i. Duruşmalı Yargılama Yapılmadığına Dair İddialar
-
6216 sayılı Kanun'un 'Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi' kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
-
Anılan kanuni düzenlemeden de anlaşıldığı üzere Anayasa Mahkemesi, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret olan ya da temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (B.No: 2012/665, 13/6/2013, § 20).
-
Anayasa'nın 141. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.”
-
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından biri de Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle ilke hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birini oluşturur. Ancak bu her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz (B.No: 2013/664, 17/9/2013, § 107).
-
Duruşmalı yargılama ilkesi, adil yargılanma hakkının gereklerinin bir bütün olarak uygulanmasını gerektiren ilk derece mahkemelerindeki ceza davalarında (bkz. Findlay/Birleşik Krallık, B.No: 22107/93, 25/2/1997, § 79) ve kişinin, duruşmada, kendi savunmasını yaparken lehe delilleri ortaya koyması, aleyhe delilleri dinlemesi ve tanıkların sorgu ve çapraz sorgusuna katılması gibi haklarının bulunduğu durumlarda bilhassa önemlidir (bkz. Jussilia/Finlandiya, B.No: 73053/01, 23/11/2006, § 40).
-
Diğer taraftan duruşmalı yargılama ilkesi her yargılama için mutlak bir yükümlülük değildir. Bu durum, kişinin kendi özgür iradesi ile açık veya zımni olarak duruşmadan feragat edebilmesinin adil yargılanma hakkı açısından mümkün olmasının bir sonucudur (bkz. Hakansson ve Sturesson/İsveç, 11855/85, 21/2/1990, § 66). Dolayısıyla mahkemelerde duruşmalı yargılama gerektirmeyen usul hükümlerinin uygulanabilmesi de mümkündür. Özellikle ceza yargılaması dışındaki yargılamalarda, yargılamaya konu olguların güvenilir veya duruşma gerektirecek bir itiraza konu olmaması durumunda ve mahkemelerin, tarafların sunduğu belgeler ve diğer yazılı materyallerle adil ve makul karar verebileceği durumlarda duruşmalı yargılama yapılması gerekmeyebilir (Benzer kararlar için bkz. Jussilia/Finlandiya, § 40; Döry/İsveç, B.No. 28394/95, 12/11/2002, § 37; Pursiheimo/Finlandiya, B.No: 57795/00, 25/11/2003). Bununla birlikte yargılamaya taraf olan kişilerin hakkaniyetli yargılama temelinde beyanlarını sözlü vermesinin gerektiği durumlarda duruşma yapılmaması yargılamanın bir bütün olarak adil olmasını engelleyebilir (bkz. Göç/Türkiye, B.No: 36590/97, 11/7/2002, § 51).
-
Somut olayda başvurucuların, uzaktan eğitim sınıfının saatlerinin kısıtlanmasına ilişkin şikâyetleri, infaz hâkimliği tarafından 4675 sayılı Kanun’un 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca dosya üzerinden inceleme yapılarak karara bağlanmıştır. “Klasik anlamda” bir mahkeme niteliğinde olmayan infaz hâkimliği, “medeni hak ve yükümlülükler” kapsamında bir yargılama yapmaktadır. Bu nedenle ceza yargılamasındaki suç isnadı çerçevesinde Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasında düzenlenen güvencelerin infaz hâkimliği yargılamasında sağlanması gerekmez.
-
İnfaz hâkimliklerinin görevi 4675 sayılı Kanun’un 4. maddesi gereğince mahkûmların, cezaevinin idari uygulamalarına karşı şikâyetlerini değerlendirmektir. Bu şikâyetler cezaevi idaresinin mahkûmlar hakkında aldığı idari karar ve işlemlere yöneliktir. Dolayısıyla infaz hâkimliğinin duruşmasız karar vermesi adil yargılanma ilkesine bir müdahale olarak değerlendirilmemelidir. Somut olayda başvurucuların, uzaktan eğitim sınıfı kullanımının kısıtlanmasına ilişkin iddiaların duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden tarafların sunduğu belgeler ve diğer materyaller çerçevesinde değerlendirilmiş olmasının, infaz hâkimliğinin yaptığı yargılamayı bir bütün halinde adil olmaktan çıkardığına dair somut herhangi bir bilgi ve belge sunamadıkları anlaşılmaktadır.
