İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə47/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   43   44   45   46   47   48   49   50   ...   1221
133-qqÂHİRZAMAN –_8ˆh'´~ : Dünyanın son zamanı ve son devresi. Dünya hayatının kıyamete yakın son devresi ki, çeşit çeşit kötülüklerin ve fitnelerin çoğal­dığı zamandır. (Bak: Fitne)

134-qqAHLÂK »Ÿ'~ : (Hulk. c.) Huy, tabiat. İnsanın davranış tarzı, tu­tum ve tavrı. İnsanın do­ğuştan olan veya sonradan kazandığı zihnî veya ruhî halleri ve bu hallerinden doğan iyi veya kötü tavır ve hareketleri.

Filozoflar hangi hareketlerin iyi, hangilerinin kötü olduğu ve insanın ne­den ah­lâk kaidelerine uyması gerektiği mevzuunda ortak bir fikre varamadı­lar. Kimi menfaatı, kimi hazzı, kimi saadeti, kimi de vazifeyi ahlâkın temeli saydı. İslâm âhlakı ise âhlakın temeli olarak, Allah’ın emrine uygunluğu şart koşmuş ve gaye olarak da Allah rızasını kazanmayı esas almıştır. Böylece in­sanı şahsî veya iç­timaî bencillikten kurtarmıştır. Ahlâkı da, cemiyetten cemi­yete ve zamanla de­ğişen keyfî ve tesadüfî kaideler yığını olmaktan çıkarıp, Allah’ın emirlerine uy­gunluğu esas almakla birlik ve beraberliği ve devamlı­lığı sağlamıştır. (Bak: Âdab, Afv, Enaniyet, Kemalat, Li­san-ı Hal, Münakaşa, Nefs-i Emmare, Riya, Sıdk, Vicdaniyat) (Ahlâkta nisbî durum­lar, bak: 241.p.)



135- İslâmiyet nazarında iman ve amel, nazariyat ve tatbikat bir bütün teşkil eder. Ahlâkta da durum aynıdır. Yani ahlâk-ı İslâmiye fiilen yaşanmalı­dır. Bu­nun en bariz örneği, Peygamberimiz Hz. Muhammed (A.S.M.)’dır.

«Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Hakîm’de (68:4) ¯v[¬P«2 ¯s­V­' |«V«Q«7 «tÅ9¬~«— ferman eder. Rivayat-ı sahiha ile Hazret-i Aişe-i Sıddîka (R.A.) gibi sahabe-i güzin, Hazret-i Pey­gamber Aleyhissalatü Vesselâmı tarif ettikleri zaman “Hulukuhu-l-Kur’an” diye ta­rif ediyorlardı. Yani, “Kur’anın beyan ettiği mehasin-i ahlâkın misali, Muhammed Aleyhissalatü Vesselâm’dır. Ve o mehasini en ziyade imti­sal eden ve fıtraten o mehasin üstünde yaratılan odur.» (L.59)

Bir rivayette “Kişide iyi hal; libas güzelliği değil, vakar ve ciddiyet­tir.” buyurulur. (R.E. sh.362)

136- «Malumdur ki, bir zatta içtima eden ahlâk-ı âliyenin imtizacından iz­zet-i nefis, haysiyet, şeref, vakar gibi; hasis, alçak şeylere tenezzül etmeğe mü­saade etme­yen yüksek haller husule gelir. Evet melaike, uluvv-ü şanların­dan, şeytanları redde­der, kabul etmezler. Kezalik, bir zatta içtima eden ah­lâk-ı âliye; kizb, hile gibi alçak halleri reddeder. Evet yalnız şecaatla iştihar eden bir zat, kolay kolay yalana tenez­zül etmez. Bütün ahlâk-ı âliyeyi cem’eden bir zat, nasıl yalana ve hileye tenezzül eder; imkânı var mıdır?

137- Hülasa: Hazret-i Muhammed Aleyhissalatü Vesselâm kendi kendine güneş gibi bir bürhandır. Ve keza, o zatın (A.S.M.) dört yaşından kırk yaşına ka­dar geçir­miş olduğu gençlik devresinde bir hilesi, bir hıyaneti görülmemiş ve bir yalanı işi­tilmemiştir. Eğer o zatın yaradılışında, tabiatında bir fenalık, bir kötülük hissi ve meyli olmuş olsaydı; behemehal gençlik saikasıyla dışa­rıya ve­recekti. Halbuki bütün yaşını, ömrünü kemâl-i istikametle, metanetle, iffetle, bir ıttırad ve intizam üzerine geçirmiş, düşmanları bile hileye işaret eden bir halini görmemişlerdir. Ve keza yaş kırka baliğ olduğunda iyi olsun, kötü olsun ve na­sıl bir ahlâk olursa olsun rüsuh peyda eder, meleke haline gelir, (Bak:1591. p) daha terki mümkün olmaz. Bu zatın tam kırk yaşının ba­şında iken yaptığı o inkılab-ı azîmi, âleme kabul ve tasdik ettiren ve âlemi celb ve cezbettiren, o za­tın (A.S.M.) evvel ve âhir herkesçe malum olan sıdk ve emaneti idi. Demek o zatın (A.S.M.) sıdk ve emaneti, dava-yı nübüvve­tine en büyük bir bürhan ol­muştur.» (İ.İ. 107)


Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   43   44   45   46   47   48   49   50   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin