İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə435/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   431   432   433   434   435   436   437   438   ...   1221
1287- qqHİCRET ?hD; : Bir yerden bir yere göç etmek. Kendi memle­ketini bı­rakıp başka memlekete taşınmak. *Hz. Peygamber Aleyhissalatü Vesselâm’ın izn-i İlahî ile ve dine hizmet için Mekke’den Medine’ye hicret etmesi. (Mi. 622) (Bak.Vakf-ı Hayat, 3699.p.)

Hizmet-i diniye, meydan-ı imtihan ve ibtilada cereyan ediyor. Gerekti­ğinde evlad ü iyali, mesken ve memleketi, makam ve maaşı feda etmek imtihaniyle kader, dünya ve âhiret yolunun kavşağında birini tercih gibi im­tihan-ı şedid ile imtihan edip, mücahidîn sınıfını seçiyor.



1288- Büyük İslâm İlmihali’nin Siyer-i Enbiya kısmında zikredilen pey­gamber­lerin hicretleri hakkında verilen bilginin özeti şöyledir:

Kur’anda ve cihad-ı diniyede hicret, büyük bir fedakârlık ve gayret-i di­niye ni­şanesi olmuştur. Gerek Peygamberler tarihinde gerek İslâm tarihinde ehemmiyetli örnekleri vardır. Meselâ: Hud (A.S.) bir tarafa; Salih (A.S.) Şam,Filistin, Mekke’ye; İbrahim (A.S.) Şam, Mısır ve Kenan iline; Lut (A.S.) İbrahim (A.S.) ‘ın yanına; Şuayb (A.S.) Mekke-i Mükerreme’ye; Musa (A.S. Tih sahrasına hicretleri gibi.

Hz İsa’nın (A.S.) Havariyyunu (Bak. Havariyyun) muhtelif beldelere hic­ret et­tiler. Hatta bir manada Âdem (A.S.) da umum hicretleri mutazammın olan, Cen­net’ten dünyaya tavzifen hicret ettirildi, denilebilir.

İsa’nın ‘(A.S.) hak yolunda şart koştuğu azamî fedakarlık ve terk-i dünya Luka İncili 14. bab. 26 âyetinde şöyle ifade ediliyor: “Eğer bir kimse bana gelir ve kendi babasına, anasına, karısına, çocuklarına, kardeşlerine, kızkardeşlerine... evet hatta canına buğz etmezse, benim şakirdim olamaz.”



1289- Bir hadis-i şerifte:

. ¬š_«"«h­R²V¬7 |«"Y­O«4 _®A<¬h«3 ­…Y­Q«[«,«— _®A<¬h«3 ­~«f«" «•«Ÿ²,¬ž²~ Å–¬~

¬u¬¶<_«A«T²7~ «w¬8 ­~ÅiÇX7~ «Ä_«5 ­š_«"«h­R²7~ ¬w«8«— «u[¬5

“İslâm şüphesiz garib olarak başladı ve (günün birinde) tekrar o garib hale dö­necektir. Ne mutlu o garib (mü’min)lere!

İbn-i Mes’ud demiştir ki: Garibler kimlerdir? diye soruldu. Resul-i Ek­rem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): Kabilelerinden (İslâmiyet için) ayrılıp uzaklaşanlardır, buyurdu.”

Hadislerde İslâmiyet’in garibleşeceği haberi verildikten sonra; ¬š_«"«h­R²V¬7|«"Y­O«4 buyurulmuştur.

Gureba kelimesi Garib’in çoğuludur. garibler demektir. Son hadiste garibler; kabilelerinden, vatanlarından ayrılıp Allah yolunda hicret eden mu­hacirler diye açıklanmıştır. Tirmizi’nin Amr bin Avf (Radıyallahu Anh)dan rivayet ettiği bir ha­diste, İslâmiyet’in garib olarak başladığı ve tekrar (günün birinde) garib hale döne­ceği buyurulduktan sonra;

|¬BÅX­, ²w¬8 >¬f²Q«" ­‰_ÅX7~«f«K²4«~ _«8 «–Y­E¬V²M­< «w<¬gÅ7~ ¬š_«"«h­R²V¬7|«"Y­O«4

“Ne mutlu o garib (mü’min)lere ki halkın benden sonra bozdukları sün­netimi (yolumu) ıslah ederler” buyurulur. Bu rivayette garibler, Resul-i Ek­rem (Aleyhissalatü Vesselâm) ın sünnetini, yolunu izleyen, onunla amel eden ve olanca güçleriyle açıklamaya, ihya etmeye çalışan mü’minler diye açıklan­mış, denilebilir. Bu riavyeti dikkate alan bazı âlimler, garibleri buna göre tef­sir etmişlerdir.” (134) (Bak: 1749.p.)

Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur:

²v¬Z¬X<¬f¬" –—‡~hS²7~ ­š_«"«h­R²7~ ¬yÁV7~ |Å7¬~ ¯š²|«- Ç`«&«~

«v«<²h«8 ¬w²"~ |«K[¬2 «p«8 ¬}«8_«[¬T²7~ «•²Y«< ­yÁV7~ ­v­Z­C«Q²A¬<

“Yani: Allah’a en sevimli kimseler, dinleri için yurtlarını terk eden ga­riplerdir. Allah kıyamet gününde onları İsa (A.S.) ile beraber ba’s eder.” (R.E. sh.17)

1290- Kur’anda Hicret-i Nebevî (A.S.M.) : “(8:30) ²†¬~«— Sende o vakti hatırla ki ~—­h«S«6 «w<¬gÅ7~ «t¬" ­h­U²W«< hani o kâfirler sana mekir kuruyorlardı «¾Y­B¬A²C­[¬7 seni tu­tup bağlamaları «¾Y­V­B²T«< ²—«~ veya seni hep bir olup katletme­leri «¾Y­%¬h²F­< ²—«~ veya seni Mekke’den- çıkarmaları için su i kasd tertib edi­yorlardı. Hicret sırasında Mekke’deki vaziyet bu idi.

Umumiyetle müfessirîn, vak’anın cereyanını şöyle nakletmişlerdir: Ensar’ın İs­lâm’a gelip Resullullah’a biat ettiklerini müşrikler işittikleri vakit telaşa düştüler. Dar-ün Nedve tabir ettikleri şûralarında müzakere ve müşa­vere etmek için içtima’ ettiler. Bir ihtiyar suretinde bir iblis de: “Ben Necid’denim, içtimaınızı işittim, huzu­runuzda bulunmak istedim; her halde bende bir re’y ü pend bulmaz değilsinizdir.?” diyerek içlerine girdi, müzake­reye başladılar.

Ebu-l Bühtürî: “Benim re’yim, dedi, onu bağlar, bir odaya hapsedersiniz ve bütün menfezlerini kapatır, ancak bir delik bırakır, oradan yiyip içeceğini uzatırsı­nız. Ta ölünceye kadar.” İhtiyar: “Ne fena rey! dedi, kavminden size silah çekip ge­lenler olur, elinizden kurtarırlar.” Hişam ibn-i Amir de: “Benim re’yim, dedi, onu bir deveye yükletir, aranızdan dışarı çıkarıverirsiniz; artık ne yaparsa yapsın, size bir zararı dokunmaz.” Yine o ihtiyar, o şeyh-i Necdî: “Ne fena re’y! dedi, gider başka kavmi ifsad eder ve onlarla gelir size harbeder.” Nihayet Ebu Cehil de: “Ben o re’ydeyim ki, dedi, her batından birer delikanlı alırsınız ve birer kılıç verirsiniz; hepsi birden vururlar; kanı bütün kabaile dağılır; Benî Haşim de bütün Kureyş ile harbedemez ve şayet diyet taleb ederlerse veririz.” Bunun üzerine ihtiyar: “Bu yiği­din re’yi savab” dedi ve buna karar verip dağıldılar.

