Tıp Eğitimi ve Önemli Hekimler
Anadolu Selçuklularındaki tıp eğitimi İslam Medeniyeti döneminde başlamış medrese ve darüşşifalarda verilen tıp eğitimi şeklinde idi. Hekim adayı hocasını seçer ve onun derslerine katılır, pratiklerde yanında olurdu. Ayrıca Anadolu’da usta –çırak usulüyle tıp eğitimi de veriliyordu. Serbest hekim diğer esnaf teşkilatındaki gibi gençleri alıp uzun bir eğitim döneminde yetiştirdikten sonra onun da serbest hekimlik yapma yetkisini onaylıyorlardı ve o genç, hekim olarak görev yapmaya başlıyordu. Anadolu Selçukluları döneminde dârüşifâlarda hekim tayinlerine ait belgelerden ikisi günümüze kadar gelebilmiştir. Bunlardan biri Konya Dârüşşifâsı hekimi İzzeddîn’in yerine atanan Burhânüddîn Ebû Bekr’e, aittir. Bu belgede yeni hekimin atanmasında uyulması gereken kurallara işaret edilmektedir. Bu kurallar; “Hastalarına şefkat ve merhametle davranması, hasta ve deliler arasında fark gözetmemesi gerektiği” idi. . İkinci belge ise , Şerafeddîn Ya‛kûb’un başarılı bir hekim olduğundan dolayı hastaneye tayin edildiğine dair idi. Burada da genel kurallar belirtilmiş; “ Hastalara yazdığı reçetelerde ilâçların terkibini klâsik tıbbî eserlerdekinden değişik yazmaması gerektiği. Ayrıca zengin ile fakir arasında ayırım yapmaması istenmekte, hastanedeki tıbbî eğitim sırasında öğrencilerin mesleki problemlerini açık delillerle aydınlatması gerektiği” vurgulanmaktadır.
Selçuklular döneminin edebiyat eserlerinde de o dönem tıp uygulamalarına ait bilgiler buluyoruz.Bunlardan birinde hekimin hastalık teşhisi şöyle anlatılır; “Bir doktor hastanın yanına geldiği zaman onun iç doktoruna sorar. Senin içinde bir doktorun vardır ve bu da senin mizacındır. Bu mizaç bir şeyi ya kabul eder, yahut etmez……bu mizaç zayıflayıp bozulunca … harici doktora muhtaç olur. Doktorun gelip hastanın nabzını tutması, nabızda hissettiği damarının atması ona cevaptır. İdrarı muayene etmesi gerekir. İdrarın rengi ve kokusu da ona konuşmadan verilen cevaptır” bir başka eserde de hekimler için; Bir doktor safra derdini, öteki doktor kuluncu, bir başka doktor sersamı, bir diğeri sıtma ve verem yahut zatülcenp hastalığını iyileştirirse, bu doktorlar başka hastalığı iyileştiremezler demek doğru olmaz” denmektedir.
Selçuklu dönemi Anadolu’sunda ilâçlar şehirlerde aktar dükkânlarında veya hekimler tarafından hazırlanır ve satılırdı. Tıp kitaplarındaki formüllere göre hazırlanan bu ilâçların ham maddelerinin büyük bir kısmı Anadolu’da yetişen bitkiler idi. Diğerleri ise İpek ve Baharat yolu ile Hindistan’dan ve İslâm ülkelerinden temin edilirdi. Darüşşifâ ve kervansarayların içinde da kendi ölçülerinde eczaneleri vardı.
O dönemin bilimsel tıbbında bazı bitkiler de halk tarafından kullanılıyordu: Meselâ uzun süren ateşli hastalıklarda sarımsak veya ezilmiş bal karışımı, ishalde sarı helile, harâreti kesici olarak, bal-sirke karışımı, soğuk algınlıklarda bal, sarımsak, yoğurt; gözü kuvvetlendirmek için çiğ şalgam yemek; kabızlığa karşı mahmûde, ishale karşı sarı helile kökü , barsak ağrılarında tiryâk ve tiryâk-ı farûkî, deri hastalıklarında kaplıcalar; hava değişikliklerinde sulandırılmış şerbetler, uykusuzlukta haşhaş sütü , cüzâm için kaplıcalara, nezlede ise kan almak, hamama gitmek gibi yollara başvuruluyordu.
Anadolu Selçukluları döneminde devlet organizasyonunun dili Farsça, bilim dili Arapça , konuşma dili Türkçe idi. Fakat Tıp dili zamanla Türkçeleşti. Anadolu’da yazılan ilk Türkçe tıp eserleri kaleme alındı. Buna ilk örnek 1233 yılı civârında Harezm’den Anadolu’ya gelen Hekim Bereket’in Arapça yazdığı Tuhfe-i Mübârizi adlı eserini bizzat kendisinin Türkçe’ye tercümesiyle başlayıp, daha sonra Beylikler döneminde Aydınoğlu, Menteşe, Karesi, Çandaroğlu Beyliklerinde yazılan eserlerle devam etmişti. Bu dönemin önemli hekimleri ve eserleri şunlardı;
Dostları ilə paylaş: |