-
Açıklanan nedenlerle, başvurunun bu kısmının bir ihlalin olmadığı açık olduğundan “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Başvurucuların Adil Yargılanma Hakkına İlişkin Diğer İddiaları
-
Başvurucular infaz hâkimliğinin keşif yapmadan karar vermesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.
-
Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun, yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediği, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının, derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (B.No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
-
Başvurucuların keşif yapılmamasına ilişkin iddialarının, esas itibarıyla infaz hâkimliği ve itiraz mercii tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ilişkin olduğu, yürütülen yargılama sırasında başvurucuların, karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerle ilgili bilgi sahibi olma ve bunlara karşı etkili bir şekilde itiraz etme ve kendi delillerini ve iddialarını sunma konularında bir sorunla karşılaştığına dair bir bulguya rastlanılmadığı gibi yapılan yargılama ve kurulan hükümde bariz takdir hatası veya açık keyfilik de tespit edilmemiştir
-
Açıklanan nedenlerle, başvurunun bu kısmının bir ihlalin olmadığı açık olduğundan “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Eğitim Öğrenim Hakkının İhlali İddiaları
-
Bakanlık görüşünde, bireysel başvurunun kabul edilebilirliğine ilişkin bir değerlendirmede bulunulmamıştır.
-
Başvurucuların Anayasa’nın 42. maddesinde düzenlenen eğitim ve öğrenim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurusunun, açıkça dayanaktan yoksun olmadığından ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmediğinden kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
-
Anayasa'nın "Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi" başlıklı 42. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir."
-
Sözleşme’ye ek Türkiye'nin taraf olduğu 1 No.lu Protokol'ün "Eğitim hakkı" başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. … "
-
Başvurucular, hükümlü olarak bulundukları Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda uzaktan eğitim kapsamında bilgisayar üzerinden lisans eğitimine katıldıklarını, bu sebeple uzaktan eğitim sınıfının kullandırılmasının eğitim faaliyeti için önemli olduğunu, ancak idare ve gözlem kurulunun aldığı kararla bu sınıftan yararlanmalarının haftada onbeş saate indirildiğini, bu sürenin eğitim ve öğretim faaliyetleri için yeterli olmadığını, ayrıca sınıfa girerken ceza infaz kurumu idaresinin arama yaparak bu faaliyete de fiili olarak yıldırmak suretiyle engel olmaya çalıştığını, bilgisayarlardaki internete erişimin sınırlı olmasının da proje ve ödevlerin yapılmasına imkân vermediğini belirterek eğitim ve öğrenim haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
-
Bakanlık, görüş yazısında, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına atıfta bulunarak eğitim hakkının demokratik bir toplumda temel bir yer işgal ettiğini, önemine rağmen bu hakkın mutlak olmadığını, doğası gereği Devlet tarafından düzenleme yapılmasını gerektirdiğinden zımnen kabul edilen bazı kısıtlamalar olabileceğini, somut olayda cezaevi idaresinin yeni bir uzaktan eğitim sınıfı açma imkânı olmadığının belirtildiğini, farklı suçlardan hükümlü olanların aynı sınıfta olmasının güvenlik riski oluşturacağı gözetilerek ders saatlerinde düzenleme yapıldığını ve hükümlülere diğer ders materyalleri ile derslerine çalışma imkânlarının verildiği hususlarının gözetilmesi gerektiğini belirtmiştir.
-
Başvurucular Mehmet Reşit Arslan, Muharrem Genç ve Şehmus Özsubaşı’nın Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında genel olarak başvuru formunda ileri sürdükleri iddialarını tekrar ederek cezaevi tarafından yapılan kısıtlamanın, yüksek öğrenimi asgari düzeyde devam ettirme imkânını ortadan kaldırdığını, uzaktan eğitime ilişkin tüm materyallere niteliği itibarıyla bilgisayar üzerinden ulaşılabildiğini, derslere bilgisayar üzerinden katılma zorunluluğunu saat kısıtlaması yüzünden yerine getiremediklerini, internet sınırlaması yüzünden de derslere yönelik araştırmaları yapamadıklarını ileri sürmüşlerdir.
