Temel iklim elemanları; sıcaklık, basınç, rüzgarlar, nem, yağıştır. Bu elemanlar, dünya üzerindeki farklı yerlerde, o bölgenin özelliklerine göre farklı kombinasyonlarda bulunarak değişik iklim özelliklerini oluşturmaktadır. Bu nedenle iklim elemanlarından sadece birinin bilinmesi ile bir bölgenin iklimi hakkında fikir yürütülemez.
a. Sıcaklık:
Yerin ve atmosferin ısı kaynağı güneştir. Güneşten gelen enerji olmasaydı yeryüzünün sıcaklığı -273.4°C olurdu. Atmosfer yerden yansıyan ışınlarla ısındığı için alt katları sıcak üst katları soğuktur. Yükseldikçe sıcaklık her 100 metrede ortalama 1oC azalır. Sıcaklık iklim elemanları içinde en fazla etkiye sahiptir. İklim elemanlarını, dağılış ve etkinliklerini kontrol eden elemandır.
Isı ile sıcaklık, çoğu zaman aynı anlamda kullanılan ancak birbirinden farklı kavramlardır. Bir cismin, kütlesi içinde sahip olduğu enerjinin toplam miktarına ısı denir. Isı, cisimlerin bünyesinde sahip oldukları potansiyel enerji olup, doğrudan doğruya hissedilip ölçülemez. Bir cismin ısısı arttığında, moleküllerin kinetik (hareket) enerjisi, yani titreşimi artar. Artan molekül titreşimleri de elektromanyetik dalgalar halinde çevreye etki yapar. İşte bu etkiye sıcaklık denir. Örneğin, kömür bir enerji kaynağıdır. Isı enerjisine sahiptir ancak yanma olmadan etrafına etkide bulunmaz. Kömür yandığında içerisindeki enerji (ısı) miktarına göre çevresine sıcaklık yayar. Sıcaklık termometreyle ölçülür ve birimi santigrat derecedir (°C). Ancak ısı doğrudan ölçülmez, onun görünümü olan sıcaklık yardımıyla, kalorimetre tarafından ölçülür. Birimi kaloridir ve 1 gram suyu 1°C yükselten enerji miktarı 1 kaloriyi ifade eder.
b. Hava Basıncı
Atmosferdeki gazların ağırlığına basınç denir. Barometre ile ölçülür. 45° enlemi üzerinde, deniz seviyesinde, 15°C sıcaklıkta, 1 cm2’ik alan üzerine hava kütlesinin yaptığı basınca normal hava basıncı (1013 mb) denir. Yüksek Basınç (antisiklon), alçak basınç (siklon) olarak adlandırılır. Yüksek basıncın görüldüğü yerlerde daima alçalıcı hava hareketleri, alçak basıncın görüldüğü yerlerde daima yükselici hava hareketleri vardır. Isınan hava yükselir böylece yeryüzüne uyguladığı basınç azalır. Soğuyan hava ağırlaşır, alçalır ve yeryüzüne uyguladığı basınç artar. Yükseldikçe havanın kalınlığı ve yoğun gazların miktarı azaldığı için basınç azalır (10,5 metrede 1 mb düşer). Dünya üzerinde yatay yönde ise basınç ekvatorda az, kutuplarda fazladır.
c. Rüzgarlar
Yüksek basınçtan alçak basınca doğru meydana gelen hava hareketine Rüzgar denir. Rüzgar hızı Anemometre ile ölçülür. Rüzgarı oluşturan temel faktör basınç farkıdır. Basınç farkı arttıkça ve yeryüzünde yükseldikçe rüzgarın hızı artar. Rüzgar hızı arttıkça; buharlaşma, toprak erozyonu, dalga yükseltisi artar, nisbi nem azalır. Dünyanın batıdan doğuya doğru dönmesinden dolayı rüzgarlar kuzey yarıkürede hareket yönünün sağına, güney yarıkürede hareket yönünün soluna sapar. Rüzgarı saptıran bu güce koriyolis (merkezkaç) etkisi denir. Koriyolis etkisi ekvatordan kutuplara doğru artar. Rüzgarın yönü, geldiği coğrafî yöne göre adlandırılır. Örneğin batıdan esen rüzgarlara, batı rüzgarları; güneyden esen rüzgarlara da güney rüzgarları denir. Bir yerde rüzgarın en çok estiği yön hakim rüzgar yönü olarak adlandırılır. Rüzgarlar; sürekli rüzgarlar, mevsimlik rüzgarlar ve yerel rüzgarlar olarak sınıflandırılır. Sürekli rüzgarlar; Alizeler, Batı Rüzgarları ve Kutup rüzgarlarıdır. Mevsimlik rüzgarlar Muson rüzgarlarıdır. Yerel rüzgarlar ise, Meltem, Fön, Sirokko, Hamsin, Lodos, Bora, Mistral, Kriwetz vb.dir.
