İslam ve Cinsiyet Farklılıkları


[15] Çocukların Velayeti Hakkı



Yüklə 2,13 Mb.
səhifə67/77
tarix12.08.2018
ölçüsü2,13 Mb.
#69829
1   ...   63   64   65   66   67   68   69   70   ...   77

[15] Çocukların Velayeti Hakkı


Çocukların velayeti ve bakımı konusunda çok çelişkili rivayetler ve farklı fetvalarla karşı karşıyayız. Rivayetlere göre kesin olan şu ki, anne emzirme süresinin sonuna kadar velayet (çocuğu yanında bulundurma ve bakma) hakkına sahiptir. Bu hak, birkaç rivayete göre annenin özel hakkıdır ve kendisi, isteği üzerine bu hakkı kullanabilir veya ondan vazgeçebilir.[1]

Gerçi bir rivayette de bebeği emzirme süresince velayet hakkının baba ile annenin eşit ve ortak hakkı olduğunu belirten[2] ve bazı çağdaş fakihlerin de ona göre fetva verdikleri bir rivayet de söz konusudur.[3] Ama daha önceki rivayetlerin zuhurlarının daha güçlü olması itibarı ile bu son rivayeti müstehaplığa ve ortak velayette önceliğe yorumlamak veya evliliğin devam etmesini ve kadının boşanmamasıni sağlamak durumuna hamletmek daha makul gibi görünmektedir.

Ancak esas mesele, çocuğu sütten kestikten sonraki velayet ve bakım hakkı ile ilgilidir. Sözü edilen önceki rivayetler ve yine babanın velayet hakkına delalet eden birtakım rivayetlere[4] karşı bazı sağlam rivayetler, çocuğun velayet hakkının 7 yaşına kadar annenin üzerine olduğunu beyan ediyor.[5] Birçok fakih bu çelişkiyi bertaraf etmek üzere, önceki rivayetlerin erkek ve 7 yaş sınırının kız çocuğu ile ilgili olduğunu belirtmiştir.[6] Ama bu ayrım için ileri sürdükleri gerekçeler tatmin edici değildir. Bu yüzden diğer bazı fakihler kız ve erkek çocuğu ayrımı yapmaksızın ya önceki rivayetlerin öncelikli olduğunu belirtmiş ve 7 yaş sınırı ile ilgili rivayetleri müstehap olmaya yormuş,[7] ya da 7 yaş sınırı ile ilgili rivayetlere göre fetva vermişlerdir.[8]

Bu yüzden biz de kız ve erkek çocuğu arasında herhangi bir ayrım yapmaksızın, 2 veya 7 yaş sınırını annenin velayet hakkının sınırı olarak kabul etmeliyiz. Ya da 7 yaş sınırının müstehap olduğunu belirten rivayetleri müstehap olarak yorumlamanın geçerli delile dayanmadığından, birçok fakihin de onayladığı çelişkili rivayetler arasında bir seçim yapma meselesine göre, 7 yaş sınırını belirleyen rivayetlere göre karar vermeliyiz. Ancak 7 yaştan sonra rivayetlerden kesin anlaşılan hüküm, kız veya erkek çocuğun velayetinin, babanın ölümü dışında annenin üzerinde olmayacağı şeklindedir.

Şu noktayı da hatırlatmak gerekir: Bu meselede, annenin erkek çocuğu konusunda 2 yaşına kadar ve kız çocuğunda 9 yaşına kadar veya anne tekrar evlenmediği sürece velayet hakkına sahip olduğuna hükmeden bazı fetvalar da vardır ki, bunlar güçlü belgelere dayanmıyor.[9] Zira annenin velayetinin kızın 9 yaşına kadar devam ettiği hakkında hiçbir rivayet yoktur. Annenin tekrar evleninceye kadar velayet hakkının olduğunu bildiren rivayet de senedinin zayıflığı ve takiyye sonucu irat edilme ihtimalinin dışında, annenin velayet süresinin son bulması ile ilgili değil, velayet şartının açıklamasıyla alakalıdır. Şöyle ki, annenin 2 veya 7 yaş sınırına kadar velayet hakkının olduğunu farz edersek, tekrar evlenmesi durumunda bu hakkı ortadan kalkmış olur.