a. Genel İlkeler
-
Mahkûmlar, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun “bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma” şeklinde değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (bkz. B.No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa’nın ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptirler (Aynı yönde bir karar için bkz. Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B.No. 74025/01, 6/10/2005, § 69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda bu haklar sınırlanabilir. Ancak bu durumda dahi mahkûmların haklarına yönelik yapılacak sınırlandırmalar temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin olarak Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen kanunla, meşru bir amaçla ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak ölçülü olma şartlarını taşımalıdır (Aynı yönde bir karar için bkz. Silver ve Diğerleri/Birleşik Krallık, B.No. 5947/72, 6205/73, 7052/75, 7061/75, 7107/75, 7113/75, 7136/75, 25/3/1983, §§ 99-105).
-
Eğitim, sınırlı kaynaklar da gözetildiğinde karmaşık ve masraflı bir faaliyettir. Devlet, eğitime erişimi nasıl düzenleyeceğine karar vermek için eğitim ihtiyaçları ile bunları karşılayacak sınırlı imkânlar arasında denge kurmak zorundadır. Ancak, diğer kamu hizmetlerinden farklı olarak eğitim, Anayasa ve Sözleşme uyarınca doğrudan güvence altına alınmış bir haktır. Ayrıca, eğitim çok özel bir kamu hizmeti olarak sadece doğrudan faydaları olan bir hizmet değil geniş sosyal fonksiyonları da olan bir hizmettir. Demokratik bir toplumda insan haklarının sağlamlaşması ve devamı için eğitim hakkının vazgeçilmez ve temel bir katkısı olduğu da aşikârdır (bkz. Velyo Velev/Bulgaristan, B.No:16032/07, 27/5/2014, § 32).
-
Öte yandan eğitimin toplum için taşıdığı öneme karşın, eğitim hakkı mutlak ve sınırsız bir hak değildir. Eğitimin niteliği gereği devlet tarafından düzenleme yapılmasını gerektirdiğinden bazı kısıtlamalara tabi tutulması da doğaldır. Şüphesiz eğitim kurumlarını düzenleyen kurallar, toplumun ihtiyaç ve kaynakları ile eğitimin farklı düzeylerine has özelliklere göre, zaman ve mekân içinde değişiklik gösterebilir. Bu nedenle, devletler bu konuda yapacakları düzenleme ve uygulamalarda belli bir takdir alanına sahiptirler. Devletin bu takdir alanı, eğitim kurumunun seviyesi yükseldikçe artmakta, buna karşılık bu eğitimin birey ve toplum bakımından önemine bağlı olarak azalmaktadır (B.No: 2012/782, 26/6/2014, § 37; Ponomaryovi/Bulgaristan, 5335/05, 21/6/2011, § 50).
-
Anayasa'nın 42. maddesinde yer alan eğitim ve öğrenim hakkı, kamu otoritelerine bireyin eğitim ve öğrenim almasını engellememe negatif ödevini yüklemekle birlikte Anayasa'da öngörülen ilköğretim dışında devletin tüm bireylere eğitim ve öğrenim sağlaması şeklinde pozitif bir ödev de yüklememektedir (B.No: 2012/782, 26/6/2014, § 32). Bununla birlikte kamu otoriteleri, katılma imkânı sağlanan eğitim ve öğretime herkesin etkin bir şekilde katılabilmesini sağlamakla yükümlüdür. Başka bir ifade ile eğitim ve öğrenim hakkı belli bir zamanda mevcut olan eğitim kurumlarına erişimin sağlanmasını güvence altına almaktadır (bkz. Belçika Eğitim Dili Davası, B.No: 1474/62, 1677/62, 1691/62, 1769/63, 1994/63, 2126/4, 23/7/1968; Ponomaryovi/Bulgaristan, B.No: 5335/05, 21/6/2011; Catan ve diğerleri/Moldovya Cumhuriyeti ve Rusya, B.No: 43370/04, 19/10/2012; Kjeldsen, Busk Madsen ve Pedersen/Danimarka, 5926/72, 7/12/1976, § 53). Böylelikle eğitim hakkı, kamu ve özel eğitim kurumlarını kapsadığı gibi eğitimin ilk, orta ve yüksek öğrenim seviyelerini de kapsar (B.No: 2012/782, 26/6/2014, § 35; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Kjeldsen, Busk Madsen ve Pedersen/Danimarka, 7/12/1976, § 50; Leyla Şahin/Türkiye, 44774/98, 10/11/2005, §§ 134-136).
-
Anayasa’nın 42. maddesinde ve Sözleşme’ye ek 1 No.lu Protokol'ün 2. maddesinde eğitim hakkının sınırlandırılmasına ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır. Bununla birlikte Anayasa’nın 42. maddesinde “öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir” ifadesi ile eğitimin karmaşık ve masraflı yapısı gözetilerek devlete bir takdir alanı yaratılmıştır. Bu takdir alanı, eğitim kurumlarını düzenleyen kuralların toplumun ihtiyaç ve kaynakları ile eğitimin farklı düzeylerine özgü nitelikleri açısından zaman ve mekâna göre değişebilmesinden kaynaklanmaktadır. Yine de takdir alanı içinde yapılacak düzenlemelerdeki kısıtlamaların kabul edilebilir olup olmadığı değerlendirilirken kısıtlamaların kişiler açısından öngörülebilir olup olmadığına, meşru amaç izlenip izlenmediğine ve başvurulan araç ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunup bulunmadığına bakılmalıdır (bkz. Leyla Şahin/Türkiye, § 154). Dolayısıyla eğitim hakkının özüne dokunan ve etkinliğini ortadan kaldıran kısıtlamalardan korunmak için bu kısıtlamaların öngörülebilir olması ve meşru amaç çerçevesinde ölçülü olarak yapılması gereklidir.
-
Anayasa’nın 42. maddesinde eğitim hakkının sınırlandırılmasında Anayasa ve Sözleşme’nin ortak alanında kalan diğer haklardan farklı olarak belirli ve sınırlı meşru amaçlar düzenlenmemiştir (Benzer bir karar için bkz. Velyo Velev/Bulgaristan, § 32). Bu durumun, devletin takdir alanının sınırsız olduğu sonucunu doğurduğu söylenemez. Zira Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca temel hak olan eğitim hakkının kısıtlanmasında yukarıdaki paragrafta da belirtildiği gibi kanunilik, meşru amaç, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gerekleri ve ölçülülük ilkesi aranacaktır.
-
Eğitim hakkı, devleti belli eğitim kurumlarını kurma ve destekleme yükümlülüğü altına sokmamaktadır. Bununla birlikte, kurulan ve desteklenen bir eğitim kurumuna etkili bir şekilde erişimi sağlamak devlet için bir yükümlülüktür (bkz. Ponomaryovi/Bulgaristan, § 49). Bu kapsamda Anayasa’nın 42. maddesi ve Sözleşme’nin eki 1 No.lu Protokol'ün 2. maddesinin ceza infaz kurumlarında mahkûmlara eğitim ve öğrenim faaliyeti imkânları sağlanması için bir düzenleme yapılmasını güvence altına aldığı söylenemez (Aynı yönde kararlar için bkz. Durmaz, Işık, Unutmaz ve Seza/Türkiye [kabul edilebilirlik kararı (k.k.)], B. No: 46506/99 46569/99 46570/99, 4/9/2001; Epistatu/Romanya, B. No: 29343/10, 24/9/2013, § 62 ve 63). Ancak ceza infaz kurumlarında mahkûmların eğitimi için bir kurum açılmışsa mahkûmiyetin doğal sonuçları çerçevesinde mahkûmların eğitim faaliyetine erişiminin sağlanması gerekmektedir.
-
Anayasa’nın 42. maddesi devlete ceza infaz kurumlarında mahkûmlara eğitim öğrenim imkânı sağlanması yönünde pozitif bir yükümlülük yüklememiştir. Bununla birlikte 5275 sayılı Kanun’da, İnfaz Tüzüğü’nde ve Adalet Bakanlığı Genelgelerinde mahkûmlar için eğitsel, kültürel ve sosyal faaliyetlerin önemi vurgulanarak bu tür faaliyetlerin mahkûmların topluma kazandırılmasındaki önemi ortaya konulmuş (§§ 15-21) ve yasal olarak devlet, mahkûmlara ceza infaz kurumunun imkânları çerçevesinde eğitim ve öğrenim sağlama yükümlülüğü altına girmiştir. Uluslararası belgelerde de aynı husus dile getirilmiş, tutuklu ve mahkûmların eğitim faaliyetlerine katılmalarının sağlanması gerektiği vurgulanmıştır (bkz. § 22). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’de olmayan bir yükümlülük ceza infaz kurumunun imkânları da gözetilerek yasalarla ortaya konulmuştur. Bu çerçevede ceza infaz kurumunda sağlanan bir eğitim faaliyetine erişimin engellenmemesi ceza infaz kurumu için bir zorunluluktur.
-
Yasalar uyarınca mahkûmlara tanınan eğitim hakkının sınırlandırılması hususunda Anayasa ve Sözleşme’de bir yükümlülük yüklenmediği gerekçesi ile sınırsız bir takdir alanı olduğu söylenemez. Bu durumda dahi Anayasa’nın 13. maddesindeki düzenleme esas alınmalıdır. Anayasa’nın 13. maddesindeki sınırlamanın sınırı belirlenirken mahkûmlar açısından cezaevinde bulunmanın doğal ve kaçınılmaz sonuçları göz önünde tutulmalıdır. Zira mahkûmların temel hak ve hürriyetlere genel olarak sahip olmaları, bu hakların mahkûmlar için ceza infaz kurumu dışındaki bireyler kadar güvence altına alındığı anlamında değerlendirilmemelidir. Ceza infaz kurumlarının işlevi ve amacı kapsamında mahkûmların hakları ceza infaz kurumuna girmekle zaten sınırlanmıştır. Eğitim hakkı için de aynı değerlendirme mümkündür. Eğitim hakkı çerçevesinde eğitim ve öğrenim faaliyetlerine katılımın ceza infaz kurumunun imkânları çerçevesinde tanınması halinde bu katılımın cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonuçları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir. Ancak her halükarda böyle bir imkânın tanınmasından sonra sınırlanması durumunda da öngörülebilirlik, meşru amaç, demokratik toplumun gerekleri ve ölçülülük ilkeleri gözetilmelidir.
b. Genel İlkelerin Uygulanması
-
Mevcut yasal düzenlemeler (§§ 15-21) ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin tavsiye kararları (§ 22) kapsamında ceza infaz kurumlarında mahkûmlara yönelik eğitim ve öğrenim olanaklarının sağlanması gerekli olmasına rağmen Anayasa’nın 42. maddesinde düzenlenen eğitim hakkı Devlete böyle bir yükümlülük yüklememektedir (Bkz. Benzer yöndeki karar için Napoli/İtalya, B.No: 26161/95, 18/5/1998; Epistatu/Romanya, B.No: 29343/10, 23/9/2013, § 63). Ancak böyle bir yükümlülüğün olmamasına rağmen Devlet tarafından eğitim imkânlarının sağlanması durumunda eğitim hakkının kısıtlanmasında yukarıda belirtilen ilkeler temelinde hareket edilmelidir.
-
Başvuru konusu olayda, başvurucular uzaktan eğitim ile yüksek öğrenimlerine başlamışlar ve cezaevi idaresi de Bakanlığın genelgesi uyarınca başvurucuların eğitim faaliyetlerine katılabilmeleri için uygun bir bilgisayar odası temin etmiştir. 2011/2012 eğitim-öğretim döneminde başvurucular kendilerine tanınan imkânlar çerçevesinde eğitim faaliyetlerine devam etmişlerdir. Ancak 2012/2013 eğitim-öğretim yılında çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak suçundan hükümlü bir kişinin de uzaktan eğitime başlaması nedeniyle güvenliğin sağlanması amacıyla bilgisayar odasının kullanımında yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Bunun üzerine cezaevi idare ve gözlem kurulu, 5275 sayılı Kanun’un verdiği yetkiye dayanarak bilgisayar odasını kullanma saatlerini başvurucular açısından kısıtlamıştır. Diğer taraftan başvurucular, bilgisayar odasının kullanılmasının da tek başına yeterli olmadığını ve odalarına bilgisayarlarını taşıyarak kullanmalarının engellendiğini, bilgisayar odasına gidiş ve gelişlerde uygulanan sıkı güvenlik tedbirlerinin eğitimden yıldırmak için yapıldığını belirtmişlerdir. Ayrıca bilgisayarların internet bağlantısının sınırlandırılmasının ödev veya hazırlık çalışması yapma imkânını ortadan kaldırdığı ileri sürülmüştür.
-
Yüksek güvenlikli bir cezaevinde eğitim sınıflarına giderken ve gelirken arama yapılması cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanması için makul kabul edilmelidir. Bu tür güvenlik tedbirlerinin uygulanması başlı başına eğitim hakkının engellenmesi olarak değerlendirilemez. Diğer taraftan, yüksek güvenlikli bir cezaevinde başvurucuların bilgisayarlarını odalarına sokmasına izin verilmemesi ve internet imkânının kısıtlanması da Anayasa’nın 42. maddesinde koruma altına alınan eğitim hakkından yoksun bırakılma olarak kabul edilmemelidir (Benzer kararlar için bkz. Georgiou/Yunanistan, B.No: 45138/98, 13/1/2000; Durmaz ve diğerleri/Türkiye, B.No: 46506/99, 46569/99, 46570/99 ve 46939/99, 4/9/2001; Arslan/Türkiye, B.No: 31320/02, 1/6/2006; Mehmet Veysi Özel/Türkiye, B.No: 4243/09, 22/10/2013).
-
Cezaevi idaresinin, başvuruculara tanınan eğitim hakkına müdahale edip etmediğinin ortaya konulması gereklidir. Cezaevi idare ve gözlem kurulu 2011/2012 eğitim-öğretim yılında başvuruculara bilgisayar odasını 21 saat kullanma imkânı tanımıştır. 2012-2013 eğitim-öğretim yılında ise çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmaktan hükümlü başka bir mahkûmun da uzaktan eğitime başlaması üzerine güvenlik sebebiyle terör suçluları açısından bilgisayar kullanım saatleri kısıtlanarak haftada 15 saate indirilmiştir. Başvurucuların bilgisayar odasını kullanmaları tamamen ortadan kaldırılmamış, ancak mevcut bilgisayar odasından başka bilgisayar kullanma imkânı olmadığından kullanım saati azaltılmıştır. Dolayısıyla başvurucuların, bilgisayar odasını kullanma süresi kısıtlanarak eğitim hakkına müdahale edilmiştir.
-
Eğitim hakkına ilişkin her türlü kısıtlamaların öngörülebilir olması ve meşru amaç çerçevesinde orantılı olarak yapılması gerekir. Anayasa’nın 42. maddesi cezaevlerinde eğitim olanaklarının sunulmasına dair pozitif bir yükümlülük öngörmemiştir. Buna rağmen cezaevi tarafından eğitim imkânlarının sağlanması durumunda, eğitim hakkının keyfi ve makul olmayan bir şekilde sınırlandırılmasının da kabul edildiği söylenemez.
-
5275 sayılı Kanun ve İnfaz Tüzüğü uyarınca (§§ 17-18) tehlikeli veya örgüt suçundan ceza almış mahkûmlar için eğitim ve öğrenim faaliyetlerine katılımın sınırlandırılabileceği kabul edilmiştir. Dolayısıyla cezaevi idare ve gözlem kurulunun uzaktan eğitim sınıfının kullanım saatlerini kısıtlaması öngörülebilir bir durumdur. Ayrıca Anayasa’nın 42. maddesinde düzenlenen eğitim hakkı ve yasal düzenlemeler her mahkûmun eğitim faaliyetlerinin tamamına katılmasının sağlanmasını güvence altına almamıştır. Cezaevinde bulunmanın getirdiği doğal sonuçlar çerçevesinde ve imkânlar kapsamında eğitim faaliyetlerinin düzenlenmesi öngörülmüştür. Bu nedenle başvurucuların, yüksek güvenlikli bir cezaevinde kendilerine tanınan eğitim imkânlarının kısıtlanabileceğini öngörmeleri beklenmelidir. Her eğitim-öğretim yılında idare ve gözlem kurulunun yasal olarak kendisine verilen yetki uyarınca (§18) uzaktan eğitim faaliyetinin katılım planlamasını yapması da eğitim açısından öngörülebilirliğin sağlanmasına yöneliktir.
