DEPREMLER VE SÖYLEDİKLERİMİZ…
Odamız ve Şubemiz, yıllardan beri gerek deprem ve yapı güvenliği konusunu gündemde tutabilmek, gerekse üyelerimizi merkezi ve yerel yönetimleri, basını, kamuoyunu bilgilendirmek ve uyarmak amacıyla, çok sayıda kongre, konferans, sempozyum, açık oturum, seminer, basın toplantısı ve basın açıklaması, slayt gösterisi ve fotoğraf sergisi biçiminde gerçekleşen bir çok etkinliğin yanı sıra çok sayıda kitap ve broşür yayınladı. Hala da deprem ve yapı güvenliği konularına ilişkin söylemlerine devam etmektedir. Bültenimizin bu sayısında 17 Ağustos 1999’un da 5. yılı olması sebebiyle geçmişten bu yana yaşanan depremler ve Odamızın ve Şubemizin duruşunu bir kez daha hatırlayarak depremlerle ilgili yolculuğumuzu tekrar edelim:
1979/ 25 yıl kadar önce, 13 Ocak 1979 tarihinde yapılan “Deprem mühendisliği ve deprem yönetmeliği” konulu açık oturumda sunulan İMO Komisyon Raporu’nun son bölümünde, deprem konusundaki görüşlerimizi ve hedeflerimizi net bir şekilde özetlemektedir: “…Şu hususu açıkça belirtmek isteriz ki; gerek yurtsever bilim adamları, gerekse kamu yararına bir baskı grubu olan Odamıza, deprem zararlarının azaltılması yönünde yapılacak çalışmalarda büyük görev ve sorumluluklar düşmekte, örgütlü yoğun çalışma ve mücadele gerekmektedir. Özellikle deprem afetlerinin politik çıkarlar için bir sömürü aracı olarak kullanılması politikasından iktidarları vazgeçirmek, depremden sonra yara sarma politikası yerine deprem öncesi ve sonrasını içeren tutarlı , ülke çıkarları ve halk yararına bir deprem politikasının saptanarak yürütülmesi ve kitlelerin bu yönde bilinçlendirilmesi konusunda meslek odamız, geçmişte olduğu gibi, bundan böyle de etkin bir biçimde çalışmalarını sürdürecektir.”
1988 / Şubemiz, İstanbul’da büyük bir deprem olması halinde İstanbul’un nasıl etkileneceği ve deprem sonrası kargaşada nasıl bir görüntü sergileneceğine ilişkin kamuoyunun dikkatini çekmek amacıyla, Şubemizde düzenlenen bir açıkoturumun sonucunu, 1 Ocak 1988 tarihli Ölçü Gazetesi’nde “İstanbul Depreme Hazır Değil ?” manşetiyle duyurmuştu. Aynı gazetede yüzyıla yakın bir süredir ciddi bir deprem geçirmeyen İstanbul’da orta şiddette bir depremin bile kitlesel ölümlere yol açabileceği, ne öncesinde ne de sonrasında İstanbul’un depreme hazır olmadığı vurgulanmıştı. Aynı yıllarda İMO İstanbul Şubesi Yapı Malzemeleri Komisyonu tarafından düzenlenen ve yaklaşık bir yıl süren anketten çıkan sonuçta çok farklı bir tablo çizmiyordu. İstanbul’da üretilen toplam betonun ancak %1,7 sinin denetlendiği saptanmıştı. Yani İstanbul’da yapılar alarm veriyordu.
1990 / 1990 tarihli İstanbul Bülten’de Prof. Dr. Atilla Ansal, İstanbul’un depremselliğini ve 2. derece deprem bölgesi içinde olduğunu sorguladığı inceleme yazısında şöyle diyordu: “… Türkiye’de olmuş depremlerden elde edilen hasar istatistiklerini kullanarak, 7-7.5 manyitüdünde bir depremde İstanbul’da ne olurdu sorusuna cevap arayalım, yani bir deprem senaryosu üretelim. İstanbul’da yaşayan nüfusun 6 milyon, yapı sayısının 600.000 civarında olduğunu varsayarsak, bu yapıların yaklaşık 100.000’inin ağır, 200.000’inin orta,300.000’inin de en az hasar görebileceği ortaya çıkar. Yine aynı verilere dayanarak yapılan tahminlerden, ölü sayısının yaklaşık 40.000, yaralı sayısının 100.000, evsiz kalacak kişi sayısının da 3 milyon mertebesine çıkabileceği görülür… Bütün bu veriler İstanbul’un depremselliği konusunda çok dikkatli davranılması gerektiğini göstermektedir. Bunları Küçümsemek ve hala İstanbul’un 2. derece deprem bölgesi içinde olduğunu varsaymak çok büyük bir hata olur.”
1991/ Şubemiz, 4 Mayıs 1991’de düzenlediği “İstanbul ve Deprem Sempozyumu”nun bildiriler kitabının sunuş yazısında şöyle diyordu: “…Bu sempozyumun amacı, İstanbul ve yakın civarı için sismik tehlike, bölgenin depremselliği, depremlere dayanıklı yapı tasarımı ve inşaatı, depremler sırasında olabilecek hasarların azaltılması için gereken önlemler ve depreme hazırlık konularını olduğunca kapsamlı bir şekilde ele almak, tartışmak, bu konuda öneriler üretmek, meslektaşlarımızı ve kamuoyunu bu konuda bilgilendirmektir… Depremlere karşı yeterli derecede gerçekçi ve güvenli bir çözüm bulunabilmesi jeoloji, jeofizik, inşaat mühendisliği, mimarlık, şehir ve bölge planlama dallarında deprem konusunda uzmanlaşmış araştırmacıların birlikte çalışmaları ile mümkün olabilir…İstanbul ve yakın civarındaki nüfus yoğunluğu, yapı stoku, fabrika ve sanayi tesislerinin sayıları ve bunların Türkiye ekonomisindeki payı düşünülürse, böyle bir çalışmanın önemi ve aciliyeti açıkça ortaya çıkmaktadır…”
Ülkemizde önemli bir sorun olmaya devam eden ‘Yapılarda Güvenlik Sorunu’, hep gündemimizde olmuş, ve düzenlemiş olduğumuz “yapılarda güvenlik forum-paneli”nde, taşıyıcı sistem seçimi, yapı-zemin ilişkisi, yapı malzemelerinin kalitesi ve yapı denetimi konularında bir çok uzman ve bilim adamını bir araya getirmiş ve ortaya çıkan bilgiyi kamu ve kamuoyuna aktarılmıştı. Forum-panel sonucunda yapı denetimin kurumsallaşması çalışmalarının başlaması gerektiğinin altı çizilmişti.
Odamız ve şubemiz, depremleri anlatmaya, olabilecek risklere karşı yapılması gerekenleri ve vurgulamaya devam ederken, haber Doğu’dan geliyordu. Erzincan’da deprem…
1992 / 13 Mart 1992 Erzincan Depremi-Erzincan’da 13 Mart 1992’de meydana gelen depremin magnitüdü BÜ. Kandilli Rasathanesi tarafından Ms:6.8 olarak verilmiş, meydana gelen büyük sarsıntı ve devam eden artçı sarsıntılarla Erzincan kenti yıkılırken, deprem afeti de her yönüyle ülke kamuoyunun gündemini doldurmuştu.
İMO, afet yaşandıktan sonra değil, önceden olabilirliği öngörüsünü ve ele alınması gerekli önlemleri sürekli dile getirerek yetkilileri uyarmaya çalışmıştır.
“Erzincan Depremi ve İstanbul” brifingi 9 Nisan 1992’de İstanbul İl Genel Meclisi Salonu’nda düzenlenmiştir. Brifingde “Erzincan Depreminden İzlenimler” başlığı altında, zemin, taşıyıcı sistem tasarımı, ve betonarme yapılar üzerine izlenimler aktarılmış, brifingin “İstanbul’da Deprem ve Önerilerimiz” bölümünde, öncelikle hastaneler olmak üzere yapı önem katsayısı, yüksek binaların mevcut durumlarının saptanması ve projelerinin kontrolü ile gerekli ise tamir takviye yapılması önerilmiştir. Şubemizin, “Erzincan Depremi ve İstanbul -Çıkarsamalar” çalışmasında; deprem riskinin yüksek olduğu kentlerde önemli yapılarda, gerekli zemin incelemeleri yapılmadan tasarım aşamasına geçilmemesi gerektiği vurgulanmış, yapılarda taşıyıcı perde kullanımının çok sınırlı olması önemli bir eksiklik olarak tespit edilerek, İnşaat mühendisliğinde bir ihtisaslaşma olan “sertifikalı mühendislik”in önemi belirtilmiş, proje ve yapı denetimi, iyi malzeme ve işçilik, yapı sigortası’nın önemine dikkat çekilmiştir.
1993 / Erzincan Depreminin yıl döneminde düzenlenen “2. Ulusal Deprem Mühendisliği Konferansı”, deprem tehlikesinin azaltılması ve depremlere hazırlıklı olma konusuyla ilgilenenler için genel bir platform oluşturmak, ayrıca Erzincan Depreminin ve deprem nedeniyle oluşan ağır hasarların detaylı olarak incelenmesi ve nedenlerinin irdelenmesi amacını taşımıştır.
Erzincan depreminden hemen sonra, 92/1 sayılı başbakanlık genelgesi uyarınca oluşturulan İstanbul İl meclisinde 13 adet çalışma komisyonu oluşturulmuş, Şubemizin de katıldığı bu komisyonlar kendi aralarında sürdürdükleri çalışmalar sonucu hazırladıkları raporları il meclisine sunulmuştur. “Deprem ve Doğal Afetler Komisyon Raporu”nda; “İstanbul ili için “ERKEN UYARI MERKEZİ” önerilmiş, geçmişteki tecrübelere ve İstanbul’un bugünkü gelişmesine uygun olarak “İstanbul İli Afet Planlama Kurulu Modeli” önerilmiş, imara açılmadan önce birçok mühendislik disiplininin görev yaptığı “mikro bölgelendirme” çalışmalarının en kısa sürede zorunlu hale getirilmesi gerekliliği belirtilmiş; kritik görevlerde bulunan (vali, Büyükşehir Belediye Başkanı, Emniyet müdürü, Kriz merkezleri başkanı gibi) görevlilerin resmi ve özel konutları ile hastane, nükleer elektrik ve doğal gaz santralleri gibi stratejik yapılar depreme dayanıklı yapı olarak inşa edilmesi veya güçlendirilmesi ve eğitim amaçlı yapılacak çalışmalarda meslek odalarının deneyiminden ve bilgi birikiminden yararlanılması gerektiği vurgulanmıştı…
Şubemiz, İstanbul Bülten’in Kasım/1993 sayısında, “Depreme karşı ne yapacağınızı biliyor musunuz?” başlıklı yazıda; depremden önce, deprem esnasında ve depremden hemen sonra alınması gereken önlemler hakkında bilgilendirme yaparken, yazının başına şu not düşülmüştür:“Ülke genelinde ve özellikle de İstanbul’da kaçak ve kalitesiz yapılaşma büyük boyutlarda devam etmektedir. Odamız kamu sağlığını ve yararını gözönüne alarak bu gidişata engel olmak için sürekli çaba harcamaktadır. Ancak bugüne değin, ne kentleşmenin denetim altına alınabilmesi ne de yapılaşmanın güvenlik açısından denetlenebilmesi için merkezi ve yerel yönetimlerden yasal ve yönetsel düzlemde, mevcut güç dengeleri elvermediği için olsa gerek, bir gelişme sağlanamamış, bir adım atılamamıştır. Üstelik önerilerin bilimselliği ve olumluluğu kabul edildiği halde!..Tüm yapıları bir kenara bırakı, 1. derecede önemli yapıların bile depreme karşı güvenlikli hale getirileceği yolundaki açıklamalar bir türlü gerçekleşememiştir…”
Yapılaşmanın denetimi için Şubemiz, çabalarını bundan sonra da sürdüreceğini her fırsatta yineliyor ve bir kez daha yapılaşma, kentleşme ve denetim konularında yetkilileri ve kamuoyunu uyarmaya devam ediyordu. Şube Başkanımız Mustafa ÜRGÜPLÜ, Ağustos-Eylül/1994 tarihli İstanbul Bülten’e yazmış olduğu “Deprem ve Yapı Denetiminin Önemi” yazısında şöyle diyordu: “…Depreme dayanıklı yapı tasarlamak ve inşa etmek bir uzmanlık işidir ve bu konuda yetişmiş mühendisler gerektirir. Ancak bu madalyonun sadece bir yüzüdür. Madalyonun diğer yüzünde ise etkin bir tasarım ve yapım denetimi vardır. Etkin denetim ise ancak konusunda uzman, bağımsız, tarafsız ve mühendislik etiğine yürekten bağlı denetim mühendisleri veya bu mühendislerin oluşturdukları kurumlar tarafından yapılabilir. Ve etkin denetim olmadan depreme dayanıklı yapılar üretmek BİR HAM HAYALDİR…”
1995 / 17 ocak 1995’deki Kobe Depremi’nden iki ay sonra ve 3. Ulusal Deprem Mühendisliği Konferansı 27-31 Mart 1995’de düzenlenmiş ve bu konferansta yeni Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası ve yeni Türkiye Deprem Yönetmeliği taslağı tartışılmış ve bu konferansta Kobe Depremi üzerine de değerlendirmeler yapılmıştı. Çok geçmeden, yaklaşık 6 ay sonra Dinar sallandı.
1 Ekim 1995 Dinar Depremi : Saat 17.57’de oluşan ve Richter ölçeği’ne göre magnitüdü 6.1 olan, Afyonun dinar ilçesinde meydana gelen deprem 90 kişinin ölümüne ve yaklaşık 300 kişinin yaralanmasına neden oldu. İlçe merkezinde 1114 yapının toptan göçtüğü veya ağır hasar gördüğü saptandı. İlçeye bağlı 35 köyde 763 adet yapı yıkık ve ağır hasarlı, 709 adet yapının orta hasarlı ve 1125 adet yapının da hafif hasarlı olduğu rapor edildi. Depremden hemen sonra İMO, İstanbul, Ankara ve İzmir’den ekipler göndererek araştırmalar yaptı. Türkiye’nin hemen hemen her yöresi için geçerli olan deprem gerçeği tekrar gün yüzüne çıkmıştı. Çekilen fotoğraf ve dialar, inceleme yapanların şifahi veya yazılı olarak aktardıkları hususlar sonucunda Şube Başkanımız Mustafa Ürgüplü şöyle bir değerlendirme yapıyordu: “Dinar’da mühendislik hizmeti görmüş ve teknik açıdan denetlenmiş bina sayısı ihmal edilebilecek kadar azdır.; yıkılan veya onarılamayacak derece ağır hasar gören yapıların tümü de taşıma gücü düşük ve eskiden bataklık olan arazinin doldurulması ile elde edilmiş zeminler üzerine inşa edilmiştir.”
D
İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞINA
Konu: Askıya çıkarılan 1/50000 ölçekli “istanbul metropoliten alan alt bölge nazım planı” hakkındaki değerlendirmeler ve itirazlar
İstanbul Büyükşehir belediye meclisinin 20 ekim 1995 günlü toplantısında kabul edilen ve başkanlığınızca askıya çıkarılan planın tarafımızdan incelenmesi sonucunda aşağıdaki hususların başkanlığınıza iletilmesine ve nihai onaydan önce bu konuların dikkate alınması talebimizin iletilmesine karar verilmiştir. Aşağıda meslek alanımıza giren konulardaki görüşlerimiz 6 Haziran 1994 şube yönetim kurulumuzun ziyareti sırasında Başkanlığınıza sunulan “istanbul Sorunlar, Öneriler, talepler” isimli raporda da aynen yer almaktadır.
…5. İSTANBUL DEPREM RİSKİ : İstanbul tarihinde birçok yıkıcı deprem geçiren bir kenttir. Kuzey Anadolu fay hattı kentimizin yaklaşık 20 km yakınından geçmektedir. Tarihsel deprem kayıtlarından geçmiş depremlerin yıkımlarını bilmekteyiz. Yine İstanbul Barındırdığı nüfus, mevcut sanayi, limanlar, eğitim kurumları müzeleri ile bir sanayi-ticaret ve kültür merkezidir. Bu özellikleri dikkate alındığında meydana gelebilecek bir depremin yaratacağı yıkımın büyüklüğü kolayca görülebilir. İMO olarak yıllardan beri istanbulun deprem riski ve buna karşı yapılabilecekleri anlatmaya çalışmaktayız. Tüm bu çabalara rağmen kentin en riskli bölgelerinde hızlı bir yapılaşma tüm başıboşluğu ile sürdürülmektedir. (Küçükçekmece- Büyükçekmece arası, Tuzla Kumluk Mevkii gibi) Kent planlarında jeolojik yapı ve deprem riskinin gözönünde bulundurularak gerekli önlemlerin alınmasının gerekliliği açıktır. Bu çerçevede, İstanbul da yapılaşma koşulları belirlenmeden önce bir MİKROBÖLGELEME çalışması ile mikrobölgeleme haritası hazırlanmalıdır…
inar depreminin yaraları sarılmaya çalışılırken bir taraftan da İstanbul’un sorunları, deprem riskine karşı da çalışmalar devam ediyor ve Şube yönetim kurulumuz, meslek alanımıza giren konulardaki görüşlerini İstanbul Büyükşehir Belediyesine sunuyordu.
1996 / Ardı akası kesilmeyen depremlerin olduğu ülkemizde, depremler ve riskleri, buna sebep olan nedenler tartışılırken 13 Mayıs 1997’de yürürlüğe girecek yeni yönetmeliğin hazırlanma sürecini de beraberinde getiriyordu. İMO’nun etkin olduğu konulardan biri olan yönetmeliğin tartışma süreci başlarken, Şubemiz, 21 Kasım 1996’da “Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik” konulu panel-forum düzenliyor, bu konuda meslektaşları ve kamuoyu aydınlatılmaya çalışılıyordu.
1997 / Bir yandan deprem yönetmeliği tartışılırken, bir taraftan da Düzenleme Komitesinde Şubemizin de yer aldığı, 17-19 Eylül 1997’de Deprem Mühendisliği Konferansları’nın 4.sü gerçekleşiyordu. “4. Ulusal Deprem Mühendisliği Konferansı” nda, dünyada ve Türkiye’de ivme kazanan Deprem Mühendisliği çalışmaları ve uygulamaları tartışılmış ve değerlendirmeler yapılarak, gelecekteki şiddetli depremlere daha fazla hazırlıklı olmanın yolları üzerine görüşler, bilgiler aktarılmış ve yeni deprem yönetmeliğine yönelik görüşler bildirilmişti.
1998 / Depremler olmaya ve Şubemiz de deprem ve yapı denetimi hakkında yapılması gerekenlere ilişkin söylemlerine devam ediyordu. İstanbul Bülten’in 37. sayısının kapağını “DEPREM ÖNLENEMEZ AMA YIKIMI ÖNLENEBİLİR” sloganı oluşturuyordu. Yine ülkemizin bir yerinde o acı bir kez daha nüksetmişti. 27 Mayıs 1998’de Akdeniz’den gelen Ceyhan (Misis) Depremi ile bir kez daha sallanmıştık. Görülenler yine aynı görüntülerdi. Şube Başkanımız Cemal GÖKÇE depremin ardından şöyle diyordu: “Güvenli bir yapı tasarım için zemin özelliklerini bilmek gerekir, Gelebilecek deprem kuvvetlerinin gerçekçi olarak belirlenmesi ve tahmini gerekir, Uygun bir mimari seçimiyle birlikte uygun bir taşıyıcı sistem tasarımı gerekir, Taşıyıcı sistem tasarımının denetlenmesi gerekir, İnşaat yapım sürecinin denetlenmesi gerekir, Meslektaşların sürekli olarak meslekiçi eğitimlere katılarak kendilerini geliştirmeleri gerekir…” diyordu.