[1]       Vesailu’ş-Şia, c.15, Ahkâmu’l-Evlad babları, 81. bab, s.191-192, h.2, 3, 5

[2]       age. h.1

[3]       Sistanî, Minacu’s-Salihin, c.3, s.120

[4]       Vesailu’ş-Şia, c.15, Ahkâmu’l-Evlad babları, 70 ve 73. bablar, s.178, h.7 ve s.181, h.1 ve 2

[5]       age. 81. bab, s.192- h.6 ve 7

[6]       Kummî, Camiu’ş-Şetat, c.3, s.67-68

[7]       Hoî, Minhacu’s-Salihin, c.2, s.285 ve Sistanî, Minhacu’s-Salihin, c.3, s.120

[8]       Sebzivarî, Kifayetu’l-Ahkâm, s.194; Hekim, Minhacu’s-Salihin, c.2, s.302

[9]       Bu konuda fakihlerin görüşleri için bk. Sebzivarî, Kifayetu’l-Ahkâm, s.194 ve Kummî, eş-Şetat, c.68-69

[16] Kadının Yaratılış Kaynağı


Kur’ân-ı Kerim’de birkaç ayette erkek ve kadının yaratılışına işaret edilmiştir. Bazı ayetlerin zahiri, kadının erkekten yaratıldığı düşüncesini genel olarak onaylıyor. Örneğin şu ayet-i kerimede şöyle okumaktayız:

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının.”[1]

Ama başta Merhum Allame Tabatabaî olmak üzere bazı müfessirler, Havva’nın Âdem’den yaratıldığından maksadın, onun Âdem’in cinsinden yaratıldığı olduğunu belirtiyor, hatta ayetin zahirinden de bu anlamın anlaşıldığını söylüyorlar.[2] Nitekim diğer bazı ayetler de bu anlama delalet ediyor. Örneğin, Rûm Suresi’nin 21. ayetinde şöyle okumaktayız:

“Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet oluşturması da O’nun (varlığının) delillerindendir.”[3]

Buna göre, ilk gruptaki ayetlerden söz konusu anlamın anlaşıldığı iddiasının geçerli hiçbir gerekçesi yoktur. Özellikle ayetin akışı, “min” sözcüğünün “min nefsin vahidetin” ve “minha” bileşik sözcüklerinde aynı anlamda kullanıldığını desteklemektedir. Oysa sözü edilen tefsirde “min” sözcüğü ilk bileşik sözcükte “iptidaiye (başlangıç bildiren edat)” ve ikinci bileşik sözcükte “beyaniye (açıklama amaçlı)” veya Allame Tabatabaî’nin ifadesine göre “neşviye (kaynaklık, menşelik bildiren edat)” veya Allame Meclisî’nin ihtimal verdiği üzere “taliliye (sebep bildiren edat)”dir.[4]

Ama ne var ki, “min” sözcüğünün “neşviye” olduğu iddiası yanlış, “beyaniye” veya “taliliye” olması ihtimali de imkânsızdır. Zira “neşviye” olmak, tek bir mahlûkun hâl değiştirmesi durumunda söz konusudur. Örneğin “Ondan bir arslan yarattım” denebilir. Oysa burada açıktır ki yaratılış meselesinde iki ayrı mahlûkla karşı karşıyayız ve kuşkusuz Âdem, Havva’ya dönüşmemiştir.

“Beyaniye” olma ihtimali de şu açıdan imkânsızdır: Benzer durumları incelediğimizde beyaniye manasındaki “min” genellikle cüz’i kavramlardan kaynaklanan isimlerde değil, cinslerin adlarının başında yer alır.[5] Söz konusu ayette ise “minha” zamiri özel bir kişi (Hz. Âdem) olan “nefsi vahide”ye döner. Ayrıca “istihdam” sanatını uygulamak, yani zamirin merciini nefs-i vahidin cinsi bilmek zahire muhalefet etmeyi gerektirir.

“Min”in “taliliye” olma ihitmali de zayıftır. Çünkü Kur’ân-ı Kerim illet-i gaîyi (amaç ve gayenin illetini, sebebini) beyan etmek için normalde “lam” harfinden yararlanır. O halde, Kur’ân metoduna göre bu ayette de “haleka leha zevceha” ifadesi kullanılmalıydı.

Dolayısıyla eğer ilk grup ayetlerin zahiriden ilk anlamın anlaşıldığını, yani kadının erkekten yaratıldığını iddia etmesek bile, en azından bu ayetlerin mücmel (kapalı) oluşuna hükmeder ve onlar için hiçbir zuhuru kabul etmeyiz.

Her hâlükârda bu ayetlerle ilgili ret veya ispat konusu, kadının erkekten yaratıldığı düşüncesidir. Ama bu yaratılışta Havva’nın Âdem’in sol kaburga kemiğinden mi, yoksa başka türlü mü yaratıldığı konusuna Kur’ân-ı Kerim hiçbir işarette bulunmamıştır. Bu yüzden erkek ve kadının yaratılış konusunu ele alan rivayetleri irdelememiz gerekir.

Bu hususta Ehlibeyt İmamlarından (a.s) nakledilen rivayetler iki gruba ayrılır. Bu rivayetlerin büyük bir bölümünü kapsayan ilk grupta, Havva’nın Âdem’den yaratıldığı düşüncesi ve bazılarında özel olarak Havva’nın Âdem’in kaburga kemiğinden yaratıldığına işaret eden rivayetler yer almaktadır.

Birkaç rivayetten oluşan ikinci grup rivayetler ise bu düşünceyi reddederken, Havva’nın bağımsız yaratıldığına veya Âdem’in yaratıldığı balçığın fazlalığından yaratıldığına delalet eder.[6]

Birinci grupta yer alan rivayetlerin senetleri genellikle zayıftır ve aralarında muteber senede dayanan sadece üç rivayete rastlamaktayız.

İkinci grup rivayetlerin arasında da muteber rivayet göze çarpmıyor. Merhum Şeyh Saduk’un “Men La Yahzuruhu’l Fakih” adlı eserinde Zürara kanalıyla İmam Cafer Sadık’tan (a.s) naklettiği rivayet sahih senede sahip olma ihtimali olsa da,[7] aslında senet zayıflığı yaşıyor. Zira Şeyh Saduk’un senedini Zürare’ye dayandırdığı bu rivayet zinciri, “Men La Yahzuruhu’l Fakih” adlı eserinin sonunda (Meşiha) senedi sahih olarak aktardığı[8] değil, “İlelü’l-Şerayi” kitabında zikrettiği senedi zayıf zincirdir.[9]

Demek ki, buraya kadar üç muteber rivayetle karşı karşıyayız ve her üç rivayet birinci grup rivayetlerde yer alıyor. Ama iki rivayet de, sahih senede dayandığı halde itibardan yoksundur. Zira kesin gözlemlerin aksini ispat ettiği konuyu içeriyor.

Bu iki rivayetten birinde şöyle okumaktayız: “Yüce Allah Havva’yı Âdem’in en alttaki sol kaburga kemiğinden yarattı. Bu yüzden erkeklerin kaburga kemiği sayısı eksik ve kadınların kaburga kemiği sayısı tamdır.”[10] Bir diğer rivayette de şöyle okumaktayız: “Erkekte, kadına kıyasla bir kaburga kemiği eksiktir. Zira Havva, Âdem’in en alttaki sol kaburga kemiğinden yaratılmış, bu yüzden erkeğin bir kaburga kemiği eksik olmuştur.”[11]

O zaman konumuzla ilgili bir tek sağlam rivayet geriye kalıyor ki o da, Havva’nın Âdem’den yaratıldığı düşüncesinin özünü onaylıyor. Ama ne var ki o da bu yaratılışın niteliği ve Havva’nın Âdem’in sol kaburga kemiğinden mi, yoksa başka türlü mü yaratıldığı konusuna değinmiyor. Bu rivayetin tabiri, kadının erkekten, erkeğin de topraktan yaratıldığıdır.[12]

Dolayısıyla eğer sırf muteber rivayetleri delil olarak alacak olursak, İslam açısından Havva’nın Âdem’in sol kaburga kemiğinden yaratıldığı düşüncesinin dinî temelden yoksun olduğunu söyleyebiliriz. Eğer birileri çıkıp da konu ile ilgili zayıf senetlere dayanan rivayetlerin çokluğunu, rivayetlerin içeriğine güvenmek gerektiği şeklinde yorumlayacak olursa, bu kez rivayetlerin çelişkili oldukları durumu ile karşılaşır ve bu da rivayetlerin güvenilirliğini yok eder.

Sonuçta, Havva’nın Âdem’in sol kaburga kemiğinden yaratıldığı düşüncesini İslam dinine isnat edemeyiz. Ama Havva’nın Âdem’den yaratıldığı düşüncesini öz itibarı ile ve genel anlamda İslam dinine isnat etmek mümkündür. Genel anlamda derken, şu kastedilmiştir: Yaratılışın nasıl gerçekleştiği konusunda birçok ihtimal söz konusu olabilir. Nitekim bazı rivayetlerede de işaret edildiği üzere, Havva’nın yaratılışı, Âdem’in yaratılışından arta kalan balçıktan gerçekleşme ihtimalinden söz edebiliriz.[13]

Bu arada bazı Müslüman düşünürler de dinin ilmî ve tarihî alanlarda haber verme niteliği taşıyan ifadelerini, taabbudu (kullukla ilgili, ibadî konular gibi sorgusuz kabul etme gerekliliği) gerektirecek bir durum olmadıklarından geçerli olmadığı[14] görüşünü gündeme getirmişlerdir. Ama bu tür ifadelerin kanıtsallık iddiası, akillerin tutumu ve özellikle şeriate mensup Müslüman kitlenin uygulamalarına daha uygundur.

Kuşkusuz buradaki hüccet oluşu/kanıtsallık, şer’i ahkâmdaki kanıtsallığın aksine, “mükellefi mazur sayma ve hükmün gerçekleşmesini zorunlu kılma” manasında yorumlanamaz. Çünkü bu iki durum yükümlülük/teklif alanlarına özgüdür ve bu tür haber içerikli ifadeler yükümlülük içermemektedir. Ama “zannî delilleri ilmî/kesin bilgi konumunda muteber sayma” anlamındaki kanıtsallık, uyulması gereken bir durumdur ve geçerlidir. Bu geçerliliğinin en asgari etkisi de şudur: “Söz konusu haber niteliğindeki ifadelerin içeriğini dine isnat edebiliriz.” Zaten şer’i taabbudun doğruluğu için bu kadar etki yeterlidir. 

[1]       Nisâ, 1; yine bk. A’râf, 189 ve Zümer, 6

[2]       Tabatabaî, el-Mizan Fi Tefsiri’l-Kur’ân, c.4, s.136; Meclisî, Biharu’l-Envar, c.11, s.222

[3]       Rûm, 21. ve yine bk. Nahl, 72 ve Şûrâ, 11

[4]       Meclisî, Biharu’l-Envar, c.11, s.223

[5]       Bu ayette olduğu gibi: “Altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlar içindir. Orada tahtlar üzerine kurulup yaslanarak altın bileziklerle süslenirler; ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler giyerler.” Kehf, 31

[6]       Biharu’l-Envar, c.11, s.100-116; yine bk. Mihrizî, Şahsiyet ve Hukuk-i Zen Der İslam, s.43-49

[7]       Saduk, Men La Yahzuruhu’l-Fakih, c.3, s.379 ve Vesailu’ş-Şia, c.14, Mukaddimatu’n-Nikâh babları, 1. bab ve en-Nikâhu’l-Muharrem babları, 28. bab, s.2, s.267

[8]       Saduk, Men La Yahzuruhu’l-Fakih, c.4, s.425 ve Vesailu’ş-Şia, c.19, s.358

[9]       Saduk, İlelu’ş-Şerayi, c.1, s.18 ve Vesailu’ş-Şia, c.14, s.3. Bu senette, birkaç kişi arasında ortak olan Ahmed b. İbrahim ve yine kimliği meçhul olan, İbn Nuveyh mi, İbn Sevbe mi olduğu belli olmayan kişi vardır

[10]      Vesailu’ş-Şia, c.17, Mirasu’l-Honsa babları, 2. bab, s.577

[11]      age. c.17, s.576

[12]      “Kadın erkekten yaratılmıştır... Erkek ise topraktan yaratılmıştır.” age. c.14, Mukaddimatu’n-Nikâh babları, 24. bab, s.42

[13]      Meclisî, Biharu’l-Envar, c.11, s.115-116

[14]      Tabatabaî, el-Mizan Fi Tefsir-i Kur’ân, c.10, s.351


Yüklə 2,13 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   63   64   65   66   67   68   69   70   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin