78-qqADALET }7~f2 : Zulüm etmemek. Herkese hakkını vermek ve lâyık olduğu muameleyi yapmak. Mahkeme. Hak ve hukuka uygunluk. Haksızları terbiye etmek. İnsaf. Ma’delet. Dâd. Cenab-ı Hakk’ın emrini, emrettiği şekilde tatbik etmek. Suçluya Allah’ın kanununu icra etmek. (Bak: Ceza, Hadd, Hukuk, Teşri)
79- Beşer hayatında, adalet kanunlarına ihtiyaç vardır. Çünkü:
«İnsan, bütün hayvanlardan mümtaz ve müstesna olarak, acib ve latif bir mizac ile yaratılmıştır. O mîzac yüzünden, insanda çeşit çeşit meyiller, arzular meydana gelmiştir. Meselâ: İnsan, en müntehab şeyleri ister; en güzel şeylere meyleder; zînetli şeyleri arzu eder; insaniyete lâyık bir mâişet ve bir şerefle yaşamak ister.
Şu meyillerin iktizası üzerine, yiyecek, giyecek ve sair hacetlerini istediği gibi güzel bir şekilde tedârikinde çok sanatlara ihtiyacı vardır. O sanatlara vukufu olmadığından, ebna-yı cinsiyle teşrik-i mesai etmeye mecbur olur ki; herbirisi, semere-i sa’yiyle arkadaşına mübadele suretiyle yardımda bulunsun ve bu sayede ihtiyaçlarını tesviye edebilsinler.
Fakat insandaki kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye, kuvve-i akliye, Sâni’ tarafından tahdid edilmediğinden ve insanın cüz-i ihtiyarisiyle terakkisini temin etmek için bu kuvvetler başıboş bırakıldığından, muamelatta zulüm ve tecavüzler vukua gelir. Bu tecavüzleri önlemek için cemaat-i insaniye, çalışmalarının semerelerini mübadele etmekte adalete muhtaçtır. Lakin her ferdin aklı adaleti idrakten âciz olduğundan, külli bir akla ihtiyaç vardır ki, ferdler o külli akıldan istifade etsinler. Öyle külli bir akıl da, kanun şeklinde olur. Öyle bir kanun ancak şeriattır.» (İ.İ.84)
«Adalet iki şıktır. Biri müsbet, diğeri menfidir. Müsbet ise; hak sahibine hakkını vermektir. Şu kısım adalet, bu dünyada bedahet derecesinde ihatası vardır. Çünkü, her şeyin istidad lisanıyla ve ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla ve ıstırar lisanıyla Fâtır-ı Zülcelal’den istediği bütün matlubatını ve vücud ve hayatına lâzım olan bütün hukukunu mahsus mizanlarla, muayyen ölçülerle bilmüşahede veriyor. Demek, adaletin şu kısmı, vücud ve hayat derecesinde kat’i vardır.
İkinci kısım menfidir ki: Haksızları terbiye etmektir. Yani, haksızların hakkını, tazib ve tecziye ile veriyor. Şu şık ise; çendan tamamıyla şu dünyada tezahür etmiyor. Fakat, o hakikatın vücudunu ihsas edecek bir suretle hadsiz işarat ve emarat vardır. Ezcümle: Kavm-i Âd ve Semud’dan tut, tâ şu zamanın mütemerrid kavimlerine kadar gelen sille-i te’dib ve taziyane-i ta’zib, gayet âlî bir adaletin hükümran olduğunu hads-i kat’i ile gösteriyor.» (S.85)
80- Hem, zulm-ü beşer içinde kaderin adaleti bulunur. Evet «bazan zulüm içinde adalet tecelli eder. Yani insan bir sebeble bir haksızlığa, bir zulme maruz kalır; bu sebeb haksız olur. Bu hüküm bir zulüm olur. Fakat bu vakıa, adaletin tecellisine bir vesile olur. Kader-i İlahî başka bir sebebten dolayı cezaya, mahkumiyete istihkak kesbetmiş olan o kimseyi bu def’a bir zalim eliyle cezaya çarptırır, felakete düşürür. Bu, adalet-i İlahî’nin tecellisidir.» (E.L.II.78)
81- Evet «Kader, hakiki illetlere bakar, adalet eder. İnsanlar, zahirî gördükleri illetlere, hükümlerini bina eder; kaderin aynı adaletinde zulme düşerler. Meselâ: Hâkim seni sirkatle mahkum edip hapsetti. Halbuki, sen sârık değilsin. Fakat, kimse bilmez gizli bir katlin var. İşte, Kader-i İlahî dahi seni o hapisle mahkum etmiş. Fakat kader, o gizli katlin için mahkum edip adalet etmiş. Hâkim ise, sen ondan masum olduğun sirkate binaen mahkum ettiği için zulmetmiştir. İşte şey-i vâhidde iki cihetle kader ve icad-ı İlahînin adaleti ve insan kesbinin zulmü göründüğü gibi, başka şeyleri buna kıyas et. Demek, kader ve icad-ı İlahî; mebde’ ve münteha, asıl ve fer’, illet ve neticeler itibariyle şerden ve kubuhtan ve zulümden münezzehtir.» (S.464)
Dostları ilə paylaş: |