1 Ocak 1998’de Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik yürürlüğe girmişti. Fakat yönetmeliğin uygulanmasında yaşanan bazı aksaklıklara parmak basmak gerekiyordu. Şubemiz 10 Haziran 1998’de düzenlemiş olduğumuz panelle yönetmeliğin uygulanmasında meslektaşlar ve belediyelerin kontrol mühendislerinin yaşadığı sıkıntıları bir nebze gidermeye çalışmıştı.
1999: Bir miladı başlatan 17 Ağustos 1999, 1992 Erzincan, 1995 Dinar, 1998 Adana’dan sonra kent yerleşimlerinde meydana gelen yıkımlara bir yenisi daha eklenmişti…
17 Ağustos 1999 Marmara Depremi: Kandilli rasathanesinin son açıklamalarına göre büyüklüğü 7.4 olan depremin merkez üssü Gölcük olarak belirlenmiş olan ve Kuzey Anadolu Fay hattında 120 km’lik fay kırığının sağ yanal hareketi şeklinde oluşan bu deprem, Karamürsel, Gölcük, Değirmendere, Yalova, Adapazarı, Kocaeli, Darıca, Düzce, Bolu ve İstanbul’u kapsayan çok geniş bir alanı etkiledi. Depremden hemen sonra Şubemizde hummalı bir çalışma başladı. Meslektaşlarımıza ulaşılmaya çalışıldı. Hemen oluşturulan ekiplerle yıkımın en fazla olduğu Avcılar ve Bağcılar’a hareket edildi. Vatandaşlardan gelen yoğun talepler üzerine İstanbul’da hasar gören yapılarda ön hasar tespiti yapmak üzere ekipler oluşturuldu. 19 Ağustos günü yirmi kişilik bir inşaat mühendisi grubu teknik araç ve gereçlerle (jeneratör, karot makinesi, demir kesme aletleri,balyoz vs.) Değirmendere’ye gitti. 23 Ağustos’ta Kocaeli ve Değirmendere’ye 4, Halıdere’ye 6, Gölcük’e 6 adet olmak üzere toplam 20 adet prefabrik tuvalet sevkedildi. Bir felaketin yaraları sarılamadan yenisi gelmiş ve 12 Kasım 1999’da Düzce-Bolu sallanmıştı. Türkiye, 17 Ağustos'ta yaşanan Marmara depreminin şokunu atlatamadan yeni bir felaketle sarsılmış, İstanbul, İzmir, Ankara, Konya, Kayseri, Çorum, Zonguldak, Kastamonu, Tokat ve Antalya, Burdur, Isparta ve Çankırı'da da hissedilmişti.
“17 Ağustos 1999 depreminden kısa bir süre sonra meslekiçi eğitim seminerleri başladı. 26 Ağustos 1999’da “Depremde Hasar Gören Binaların Tespiti”, ardından 9-10 Eylül 1999’da “Deprem Hasarlarında Zemin Koşullarının Etkisi ve Depremin Zemin Koşullarına Etkisi”, ardından “Beton ve Çeliğin Özellikleri”, “1997 Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik ve Uygulama Sorunları” ve “Depremde Hasar Gören Yapıların Onarılması ve Güçlendirilmesi” konulu seminerler verildi. Gerçekleşen seminerler öylesine kalabalıktı ki bütün meslektaşlarımız akın etmişti. 28 Ağustos 1999 günü Sakarya Üniversitesinde bir araya gelen İMO Merkez ve Şube Yönetim kurulları, 17 Ağustos 1999 da meydana gelen İzmit depremini ve sonrası gelişmeleri değerlendirerek basına ve kamuoyuna bir açıklama yaptı.
17 AĞUSTOS 1999 “KÖRFEZ DEPREMİ” DEĞERLENDİRME RAPORU
Şubemizin 17 Ağustos 1999 “Körfez Depremi” değerlendirme raporunda, “Geçmişteki Erzincan, Varto, Gediz, Adapazarı depremi, yakın tarihlerdeki Erzincan, Dinar ve Adana depremleri toplumsal belleğimizden hemencecik silinivermişti.” deniyordu, 17 Ağustos için ve şunlar söyleniyordu:
“…Bu deprem 20.yüzyılın son büyük afetidir. Yarattığı çok acı sonuçlar bakımından ulusal bir dayanışma ruhunu gerekli kılmıştır.Bu acı sonuçların nedenleri bakımından da sosyo-politik, sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel alanlarda toplumsal bir sorgulamayı ve sonuçyta çağdaş bir toplumsal yenilenmeyi de zorunlu kılmaktadır…
…17 Ağustos depreminin önleminde geç kalanların, bundan sonraki düzenlemelerde meslek odalarını, üniversiteleri ve diğer sivil toplum örgütlerini devre dışı bırakmadan, demokratik ve mesleki katılımı dikkate alacaklarını umuyor ve bekliyoruz…
… İnşaat Mühendisleri Odasının ve TMMOB’ye bağlı diğer ilgili meslek odalarının pek çok yayınına, etkinliğine konu oluşturan bu bilgilerin, standartların, yönetmeliklerin, ehliyetsiz ve sorumsuz yüklenici düzeniyle, denetimden uzak projelerle ve başıbozuk sorumsuz yetkisiz inşaat sektörü oluşumuyla uygulanmasımümkün olmamıştır. Göçme şeklinde oluşan konut hasarları çoğunlukla hep bu “inşaat sektörü” düzeninin ve denetimsizliğin ürünüdür…
… Denetimsizlik ve eğitimsizlikle üretim sürecini gerçekleştiren ustalar, “Körfez depremi”nden önce de konut üretiminde ülkemizin bilinen gerçekleridir. Bu gerçeklere başta yönetenlerden başlayarak, tektek tüm toplum olarak göz yumduk. İnşaat Mühendisleri olarak artık bir daha “deprem kuşağı Çocuklarımız” olmaması için bu deprem, Türkiye’nin sorumluluk ve denetim miladı olsun diyoruz. Biz üstümüze düşeni yapmaya hazırız…”
12 Kasım 1999 Bolu Depremi : Bu kez depremin merkez üssü Düzce'ydi...Saatler 18.57'yi gösterdiğinde, Düzce kuvvetli bir darbe ile sarsıldı ve yıkıldı. Bu kez 17 Ağustos depreminden daha büyük şiddetle sarsılan Düzce 30 saniye içinde yerle bir oldu. Merkez üssü Düzce olan deprem, Kaynaşlı'yı da yerle bir ederken, Bolu'nun da bir bölümünde can ve mal kayıplarına neden oldu. Düzce, Kaynaşlı ve Bolu il merkezinin bir bölümü enkaz haline gelmişti. Kaynaşlı'da sağlam denebilecek bina kalmazken konut ve işyeri sayısı olarak yaklaşık olarak %85'inin yıkıldığı belirlendi. Düzce'nin tarihi yapılarından Merkez Camii, Vergi Dairesi, Düzce Lisesi, Düzce Belediyesi, Eski Hastane Binaları yıkılırken, Fakülte Binaları, Hükümet Binası ve Adliye Binası da büyük hasar gördü. 12 Kasım depreminde Düzce, Akçakoca, Cumayeri, Çilimli, Gölyaka, Gümüşova, Kaynaşlı ve Yığılca'da toplam 782 kişi hayatını kaybederken 2.678 kişi de yaralandı.
Yetkin Mühendis : 17 Ağustos ve 12 Kasım depremleri yapı alanındaki kalite ve denetim sorununu bir kez daha karşımıza koymuş, 10 Temmuz da yürürlüğe girecek olan “595 sayılı yapı denetim kararnamesi” denetim konusunu ve denetimi yapacak olan mühendislerin sorumluluğu ile yetkinliğini yeniden tartışmaya açmıştı. Şube başkanımız Cemal GÖKÇE, yeni ve çağdaş bir projeye ve yapı denetimine geçmek için yetkinlik konusunun güncelleştirilmesi gerektiğini vurgulamış ve yetkin mühendis tanımını birkez daha hatırlatmıştı.… “Yetkin mühendis; hizmetin kişi ve toplum yararına verilmesini, yanlış uygulamaların önlenmesini, kalite ve güvenliğin arttırılması için çalışır, hizmetin yeterli mesleki bilgi ve deneyime sahip olan kişilerce verilmesinin sağlanması için çalışır, hizmetin verilme evresinde, hizmeti veren kişilerin mesleki etik açıdan tam olarak denetiminin yapılması için çalışır, bilginin çok çabuk eskimesi nedeni ile mühendislik hizmeti yapanların çağdaş mühendislik bilimini izlemelerinin sağlanması bunun içinde “sürekli mesleki eğitim” sürecine tabi tutulmaları gerekir. Meslek odaları bu süreçte belirleyici olmalıdır.
2000 / İkinci İstanbul ve Deprem Sempozyumu 27 Mayıs 2000 : İkinci İstanbul ve Deprem Sempozyumu’nda yapı hasarlarının ne şekilde azaltılabileceği, alınacak önlemlerin neler olabileceği konusunda uzman ve bilim adamları tarafından aktarılırken, meslektaşlarımızın İstanbullularla birlikte olası bir depremin hasar ve zararlarını en aza indirgemek ve çözüm önerileri üretmek üzerine görüşler aktarıldı ve tartışılmıştı.
Bir yandan meslekiçi eğitim seminerlerimiz, bir yandan deprem konulu etkinliklerimiz sürerken, bir yandan da yapılan yasal düzenlemelere ilişkin soru işaretlerine cevaplar aranmaya çalışılıyor, bir yandan da 17 Ağusros ve 12 Kasım tarihlerinde yaşanan Marmara ve Düzce depremlerinden sonra, bu bölgelerdeki, yeniden yapılanma sürecinin yakından takibi için “Kalıcı deprem konutları”nın son durumu ve onarım ve güçlendirmelere ilişkin bir incelemeler yapılıyordu. Yapılan incelemelerde yapılan takviyelerin genelde yapının gereken katlarında değil, müsait olan katlarında yapıldığı, kolonlar üzerindeki mevcut fayansların sökülmeden iyileştirme çalışmaları yapıldığı kaydediliyordu.
2001 / İstanbul Büyükşehir Belediyesi İle JICA (Japonya Uluslar arası İşbirliği Ajansı) Arasında Hayata Geçirilecek Olan "İstanbul'da Sismik Mikro Bölgelendirme İçeren Afet Önleme Azaltma Temel planı" ile ilgili olarak imzalanan anlaşma Bakanlar Kurulu tarafından onaylanarak 22 Ocak 2001 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmış, Japonya’nın resmi bir kuruluşu olan ve çeşitli konularda uluslararası platforma araştırma ve teknik destek hizmetleri sağlayan JICA İstanbul’da Sismik konularda Türk uzmanlarla birlikte çalışmalar yapacağı açıklanmıştı. 21 ay sürecek olan araştırmada; ayrıntılı sismik mikro bölgeleme çalışmasına dayanarak İstanbul şehri genelinde bina ve altyapılara gelecek hasarlara karşı önleme/azaltma programı ve afete karşı faaliyetler için belirli hastaneler, okullar ve diğer kent tesisleri dahil bina zayıflık değerlendirmesi, Rehabilitasyon ve yeniden geliştirme için öncelikli alanların ve depreme dayanıklı ikamet alanlarının belirlenmesi, Tüm şehirde binaların sismik değerlendirmesi için programlar uygulanması, Arazi kullanım planı ve depreme dayanıklı tasarım düzenlemesi dahil olmak üzere İstanbul şehrinin kent planlarına dahil edilmesi gereken afet önleme görüşleri. Yer alıyordu. “Depreme dayanıklı konut geliştirilmesi için prototip tasarımı, Sismik performans düzeyinin arttırılması ve hayati önemi haiz altyapının hızla geri kazanılması için öneri, Orta ve uzun dönemli altyapı geliştirme projeleri için yatırım programı (proje listesi). Hasar gören şehir ve konutların geri kazanımı ve rehabilitasyonu, Acil durum yönetimi ve hızlı tepki faaliyetleri” proje kapsamında ilgili tavsiyeler olarak geçiyordu.
Yapı Denetimi : Anayasa Mahkemesi 17 Ağustos depreminden sonra yapıda mal ve can güvenliğini sağlamak, kontrolsüz ve kalitesiz yapılaşmayı önlemek amacıyla çıkarılan 595 sayılı Yapı Denetim Hakkındaki Kanun Hükmündeki Kararnameyi iptal etmiş, Yapı denetimi hakkındaki kararnamenin 4. maddesi denetim yetkisini tüzel kişiliğe sahip yapı denetim kuruluşlarına, 13. maddesi yapı ruhsatı verilmesi konusunu, 14.maddesi yapı kullanma izninin verilmesini, 15.maddesi ruhsat ve onun etkilerine aykırı uygulamalara karşın alınacak önlemleri, 25. madde ile de Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın ilgili idareleri ve komisyonu doğrudan denetleme yetkisini içermekteydi. Şube Başkanımız Cemal GÖKÇE bu konuyu şöyle dile getiriyordu: “…17 Ağustos depreminden bu yana yaklaşık iki yıl geçmiştir. Anlamsız tartışmalar yerine Odamızın yıllardır yazıp söylediği denetim işinin, “yetkinlik belgesi almış meslek adamlarınca denetlenmesi ve mühendislik hizmetinin yapılmadığı inşaatlara yapım izni verilmemesidir… İstanbul Şubesi tarafından hazırlanan denetimle ilgili taslak çalışma, Odamıza ve diğer şubelerimize gönderilmiştir. Bu taslağın meslektaşlarımız tarafından tartışılarak daha da olgunlaştırılması ve ilgililerin dikkatine sunulması gerekir. Bilinmelidir ki, bu çalışma birden bire ortaya çıkmadı. 1990’lı yıllardan bu yana yapılan üretimlerin ve ciddi bir emeğin sonucu olarak oluştu. Çoğu kez karşılaşılabilecek sorunların başlangıcında fark edilmesi, gerekli olan çözümlerin üretilmesi için kullanılacak enerji ve çaba insana ürkütücü gelebilir. Oysa sorunların enerji harcamadan kendiliğinden çözülemeyeceğinin bilinmesi gerekir. Bu süreç bir kere kavranırsa gerisi gelir...”
Depremlerin ardı arkası kesilmeyen ülkemizde tabiri caizse “beşik gibi sallanıyor”, yarın hangi bölgeden deprem haberi alacağız kaygısıyla, yaşamlarımıza devam ederken, 3 Şubet 2002 tarihinde yılın ilk deprem haberini alıyoruz. Bu kez Afyon’dan yükseliyor deprem haberi…
2002 / 3 Şubat 2002 Afyon-Çay Depremi: 3 Şubat 2002’de, merkez üssü Afyon' un Çay ilçesi civarında olan, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi kayıtlarına göre 6.0 olan Afyon-Çay depremi, Afyon il merkezi, Bolvadin, Çay, Çobanlar, Sultandağı, Yakasinek, Eber, Pazarağaç gibi yerleşim yerlerini önemli ölçüde etkilemiştir. 08 Şubat 2002 tarihinde, Şubemizden bir heyet incelemelerde bulunmak üzere deprem bölgesine gitmiş ve depreme ilişkin gözlemlerini bir rapor haline getirmişlerdir.
“…Bu binalarda da gözlemlenen zaafiyetler daha önceki depremlerde gözlemlenenlerden farklı değildir… Düşük beton ve çelik kalitesi, yürürlükteki yönetmelik ve standartlara aykırı donatı detaylandırması, kötü işçilik, yetersiz mühendislik hizmeti ve denetimsizlik hasarın en önemli nedenleridir…. Afyon-Çay depremi, deprem tehlikesinin sadece şehirlerde yaşayan nüfusun güvenliğini değil, kırsal kesimde yaşayan nüfusun da güvenliğini tehdit ettiğini gözler önüne sermiştir. Yıllardır sürdürülen bilinçsiz kentleşme ve denetimsiz yapılaşma her depremin ardından ortaya ağır faturalar çıkarmaktadır. Unutulmamalıdır ki, %90'ı deprem kuşağında yer alan ülkemizde plansız yerleşmelere ve denetimsiz yapılaşmaya göz yumulduğu ve mühendislik dışlanmaya devam edildiği sürece, her depremden sonra sonuç farklı olmayacaktır. Ortaya çıkan ağır hasarlar ve bu hasarların nedenleri, yapılaşma sürecinde şehir planlaması, malzeme, işçilik, mühendislik hizmeti ve denetim bileşenlerinin bir an önce gerçekçi yasal düzenlemelerle ilişkilendirilmesi gereğini önümüze getirmektedir. Kuşkusuz bunun yolu, meslek odalarını, yerel yönetimleri ve yapı sektöründe yer alan bütün özel ve kamu kuruluşlarının temsilini benimseyen, kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri olan bir programı oluşturmak ve uygulamaktır.
İstanbul’un Rehabilitasyonu : 17 Ağustos’un ardından 3. yıldönümünde Şubemiz, İstanbul Valiliği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, işbirliğiyle “İstanbul’un Rehabilitasyonu” konulu etkinlik birçok kişinin kafasındaki soru işaretlerine ışık tutmuştu: Şube görüşümüz burada Şube Başkanımız Cemal GÖKÇE tarafından kentin yeniden rehabilite edilebilmesi için hukuki problemlerin ve kaynak sorununun çözülmesi gerektiği vurgulanmıştı. Teknik altyapının ve envanter çalışmalarının yapılamamış olmasını eleştiren Gökçe, çözümün siyasi iradede kilitlendiğini ifade etmişti. Şubemizin hukuk müşaviri Kadir DAYLIK ise “Kat mülkiyeti” konusunu vurgulanmıştı. Daylık, “Kanuna göre, kat maliklerinden biri, bütün kat maliklerinin rızası olmadıkça, anagayrimenkulün ortak yerlerinde, inşaat, onarım ve tesisler yaptıramaz. (KMK Mad.19 Değişik fıkra 14.4.1983/2814)” maddesine işaret ederek konunun hukuki boyutunu şöyle ifade etmiştir: “…Bugün, İstanbul için olası bir depremin büyük bir afet olmaması için alınması gereken önlemler arasında binaların güçlendirme ve takviyelerinin süratle yapılması gerektiği belirtilmekte... Şu halde bütün kat maliklerinin rızası olmadan güçlendirme ve takviye işlerinin yapılamayacağı ortadadır. Kat Mülkiyeti Kanunun 19. maddesi hükmüne göre, “anagayrimenkulün mimari projesine aykırı her hangi bir inşaat veya tadilatın yapımı tüm kat maliklerinin onayını gerektirir.” demektedir. Deprem kapıdadır. Güçlendirme ve takviye oybirliği olmadan yapılamaz...”
Bu çalışma “İstanbul deprem master planı” çalışmasının önünü açmıştır.
Aslında Türkiye’de son yüzyılda 130’un üzerinde büyük deprem yaşayan ülkemizde, ortalama 9 ayda bir büyük depremlerin yaşanıyordu…
2003 / 1 Mayıs 2003 Bingöl Depremi : 03.27’de meydana gelen deprem 6.4 büyüklüğündeydi ve 17 saniye sürmüştü. İnşaat Mühendisleri Odası’nın şube başkanlarının katılımı ile 3 Mayıs 2003 günü Ankara’da gerçekleştirmiş olduğu toplantıda “1 Mayıs 2003 Bingöl Depremi” değerlendirmeye alınarak kamuoyuna bir basın açıklaması yapmışlar, bu değerlendirmede şunları ifade etmişlerdir: “…Gerek orta, gerek kısa vadelerde uygulanması ve düzenlenmesi gereken konuların hayata geçmesi için toplumsal duyarlılığın sürekli kılınması esastır. Çünkü, yaşanan her deprem, yer seçiminden imar sistemine ve bu sistemin yürütücülerine, mimarından mühendisinden işçisine, müteahhidinden malzeme üreticisine ve bilinçsiz tadilat yapan mal sahiplerine kadar herkesi tartıştırdıktan birkaç ay sonra unutulup gitmiştir. Yerini “ateş düştüğü yeri yakar” misali bölge halkının yaralarının sarılması çabalarına bırakmıştır. Toplumsal dinamiklerin boş bıraktığı yerleri ekonomik ve siyasi çıkar çevreleri doldurmakta, acı ve yıkımların yaşanmasına neden olmaktadır. İnşaat Mühendisleri Odası olarak on yıllardır dile getirdiğimiz bu konuları ısrarla ve usanmadan, her fırsatta ve her platformda dile getireceğimizi, ayrıca yıkımlarda sorumluluğu bulunanlardan hesap soracağımızı beyan ediyoruz.” denilmekteydi.