d. Nemlilik Ve Yağış
Atmosferdeki su buharına hava nemliliği denir. Nemlilik Higrometre denilen aletle ölçülür. m³/gr olarak ifade edilir.
Mutlak nem; 1m³ hava içindeki su buharının gram cinsinden değeridir. Havadaki mevcut su buharı miktarıdır. Denizden uzaklaştıkça, yerden yükseldikçe, kutuplara gidildikçe mutlak nem azalır. Gündüz ve sıcak mevsimde daha fazladır.
Bağıl nem; hava içinde bulunan nemin, bu havada bulunabilecek en yüksek neme oranıdır. Sıcaklıkla ters orantılıdır
Mutlak Nem
Bağıl nem (nisbi) = -------------------------- • 100
Maksimum Nem
Buharlaşma, yeryüzündeki suların belli bir sıcaklıkta su zerrecikleri halinde atmosfere geçmesidir. Sıcaklık arttıkça, su yüzeyi genişledikçe, bağıl nem düştükçe, hava basıncı ve rüzgarın hızı arttıkça buharlaşma artar.
e. Yağışlar
Havadaki su buharının soğuyarak su haline gelmesidir. Bunun için de havadaki bağıl nemin doyma noktasına ulaşması gerekir (%100). Yağış Şekilleri; yamaç yağışları (Orografik), konveksiyon yağışlar, cephe yağışları olmak üzere üç kategoride incelenebilir.
4. ATMOSFERDE GÜNEŞ RADYASYONUNUN NAKLEDİLMESİ
Atmosfer içinde güneşten gelen sıcaklık enerjisi, esas itibariyle üç şekilde iletilir. Bunlar; kondüksiyon, konveksiyon ve radyasyon yoluyla iletimdir. Bu iletim işlemleri sayesinde yeryüzü ısınır ya da belirli bölgelerdeki sıcaklık diğer bölgelere iletilir. Böylece, yeryüzünün küresel olarak sıcaklık dengesi korunmuş olur.
a) Kondüksiyon: Temas halinde bulunan iki cisim arasında, sıcak olandan soğuk olana veya aynı cismin sıcak kısmından soğuk kısmına olan enerji iletimidir. Örneğin, cezvenin sapını tuttuğumuzda elimizin yanması veya karşı radyasyon ile soğuyan yeryüzüne temas eden hava tabakasının soğuması gibi.
b) Konveksiyon: Su ve gaz ortamlarında meydana gelir. Sıcaklık enerjisinin, ortamın içerisinde oluşan kütle hareketleri sonucunda kütle ile bir yerden başka bir yere iletilmesini ifade eder. İki şekilde meydana gelir. Dikey doğrultuda olursa asıl konveksiyon, yatay doğrultuda olduğunda adveksiyon olarak adlandırılır. Örneğin, batıdan gelen soğuk havanın kütleler halinde ülkemiz üzerinde yayılması.
c) Radyasyon: Sıcaklık enerjisinin dalgalar halinde, arada hiçbir iletişim malzemesi bulunmadan yayılmasını ifade eder. Odanın bir köşesinde yanan ocağın, o noktadan uzak durduğumuz halde sıcaklığını hissetmemiz bu tür enerji nakline örnek olarak verilebilir.
