1399- qqHÜRMET }8h& : Riayet. *Haysiyet. Şeref. *Haramlılık. Irz, namus gibi başkasına helal olmayan husus.
Hürmet: Müslüman bir cemiyette küçüklerin mü’min büyüklere nesebî yakınlık veya yaş itibariyle veya diyanet, ilim, hamiyet, fedakârlık, dirayet gibi faziletlere sahib olduklarından dolayı kendinden üstün olana, üstünlüğünü kabul etmenin neticesi olarak kalb’de duyulan his ve bu hissin neticesi olarak da o şahsa karşı tavır ve hareketlerinde edebli davranış diye tarif edilebilir. Buna göre hürmetin hakikatı, kalb ve vicdanda bulunur; fiil ve hareketlerde tezahür eder. O halde yalnız zahiren gösterilen hürmet, ciddiyete sahip değildir. Bu tarz zahirî hürmetler, ya bir âdet ve alışkanlık veya hürmet edilen şahsın zararlarından korunma veya bazı menfaatler görme gibi sebeblere dayanır. Bu hal asrımızda olduğu gibi, bozuk cemiyetlerde daha çok yaygınlaşır.
Her şeyin bir hakikati ve asliyeti olduğu gibi, hürmetin de bir hakikati vardır. Evet hürmet, bir kimsenin şahsında bulunan İslâmî ahlâk, fazilet ve meziyetlerinden dolayı o zâta karşı kalbde duyulan bir his ve bu hissin fiilî tezahürü olduğuna nazaran, hürmet edenin de, hürmet etmesinin sebebi olan meziyetleri bilen ve takdir eden kâmil bir kimse olduğu anlaşılır. Çünki bu hürmet, şahsın zâtına değil, şahsında görülen vasfınadır. Buna göre şayan-ı hürmet olan zâtlara hürmet etmeyen kişinin, sebeb-i hürmet olan kâmil sıfat ve meziyetlere takdir hisleri bulunmıyan sönük bir kalb ve vicdan sahibi olduğuna, manevi değerlere değer veremeyen basitlikte kaldığına veya “Enesini sevenler başkasını sevmezler” (S.708) hükmünce hissine mağlub olduğuna bir alâmet göstermiş oluyor. Zira kâmil bir insanın kemalatı sevip takdir etmesi ihtiyarî olmaktan daha vicdanî ve fıtrîdir. Yani kâmil insan kemalatı vicdanen takdir eder.
İslâm cemiyeti veya cemaatlerinde hakiki hürmetlilik ve hürmetsizlik sebebi, daha çok hürmet edilecek tarafta aranır. Zira samimi hürmet, hürmete lâyık meziyetlerin bulunmasına mütevakkıftır. Bununla beraber vicdanen bozuk veya ideolojik menfi cereyanlara bağlı veya aşırı tarafgirliğe girmiş olanların, kâmil ve fâzıl zatlara hürmetsizlikleri ve aksine olarak da zâlim ve fâsık başlarına hürmetleri, doğru yoldan ayrılmış olmaklığın neticesidir. Bu hal, sabit ve ebedî hak ölçüleri içinde mütalaa edilmez, şahsî ve hissîdir. Bu tarzda müfritane ve ölçüsüz hareket eden Avrupa hayranlarının, İslâm büyüklerine hürmeti ifratkârlıkla itham etmelerine karşı Bediüzzaman Hazretleri şöyle cevab veriyor:
“Mutaassıblara hücum eden Avrupa kâselisleri, herbiri yüz mutaassıb kadar meslek-i sakîminde mutaassıbdır. Bunlardan birisi Şekspir medhinde ettiği ifratı, şayet bir hoca o ifratı Şeyh Geylanî (K.S.) medhinde etse idi, tekfir olunacaktı.” (S.T.İ. 62)
İmanlı olmak şartiylı bir kimsenin iyilikleri fenalıklarından fazla ise, o kimse hürmet ve muhabbete lâyıktır. Uhuvvet-i İslâmiyenin mühim bir esası olan bu kaideye muhalif düşen ve “insanın hayat-ı içtimaiyesini ifsad eden bir desise-i şeytaniye şudur ki: Bir mü’minin bir tek seyyiesiyle bütün hasenatını örter. Şeytanın bu desisesini dinleyen insafsızlar, mü’mine adavet ederler. Halbuki Cenab-ı Hak haşirde adalet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a’mal-i mükellefini tarttığı zaman, hasenatı seyyiata galibiyeti, mağlubiyeti noktasında hükmeyler. Hem seyyiatın esbabı çok ve vücudları kolay olduğundan, bazan bir tek hasene ile çok seyyiatını örter. Demek bu dünyada, o adalet-i İlahiye noktasında muamele gerektir. Eğer bir adamın iyilikleri fenalıklarına kemmiyeten veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır. Belki kıymetdar bir tek hasene ile, çok seyyiatına nazar-ı afv ile bakmak lâzımdır. Halbuki insan, fıtratındaki zulüm damarıyla, şeytanın telkiniyle, bir zatın yüz hasenatını bir tek seyyie yüzünden unutur, mü’min kardeşine adavet eder, günahlara girer. Nasıl bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa bir dağı setreder göstermez. Öyle de, insan garaz damarıyla, sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenatı örter, unutur, mü’min kardeşine adavet eder, insanların hayat-ı içtimaiyesinde bir fesad âleti olur.” (L.88)
1400- Herşeyde olduğu gibi hürmet mevzuunda da şeair manasında fiilî dersin ehemmiyeti büyüktür. Yani, ciddi manada ve adab-ı İslâmiyeye uygun hürmet eden ve edilen, tatbikatta bulunmalı ve görünmelidir ki; cemiyet hayatında fiilî bir ders ve telkin olsun. Meselâ, fazilet ve yaşça büyüklere âdabına uygun olarak hürmet eden, kendinden küçüğü de kendisine hürmet etmesine; aksi halde hürmet etmiyen dekendisine hürmet edilmemesine fiilen teşvik etmiş oluyor demektir. Böylece cemiyette hürmetsizliğin artmasına vesile olunmuş olur. Mukaddesata hürmette de durum aynıdır.
Dostları ilə paylaş: |