-
Eğitim hakkının kısıtlanmasında Anayasa ve Sözleşme’de sınırlı sayıda belirtilmiş meşru amaçlar listesi bulunmamaktadır. Bu nedenle özellikle mahkûmlar açısından eğitim hakkında yapılacak düzenlemelerde Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenen genel ilkeler çerçevesinde meşru amaçların ne olabileceği hususunda devletin geniş bir takdir alanı bulunmaktadır. Bu nedenle cezaevi idare ve gözlem kurulunun cezaevinin güvenliğini sağlamak amacıyla uzaktan eğitim sınıfının kullanımını sınırlamasının meşru bir amaç çerçevesinde yapıldığı kabul edilmelidir.
-
Eğitim hakkının kısıtlanmasına dair meşru amaç ve sınırlama arasındaki dengenin sağlanması, hakkın korunması için elzemdir. Bu dengeyi sağlarken meşru amaç çerçevesinde elde edilmek istenen beklentiler ile hakkın sınırlandırılmasında kullanılan araçlar arasındaki orantılılık değerlendirilmelidir. Anılan orantılılık incelemesinde dikkat edilmesi gereken bir husus da meşru amaç çerçevesindeki beklentilerin makul ve kabul edilebilir olup olmadığıdır.
-
Cezaevi idare ve gözlem kurulu, İnfaz Tüzüğü’nün (§ 19) kendisine verdiği yetki kapsamında mahkûmları sınıflandırmakta ve gruplara ayırmaktadır. Bu sınıflandırmada öncelikle ilgili yönetmelik (§ 20) ve daha sonra mahkûmların kişisel özellikleri ve disiplin durumu gözetilmektedir. Tüm bu kıstaslar değerlendirildikten sonra sınıflandırma ve gruplandırma yapılmaktadır. Başvurucuların bulunduğu Kırıkkale Ceza İnfaz Kurumunun, F Tipi yüksek güvenlikli cezaevi statüsünde olması bu sınıflandırmanın önemini daha da arttırmaktadır. Zira terör veya çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak suçlarından ceza almış ve tehlikeli hükümlülerin bulunduğu F Tipi cezaevlerinde güvenliğin ve disiplinin sağlanması sadece idare için değil mahkûmların güvenliği için de önemlidir. Bu nedenle belirli suçlardan hüküm giymiş veya disiplin açısından tehlikeli olan mahkûmların bir arada bazı faaliyetlere katılmasının engellenmesi kabul edilebilir bir durumdur.
-
Başvuru konusu olayda idare ve gözlem kurulu, aynı uzaktan eğitim sınıfında olmasına rağmen bireysel olarak yürütülmesi gereken uzaktan eğitim faaliyetinden yararlanma hususunda hükümlülerin işledikleri suç temelinde bir kısıtlama yapmıştır. Bu kısıtlamada esas alınan husus cezaevi güvenliği için terör suçlularının ve çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak suçundan hüküm giymiş kişilerin bir araya getirilmemesidir. Cezaevinde disiplinin ve güvenliğin sağlanması için böyle bir sınıflandırma yapılması idarenin takdir alanı içinde olup, makul ve kabul edilebilir bir tedbirdir. Diğer taraftan cezaevi idaresi bu tedbir kapsamında bilgisayar odasının kullanılmasına dair yeni bir planlama yaparken başvurucuların uzaktan eğitim sınıfını kullanmasını tamamen engellememektedir. Aksine cezaevinin imkânları çerçevesinde bir kısıtlamaya gitmektedir.
