İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə150/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   146   147   148   149   150   151   152   153   ...   1221
qqBİSMARK »‡_WK[" : (Bak: Prens Bismark)

456- qqBİSMİLLAH yV7~ vK" : Allah namına, Allah için, Allah’ın adı ve izni ile mealindedir. Bismil­lah’taki Allah lafzı, ism-i câmi olduğundan binbir esma-i ilahiyeyi tazammun eder. Bu itibarla Bismillah diyen kimse, “Allah’ın bütün isimleri namına ve o esmaya istinaden başlıyorum” demiş oluyor. Şöyle ki:

«Bütün Esma-i Hüsna’nın ifade ettiği mânâlar ile bütün sıfat-ı kemâliyeye Lafza-i Celal olan “Allah”, bil’iltizam delâlet eder. Sair ism-i has­lar yalnız mü­sem­malarına delâlet eder. Sıfatlara delâletleri yoktur. Çünki sı­fatlar, müsem­malarına cüz olmadığı gibi aralarında lüzum-u beyyin de yok­tur. Bu itibarla ne tazammunen ve ne iltizamen sıfatlara delâletleri yoktur. Amma Lafza-i Celal bil-mutabakat Zat-ı Akdes’e delâlet eder. Zat-ı Akdes ile sıfat-ı kemâliye ara­sında lüzum-u beyyin oldu­ğundan sıfatlara da bil-ilti­zam delâlet eder. Ve keza Uluhiyet ünvanı sıfat-ı kemâliyeyi istilzam etmesi, ism-i has olan “Allah”ın da o sıfatı istilzam ettiğini istil­zam ediyor. Ve keza “Allah” kelimesi de nefiyden sonra sıfatlar ile beraber düşü­nülür. Binaena­leyh, “La ilahe illallah” kelâmı, Esma-i Hüsna’nın adedince kelâmları ta­zammun ediyor. Bu itibarla, şu kelime-i tevhid kelâmı, delâlet ettiği sıfatlar itiba­riyle bir kelâm iken bin kelâm oluyor. “La Hâlika illallah”, “La Fâtıra, La Râzıka, La Kayyume illallah” gibi... Binae­naleyh terakki etmiş olan zâkir bir zat, bu kelâmı söylerken içindeki binlerce kelâmları söylemiş oluyor.» (M.N.236)



457- Bismillâhirrahmanirrahim’deki üç kelimenin her biri; kâinat, arz ve in­san hakikatlarıyla olan derin münasebetiyle, fıtrat âlemini manen ihata et­miştir.

Evet «Bismillâhirrahmanirrahim’in bir cilvesini şöyle gördüm ki: Kâinat si­ma­sında, arz simasında ve insan simasında birbiri içinde birbirinin nümunesini göste­ren üç sikke-i rububiyet var. Biri, kâinatın hey’et-i mecmu­asındaki teavün, tesanüd, teanuk, tecavübden tezahür eden sikke-i kübrâ-i uluhiyettir ki “Bis­millâh” ona ba­kıyor. İkincisi: Küre-i arz simasında nebatat ve hayvanatın tedbir ve terbiye ve ida­resindeki teşabüh, tenasüb, intizam, in­sicam, lütuf ve merha­metten tezahür eden sikke-i kübrâ-yı rahmaniyettir ki “Bismillâhirrahman” ona bakıyor. Sonra insanın mahiyet-i camiasının sima­sındaki letaif-i re’fet ve dekaik-ı şefkat ve şuaat-ı merha­met-i ilahiyeden teza­hür eden sikke-i ulya-i rahimiyettir ki, “Bismillâhirrahmanirrahim” de ki “Er-rahim “ona bakıyor. De­mek Bismillahirrahmanirrahim sahife-i âlemde bir satır-ı nuranî teşkil eden üç sikke-i ehadiyetin kudsî ünvanıdır ve kuvvetli bir haytıdır ve parlak bir hattıdır. Yani “Bismillâhirrahmanirrahim” yukarıdan nüzul ile semere-i kâinat ve âlemin nüsha-i musaggarası olan insana ucu da­yanıyor. Ferşi Arşa bağlar. İnsanî arşa çıkmağa bir yol olur.» (L.88)



458- Besmelenin ehemmiyetini anlamak için «Kur’an-ı Mu’ciz-ül Be­yan’ın yüzondört surelerinin başlarına ve hem bütün mübarek kitablarının ibtidalarına ve umum mübarek işlerin mebde’lerine bak. Ve besmelenin azamet-i kadrine en kat’i bir hüccet şudur ki: İmam-ı Şafiî (R.A.) gibi çok büyük müçtehidler demişler: “Besmele tek bir âyet olduğu halde, Kur’an’da yüzondört defa nazil olmuştur.”» (L.99)

459- Kur’anda 114 yerde zikredilen besmelenin 113’ü sure başlarında, birisi de (27:30) âyetinde olup yalnız 9. sure olan Tevbe Suresinin başında yoktur. Bunun bir kısım hikmetlerini büyük tefsirler izah etmişlerdir.