İstanbul Deprem Master Planı : İstanbul Büyükşehir Belediyesi İTÜ, ODTÜ, YTÜ ve BÜ’nce gerçekleştirilen ‘İstanbul için Deprem Master Planı’ çalışmaları konusunda Prof. Dr. Atilla Ansal (BÜKRADAE) tarafından Şubemizde, İstanbul Master planı araraporlarının başlangıcından bugüne değin yapılan çalışmaları içeren bir brifingin verilmiş, bu çalışma kapsamında zemin koşulları, jeolojik koşulların belirlendiğini ve bina envanterini belirlediklerini ama bunların yaklaşık değerler olduğu belirtilirken, Boğaziçi Üniversitesi’nin de Kızılhaç desteğiyle Mustafa Erdik ekibinin İstanbul için yaptığı benzer çalışmayı da içine katarak bu çalışmaların 4-5 adet deprem kaynak mekanizması seçerek, İstanbul’da ne olabileceğini araştıran çalışmalar olarak nitelemişti.
5. Ulusal Deprem Mühendisliği Konferansı : Bu arada Şubemiz, Türkiye Deprem Vakfı ve İstanbul Teknik Üniversitesi işbirliği ile gerçekleştirilen 5. deprem mühendisliği konferansı’nda; olabilecek depremlerde hiç can kaybının olmaması ve mal kaybının da en aza indirilmesi konusu hedeflenmişti. Şubemiz, bu konferansta da depremlerle ilgili görüşlerini Şube Başkanımız Cemal Gökçe tarafından: “…Depremlerden sonra yapılan tespitler, beton kalitesinin ve betonda kullanılan malzemelerin standartlara uygunsuzluğu, sistemde kullanılan demirin çap, sayı ve etriye aralığının yeterli olmadığı, yapılan projelerin gerekli olan teknik şartları yansıtmadığı, varolan bilgiler çerçevesinde doğru yapılan projelerin de yerine doğru uygulanmadığı ve bir çok yapının kat adedi ve alan olarak proje değerlerinin dışında (kaçak) oluşudur, yaşanan tüm depremlerin benzer sonuçları bunlardır” şeklinde dile getirmiş, kaçak ve denetimsiz yapıların teşvik edilip desteklenmesi ve bu desteklerden önemli kazançların sağlanmasını, yapı estetiğinin güvenliğin önüne konması ve Mühendislik Mimarlık hakkındaki yasanın henüz değiştirilmemesi ve üniversitelerimizin önemli bir bilim alanı olduğunun unutulmaması gerektiği belirtilerek, İstanbul Anakent Belediyesi ve üniversitelerce hazırlanan “İstanbul Master Planı” çalışmasının desteklendiği ve doğru bir yapı denetimi sistemi için doğru bir mesleki yeterlilik ve yetkin mühendislik sisteminin etkinleştirilmesinin ve yürürlükte olan 3194 sayılı TUS denetim sistemi ile 4708 sayılı yapı denetim yasasının değişmesinin gerekli olduğu bir kez daha vurgulanmıştı…
Depremler ve yapı güvenliği herzaman gündeminde olan Şubemiz Yapı Denetimi ve afetlere ilişkin bir çok çalışma yapmış “Afet Sakınımı ve Stratejik plan yaklaşımı” ve “Yeni Bir Yapı Denetimi ve Temel Gerekçeler” gibi birçok çalışmayı ilgililere iletmişlerdir. Bu yapılan çalışmaların da “İstanbul Deprem Master Plan” çalışmalarının ortaya çıkmasında önemli bir payı olmuştur.
Şube Başkanımız Cemal GÖKÇE, İstanbul için hazırlanan Master Plan konusunda şunları söylemişti: “İstanbul’ un Rehabilitasyonu” çalışması, “İstanbul Deprem Master Planı”nın ortaya çıkmasına önemli bir katkı sağlamıştır. Ayrıca, “İstanbul Deprem Master Planı” kapsamında ortaya konan “Yapı Denetimi” ne ilişkin görüşler, Şubemiz tarafından 2001 yılında hazırlanan “Yapı Denetimi Yasa Tasarısı” dikkate alınarak hazırlanmıştır. Uzunca bir süredir ısrarla savunduğumuz ve tartıştığımız görüşlerin gerek “master plan” kapsamında, gerekse meslek disiplinleri arasında ilgi görmesi ve dikkate alınması, önemli bir emeğin ürünüdür. Yukarıda altını çizdiğim konulara ilişkin rapor ve görüşlerimizin “İstanbul Deprem Master Plan” çalışmalarıyla ilgili yapılan toplantılarda gündeme getirilmiş olması önemli bir ilgi yaratmıştır. Ayrıca akademik çevrelerle birlikte çok geniş bir kesime bu raporların iletilmiş olması, yapmış olduğumuz çalışmaların ilgili çevreler tarafından daha dikkatli değerlendirilmesini sağlamıştır. “ İstanbul Deprem Master Planı” çalışmasının hukuk ayağını oluşturan komisyonun üyesi olan ve Cumhurbaşkanı Sayın SEZER tarafından Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanan Sayın Prof. Dr. Fazıl SAĞLAM’ın, “Yapı Denetimi Yasa Tasarısı” çalışmamızı dikkatle incelemesi, önemli bir çalışma olarak “İstanbul Deprem Master Planı” kapsamında değerlendirilmesine katkı sağlaması, geleceğe yönelik önemli bir ipucu olarak değerlendirilebilir.” Şeklinde bir değerlendirme yapılmış, “Yine, kentimizde bulunan “sivil toplum kuruluşlarının” varolan güçlerinden yararlanılması da düşünülmelidir. Bu kapsamda değişik disiplinlerin yapmış oldukları çalışmaları bir bütünlük içinde ele almak, çalışmalardan sonuç almanın önemli bir yoludur. Her zaman olduğu gibi sonuç almanın en önemli unsuru da, ‘siyasi erk’ in “deprem gerçeği” ne bakışı, sorunun/çözümün ana halkasını oluşturacaktır.”
Yeni Bir Yapı Denetimi ve Temel Gerekçeler: “...Depremlere karşı yürütülen çalışmalar olağandışı önlemlerle değil, sıradan bir işleyiş çerçevesinde kurgulanmalıdır. Zarar azaltma bağlamında her olasılığın düşünüldüğü, yetki ve sorumlulukların paylaşıldığı, konunun siyasi değil teknik bir çerçevede ele alınarak yeni bir “yapı denetimi yasa” çalışmasının yapılması gerekmiş, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesinin yürütücülüğünde, TMMOB MMO, Mimarlar Odası, EMO TMMOB HKMO, JMO ve JFMO’nın İstanbul Şubelerinin katılımlarıyla yapı denetimi konusunda ortak bir çalışma yapılmış, ortaya çıkan düşünceler doğru okunmaya çalışılarak bir rapor hazırlanmıştır. Bu raporun tamamı İstanbul Bülten’in 67. sayısında yayınlanmıştır….
Depremde Güvenli Binalar Semineri : Deprem her daim olduğu gibi uzun yıllar Odamız ve İstanbul Şubemiz tarafından gündemde kalacak bir konudur. 22 -23 Eylül 2003 yılında yine deprem konusu gündemde tutularak bu çalışma düzenlenmiş, yapılması gereken çalışmalar gündeme getirilmiştir. Depremde güvenli binalar semineri Şubemiz, İstanbul Valiliği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Türkiye Delegasyonu işbirliğiyle gerçekleştirildi.
2004 / 2 Temmuz 2004 Doğubeyazıt Depremi :Ağrı'nın İran sınırındaki ilçesi Doğubeyazıt'ta önceki gece meydana gelen 5.0 büyüklüğündeki deprem, 75 haneli Yığınçal Köyü'nü yerle bir etti. 13'ü çocuk 18 kişi hayatını kaybetti, 32 kişi yaralandı. Gece saat 01.30'da meydana gelen yer sarsıntısı Ağrı, Iğdır, Kars ve İran'ın sınıra yakın kesimlerinde hissedildi. Iğdır sınırına yakın 75 haneli Yığınçal Köyü tamamen yıkıldı. İMO Yönetim Kurulu Başkanımız Taner YÜZGEÇ’in, Doğubeyazıt depremiyle ilgili yaptığı açıklamada Çöküntünün altında kalan insanımız değil sistemin kendisidir” altını çizmiş ve konuyla ilgili basın açıklamasında şunları dile getirmiştir: “Ülkemiz yine bir deprem haberiyle sarsıldı. Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinde meydana gelen 5.0 büyüklüğündeki depremde 18 insanımızın hayatını kaybetmiş, 21 de yaralanmıştır. Ne yazık ve ne ilginç ki, bu büyüklükte bir deprem bile onlarca insan için telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açmaktadır. Ama işin acı yanı, depremin sonuçları üzerine fikir yürütmek ve zarar görenlerin mağduriyetlerini gidermek noktasında adım atmaktan başkaca bir şey yapılmayacak olmasıdır; ta ki yeni bir depreme kadar…”
İMO, depremlerle ilgili birçok rapor hazırladı. Hepsinde ortaya çıkan sonuç, hasarların nedenlerinin deprem dayanıklılığı olan yapıların üretilememesi...
Birgün Gazetesi’nin 17 Ağustos 2004 tarihli, 17 Ağustos’un 1999 Marmara depreminin ardından beşyıl sonra yapılanlar, yapılmayanlar, gelişmeler, vaadler, iç hesaplaşmaları sorguladığı yazı dizisinde Şube Başkanımız Cemal GÖKÇE şöyle demeç veriyordu: “1894 yılından bu yana ülkemizde yaklaşık 130 büyük deprem olmuş. Bunlardan büyüklükleri 6,5 üzeri olan depremler, 2 yılda bir yaşanmış. Bu depremlerde yüzbinden fazla insanımızı kaybetmişiz, 250 binden fazla insanımız yaralanmış. Maddi kayıplar da işin cabası. Üzülerek söylemek gerekir ki, her deprem sonrasında depremin ortaya çıkardığı zararların sorumlusu olarak hep bir başkası görülmeye çalışıldı. Bugüne kadar zararların odak noktasında, müteahitler ve mühendisler görüldü. Oysa konunun bu kadar basit olmadığını bilmek gerek. Türkiye açısından değerlendirdiğimizde, heyelanlı alanların yapılaşmaya açılması, kaçak ve denetimsiz yapıların desteklenmesi, bu desteklerden önemli kazançların sağlanması ortaya çıkmıştır. Yapı estetiğinin güvenliğin önüne konması önemli etkendir. 1938 yılından kalma mühendislik ve mimarlık hakkındaki yasanın, bugüne kadar değiştirilmemiştir. İMO, depremlerle ilgili birçok rapor hazırladı. Hepsinde ortaya çıkan sonuç, hasarların nedenlerinin deprem dayanıklılığı olan yapıların üretilememesi. Sonuçta, ne doğru proje yapabilmişiz, ne de projeleri uygulayabilmişiz. Yapılarımız, küçücük bir depremle karşılaşıldığında ise yıkılmış.”
Örgütsüz bir toplumun iyi niyetli insanları ve acısı taze olan bölge insanlarının çabaları sayesinde kurtarılmıştı onca insan... Bu devasa çaba hertürlü afete karşı bilinçlenerek, örgütlenerek güçlenmek ve büyümek zorundadır. Biz İMO İstanbul Şubesi olarak her daim, bu toplumsal ve yara dolu konunun arkasında olmaya devam edeceğiz.
Geleceğini bilerek, binlerce ölünün çığlığının kaybolduğu 17 Ağustos 1999’u her nefesimizde hissedecek ve hazırolmak için gereken her şeyi yapmaya devam edeceğiz. Çünkü öğrendik beklemeyi, ama bu bekleyiş ne gece gibi sessiz, ne de hüzünleri geçmişte kalan bir bekleyiş olacak… Bu bekleyiş sağlam temelleri olan, bilinçli yapılanan korkusuz bir bekleyiş olacak daima…
13 Ocak 1979’da söylendiği gibi; “…Şu hususu açıkça belirtmek isteriz ki; gerek yurtsever bilim adamları, gerekse kamu yararına bir baskı grubu olan Odamıza, deprem zararlarının azaltılması yönünde yapılacak çalışmalarda büyük görev ve sorumluluklar düşmekte, örgütlü yoğun çalışma ve mücadele gerekmektedir. Özellikle deprem afetlerinin politik çıkarlar için bir sömürü aracı olarak kullanılması politikasından iktidarları vazgeçirmek, depremden sonra yara sarma politikası yerine deprem öncesi ve sonrasını içeren tutarlı, ülke çıkarları ve halk yararına bir deprem politikasının saptanarak yürütülmesi ve kitlelerin bu yönde bilinçlendirilmesi konusunda meslek odamız, geçmişte olduğu gibi, bundan böyle de etkin bir biçimde çalışmalarını sürdürecektir.”
Dostları ilə paylaş: |