ve mevziisinin düşmanın eline geçmesine neden olacaktır. Mümin bir kimse sabır sayesinde, zahmetsiz olmayan ilahi farzları yerine getirebilir ve günahlardan kaçınabilir. Azamet, izzet, ilerleme ve yücelik, cehaletin pençelerini sabır gücüyle kırmayı başaran kimsenindir. Zafer, sabır gücüyle donatılmış orduya aittir vb.
Kur’ân’da şöyle buyrulmaktadır:
“Sizden, sabırlı yirmi kişi olursa, iki yüz kişiyi yener.”[2]
Kur’ân’da ahiret derecelerinin sabır sayesinde nasip olacağı şöyle buyrulmuştur:
“Sabretmenize karşılık size selam olsun. Ahiret yurdunun hayırlı sonu ne güzeldir!”[3]
Sınırları korumak, İslam ordusunun büyük görevlerinden biridir ve bu, sabır olmadan mümkün değildir. Bu açıdan, sınırları korumak ve sabır konusu Kur’ân’da yan yana vurgulanmıştır:
“Ey iman edenler! Sabredin, düşman karşısında dirayetli olun ve sınırlarınızı koruyun…”[4]
Sabır konusu Kur’ân’ın yüzü aşkın ayetinde geçmektedir ve bu ayetlerde sabrın kendine has sonuçlarından bahsedilmektedir. Birçok ayette amaç, kadın-erkek herkesin sabır sayesinde sorunları aşabileceğinin vurgulanmasıdır. Bu yüzden Lokman, evladına şöyle demiştir:
“Başına gelene sabret! Çünkü bunlar kesin olarak yapılması gereken işlerdendir...”
Hakikatlerin Tahrifi
Tarih boyunca bir grup nefsanî istekler peşinde koşan insan, avam halkı kandırabilmek için bir takım ahlaki ve tarihî gerçekleri tahrif etmiş ve bu vesileyle bir takım kazançlar elde etmişlerdir. Şimdi konuyla alakalı bir örnek verelim. Peygamber efendimiz (s.a.a), Ammar’ı (r.a) öldürenin cehennem ehli olduğunu bildirmişti. Ammar (r.a) ise Hz. Ali’nin (a.s) yanında yer aldığı Sıffin savaşında Muaviye’nin askerleri tarafından şehit edildi. Muaviye, çirkin işlerini örtbas edebilmek ve ordu içerisinde Ammar’ın (r.a) öldürülmesinden dolayı meydana gelen kargaşayı dindirebilmek için Peygamber efendimizin (s.a.a) sözünü şöyle tefsir etti: “Ammar’ın katili Ali’dir, biz değil! Ali, Ammar’ı Şam ordusuyla savaşmak için getirmeseydi asla öldürülmeyecekti.”
Şam halkı cahil ve basiretsiz olduğundan dolayı Muaviye’nin bu sözüne kandılar. Sabır kelimesi de tahriften kurtulamamıştır. Komünistler, halkın gözünde İslam’ı kötü göstermek için sabır konusunu gündem ederek şöyle diyorlardı:
İslam dinî, kapitalist düşüncelerin doğurduğu bir dindir. Bu din sayesinde işçi ve çiftçi kesimi sömürülmektedir. Çünkü İslam, zulüm gören kesimi sabretmeye (dikkat edin) yani zorbalığa tahammül etmeye, hiçbir şey yapmamaya ve Allah’ın öfkesini beklemeye davet etmektedir. Bu yöntem ise daima işçi ve çiftçi kesimin zulüm etkenlerine karşı mücadele vermesine engel olmakta ve bütün işleri gaybi bir güce bırakmaktadır.
Büyük Yanıltma
Bu tür insanlardan böylesine hatalar ve yanıltmalar beklenir. Çünkü onların amacı hakikati aramak değil, yüzlerce iftirayla da olsa kendi hedeflerini ileri götürebilmektir. Hedef, iş, çaba ve fesada karşı mücadele yolundaki mukavemet anlamına gelen sabırla, İslam’ın şiddetle kınadığı zorbalığa tahammül, çileye katlanmak ve bir şey yapmadan beklemek anlamındaki sabır arasında çok fark vardır. İslam dinî, açıkça Müslümanlara zalimlerle savaşmayı emretmektedir:
“Eğer biri ötekine karşı haddi aşarsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar haddi aşan tarafa karşı savaşın.”[5]
Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Resulullah (s.a.a) şöyle buyururdu: Zayıfların hakkını zorbalardan açıkça almayan bir millet, saadet yüzü göremez!”
Durum böyleyken İslam’ı burjuva sınıfının taraftarı bilmek, İslam’ın mahrum ve biçare kesimleri zulüm ve zorbalıklar karşısında sabra ve tahammüle çağırdığını düşünmek sizce insanlık onuruna ve vicdanına sığar mı?
[1] Nehcü’l-Belaga, 82. Hutbe
[2] Enfal, 65
[3] Ra’d, 24
[4] Âl-i İmran, 200
[5] Hucurat, 9
Dostları ilə paylaş: |