«Bismillâh güneş gibidir. Başkalarını tenvir ettiği gibi, kendini de gösteri­yor. Her nefes ve her dakika ruhlar ona hava ve su gibi muhtaç olduğundan onun hakikatını herkesin ruhu hisseder. Kalb ve hayal bilmese de ehemmi­yeti yok. Onun için beyan ve tariften müstağnidir. Harfler ve cüzlerinden ev­vela «_" nın fenn-i sarfça bir mânâsı istianedir. Bir mânâ-yı örfisi teber­rük ma­nası olmasından bu «_" mercii mütealik kendi manasından çı­kan ­w[¬Q«B²,«~ ve ­wÅW«[«#«~ fiillerine bağla­nıyor. Veyahut Bismillah’daki per­de­sinde ²u­5 (söyle) den çıkan ²~«h²5¬~ (oku) fii­line bakar. Yani: “Ya Rabbi, ben senin isminin yardımıyla ve onun be­reketiyle okuyacağım. Her şey senin kud­retinle ve icadınla ve tevfikinle olduğu gibi, yalnız ve yalnız senin isminle baş­lıyorum.”



460- Demek Bismillah’dan sonra ²~«h²5¬~ okumak lafzı, âhirinde mukadder olma­sından hem ihlas, hem tevhidi ifade eder. Amma v²,¬~ kelimesi ise: Bi­li­niz

ki, Zat-ı Vacib-ül Vücud’un binbir esmasından bir kısmına “Esma-i Za­tiye” denilir ki, her cihetle Zat-ı Akdes’i gösterir. Onun adı ve onun ünvanıdır: “Allah, Ehad, Samed, Vacib-ül Vücud” gibi çok esma var. Bir kısmına da “Esma-i Fiiliye” tabir edilir ki, çok nevileri var. Meselâ: “Gaffar, Rezzak, Muhyi, Mümit, Mün’im, Muh­sin” gibi...» (E.L.II.96) (Bak: Esma-ül Hüsna)

«Sual: Bu fiilî isimlerinin kesretle tenevvüü neden meydana geliyor?

Cevab: Kudret-i Ezeliye’nin kâinattaki mevcudatın nevilerine, ferdlerine olan nisbet ve taallukundan husule gelir. Bu itibarla Bismillah, Kudret-i Eze­liye’nin taal­luk ve te’sirini celbeder. Ve o taalluk, abdin kesbine ve işine yar­dım edici bir ruh gibi olur. Öyle ise hiç kimse, hiç bir işini besmelesiz bırak­ma­sın!...» (İ.İ.15)



461- «Kur’an-ı Kerim nimetleri, âyetleri, delilleri tadad ederken

(54:13) ¬–_«"¬±g«U­# _«W­U¬±"«‡ ¬š«ž³~ ¬±>«_¬A«4 âyet-i celilesi tekrar ile zikredil­mekte oldu­ğun­dan şöyle bir delâlet vardır ki: Cin ve insin en çok isyanlarını, en şedid tuğyanla­rını, en azîm küfranlarını tevlid eden şöyle bir vaziyetleridir ki; nimet içinde in’amı gör­müyorlar. İn’amı görmediklerinden Mün’im-i Ha­kiki’den gaflet ederler. Mün’imden gafletleri sâikasıyla o nimetleri esbaba veya tesa­düfe isnad ederek, Al­lah’dan o ni­metlerin geldiğini tekzib ediyorlar. Binae­naleyh, herbir nimetin bidaye­tinde, mü’min olan kimse Besmeleyi okusun. Ve o nimetin Allah’dan olduğunu kasdetmekle, ken­disi ancak Allah’ın is­miyle, Al­lah’ın hesabına aldığını bilerek, Al­lah’a minnet ve şük­ranla muka­belede bulun­sun.» (M.N.95)

Evet «Esbab-ı zahiriye eliyle gelen nimetleri, o esbab hesabına almamak ge­rek­tir. Eğer o sebeb ihtiyar sahibi değilse -meselâ hayvan ve ağaç gibi- doğru­dan doğ­ruya Cenab-ı Hak hesabına verir. Madem o, lisan-ı hal ile Bis­millah der sana verir Sen de Allah hesabına olarak Bismillah de, al. Eğer o sebeb ihtiyar sahibi ise; o Bismillah demeli, sonra ondan al, yoksa alma.

Çünki, (6:121) ¬y²[«V«2 ¬yÁV7~ «v²,~ ¬h¬6²g­< ²v«7 _ÅW¬8 ~Y­V­6Ì_«# «ž«— âyetinin mânâ-yı sa­rihinden başka bir mânâ-yı işarîsi şudur ki: “Mün’im-i Ha­kiki’yi hatıra getirmiyen ve onun namıyla verilmeyen nimeti yemeyiniz” de­mektir. O halde hem veren Bis­mil­lah demeli, hem alan Bismillah demeli. Eğer o Bis­millah demiyor, fakat sen de al­mağa muhtaç isen sen Bismillah de, onun başı üstünde rahmet-i İlahiyenin elini gör, şükür ile öp, ondan al. Yani nimetten in’ama bak, in’amdan Mün’im-i Hakiki’yi düşün. Bu düşünmek bir şükürdür. Sonra o zahirî vasıtaya istersen dua et. Çünki o nimet, onun eliyle size gönde­rildi.» (L.133)




Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   146   147   148   149   150   151   152   153   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin