1950- qqKAYYUM •Y±[5 : “Kıyam’dan (fey’ul) vezninde bir siga-i mübalağadır ki, kendi kaim, diğerlerini mukim ve mukavvim demektir.” (E.T. 849)
Başlangıç, nihayet ve yeniden oluş gibi hallerden münezzeh ve ezelden ebede kaim, daim ve var olan manasında Allah’ın bir ismidir. Bütün eşyanın ancak kendisi ile kaim olduğu Cenab-ı Hak. (Bak.229.p.)
1951- “Sırr-ı kayyumiyetin cilvesine bu noktadan bakınız ki: Bütün mevcudatı ademden çıkarıp, her birisini bu nihayetsiz fezada (13:2)
_«Z«9²—«h«# ¯f«W«2¬h²[«R¬" ¬~«Y«WÅK7~ «p«4«‡ >¬gÅ7~ yÁV7«~ sırrıyla durdurup, kıyam ve beka verip, umumunu böyle sırr-ı kayyumiyetin tecelisine mazhar eyliyor. Eğer bu nokta-i istinad olmazsa; hiçbir şey kendi başıyla durmaz, hadsiz bir boşlukta yuvarlanıp ademe sukut edecek.
Hem nasılki bütün mevcudat, vücudları ve kıyamları ve bekaları cihetinde Kayyum-u Zülcelal’e dayanıyorlar; kıyamları onunladır. Öyle de, mevcudatın keyfiyat ve ahvalinde binler silsilelerin; (temsilde hata olmasın) telefon, telgraf silsilelerinin merkezi ve santral direği hükmünde olan sırr-ı kayyumiyette
yÇV6 h²8«²~ p«%²h< ¬y²[«7¬~«— (ll:123) sırrıyla, uçları bağlıdır. Eğer o nuranî nokta-i istinada dayanmazlarsa, ehl-i akılca muhal ve batıl olan binler devirler ve teselsüller lâzım gelecek; belki mevcudat adedince batıl olan devirler ve teselsüller lâzım gelir. Meselâ: Bu şey (hıfz veya nur veya vücud veya rızık gibi) bir cihette buna dayanır; bu da ötekine; o da ona... gitgide herhalde nihayetsiz olamaz, bir nihayeti bulunacak. İşte bütün böyle silsilelerin müntehaları; elbette sırr-ı kayyumiyettir. Sırr-ı kayyumiyet anlaşıldıktan sonra, o mevhum silsilelerde birbirine dayanmak rabıtası ve manası kalmaz, kalkar; herşey doğrudan doğruya sırr-ı kayyumiyete bakar.” (L.346)
Dostları ilə paylaş: |