Derhal Cebrail gelip; Peygamber’e haber verdi ve hicret emrini getirdi; mucebince Aleyhissalatü Vesselâm Hazret-i Ali’yi yatağına yatırıp Hazret-i Ebubekir ile beraber Gare çıktı; düşmanlar, etrafı sarmış tarassud ediyor­lardı. Sabah olunca yatağa hücum ettiler, fakat Ali’yi gördüler, beht ü hayret içinde alıklaştılar kaldılar.” (E.T.2395)



1291- Hicretle alâkalı diğer bir âyet şöyledir:

“(9: 40) ­˜—­h­M²X«# Ş«~ Eğer siz ona Peygamber’e, gerek nefr ve gerek sair her­hangi bir suretle-nusret etmezseniz- Allah eder ­yÁV7~ ­˜«h«M«9 ²f«T«4 zira bu bir haki­kat ki Allah onu mansur kıldı; nusretine mazhar etti; hem bakınız ne kadar dar bir za­manda ~—­h«S«6 «w<¬gÅ7~ ­y«%«h²'«~ ²†¬~ kâfirler onu çıkardıkları- Mekke’den çıkmasına sebeb oldukları-vakit ¬w²[«X²$~«|¬9_«$ ikinin birisi iken ¬‡_«R²7~|¬4 _«W­; ²†¬~

ikisi o mağarada bulundukları sırada -ki Mekke’nin sağ tarafında bir saat me­safede bulunan Cebel-i Sevr’in (Bak: Hıra)= tepesinde bir mağaradır.

_«X«Q«8 «yÁV7~ Å–¬~ ²–«i²E«# «ž ¬y¬A¬&_«M¬7 ­ÄY­T«< ²†¬~ o lahzada ki, arkadaşına o biricik mu­sa­hibi Ebu Bekir-i Sıddık’a-”Mahzun olma, çünki her halde Allah bizimle beraber­dir.” diyordu.” (E.T.2546)



1291- Peygamberimiz’in ‘(A.S.M.) din uğrunda çektiği musibetlere karşı göster­diği azami sabr u sebatı, ümmeti içinde başta sahabeler ve eazım-ı ümmet dahi aynı yolu takib ederek bu İlahî imtihanı yüksek derece ile ka­zanmışlardır. Hem tekâmül sahasının bir nevi olan mübareze kanunuyla te­rakki ve de Din-i Mübin’i i’lâ etmiş­lerdir.

Mevzuumuzla alâkalı bir sual ve cevab:

“Eğer. denilse: “Mübarek İslâmiyet ve nuranî Asr-ı Saadet’in başına ge­len o dehşetli kanlı fıtnenin hikmeti ve vech-i rahmeti nedir? Çünki onlar, kahra lâyık de­ğil idiler?

Elcevab: Nasılki baharda dehşetli yağmurlu bir fırtına, her taife-i nebata­tın, to­humların, ağaçların istidadlarını tahrik eder, inkişaf ettirir; herbiri ken­disine mahsus çiçek açar, fıtrî birer vazife başına geçer. Öyle de: Sahabe ve Tabiîn’in başına gelen fitne dahi, çekirdekler, hükmündeki muhtelif ayrı ayrı istidadları tahrik edip kamçı­ladı; “İslâmiyet tehlikededir, yangın var!” diye her taifeyi korkuttu, İslâmiyetin hıf­zına koşturdu. Herbiri, kendi istidadına göre camia-i İslâmiyetin kesretli ve muhteli f vazifelerinden bir vazifeyi omuzuna aldı, kemal-i ciddiyetle çalıştı. Bir kısmı ha­dislerin muhafazasına, bir kısmı Şeriat’ın muhafazasına, bir kısmı hakaik-i imaniye­nin muhafaza­sına, bir kısmı Kur’anın muhafazasına çalıştı ve hakeza herbir taife bir hiz­mete girdi. Vezaif-i İslâmiyette hummalı bir surette sa’yettiler. Muhtelif renk­lerde çok çiçekler açıldı. Pek geniş olan âlem-i İslâmiyetin aktarına, o fırtına ile to­humlar atıldı; yarı yeri gülistana çevirdi. Fakat maatteessüf o güller ve gülistan içinde ehl-i bid’a fırkalarının dikenleri dahi çıktı.

Güya dest-i kudret, celal ile o asrı çalkaladı, şiddetle tahrik edip çevirdi, ehl-i himmeti gayrete getirip elektriklendirdi. O hareketten gelen bir kuvve-i anil-merke­ziye ile pek çok münevver müçtehidleri ve nurani muhaddisleri, kudsi hâfızları, asfiyaları, aktabları âlem-i İslâmın aktarına uçurdu. hiçret et­tirdi. Şarktan garba ka­dar ehl-i İslâmı heyecana getirip, Kur’anın hazinele­rinden istifade için gözlerini aç­tırdı.” (M.100)


Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   431   432   433   434   435   436   437   438   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin