İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə473/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   469   470   471   472   473   474   475   476   ...   1221
qqHÜRMET-İ RİBA š_"‡ }8h& : Ribanın yani faizin haram oluşu. (Bak: Riba)

1405- qqHÜRRİYET }: Serbestlik Hür oluş. Başkasının baskısı ve emri al­tında olmamak. Meşru haklarına tam sahib olabilmek. Esaretin zıddı.

“Lisan-ı İslâm’da hürriyet, hukukuna malikiyet diye tarif olunur. (Keşf-i Pezdevî). Bunun zıddı, hukukuna başkasının malik olması demek olan esaret ve rıkkiyettir. Asl-ı hukuk ise vaz’-ı ilahîdir. Binaenaleyh herhangi bir ferdin vaz’-ı İlanhî olan hukuku kendi rızası munzam olmaksızın diğer bir vaz’ı be­şerî ile tebdil, tağyir veya tasarrufa mahkûm olabiliyorsa o artık yalnız Al­lah’ın kulu değildir. Ve onda bir hisse-i esaret vardır. Ve artık onun vecaib ü vezaifi, mahz-ı hakkın icabına değil, şunun bunun keyf ü iradesine tabidir.” (E.T. 129)

Kul Allaha karşı hür olamaz, insana karşı hür olur. Evet Allah’ın emir ve yasaklarına muhalefetten men edib uhrevî cezadan kurtaran şer’i ceza, fâni hayattaki hürriyet-ihayvaniden ebedî hayattaki hürriyete eriştirir. Demek ha­kiki hürriyet hürriyet-i şer’iyedir.

1405/1- Hürriyetler: Hürriyet-i din, hürriyet-i kelâm, hürriyet-i şahsiye, hürri­yet-i umumiye, hürriyet-i vicdan gibi muhtelif tabirlerle ifade edilir. Bu hürriyetlerin hududlarını tesbit etmekte beşer tarihinde hayli merhaleler geçi­rilmiş ve hayli fikir­ler, nazariyeler serdedilmiş ve kanunî hadler konulmuştur. Fakat bu sahada semavî dinlerin hükümran olduğu devreler müstesna, kavi­ler, mütehakkim azınlık istibdadat-ı mütenevviayı icra etmişler; (Bak: 1975/1 p.) fakat bu istibdadlar şiddetli hürriyet macadelelerine yol açmış ve zamanla da istibdadlar kırılmış ve daha da kıralacaktır. Beziüzzaman Hazretlerin bu­nunla alâkalı olarak şöyle der:

“Hayat-ı içtimaiye-i siyasi itibariyle beşer bir kaç devir geçirmiş

Birinci devir: Vahşet ve bedevilik devri.

İkinci devir: Memlukiyet devri.

Üçüncü devir: Esir devri.

Dördüncü devir: Ecir devri.

Beşinci devir: Malikiyet ve serbestiyet devridir.

Vahşet devri dinlerle, hükümetlerle tebdil edilmiş. Nim- medeniyet devri açıl­mış. Fakat nev-i beşerin zekileri ve kavileri, insanların bir kısmını abd ve memlûk ettihaz edip hayvan derecesine indirmişler. Sonra bu memlûkler bir intibaha düşüp, gayrete gelip o devri esir devrine çevirmişler. Yani memlûkiyetten kurtulup fakat “elhükmü lil galib” olan zalim düsturuyla yine insanların kavileri zaiflerine esir mu­amelesi yapmışlar. Sonra İhtilal-i Kebir gibi çok inkılablar ile bu devir de ecir dev­rine inkılab ettirilmiştir. Yani zen­ginler olan havas tabakası, avamı ve fukarayı ücret mukabilinde hizmetkâr ittihaz etmesi, yani sermaye sahipleri, ehl-i sa’y ve ameli kü­çük bir ücrete mukabil istihdam etmeleridir...” (Risale-i Nur Külliyatından 28. Mektub’un 6. Risalesi olan 6. Mes’ele’den)



1405/2- Bu mücadeleler aynı zamanda hürriyetlerin hudutlarının tesbitini ciddi bir mes’ele olarak ortaya koymuştur. Hürriyetlerin hududunu tesbitte değişmez ve müşterek ölçü ve esaslar olarak da:

1- Milli iradenin hükümranlığını sağlayan serbest seçim,

2- Fert ve zümre hâkimiyetini kaldıran hukuk devleti olma prensibi,

3- Fikir ve söz hürriyeti, yani düşünce ve inancını tebliğ, tedris ve neşir hürri­yetleri,

4- Din ve vicdan hürriyetleri tesbit edilmiştir. Yani, bu esaslara aykırı düşmeyen fikir ve faaliyetler, başkalarına zarar vermemek ve meşr’u hürri­yetlerine dokunma­mak şartıyla hür ve serbest bırakılır.

Bununla beraber, insaniyetin lâzım olan aile müessesesi ve iktisadiyatın temel prensibi olan hür teşebbüs ve mülkiyet hakkı da değişmez esaslardır. İktisadiyat prensibine aykırı düşen aşırı ve mutlak devletçilik, yani komü­nizmin hiç bir manevi varlık ve değer kabul etmeyen materyalist ve inkârcı vasfından sonraki bu ikinci vasfıda, insanın temel haklarına aykırıdır.

İşte mezkûr kıstas ve değişmez esaslar, hürriyetlerin tesbitinde temel öl­çülerdir. Bu ölçülere muhalefet edenlere hürriyet hakkı verilmez ve bu hu­susta kanunî mü­eyyideler konulur. (Bak: 2743.p.)