-
Eğitim faaliyetine yönelik uzaktan eğitim sınıfının kullanımının kısıtlanmasında yapılacak ölçülülük değerlendirmesinde, uzaktan eğitim kapsamında derslere devam zorunluluğunun olup olmadığı ve bu durumun eğitim faaliyetlerine etkisi incelenmelidir. Zira bu husus, eğitim hakkının kısıtlanmasının, hakkın kullanımını anlamsız kılacak ve beklenen amaçları sağlayacak nitelikte olup olmadığı açısından önemlidir. Başvuru dosyasında ve eklerinde, başvurucuların 2012-2013 eğitim öğretim yılında katıldıkları uzaktan eğitim faaliyetinde eğitimi bilgisayar üzerinden takip etmelerinin zorunlu olup olmadığına dair bir belgeye rastlanmamıştır. İnfaz hâkimliğinin kararında da bu husus belirtilmemiştir. Sadece İdare ve Gözlem Kurulunun 2011-2012 eğitim-öğretim yılına ilişkin 24/10/2011 tarih ve K.2011/724 sayılı kararında uzaktan eğitim için 21 ders saatinin zorunlu olduğu belirtilmiştir. Ancak bu zorunluluğun tüm dersler veya bazı dersler için olup olmadığı açıklanmamıştır. Bu sebeple başvurucuların bilgisayar odası kullanımı süresinin 21 saatten 15 saate indirilmesinin başvurucuların katıldıkları eğitim faaliyetini anlamsız hale getirip getirmediği tespit edilememiştir.
-
Başvurucuların cezaevi idaresinin kendilerine tanıdığı eğitim imkânları kapsamında alacakları ders saatini düzenleyerek eğitim faaliyetine katılmalarını engeller bir duruma rastlanmamıştır. Ayrıca başvurucular, uzaktan eğitim ile katıldıkları programlardan mezun olmaları için belirli bir süre sınırlaması olduğuna veya eğitimin uzaması durumunda karşılaşabilecekleri sıkıntılara dair bir iddia da ileri sürmemişlerdir. Başvurucuların daha iyi eğitim almak için daha uzun süre bilgisayar üzerinden dersleri takip etmeyi istediklerinin kabulü halinde de anılan kısıtlamanın eğitim hakkını engellediği sonucunu ulaşılamaz. Aksi takdirde cezaevi idaresinin sunduğu eğitim faaliyetinin kalitesinden ve etkinliğinden de sorumlu olması gibi bir durum ortaya çıkar ki Anayasa’nın 42. maddesinin yüklemediği bir sorumluluğu cezaevi idaresine yüklemek gibi bir durumla karşı karşıya kalınır.
-
Başvurucuların anılan kısıtlamaya yönelik itirazı üzerine, infaz hâkimliği kısıtlamanın derslerin okullardan temin edilen ders kitaplarından çalışılması suretiyle telafi edilebileceğini belirtmiştir. Uzaktan eğitim faaliyeti sadece bilgisayar üzerinden yapılmayıp diğer ders materyalleri ile birlikte yürütüldüğünden, cezaevi idaresi tarafından ders kitapları gibi bazı materyallerin, başvurucuların eğitim hakkını ortadan kaldırmak için değil, güvenlik ve disiplinin sağlanmasına dair görevlerin yerine getirilmesi için temin edildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca idare ve gözlem kurulunun 2011-2012 eğitim öğretim yılında başvurucuları uzaktan eğitim sınıfından tam zamanlı olarak faydalandırması, idarenin başvurucuların eğitim faaliyetine katılmaları için teşvik edici olduğunun bir göstergesidir. 2012-2013 eğitim-öğretim yılı için ise güvenlik gibi cezaevleri açısından vazgeçilmez bir amaç çerçevesinde uzaktan eğitim sınıfının kullanımının kısıtlanması, eğitim hakkına ölçülü ve makul bir müdahale olarak değerlendirilmelidir. Dolayısıyla cezaevinde tutulan başvurucuların, daha az ders alarak eğitimlerini uzatmaları durumunda karşılaşacakları sorunlara dair somut, makul ve kabul edilebilir bir iddia da ileri sürmedikleri anlaşıldığından eğitim faaliyetinin, imkânlar çerçevesinde saat kısıtlaması yapılarak devamının sağlandığı gözetilerek, cezaevinde güvenlik ve disiplinin sağlanması amacıyla uzaktan eğitim sınıfı kullanımı kısıtlamasının ölçülü olduğu değerlendirilmektedir.
-
Açıklanan nedenlerle, başvurucuların iddialarının bir ihlal içermediği anlaşıldığından, Anayasa’nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim ve öğrenim hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
-
HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim ve öğrenim hakkının ihlaline ilişkin şikâyetlerin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim ve öğrenim hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına,
10/12/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Alparslan ALTAN
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Dostları ilə paylaş: |