4.1 Genel Atmosfer Sirkülasyonu (çevrimi)
Atmosfer içinde güneş radyasyonunun iletilmesini sağlayan farklı şekillerdeki enerji nakilleri sayesinde genel atmosfer çevrimi meydana gelmektedir. Bu, ekvatorun fazla ısınması, kutupların ise güneşten gelen enerjiden yeterince enerji alamaması ve soğuk olması nedeniyle, atmosferde görülen ortalama yıllık basınç örüntüsüne uygun düşen büyük ölçekli hava hareketleri oluşturur. Gündelik yaşanan gerçek sirkülasyon orta enlemlerde sürekli olarak hareket halinde bulunan alçak ve yüksek basınç merkezlerinden büyük ölçüde etkilenerek değişir ve daha çok, batılı rüzgarlar ve ticaret rüzgarlarında belirgindir. Genel sirkülasyonda temel mantık, ekvatorda ısınan havanın yükselmesi (sürekli alçak basınç merkezi), kutuplarda ise soğuk havanın çökmesidir (sürekli yüksek basınç merkezi). Orta enlemlerde ise, kara ve deniz dağılımı ile ısınma durumuna bağlı olarak alçak ve yüksek basınç merkezlerinin oluşum ve hareket alanları değişiklik gösterir (Şekil 8).
Şekil 8. Genel Atmosfer Çevrimi
Gündönümü zamanında ve tekdüze-ideal bir yeryüzü göz önüne alınırsa, genel yeryüzü sirkülasyonu ve basınç dağılımı şu şekilde olmaktadır:
-
Ekvatorda, sığ alçak basınç kuşağının olduğu alanlarda değişik yönlerden ve hafif bir rüzgar
-
Ekvator kuşağı ile 30° K ve 30°G enlemleri arasında kalan bölgede, kuzey yarımkürede kuzeydoğu yönlerden, güney yarımkürede güneydoğu yönlerden esen ticaret rüzgarları veya diğer adıyla tropik doğulu akışlar.
-
Kuzey ve güney yarımkürede 30° ile 40° enlemleri arasında kalan bölgede yüksek basınç merkezleri (subtropikal antisiklonlar) ve bunlara bağlı değişik yönlerden hafif rüzgar.
-
Kuzey ve güney yarımkürede 40° ile 60° enlemleri arasında kalan bölgede, Kuzey yarımkürede güneybatıdan, Güney yarımkürede kuzeybatıdan esen batılı akışlar.
-
Kuzey ve güney yarımkürede 60° enlemleri civarı alçak basınç kuşağı ve ılıman değişik yönlü rüzgarlar.
-
Kutuplardaki yüksek basınçlardan ayrılan ve doğulu bileşene sahip dışa yönelimli rüzgar kuşağı.
Atmosferdeki bu akımlar, okyanuslardaki büyük taşıma bantı ve buna dahil olan akıntılarla da karşılıklı etkileşim halindedir. Atmosfer hareketleri ile sıkı bağlantı içinde bulunan bu okyanus akıntıları, ısı nakline hizmet etmektedir. Büyük taşıyıcı bant olarak adlandırılan bu akıntı sistemi, okyanuslar arasında su ve ısı alışverişini sağlar. Bu sistem sayesinde Pasifik ve Hint Okyanuslarının sıcak suları Atlantik’e taşınır. Bu sırada, yüzeyden giden akıntının üzerindeki hava da ısınır ve akıntının yakınından geçtiği karaların iklimini daha ılıman hale getirir. Örneğin, Kuzeybatı Avrupa, taşıyıcı bant sayesinde yaklaşık 10o C daha sıcak olur (Şekil 9).
Şekil 9. Okyanuslarda büyük çevrim (Taşıma Bandı)
Bugünkü iklim koşullarının değişimine neden olacağı beklenen küresel ısınma sonucu okyanuslardaki taşıyıcı bantta da değişimler beklenmektedir. Deniz suyu sıcaklıklarında meydana gelecek artış, yaratacağı sıcaklık ve tuzluluk farklarından dolayı okyanuslardaki taşıyıcı bandın durmasına sebep olabilecektir. Bunun sonuçlarından biri, kuzey Avrupa’da şiddetli soğuma olarak kendini gösterebilecektir.
Bu büyük taşıyıcı banda dahil olan birçok bölgesel okyanus akıntısı mevcuttur. Okyanus akıntılarının yeryüzünde sıcaklığın dağılışı üzerindeki etkisi, küçümsenmeyecek kadar önemlidir. Ekvator ve çevresinden kaynağını alan okyanus akıntıları sıcak su akıntıları olup, geçtiği kıyıların havasını yumuşatır ve ısınmasını sağlar. Kutuplar ve çevresinden kaynağını alan okyanus akıntıları ise soğuk su akıntıları olup, geçtikleri kıyıların havasının soğumasına neden olur. Örneğin, Kuzeybatı Avrupa kıyılarının ocak ayı ortalama sıcaklığı Gulf Stream sıcak su akıntısının etkisi ile 2-3°C iken, aynı enlemde yer alan Kanada’nın doğu kıyılarının ocak ayı sıcaklık ortalaması, Labrador soğuk su akıntısından dolayı -20°C’ye kadar düşer.
Dünya üzerindeki iklim özelliklerini etkileyen okyanus ile atmosfer akıntılarının karşılıklı etkileşimine verilecek en iyi örnek, El-Nino olarak bilinen doğal akıntı ve yarattığı iklim olaylarıdır.
4.2 El Nino-La Nina ve Olası Etkileri
El-Nino, Pasifik okyanusunda boyutları yüzlerce kilometreyi bulan akıntıların ve rüzgarların yavaşlaması veya yön değiştirmesi sonucunda, büyük su kütlelerinin normalin üzerinde ısınmasına verilen isimdir. Bu olay, iklim özelliklerinde önemli değişimlere neden olmakta, Güney Amerika’nın batı kıyılarında meydana geliyor olsa da iki yarımküreyi de pek çok bakımdan etkilemektedir.
Normal koşullarda şiddetli rüzgarlar Güney Amerika kıyılarındaki sıcak okyanus yüzey sularını batıya doğru itmektedir. Bu sular, Asya kıyılarına yığılır ve burada bulutlar halinde yükselerek yağmura dönüşür. Denizin derinliklerinden yükselen soğuksu kütlesi ise Amerika kıyılarında yüzeye ulaşır. Bu durumda, Güney Asya ve Avusturalya kıyılarında yağmur, Amerika kıyılarında ise kurak bir dönem hakim olmaktadır. Normal koşullar olarak adlandırılan bu durumun hakim olduğu dönem, La-Nina dönemidir. El-Nino koşullarında ise şiddetli rüzgarlar oluşmaz, sıcak su Güney Amerika kıyılarına geri döner, okyanus üzerinde yayılır ve soğuk suyun yüzeye ulaşmasını önler. Sonuçta El-Nino, Avusturalya ve Güney Asya’da kuraklık, Güney Amerika kıyılarında şiddetli yağmurlara yol açar (Şekil 10).
Şekil 10. El-Nino oluşumunun şematik olarak gösterilmesi
El-Nino yıllarında, Peru kıyılarında soğuk suyun yüzeye çıkmaması, bu bölgede ısı ve nemin yükselmesine ve balıkların yaşam koşullarının ortadan kalkmasına ve balık stoklarının azalmasına neden olmaktadır. Balıkların gıdası olan planktonlar 10 oC’tan daha sıcak El Nino su akıntısı ile karşılaşırsa, su sıcaklığı, tuzluluk ve benzeri parametreler aniden değişeceğinden bu duruma uyum sağlayamayarak sürüler halinde ölür ve bu durum balıkların da toplu olarak ölümüne neden olur. Kitlesel balık ölümü ile ortaya çıkan yiyecek kıtlığı deniz kuşlarının da ölümüne neden olur. Bu besin maddesinin piyasaya sunulmaması dünya gıda tüketiminin etkilenmesine ve alternatif gıdalarda fiyat artışına neden olur. Deniz yüzeyinde bulunan plankton ve balık ölüleri çürür ve büyük miktarda hidrojen sülfür gazı açığa çıkar. Bu gaz, su yüzeyinde kalır ve bu bölgede dolaşan gemilerin boyalarını karartarak lekeler meydana getirir. El Nino ile anormal hava şartları da oluşur ki Güney Amerika kıyılarındaki çöllere yağmur yağması bunlardan biridir. Bu seller, sivrisineklerin olağanüstü çoğalmasına ve sıtma, sarıhumma gibi bulaşıcı hastalıkların bölgede yayılmasına neden olur. Bütün bu olanlar, olayın ekolojik zararları yanında ekonomik zararlarının da ciddi boyutlarda olduğunun göstergesidir. Hava olaylarının kaydedilmeye başlandığı 1877 yılından beri, El Niño her 2-5 yılda oluşmaktadır. 1982-1983 El Niño olayı, tarihsel kayıtlara göre ekonomik etkisi en büyük olandır. Bu dönemde, dünya üzerindeki kasırgalardan, şiddetli yağışlardan ve taşkınlardan, şiddetli ve yaygın kuraklıklardan, yangınlardan ve tarımsal ürün kayıplarından kaynaklanan parasal kaybın, yaklaşık 8 milyar ABD $ olduğu tahmin edilmektedir. Ayrıca, bu dönemde oluşan doğal afetler ve onlara bağlı hastalıklar ve salgınlar sonucunda, yaklaşık 2000 insan ölmüştür. 1997/1998’de yaşanan ve geçen yüzyılın en önemli felaketi olan El Niño olayı ise tahminen 110 milyon insanı etkilemiştir. Bu ekolojik ve ekonomik zararların azaltılabilmesi için El Nino ve LaNina yıllarının önceden bilinerek tedbirlerin alınması önemlidir.
5. SICAKLIĞIN YERYÜZÜNDE DAĞILIŞI
Yeryüzünde Güneş ışınlarının düşme açısına bağlı olarak sıcaklık heryerde aynı değildir ve buna bağlı olarak matematik iklim kuşakları oluşmuştur. Sıcaklık kuşakları ise kara deniz dağılışı, okyanus akıntıları, yükselti, nemlilik gibi diğer etmenlerin etkisiyle oluşmuştur.
5.1 Sıcaklığın atmosferde dikey dağılımı
Yeryüzünden yükselerek uzaklaştıkça, troposferin içinde ısı, ortalama her 100m’de 1 oC düşer. Dikey yönde ısı değişimleri, yeryüzüne yakın bölgelerde büyük ayrıcalıklar gösterirken, troposferin üst seviyelerinde bu ayrıcalıklar minimum düzeye iner. Atmosferde, dikey olarak yükseldikçe her zaman ısı düşmez, belirli koşullar altında yükselebilir. Bu, zemine yakın tabakalarda özellikle açık bir gökyüzünün olduğu soğuk havalarda, zemine temas eden hava tabakasının, zeminin çok soğuk olması nedeniyle soğuması ve buna bağlı olarak da yerden yükselince yukarıdaki havanın aşağıdaki havaya göre daha sıcak olması durumudur ki buna inversiyon veya ısı terselmesi denir.
5.1.1 Sıcaklık İnversiyonu
Üç temel inversiyon oluşumu sözkonusudur. Bunlar; radyasyon inversiyonu, çökme inversiyonu ve adveksiyon inversiyonudur.
-
Radyasyon inversiyonu: Yüksek basınç şartları altında bulutsuz ve sakin rüzgarlı günlerde gerçekleşir. Radyasyon inversiyonu genel olarak geceleri başlar. Bulutsuz gecelerde yer, ısısını yayılma ile ısısını hızlı bir şekilde kaybeder. Sonuç olarak, hem yer ve hem de yere yakın hava tabakası soğur. Üst tabakadaki hava tabakası ise daha sıcak halde kalır. Böylece radyasyon inversiyonu oluşur (Şekil 11). Radyasyon inversiyonu havada sis oluşumunu başlatır, aynı zamanda gazları ve partikülleri içinde tutar. Güneş ışınları, sabah soğuk yer tabakasına nüfuz ederek inversiyonu kırmaya çalışır. Isınan hava ile sis tabakası ortadan kalkar. Eğer hava çok sakin ve aşırı nemli ise güneş ışınlarının radyasyon inversiyonunu ortadan kaldırması zaman alabilir. Bu süre birkaç saatten birkaç güne kadar sürebilir. Bu sırada havada bulunan kirleticiler yükselme ve seyrelme imkanı bulamadığından canlılar açısından ciddi olumsuz etkiler ortaya çıkmaktadır. Londra’da 1952 yılında gerçekleşen ve binlerce kişinin ölümüne neden olan inversiyon, radyasyon inversiyonudur.
Şekil 11. Radysayon İnversiyonu
-
Çökme inversiyonu, dağ eteği bölgeleri ile vadilerde sık aralıklarla meydana gelmektedir. Yüksek basınç şartları altında bulutsuz ve az rüzgarlı şartlarda, bir tepe veya dağ gibi yüksek bölge üzerinden dağ eteği veya vadi üzerine inen soğuk hava tabakası, aşağı doğru inerken sıkışır ve ısınır. Böylece yerden belli bir yükseklikte sıcak hava tabakası oluşur. Yer seviyesindeki hava kütlesi bu sıcak inversiyon tabakasına kadar yükselir. İnversiyon tabakası bir kapak gibi hareket ederek hava kütlesinin ve kirleticilerin daha fazla yükselmesini ve dağılmasını engeller. Çökme inversiyonu, radyasyon inversiyonuna göre daha etkilidir ve etki süresi daha uzundur. Bu tür inversiyonlar genel olarak ilkbahar ve sonbahar aylarında daha sık aralıklarla meydana gelmektedir (Şekil 12).
Şekil 12. Çökme İnversiyonu
c) Adveksiyon inversiyonu: Yüksek basınçlı günlerde, sakin ve açık atmosferik şartlarda, sıcak deniz esintilerinin, karaya ulaşmadan önce soğuk hava akımları üzerinden geçtiği sahillerde (şehirlerde) meydana gelir. Bu durumda yer seviyesindeki soğuk hava tabakası üzerine sıcak hava tabakası yerleşir. Kararlı (stabil) tabaka olarak adlandırılan inversiyon tabakası bu tabaka altında bacadan veya egzozdan atılan kirleticilerin tutulmasına ve birikmesine neden olur. Adveksiyon inversiyonu, genel olarak arkasında yüksek tepe veya dağ olan sahil bölgelerinde kurulan şehirlerde meydana gelmektedir (Şekil 13).
Şekil 13. Adveksiyon İnversiyonu
Sıcaklık inversiyonu, bacalar veya egzozlardan atılan kirleticiler olmazsa, genel olarak zararlı sonuçlar oluşturmayan normal bir meteorolojik olaydır. Sanayi bölgeleri ile şehir içi bölgelerde inversiyon olayı hava kalitesi üzerinde olumsuz etki oluşturabilir. Bacadan atılan sıcak ve hafif gazlar yükselir, genleşir ve sonra soğur. İnversiyonlu günlerde bacadan atılan sıcak kirleticiler yer seviyesinde tutulabilir ve birikebilir. Bu durumda bacalardan ve egzozlardan atılan kirleticiler inversiyon tabakası içinde veya altında tutulur ve birikmeye başlar. Bacadan atılan kirletici miktarı azaltılmıyorsa ve inversiyon süresi de uzuyorsa o bölgede ciddi hava kirliliği problemi yaşanabilir. Çünkü inversiyonlu şartlarda gazların dikey değil düşey hareketi ve birikmesi söz konusudur. Ayrıca soğuk hava, sıcak havadan daha yoğundur. Bu durum yer seviyesindeki havanın ve kirleticilerin yükselmesini ve seyrelmesini önler. İnversiyonla hava kirleticilerin durağan hale gelmesi nedeniyle pek çok olumsuz olay meydana gelmiştir. 1930’da Belçika’nın büyük endüstri havzası Mense vadisinde, duman sonucunda 63 kişi ölmüş ve binlerce kişi hastalanmıştır. 1948 yılında Pensilvanya’da yaşanan inversiyon olayında 6000 kişi solunum sistemi hastalığına maruz kalmış ve 20 kişi ölmüştür. 1952 yılında Londra’da yaşanan inversiyon olayında 5000 kişi ölmüş binlerce kişi solunum sistemi hastalığına maruz kalmıştır. 1984 yılında Hindistan Bhopal’da endüstrinin oluşturduğu metil isosiyanat kirleticisi inversiyonlu şartların da etkisiyle 3300 kişinin ölmesine ve 22000 kişinin hastalanmasına neden olmuştur.
Doğal bir olay olan inversiyonun hava kirleticilerin bulundukları ortamlarda olumsuz sonuçlar yaratmaması için alınması gereken önlemler şu şekilde sıralanabilir:
-
Yerel idareler şehirlerinin topografik özellikleri hakkında bilgi sahibi olmalıdır.
-
Yerel idareler bölgelerinin meteorolojik özelliğini iyi bilmelidirler. Özellikle kış aylarında yüksek basınç şartlarının oluştuğu sıklığı, havanın bulutluluk durumunu ve rüzgar hızının ne aralıkta değiştiğini tespit ettirmelidirler.
-
Meteorolojik şartlar ile topografik özelliklerin bacadan veya egzozdan atılan kirleticilerin dağılımı için uygun olmadığı bölgelerde mutlaka kaliteli yakıt ve yakma sistemleri kullanılmalıdır. Hava kalitesi anlık ölçüm aletleri ile sürekli izlenmelidir. Böylece muhtemel hava kirliliğinin etkisi minimize edilmelidir.
-
Kış aylarında inversiyonlu günlerde ısıtma sistemlerinin baca çekişlerinde ciddi düşüşler olur. Bu ise yakma sisteminde eksik yanmaya ve daha fazla kirleticinin bacadan atmosfere atılmasına neden olur. İnversiyonlu günlerde ısınmada kullanılan özellikle katı yakıt kullanımı ya azaltılmalı veya yasaklanmalıdır.
-
Kış aylarında, inversiyonlu günlerin sık aralıklarla hüküm sürdüğü hava kirliliğinin yoğun olduğu il ve ilçelerde hava kalitesinin bozulmaması için kaliteli yakıt ve yakma sistemlerinin kullanılması zorunlu hale getirilmelidir.
5.2. Sıcaklığın Yeryüzü Üzerinde Yatay Dağılımı
Sıcaklığın yatay olarak dağılımını etkileyen pek çok faktör vardır
a. Güneş Işınlarının Geliş Açısı,
* Yerin Şekli (Enlem Etkisi),
* Yer’in Eksen Eğikliği ve Yıllık Hareketi,
* Yer’in Günlük Hareketi,
* Bakı ve Eğim,
b. Güneş Işınlarının Atmosferde Aldığı Yol
c. Güneşlenme Süresi,
d. Yükselti,
e. Kara ve Denizlerin Dağılışı,
f. Nem,
g. Okyanus Akıntıları,
h. Rüzgarlar,
ı. Bitki Örtüsü.
a. Güneş Işınlarının Geliş Açısı: Yeryüzünde sıcaklığın dağılışını etkileyen en önemli etkendir. Güneş ışınları bir yere ne kadar dik gelirse sıcaklık o kadar yüksek, ne kadar eğik açıyla gelirse sıcaklık o kadar düşük olur.
Güneş ışınlarının yere düşme açısı, Dünya’nın şekline, mevsimlere, günün saatine ve bakıya göre değişir.
*Dünya’nın Şekli (Enlem Etkisi): Yer’in küresel şekli, yeryüzünün her noktasının aynı miktarda enerji almasına engel olur. Ekvator’dan kutuplara doğru, güneş ışınlarının yere düşme açısı küçülür.
Yer’in küresel şeklinden dolayı, güneş ışınları, ekvator ve çevresine daha dik açıyla geldiği için dar alana (A) yayılır. Böylece birim alana düşen enerji miktarı fazladır. Ekvatordan uzaklaştıkça orta enlemlerde daha geniş alana (B) yayılırken, kutup çevrelerinde en geniş alana (C) yayılır. Buralarda da birim alana düşen enerji azaldığı için sıcaklıklar daha düşük değerlerdedir.
Ekvator ve çevresi güneş ışınlarını dik ve dike yakın açılarla alırken, kutuplar daha yatık açılarla alır. Böylece sıcaklık, ekvatordan kutuplara doğru azalır. Buna enlem faktörü denir. Buna bağlı olarak; ekvatordan kutuplara doğru bitki türleri değişir ve bitki kuşakları oluşur, denizlerin tuzluluk oranı ekvatordan kutuplara doğru azalır, kalıcı kar sınırı, tarımın ve ormanının üst sınırı ekvatordan kutuplara doğru alçalır, ekvator yönünden gelen rüzgarlar sıcaklığı arttırırken, kutup yönünden esen rüzgarlar sıcaklığı düşürür. Sıcak okyanus akıntıları ekvator yönünden, soğuk okyanus akıntıları kutuplar gönünden kaynağını alarak sıcaklık dağılımını etkiler.
Dostları ilə paylaş: |