1406- Hürriyetin, yani İkinci Meşrutiyet’in ilânı zamanında şark vilayetle­rini, medeniyet ve meşrutiyet-i meşrua cihetinde ikaz etmeye çalışan Beziüzzaman Said Nursî ile muhatabları arasındaki sual ve cevabları ihtiva eden matbu Münazarat ve diğer bazı eserlerinden, hürriyet meselesiyle alâ­kalı bir kaç örnek:

“Sual: Hürriyeti bize çok fena tefsir etmişler. Hatta adeta hürriyette in­san her ne sefahet ve rezalet işlerse, başkasına zarar vermemek şartıyla birşey denilmez diye bize anlatmışlar. Acaba böyle midir?

Cevab: Öyleler hürriyeti değil, belki sefahet ve rezaletlerini ilan ediyorlar ve ço­cuk bahanesi gibi hezeyan ediyorlar. Zira nazenin hürriyet, adab-ı şeri­atla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lâzımdır. Yoksa sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir. Belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır. Nefs-i emmareye esir ol­maktır.

Hürriyet-i umumi, efradın zerrat-ı hürriyatının muhassalıdır. Hürriyetin şe’ni odur ki: Ne nefsine, ne gayriye zararı dokunmasın.” (Mün.14)

“Belki hürriyet budur ki: Kanun-u adalet ve te’dibden başka hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes hare­kât-ı meşruasında şahane serbest olsun. ¬yÁV7~ ¬–—­… ²w¬8 ®_"«_"²‡«~ _®N²Q«" ²v­U­N²Q«" ²u«Q²D«< «ž nehyinin sır­rına mazhar olsun.” (Mün. 16)

1407- “Rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinat’a hizmetkâr olan adam, başka­sına te­zellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye, o adamın izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi; başkasının hürriyet ve huku­kuna tecavüz etmeyi dahi o adamın şefkat-i imaniyesi bı­rakmaz. Evet bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tenezzül etmez. Bir biçareye tahak­küme dahi, o hizmetkâr tenezzül etmez. Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet..” (Mün. 18)

1408- “Sual: Gayr-ı müslimlere nasıl müsavi olacağız?

Cevab: Müsavat ise, fazilet ve şerefte değildir; hukuktadır. Hukukta ise, şah ve geda birdir. Acaba bir şeriat, karıncaya bilerek ayak basmayınız dese, tazibinden men’etse; nasıl Benî Âdem’in hukukunu ihmal eder? Kellâ ... Biz imtisal etmedik. Evet İmam-ı Ali’nin (R.A.) adi bir Yahudi ile muhakemesi ve medar-ı fahriniz olan Salahaddin-i Eyyubi’nin miskin bir Hristiyan ile mürafaası sizin şu yanlışınızı tashih eder zannederim.” (Mün. 24) (Bak: 779.p.)



1409- “İmandan gelen hürriyet-i şer’iye iki esası emreder.

²u«Q²D«< «ž¬…_«A¬Q²V¬7 ~®f²A«2 ­–Y­U«< «ž ¬y±V¬7 ~®f²A«2 «–_«6 ²w«8 «uÅ7«g«B«< «ž«— «uÅ7«g­< «ž ²–«~

¬w«W²&Åh7~ ­}Å[¬O«2 ­}Å[¬2²hÅL7~ «}Å<¬±h­E²7«~ ²v«Q«9 ¬yÁV7~ ¬–—­… ²w¬8 _®"_«"²‡«~ _®N²Q«" ²v­U­N²Q«"

Yani: İman bunu iktiza ediyor ki, tahakküm ve istibdad ile başkasını tezlil et­memek ve zillete düşürmemek... ve zalimlere tezellül etmemek... Al­lah’ı hakiki abd olan, başkalara abd olamaz. Birbirinizi -Allah’tan başka ken­dinize Rab yapmayınız. Yani Allah’ı tanımayan, herşeye, herkese nisbetine göre bir rububiyet tevehhüm eder; başına musallat eder.

Evet hürriyet-i şer’iye Cenab-ı Hak’ın Rahman, Rahim tecellisiyle bir ih­sanıdır ve imanın bir hassasıdır.” (H.Ş.61) (Hürriyetin tahdidi, bak: 1852.p.)

1410- “Hürriyeti adab-ı şeriatla takyid ediniz. Zira cahil efrad ve avam-ı nas kayıdsız hür olsa, sefih ve itaatsız olur.” (İ.M.Ş. 17)

“Evet, ihtilal-i Firansavîde hürriyet-perverlik tohumuyla ve aşılamasıyla sosya­listlik türedi., tevellüd etti. Ve sosyalistlik ise bir kısım mukaddesatı tahrib ettiğin­den aşıladığı fikir, bilahare Bolşevikliğe inkılab etti. Ve Bolşe­viklik dahi çok mukad­desat-ı ahlâkiye ve kalbiye ve insaniyeyi bozduğundan; elbette ektikleri tohumlar hiç bir kayıd ve hürmet tanımayan anarşislik mah­sulünü verecek. Çünki kalb-i insanî­den hürmet ve merhamet çıksa; akıl ve zekâvet, o insanları gayet dehşetli ve gaddar canavarlar hükmüne geçirir. daha siyasetle idare edilmez.” (Ş.588)




Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   469   470   471   472   473   474   475   476   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin