İZCİNİn el kitabi


DEPREMLE YAŞAMAYI ÖĞRENMEK



Yüklə 0,89 Mb.
səhifə17/18
tarix29.10.2017
ölçüsü0,89 Mb.
#20883
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   18

DEPREMLE YAŞAMAYI ÖĞRENMEK
Anadolu, bin yıllardır depremlerle sallanıyor. İç Anadolu'da gördüğümüz yüzlerce yerleşim yığıntısı "Höyük", güneydeki denize inmiş batık kentler hep bu doğa olayının sonucu.
"Ben depremin ne zaman olacağını biliyorum" diyenlere inanıp en ufak sarsıntıda kendimizi camdan atmak yerine, ilk titremeyi hissettiğimizde daha önceden karar verdiğimiz eylem planını uygulamak yaşamımızı kurtarabilir.
Unutmayın. İnsanları öldüren deprem değil, kötü yapılmış binalardır. O yüzden standartlara uygun, yönetmeliklerde belirlenmiş 9 R üzeri şiddete bile dayanıklı bir binada oturuyorsanız, belki de yapmanız gereken tek şey kafanıza düşebilecek objelerden korunmaktır.
Bu yazıda, depremden korunma ile ilgili verilen bilgiler, Adana ve Marmara depremleri öncesi, tatbikat amacıyla yıktırılan binalarda nerelerin güvenli olduğunu gösteren manken denekleri ve gene söz konusu depremlerle Yunanistan ve Tayvan depremlerinde sağ kurtulan, kurtarılan insanların bulundukları pozisyonlardan derlenmiştir. Nasıl ki, birey ve kurum bazında yaşamımızın büyük bölümünü geçirdiğimiz ev ve iş yerlerimizde yangına karşı eylem planımız varsa veya olmalıysa, depreme karşı da olmalıdır.
Sonuç olarak depremle yaşamayı öğrenmeliyiz. İnsanları öldüren deprem değil, insanların yaptığı binalar ve alınabilecek tedbirleri önceden almamalarıdır.

DEPREM NEDİR ?
Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsma olayına "DEPREM" denir.
Deprem, insanın hareketsiz kabul ettiği ve güvenle ayağını bastığı toprağın da oynayacağını ve üzerinde bulunan tüm yapılarında hasar görüp, can kaybına uğrayacak şekilde yıkılabileceklerini gösteren bir doğa olayıdır.
Depremin nasıl oluştuğunu, deprem dalgalarının yeryuvarı içinde ne şekilde yayıldıklarını, ölçü aletleri ve yöntemlerini, kayıtların değerlendirilmesini ve deprem ile ilgili diğer konuları inceleyen bilim dalına "SİSMOLOJİ" denir.

DEPREMİN OLUŞ NEDENLERİ
Dünyanın iç yapısı konusunda, jeolojik ve jeofizik çalışmalar sonucu elde edilen verilerin desteklediği bir yeryüzü modeli bulunmaktadır. Bu modele göre, yerkürenin dış kısmında yaklaşık 70-100 km. kalınlığında oluşmuş bir taşküre (Litosfer) vardır. Kıtalar ve okyanuslar bu taşkürede yer alır. Litosfer ile çekirdek arasında kalan ve kalınlığı 2.900 km olan kuşağa Manto adı verilir.
Taşküre'nin altında Astenosfer denilen yumuşak Üst Manto bulunmaktadır. Burada oluşan kuvvetler, özellikle konveksiyon akımları nedeni ile, taş kabuk parçalanmakta ve birçok "Levha"lara bölünmektedir. Halen 10 kadar büyük levha ve çok sayıda küçük levhalar vardır. Bu levhalar üzerinde duran kıtalarla birlikte, Astenosfer üzerinde sal gibi yüzmekte olup, birbirlerine göre insanların hissedemeyeceği bir hızla hareket etmektedirler.

İşte yerkabuğunu oluşturan levhaların birbirine sürtündükleri, birbirlerini sıkıştırdıkları, birbirlerinin üstüne çıktıkları ya da altına girdikleri bu levhaların sınırları dünyada depremlerin oldukları yerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünyada olan depremlerin hemen büyük çoğunluğu bu levhaların birbirlerini zorladıkları levha sınırlarında dar kuşaklar üzerinde oluşmaktadır.


İtilmekte olan bir levha ile bir diğer levha arasında sürtünme kuvveti aşıldığı zaman bir hareket oluşur. Bu hareket çok kısa bir zaman biriminde gerçekleşir ve şok niteliğindedir. Sonunda çok uzaklara kadar yayılabilen deprem (sarsıntı) dalgaları ortaya çıkar.

TEKTONiK DEPREMLER:
Yukarıda anlatılan levhaların hareketi sonucu olan depremler genellikle "TEKTONİK" depremler olarak nitelenir ve bu depremler çoğunlukla levhalar sınırlarında olusurlar.Yeryüzünde olan depremlerin %90'ı bu gruba girer. Türkiye'de olan depremler de büyük çoğunlukla tektonik depremlerdir.

VOLKANiK DEPREMLER:
İkinci tip depremler "VOLKANİK" depremlerdir. Bunlar volkanların püskürmesi sonucu oluşurlar.Yerin derinliklerinde ergimiş maddenin yeryüzüne çıkışı sırasındaki fiziksel ve kimyasal olaylar sonucunda oluşan gazların yapmış oldukları patlamalarla bu tür depremlerin meydana geldiği bilinmektedir. Bunlar da yanardağlarla ilgili olduklarından yereldirler ve önemli zarara neden olmazlar. Japonya ve İtalya'da olusan depremlerin bir kısmı bu gruba girmektedir. Türkiye'de aktif yanardağ olmadığı için bu tip depremler olmamaktadır.

ÇÖKÜNTÜ DEPREMLER:
Bunlar yer altındaki boşlukların (mağara), kömür ocaklarında galerilerin, tuz ve jipsli arazilerde erime sonucu oluşan boşlukları tavan blokunun çökmesi ile oluşurlar. Hissedilme alanları yerel olup enerjileri azdır fazla zarar getirmezler. Büyük heyelanlar ve gökten düşen meteorların da küçük sarsıntılara neden olduğu bilinmektedir.

TSUNAMİ
Odağı deniz dibinde olan Derin Deniz Depremlerinden sonra, denizlerde kıyılara kadar oluşan ve bazen kıyılarda büyük hasarlara neden olan dalgalar oluşur ki bunlara (Tsunami) denir. Deniz depremlerinin çok görüldüğü Japonya'da Tsunami'den 1896 yılında 30.000 kişi ölmüştür.
Tsuamiler deprem türü olarak sayılamaz . Tsunaminin bu grub içinde olması hiç bir gruba girmemesindendir.

DEPREM PARAMETRELERi ve TANIMLARI:
Herhangi bir deprem oluştuğunda, bu depremin tariflenmesi ve anlaşılabilmesi için "DEPREM PARAMETRELERİ" olarak tanımlanan bazı kavramlardan söz edilmektedir. Aşağıda kısaca bu
parametrelerin açıklaması yapılacaktır.

ODAK NOKTASI (HiPOSANTR)
Odak noktası yerin içinde depremin enerjisinin ortaya çıktığı noktadır.Bu noktaya odak noktası veya iç merkez de denir.Gerçekte , enerjinin ortaya çıktığı bir nokta olmayıp bir alandır.

DIŞ MERKEZ (EPiSANTR)
Odak noktasına en yakın olan yer üzerindeki noktadır. Burası aynı zamanda depremin en çok hasar yaptığı veya en kuvvetli olarak hissedildiği noktadır. Aslında bu, bir noktadan çok bir alandır.

ODAK DERİNLİĞİ
Depremde enerjinin açığa çıktığı noktanın yeryüzünden en kısa uzaklığı, depremin odak derinliği olarak adlandırılır. Tek tonik Depremler odak derinliklerine göre sınıflandırılabilir. Yerin 0-60 km.derinliğinde olan depremler sığ deprem olarak nitelenir.Yerin 70-300 km.derinliklerinde olan depremler orta derinlikte olan depremlerdir. Türkiye'de olan depremler genellikle sığ depremlerdir. Sığ depremler dar bir alanda hissedilirken bu alan içinde çok büyük hasar yapabilirler.

ŞİDDET
Herhangi bir derinlikte olan depremin, yeryüzünde hissedildiği bir noktadaki etkisinin ölçüsü olarak tanımlanmaktadır. Depremin yer yüzeyindeki etkileri depremin şiddeti olarak tanımlanır. Şiddetin ölçüsü, insanların deprem sırasında uykudan uyanmaları, mobilyaların hareket etmesi, bacaların yıkılması ve toplam hasar gibi çeşitli kıstaslar göz önüne alınarak yapılır. Şiddeti tanımlamak için birçok ölçek geliştirilmiştir. Bunlardan en yaygın olarak kullanılanı Değiştirilmiş Mercalli Şiddet Ölçeği'dir. (Modified Mercalli -MM- Intensity Scale). Bu ölçek, Romen rakamları ile belirlenen 12 düzeyden oluşur. Hiçbir matematiksel temeli olmayıp, bütünü ile gözlemsel bilgilere dayanır. Önceden hazırlanmış olan bu cetveller, her şiddet derecesindeki depremlerin insanlar, yapılar ve arazi üzerinde meydana getireceği etkileri belirlemektedir. Şiddeti V ve daha küçük olan depremler genellikle yapılarda hasar meydana getirmezler. VI-XII arasındaki şiddetler ise, depremlerin yapılarda meydana getirdiği hasar ve arazide oluşturduğu kırılma, yarılma, heyelan gibi bulgulara dayanılarak değerlendirilmektedir.

MAGNİTÜD
Deprem sırasında açığa çıkan enerjinin bir ölçüsü olarak tanımlanmaktadır. Enerjinin doğrudan doğruya ölçülmesi olanağı olmadığından, Amerika Birleşik Devletleri'nden Prof.C.Richter tarafından 1930 yıllarında bulunan bir yöntemle depremlerin aletsel bir ölçüsü olan "Magnitüd" tanımlanmıştır. Prof .Richter, episantrdan 100 km. uzaklıkta ve sert zemine yerlestirilmis özel bir sismografla (2800 büyütmeli, özel periyodu 0.8 saniye ve %80 sönümü olan bir Wood-Anderson torsiyon Sismografı ile) kaydedilmiş zemin hareketinin mikron cinsinden (1 mikron 1/1000 mm) ölçülen maksimum genliğinin 10 tabanına göre logaritmasını bir depremin "magnitüdü" olarak tanımlamıştır. Ölçek, bir birimlik magnitüt artışı, depremin boyutlarında 10 katı bir artışa karşılık gelecek biçimde düzenlenmiştir. Örneğin, Richter Ölçeği'ne göre magnitüdü 8 olan bir deprem, magnitüdü 4 olan bir depremden 10 bin kez daha büyüktür. Bugüne dek olan depremler istatistik olarak incelendiğinde kaydedilen en büyük magnitüd değerinin 8.9 olduğu görülmektedir(31 Ocak 1906 Colombiya-Ekvator ve 2Mart 1933 Sanriku-Japonya depremleri).

Depremlerin şiddet ve magnitüdleri arasındaki bağıntılardan dönüşümleri aşağıdaki gibi verilebilir.



Siddet

IV V VI VII VIII IX X XI XII

Richter MG

4 4,5 5,1 5,6 6,2 6,6 7,3 7,8 8,4


ARTÇI DEPREM (Aftershock) NEDİR?
Ana depremi izleyen daha küçük sarsıntılar dizisidir.

ARTÇI DEPREMLER (Aftershocklar) NE KADAR SÜRE İLE DEVAM EDER?
Belli bir süresi yoktur. 1 ay da olabilir 2 yıl da.

DEPREMİN SÜRESİ NE KADARDIR?

Bir-iki saniyeden iki-üç dakikaya kadar sürebilir.



DEPREMLER ÖNCEDEN BELİRLENEBİLİR Mİ?
Var olan koşullarda depremin önceden belirlenmesi olanaksızdır.

FAY NEDİR?
Yerkabuğunu oluşturan kayaçların bir yüzey boyunca kırılması ve oluşan iki parçanın birbirine göre göreceli olarak yer değiştirmesidir.

KUZEY ANADOLU FAY HATTI NEDİR?
Doğuda Karlıova ile batıda Mudurnu vadisi arasında doğu-batı doğrultusunda bir yay gibi uzanır. Dünyanın en aktif ve en önemli kırık hatları arasında yer alan Kuzey Anadolu fay zonunun uzunluğu yaklaşık 1200 km.'dir. Genişliği ise 100 m ile 10 km arasında değişir.

DEPREM OLAN HER YERDE FAY VAR MIDIR?
Eğer yoksa bile yeni bir tane oluşmuştur.

DEPREM NERELERDE OLUŞUR?
Deprem herhangi bir yerde ve herhangi bir zamanda oluşabilir. Genel olarak depremlerin kabuğu oluşturan levhaların sınırlarında oluştuğu söylenebilir. Dünyanın çeşitli yerlerinde benzer nitelikte depremlerin tekrarlandığı gözlenmiştir ve buraları hep levha sınırlarındadır. Depremlerin yoğun olarak gözlendiği bölgeler yeryüzünde üç ana kuşak oluşturur.

1.KUŞAK (Pasifik Deprem Kuşağı):
Şili'den kuzeye doğru Güney Amerika kıyıları, Orta Amerika, Meksika, ABD'nin batı kıyıları ve Alaska'nın güneyinden Aleutian Adaları, Japonya, Filipinler, Yeni Gine, Güney Pasifik Adaları ve Yeni Zelanda'yı içine alan en büyük deprem kuşağıdır. Yeryüzündeki büyük depremlerin yüzde 81'i bu kuşak üzerinde gerçekleşir.
2.KUŞAK (Alpine): Endonezya'dan (Java-Sumatra) başlayıp Himalayalar ve Akdeniz üzerinden Atlantik Okyanusu'na ulaşan kuşaktır. Yeryüzündeki büyük depremlerin yüzde 17'si bu kuşakta oluşur.
3.KUŞAK (Atlantik): Bu kuşak, Atlantik Okyanusu ortasında yer alan levha sınırı (Atlantik Okyanus Sırtı) boyunca uzanır.

DÜNYADA KAYDEDİLEN EN BÜYÜK DEPREM:

1900'den bu yana kaydedilen en büyük deprem, 22 Mayıs 1960'ta Şili'de olmuştur. (magnitude 9.5 Mw)



TÜRKİYE'DE KAYDEDİLEN EN BÜYÜK DEPREM:
Aletsel dönemde ülkemizde kaydedilen en büyük deprem 26 Aralık 1939'da Erzincan'da olmuştur. Geceyarısı olan depremde yaklaşık 33.000 kişi ölmüştür.

DEPREMDEN ÖNCE:

PLANLAYIN
Yaşadığınız / Bulunduğunuz mekanı inceleyin. Korunma için bulunacağınız yeri ve muhtemel kaçış yolunu belirleyin. Eğer bulunduğunuz noktadan kendinizi 10-15 saniye içinde bina dışına çıkartacak ve güvenli bir açık alana ulaştıracak pozisyonunuz varsa, bu yolu saptayın. (Bu yöntem sadece giriş altı, giriş ve 1. katta olanlar için geçerlidir.)
Deprem sırasında ilk 10-15 saniye binayı terk edebilmek açısından çok önemlidir. Daha önce yaşanan depremlerden elde edilen istitastiki verilere göre, binalarda yıkıma yol açan unsur, hissettiğiniz ilk sarsıntı değil, binanın rezonansa girmesidir. Bu da size anılan süreyi kazandırmaktadır.
Bu süre içinde kaçma eylemini gerçekleştirebilecek bir yöntem bulduğunuz takdirde, tatbik ederek zamanı saptayın. Böylelikle hem kesin kaçış sürenizi öğrenebilir, hem bu süreyi daha da kısaltacak yöntemler geliştirebilirsiniz.

UNUTMAYIN

Kişisel kaçış zamanı ile, birilerine yardım ederek (eşiniz, çocuğunuz, iş arkadaşınız ya da bir sakat) kaybedeceğiniz zaman çok farklıdır. Farklı senaryolar geliştirmenizde ve süre tutarak denemenizde yarar vardır.
Kapı veya cam kenarında ya da bulunduğunuz yeri 10-15 saniye içinde terk edebilecek bir mesafede iseniz, herhangi bir acil çıkış anında kullanacağınız güzergah üzerinde size engel olabilecek saksı, masa, sandalye, koltuk, sandık ve benzeri unsurları ortadan kaldırınız.
Bazı durumlarda ani bir acil çıkış olanağı yaratabilirsiniz. (giriş katındaki camı kırarak dışarı çıkmak gibi). Bu cam kalın ya da sekurit (sağlamlaştırılmış) olabilir. Bunu kırmak için bir yangın söndürme tüpünü kaçış yolu üzerinde bulundurabilirsiniz. Unutmayın, vücudunuzda kesiklere ve yırtılmalara yol açmayı engellemek için önce camı kendinize zarar vermeden kırmalısınız.
Binayı terk ederken mutlaka başınızı yüksekten veya tavandan düşen nesnelerden (tuğla, kiremit, avize v.b.) korumalısınız. Bu aşamada yastık bir işe yaramayacak, aksine çevrenizi görmenize ve sesleri duymanıza engel olacaktır. Bir kask veya baret, bulamazsanız bir sandalye, bir tahta parçası, büyük ve kalın bir kitap işinize yarayabilir.

Eğer binayı 10-15 saniye içinde terk edemiyorsanız, kesinlikle merdivenlerden, merdiven boşluklarından uzak durunuz. Asansör bir tuzaktır. Kullanmayınız. Yıkılan binalarda en yüksek oranda ölüm bu noktalarda meydana gelmektedir. Birinci kattan daha yüksekteyseniz, atlamayı denemeyiniz. Yaşanan depremlerde ölümle ve ciddi yaralanmalarla sonuçlanan olayların büyük bir bölümü yüksekten atlamayla ilişkilidir. Bunun yerine yüksek binalarda yapılması zorunlu olan harici yangın merdivenlerini kullanınız. Demir konstrüksiyondan inşa edilen bu merdivenler, binadan bağımsız olduğu için yıkım darbesinden daha zor etkilenecek ve bağlı olduğu yerden kopması halinde, çeperlerindeki kuşaklar nedeniyle düşme anında bir koruma alanı oluşturacaktır. Dahili yangın merdivenleri koruyucu bir alan yaratmayacaktır.


Eğer bulunduğunuz bina depreme dayanıklı ve bulunduğunuz mekandaki masa çelik veya kalın masif ahşap malzemeye sahipse başınıza düşebilecek eşyalardan sizi koruyabilir. Ama tavan çökmesi halinde hiçbir koruyucu özelliği olmayacaktır.

ÖRNEK: Japonya'da öğrencilerin sığındığı masa altları.
Bu masalar aslında boğazları birleştirilmiş birer çelik kafestir. Bu özelliği nedeniyle sıralar halinde masa bir arada düşünüldüğünde çöken tavanı karşılayıcı ciddi bir direnç noktası oluşturmaktadır. Oysa Türkiye'de kullanılan basit tahta veya zayıf sıraların böyle bir ağırlığı taşıyamayacağı kesindir.
Bir "Yaşam Üçgeni Alanı" yaratın. Masa, yatak altı gibi yerler yerine, Ağırlık merkezi yere yakın çelik dolaplar (boyu uzunsa ve yapabiliyorsanız yana devirin), para kasaları, çamaşır ve bulaşık makinesi gibi nesnelerin yanına yatın ve cenin pozisyonu alın.
Herhangi bir yıkılma anında bu nesneler belki ezilecek ama asla yok olmayacaklardır. Yanlarında yaratacağı alan sizin yaşam üçgeniniz olacaktır.
Mutfak iyi bir saklanma ve "Yaşam üçgeni" yaratılabilecek uygun bir ortamdır. Tezgah altında ve yanında yer alan fırın, bulaşık makinesi ve buzdolabı, bu bölümün ezilme oranını en aza indirger. Ancak, set üstü dolaplardan dökülecek tabak, çanak ve bardak gibi cisimlere karşı bir önlem alınması, rafların düşmesine engel olmak için de duvarla olan bağlantılarının sabitleştirilmesinde yarar vardır.

Yaşanan depremlerden elde edilen veriler, mutfak ve banyoların en uygun yerler olduğunu göstermektedir. Çünkü enkaz altında kalındığı takdirde, bu bölümlerde hem yaşam üçgeni yaratabileceğiniz unsurlar vardır, hem de patlayan borulardan sızan suyu içerek vücudunuzu crash sendromundan koruyabilme olanağı mevcuttur. Enkaz altında kalan kişileri bekleyen en ciddi tehlike böbrek yetmezliği nedeniyle ortaya çıkan sendromlardır.


Bulunmamanız gereken bir yer de kapı pervazlarıdır. Kapı pervazlarının taşıyıcı hiçbir özelliği yoktur. Çelik kapılara da güvenmeyin. Bunların da taşıyıcı özelliği olmadığı gibi, hem tehlike anında kırılması mümkün değildir, hem de üzerinize devrilme riski bulunmaktadır.
Depreme uykuda yakalandığınız takdirde, kullanmanız gereken 10-15 saniyelik süre bir hayli azalacaktır. Bunun için yatağınızın iki yanına 1 m3'lük tahta sandıklar yaptırmanız ve içlerini kitaplarla doldurduktan sonra, kalın bir iple çevresini sarmanız yararlı olabilir. Kitaplar da büyük bir ağırlık altında ezilmeyecek, sardığınız kalın ip ise sandığın patlamasına engel olacaktır. Böyle bir hazırlığınız yoksa, yatağın hemen kenarına ve yanına yan yatarak cenin pozisyonu alın.

DEPREM ANINDA:
UYGULAYIN
Deprem anında 10 - 15 saniye içinde bulunduğunuz binayı terk edebiliyorsanız derhal kaçın, yoksa güvenli bir yer bulun.
İlk sarsıntıyı hissettiğiniz anda sakin olun. Paniğe kapılmayın.
Panik, sağlıklı düşünmenizi engelleyecek, hatalı, bilinç dışı hareket etmenize yol açacaktır. Bilinçli düşünebilmek, hazırlıklarınızı felaket anında değil, daha önce yapmanıza ve planlamanıza bağlıdır.
10-15 saniye içimde bulunduğunuz yerden bina dışına güvenli bir açık alana çıkma olanağınız ve planınız varsa, bunu derhal önceki bölümde anılan önlemleri alarak uygulamaya koyun.
Eğer binayı terk edemiyorsanız, daha önce belirlediğiniz yaşam üçgeni alanına gidin ve yan yatarak cenin pozisyonunu alın.
Kesinlikle oradan oraya koşmayın ve ayakta durmayın.

UNUTMAYIN
Yan yatarak cenin pozisyonu almanız, hem ellerinizle başınızı korurken çevreyi görme ve gözlemleme şansı verecektir. Kolon, kiriş veya duvarlar bir anda düşmeyecek, bu hareket belli bir sallantının ardından gerçekleşecektir. Bu da size son dakikada da olsa vücudunuzu koruma şansı verecektir.
Herhangi bir şekilde enkaz altında ezilme durumu olduğunda vücudunuz bu şekilde azami korunma olanağına sahiptir. İç organlarınızın büyük bir bölümünü ve böbreklerinizden birini çalışır durumda tutabilmek için en ideal şekildir.
Enkaz altında öncelikle böbreklerin iflas ettiği bilinmelidir. Depremzedelerin kurtarılması halinde bile, vücudunda onanamaz hasarların oluştuğu ve bu nedenle ölüm olaylarının yaşandığı saptanmıştır.
Cenin pozisyonunun bir diğer özelliği ise, kurtarma ekiplerinin kazazedenin bulunduğu bölüme en küçük bir gedikten de olsa ulaşması halinde, onu bulunduğu yerden çıkartamazsa bile, elini tutmasına izin vermesidir. Saatler sonra bir dış yardımın eline dokunması sayesinde, kazazedenin beyni hızla adrenalin pompalamaya başlayacak ve onu yeniden hayata bağlayacak çok önemli bir köprü kurulmuş olacaktır.
Balkona çıkmaktan, merdivenden inmekten, asansöre binmekten kaçının. Kolon ve kirişlerden de uzak durun. Bu arada, camlar kırılabilir, kitaplıklar devrilebilir, mutfak dolaplarındaki tabak çanaklar dökülebilir. Bunları göz ardı etmeyin.
Hazırladığınız deprem çantasına ulaşmak için zaman harcamayın.
Eğer o an elinizin altında değilse pilli radyo, fener, konserve yiyecek ve içeceklerin bulunduğu çantaya ulaşmaya çalışmak, sakınmak ve korunmak için size gerekli olan süreyi çalabilir.

DEPREM SIRASINDA ARAÇTA BULUNANLAR

Yer sarsıntısını otomobilde, tünelde veya kapalı bir otoparkta hissettiğiniz anda;
Paniğe kapılmayın. Yolda iseniz, aracınızı yol kenarına çekip, binalardan, elektrik direklerinden veya ağaçlardan uzakta durdurun.
Tünel içinde iseniz ve çıkışa yakın değilseniz, aracınızı durdurup aşağıya inin ve yanına yan yatarak cenin pozisyonu alın. Aracınızın içinde durmayın. Aynı yöntemi kapalı bir otoparkta iseniz aynen uygulayın.

UNUTMAYIN
Araç içinde olduğunuz takdirde, üzerinize düşen bir parça ile ezilme riski taşıyorsunuz. Oysa dışına çıkıp, yanına yattığınız takdirde, üzerinize yıkılacak tavan, tünel gibi büyük kitleler aracı belki ezecek, ama yok etmeyecektir.

DEPREM SIRASINDA

Deprem sırasında eğer dışarıda bulunuluyorsa; bina, direk, reklam panosu, duvar gibi devrilebilecek materyallerin uzağında durmak gereklidir. Herhangi bir nesnenin (araba, balkon) altına girmek Çok sakıncalıdır. Deprem bitene kadar açık alanda beklenmelidir.
Eğer bina içinde bulunuluyorsa, en güvenli yerler : ev yıkıldığında bizim yaşamamız için gerekli yer kalmasını sağlayacak sağlam ve büyük eşyaların yanıdır. Anne karnındaki pozisyonda yatmak gereklidir. Bunun söyle bir yararı vardır: Bina çöktüğünde çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, mutfak tezgahı , büfe ya da büyük kanepe gibi eşyalar çökme sonucu tavanı bir miktar tutarak küçük bir alan yaratırlar. Bu alan bir insanın yasaması icin yeterli olabilmektedir. Ancak çok önemli bir nokta evde belli dönemlerde deprem tatbikatının yapılması ve deprem sırasında nerede ne koşulda olursak olalım hiç düşünmeden doğru olan yere en kısa surede ulaşma yollarının planlanması gerekmektedir! Eğer bu yol üzerinde engel teşkil edecek eşyalar varsa kaldırılmalıdır. Kapı altında durmak, masa yada yatak altına girmek çok sakıncalıdır. Zemin ve birinci katlar riskli katlardır, deprem sırasında 5-6 saniyede mekan terk edilebiliyorsa mutlaka terk edilmesi gereklidir.
Depremden önce yapılacak birkaç basit hazırlık depremden sonraki zor yaşantımızı çok kolaylaştırabilir. Örneğin aracımızın bagajında; bir çadır, uzun müddet bozulmayan yiyecek ve içecekler, fener, ilk yardım malzemesi, giysi, telsiz, battaniye, sıhhi malzemeler gibi eşyaların bulunması organize yardımın gelmesi için gerekli olan 3- 4 gün boyunca bizi çok rahatlatacaktır.
Unutmayın ki deprem her zaman biz evdeyken olacak demek değildir. Gündüz evimizden kilometrelerce uzakta iken deprem olduğunda eve dönmek için İstanbul gibi bir metropolde arabanızı kullanamayacağınızı hatırlatmak isteriz. Yolların büyük bölümü yıkılacak yada enkaz yığınlarından kullanılamaz hale gelecektir. Sağlam ve kullanılabilir durumdaki yollar ise trafik yoğunluğundan kullanılamaz hale gelecektir! Bu durumda saatlerce yürümek, yakınlarımıza ulaşmanın tek yolu olacak. Spor bir ayakkabı, rahat birkaç giysi ,yağmurluk bu uzun yürüyüşü daha mümkün kılacaktır.
Kobe depreminde yasanmış olduğu gibi bir başka büyük tehlike de, depremden sonra çıkacak olan yangınlardır. Kobe'de depremden ölenler kadar depremden sonra çıkan yangınlarda ölenler de çok fazladır. Eğer depremde evimiz yıkılmadıysa eve girip doğalgaz , elektrik, LPG tüpü gibi sistemleri ana vanalarından kapatmak gereklidir. Bunun dışında salgın hastalıklar, yiyecek ve içecek kıtlığı, sel ve artçı depremler gibi ana deprem sokundan sonra devem eden tehlikelere karsı da mutlaka önlem alınmalıdır.
Kitap hayat kurtarır. Entelektüellikten söylemiyoruz, gerçekten öyle. Evin ortasına koyacağınız kitap dolu bir sandık, depremde en sağlam bir sığınak oluyor.
Marangoza kenarları 1 metre uzunluğunda tahta küp şeklinde bir sandık yaptırın ve içini tıka basa kitapla doldurun. Dikkat! Sandık mukavva değil, mutlaka masif tahta olmalı. Sandığın içine doldurulan kitaplar kırılmaz, parçalanmaz, ezilmez.
Kitapla doldurulmuş sandığın çevresini çamaşır ipinden daha kalınca bir naylon iple sıkıca sarın. Böylece sandık darbelerle parçalansa bile ip kutunun dağılmasını önleyecektir. İçi kitap dolu sandığı evdeki kolonlardan herhangi birinden 1 metre uzağa yerleştirin.
Deprem anında sandığın yanına sığının. Dizlerinizi karnınıza çekerek ve başınızı da dizlerinize dayayarak pozisyon alın. Sandığın üzerine devrilecek bir kolon yada beton plaka sandığı en fazla 10-15 santim ezebilir. Sandığın yanında her durumda depremzedeye yetebilecek bir yaşama alanı kalır.

DEPREMDEN SONRA:
Deprem sonrasında nasıl davranacağınız önemli. Paniğe girmemek, fısıltılara kulak asmamak, kurtarma çalışmalarına katılmak gerekiyor. Deprem öncesi önlemlerinizi aldınız ve depremi az ya da çok hasarla atlattınız. Bu kez başka sorumluluklar sizi bekliyor. Ön koşul paniğe kapılmamak, uyanık ve hızlı davranmak.
Eviniz hayatınıza zarar vermeyecek ölçüde hasar görüp, sizin dışarı çıkmanıza izin veriyorsa, binayı terk etmeden önce çevrenizdeki seslere kulak verin. Bu sesler, sizden çok daha zor durumda olan insanlara ait olabilir. Sese olan yakınlığınız sayesinde binanın dışından yapılacak bir yardımdan çok daha hızlı bir şekilde göçük altındakileri hayata kavuşturabilirsiniz.
Kalabalık mekanları boşaltırken sakin olmak, hasarı en az ölçüde atlatmak açısından önem taşır. Toplu ve düzenli hareket bu safhada çok önemlidir. Binaların dışına çıktığınız andan itibaren de kurtarma çalışmalarına katılmak gerekir. Verebileceğiniz küçücük bir destek, bir insan hayatı, daha büyük yardımlar birden çok insanın hayatı demektir.
Felaket sonrası olası karmaşa ortamı için dikkatli olunmalı. Özellikle de söylentilere, dilden dile dolaşan deprem fısıltılarına yenilerini eklememeli ve kulak asmamalıyız. Bu tür söylentilerle, Marmara Depremi'nin ardından da yaşandığı gibi halkta daha büyük panik oluşturduğunu ve normal yaşamın bir türlü geri kazanılamadığını gördük.
Sükunetinizi koruyun.
Durumunuzu değerlendirin. Yaralı olup olmadığınızı belirleyin.
Bulunduğunuz yapı yıkılmamışsa, kontrollü, hızlı ve dikkatli bir şekilde binayı terk edin. Hemen ardından gelebilecek bir artçı şok, o ana kadar yıkılmamış, ancak taşıyıcı elemanlarına zarar vermiş olan binayı yıkabilir.
Sarsıntı anında merdivenler bağlantı yerlerinden ayrılmış, tavandan dökülebilecek sıva, beton parçası olabilir. Binadan ayrılırken kapıları dikkatli bir şekilde açın, bu gibi tehlikelerden sakının ve başınızı koruyun.
Eğer enkaz altında iseniz…
Kıpırdayacak durumunuz varsa ve kesin bir çıkış yolu görebiliyorsanız hareketlenin. Aksi takdirde pozisyonunuzu koruyun ve sakin olun. Fazladan her çaba, size gelecekte gerekli olacak enerjiyi ve suyu tüketecektir.
Dışarıdan bir müdahale sesi duyana kadar bağırmaya çalışmayın. Bu enerjinizi zamansız tüketmenize yol açacaktır. Bir ses duyduğunuzda cevap verin ve pozisyonunuzu anlatmaya çalışın.
İlerleyen saatlerde dışarıya ses verebilecek bir ses kaynağı yaratma yolu bulun. Tencere benzeri bir metale vurulacak bıçak sapı, sert bir yüzeye vurabileceğiniz diğer sert bir cismin olup olmadığını kontrol edin. Çünkü saatler geçtikten sonra böyle bir şey edinme gücünü kaybetmiş olabilirsiniz.
Kurtarma ekipleri, olay yerine ulaştıklarında bakacakları ilk yer enkaz üzerinde kabarmış bölgelerdir. Kabaran bu bölgeler muhtemel yaşam üçgenlerinin olduğu noktalardır. (Buzdolabı, bulaşık ve çamaşır makinesi, çelik para kasası, demir dolap vb.) Böyle bir pozisyona sahipseniz, ilk ulaşılacak kurtarma bölgesindesiniz demektir.
Sonuç olarak depremle yaşamayı öğrenmeliyiz. İnsanları öldüren deprem değil, insanların yaptığı binalar ve alınabilecek tedbirleri önceden almamalarıdır. Hepinize Mutlu, güzel ve depremsiz günler.

ATATÜRK, CUMHURİYET ve DEMOKRASİ

İzciler izci olurken "Vatanıma karşı görevlerimi en iyi şekilde yapacağıma and içerim" diyerek söz verirler. Türkiye cumhuriyetinin kurucusu büyük önderimiz Atatürk Türkiye Cumhuriyetini siz gençlere yani siz izcilere bırakmıştır. Türkiye izcileri Büyük Atatürk'ün emanetini sonsuza kadar koruyacaklardır.



ATATÜRK İLKELERİ

ATATÜRK TARAFINDAN KENDİ İLKELERİNİN TANIMI
Atatürk ilkelerini hakkında yorum yapmak yerine ilkeleriyle ilgili olarak Atatürk'ün kendi söyledikleri kaynaklarıyla verilmiştir. İzcilerin böylece Atatürk'ün ilkeleriyle neyi kastettiği daha net ortaya konmaya çalışılmıştır.

CUMHURİYETÇİLİK

  • Türk Milleti,halk idaresi olan cumhuriyetle idare olunur. (Afet inan-Medeni 8ilgiler ve M.Kemal Atatürk'ün EI Yazıları sh.352)

  • Türk Milleti'nin yaradılışına ve karakterine uygun idare, cumhuriyet idaresidir. Bugünkü Hükümetimiz, doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilatı ve hükümetidir ki, onun adı Cumhuriyet'tir. Artık hükümet ve millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Yönetim halk, halk yönetim demektir. (Söylev ve Demeçler C.III sh.75, C.II sh.230)

Demokrasi prensibi, egemenliği kullanan araç ne olursa olsun, esas olarak milletin egemenliğine sahip olmasını ve sahip kalmasını gerektirir. Bizim bildiğimiz demokrasi siyasaldır. Onun hedefi, milletin idare edenler üzerindeki kontrolü sayesinde siyasal özgürlük sağlamaktır. (Afet inan -M.Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım sh. 71 , 73)

MİLLİYETÇİLİK
Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz, Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa o topluma dayanan cumhuriyette o kadar kuvvetli olur. (Afet inan-M.Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım sh.88)
. Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı, hep bir milletin evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır. (M. Kemal Kop-Atatürk Diyarbakır'da sh.4)

HALKÇILIK

  • Halkçılık demek, devletin bütün kudret ve egemenliğinin halktan geldiğini, Türk camiası içinde, fert, aile ve sınıf ayrıcalığı bulunmadığını, kanun önünde herkesin eşit olduğunu ifade etmek demektir. Bu formül demokrasinin ifadesidir. (A. Rıza Türel-İzmir Barosu Dergisi sayı 8, sh.413)

  • Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir. (Afet inan-Medeni Bilgiler ve M.Kemal Atatürk'ün EI Yazıları sh.351)

  • Türkiye halkı, ırkça, dince ve kültürce ortak, birbirlerine karşılıklı hürmet ve fedakarlık hisleriyle dolu, kaderleri ve menfaatleri müşterek olan sosyal bir toplumdur. (Söylev ve Demeçler C.I sh. 221 )

  • Bence, bizim Milletimiz, birbirinden çok farklı çıkarları olan ve bu itibarla birbirleriyle mücadele halinde bulunagelen çeşitli sınıflara malik değildir. Mevcut sınıflar birbirinin tamamlayıcısı niteliğindedir. (Söylev ve Demeçler C.II sh. 82)

LAİKLİK

  • Mensubu olmakla mütmain (tatmin) ve mes'ut bulunduğumuz İslamiyet dinini yüzyıllardan beri alışılmış olduğu üzere bir politika aracı durumundan kurtarmak ve yüceltmenin kesin elzem olduğu gerçeğini gözlüyoruz. Kutsal ve tanrısal olan inanç ve vicdanı kanaatlerimizi, karışık ve dönek olan her türlü çıkar ve tutkusuna sahne olan politikacılardan ve politikanın bütün organlarından bir an evvel ve kesinlikle kurtarmak, milletin dünyevi ve uhrevi (ahretle ilgili) saadetinin emrettiği bir zorunluluktur. (Söylev ve Demeçler C.I sh. 330)

  • Din Iüzumlu bir müessesedir. Dinsiz bir milletin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarIığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. işte biz bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz. (Kılıç Ali - Atatürk'ün Hususiyetleri sh. 116)

  • Artık Türkiye, din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa kendilerine başka taraflarda sahne arasınlar. (Söylev ve Demeçler C.III sh. 76)

DEVLETÇİLİK

  • Bizim izlemeyi uygun gördüğümüz devletçilik prensibi bütün üretim ve dağıtım araçlarını fertlerden alarak milleti büsbütün başka esaslar içinde düzenlemek amacını güden, özel ve kişisel ekonomik teşebbüse ve faaliyete meydan bırakmayan sosyalizm prensibine dayalı kollektivizm, komünizm gibi bir sistem değildir. Özet olarak bizim güttüğümüz "devletçilik'' ferdi çalışma ve faaliyeti esas tutmakla beraber, mümkün olduğu kadar az zaman içinde milleti refaha, memleketi bayındırlığa eriştirmek için, milletin genel ve yüksek menfaatlerinin gerektirdiği işlerde özellikle ekonomik alanda, devleti fiilen ilgilendirmektir.

  • Devletin siyasal ve düşünsel hususlarda olduğu gibi bazı iktisadi işlerde de düzenleyici rolü prensip olarak kabul edilmelidir. Buradaki güçlük; devlet ile ferdin karşılıklı faaliyet alanlarını ayırmaktır. Devletin faaliyet sınırını çizmek ve dayanacağı kuralları tespit etmek, diğer yandan da vatandaşın ferdi teşebbüs ve faaliyet özgürlüğünü kısıtlamamak, devleti yönetmekle yetkili kılınanların düşünüp tayin etmesi gereken bir meseledir.

  • Prensip olarak devlet, ferdin yerine geçmemelidir. Fakat, ferdin gelişmesi için genel şartları göz önünde bulundurmalıdır. Bir de ferdin kişisel faaliyeti, ekonomik gelişmenin esas kaynağı olarak kalmalıdır. Fertlerin gelişmesine engel olmamak, onların her bakımdan olduğu gibi özellikle ekonomik alandaki özgürlük ve teşebbüsleri önünde, devletin kendi faaliyeti ile bir engel vücuda getirmemesi, demokrasi prensibinin önemli esasıdır. O halde diyebiliriz ki, ferdi teşebbüs gelişmesinin bir engel karşısında kalmaya başladığı nokta, devlet faaliyetinin sınırını teşkil eder. Bu bakımdan genellikle belli zaman ve alanda sürekli bir özel nitelik gösteren ekonomik bir işi, devlet üzerine alabilir. (Afet inan-M.Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım sh.66, 67)

İNKİLAPÇILIK

  • Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi; Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen modern ve bütün anlam ve biçimi ile uygar bir toplum haline getirmektir. inkılabımızın asıl hedefi budur. Bu gerçeği kabul etmeyen zihniyetleri darmadağın etmek zorunludur. Şimdiye kadar milletin beynini paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar olmuştur. Herhalde zihniyetlerde mevcut hurafeler tamamıyla kovulacaktır. Onlar çıkarılmadıkça beyinlere gerçeğin ışıklarını sokmak imkansızdır. (Söylev ve Demeçler C.II h. 214)

  • Mes'ut inkılabımızın aleyhinde düşünce ve duygu taşıyanları aydınlatıp, doğru yolu göstermek, aydınlara düşen milli görevlerin en önemlisi ve birincisidir.(Söylev ve Demeçler C.II sh. 69)

  • Memleket davalarının ideolojisini, inkılaplarımız yönünden anlayacak, anlatacak, nesilden nesile yaşatacak kişi ve kurumları yaratmak lazımdır. (Söylev ve Demeçler C.I sh. 386)

ATATÜRK ÖZDEYİŞLERİ

İZCİLİKTEKİ BAĞLANTISI

1- Ben sporcunun zeki, çevik aynı zamanda ahlaklısını severim.

1- Kendini bedence sağlam, fikirce uyanık, ahlakça dürüst olmak için elimden geleni yapmalıdır.

2- Hatta müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır; o satıh da vatan toprakladır. Ey Türk gençliği! Birinci vazifen Türk istiklalini, Türk cumhuriyetin ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

2- İzci yurduna ve milletine sadıktır. İzci vatanına karşı vazifelerini yerine getirir.

3- Türk, öğün, çalış, güven.

3- İzci çalışkandır, başkalarına yardımcı ve yararlı olur.

4- Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.

4- İzci bedence sağlam, fikirce uyanıktır.

5- Ben fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller isterim.

5- İzci fikir, öz ve hareketlerinde açık ve dürüsttür.

6- Ormansız bir yurt düşünülemez.

6- İzci bitkileri ve hayvanları sever ve korur.

7- Din vardır ve lüzumludur.

7- Tanrıya karşı görevlidir.

8- Millete hizmet eden onun efendisi olur.

8- İzci vatanına, milletine ve ailesine sadıktır.

9- Tek bir şeye ihtiyacımız var, o da çalışmaktır.Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Vatan, insanların omuzları üzerinde yükselir.

9- İzci çalışkandır. İzci daima hazırdır. İzci topluma hizmet eder.

10- Yurt sulh, cihanda sulh

10- Bütün dünya izcileri kardeştir.

DİN VE AHLAK

İzciliğin amaçlarından biri gençleri topluma hayırlı ve faydalı birer fert olarak yetiştirmektir. Bu amaç doğrultusunda gençlerin manevi ve ahlaki gelişimleri büyük önem arz etmektedir. Manevi ve ahlaki değerlerden yoksun bir toplumun çağdaşlaşabilmesi mümkün değildir.


Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'e göre de bir milletin hayatında din, dil, sanat, ahlak, hukuk, iktisat ve ilmin çok önemi vardır. Bunlara önem vermeyen ülkenin yükselmesi düşünülemez. Atatürk " Hiç bir millet yoktur ki ahlak esaslarına dayanmadan yükselsin." ve "Camilerin kutsal minberleri, halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek ,en verimli kaynaklarıdır." demiştir. Bir inanca aşırı bağlanmak, diğer inanç ve ahlak değerlerine karşı çıkarak kin beslemek taassupluk yani bağnazlıktır ve izcilik felsefesiyle bağdaşmaz.

DİN
İzcilik andının ilk kelimesi bildiğimiz gibi "Tanrıya" diye başlamakta ve "Tanrıya, vatanıma karşı vazifelerimi yerine getireceğime ……. And içerim" diye tamamlanmaktadır. Bu giriş uluslararası bütün izci andlarında mevcuttur. İzciler bu nedenle mensup olduğu dinin gereklerini izcilik yaşamları boyunca yerine getirirler.
And ve türenin açıklamaları sırasında da gördüğümüz gibi izcilik uluslararası bir hareket olan izcilik din ve ırk ayrımı gözetmez. Her izci bir dinin mensubudur. Her ırk ve dinden izciler bu hareketin birer üyesidir. Hiç bir izci dini görüş ve ibadetinden dolayı kınanamaz ve hiç bir izci din konularında zorlanamaz.
İzciler yemek öncesinde dua ederler ve buldukları yiyecekler için şükrederler. Toplantı sonunda liderler izcileri kısa bir süre iyi dilek duygularıyla baş başa kaldıklarında kendi içlerinden dualarını okurlar ve kendisi, ailesi, vatanı ve insanlık adına tanrıdan iyi dilekte bulunurlar.
Din kuralları yaratıcı olan Tanrı tarafından konulan, peygamberler aracılığıyla insanlara bildirilen, akıl sahiplerini kendi istekleriyle iyiliklere yönlendirerek dünyada ve ahrette mutluluğa ulaştırmayı amaçlayan ilahi kurallar bütünüdür.
Yüce bir kudrete inanma ve ibadet etme eğilimi insanın yaradılışından kaynaklanmaktadır.
İnsanlık tarihi incelendiğinde , yeryüzünde geçmişte yaşanmış ve halen yaşanmakta olan pek çok din olduğu anlaşılır. Dinler genellikle kurucuları mensupları, nitelik ve içeriklerini yansıtan isimlerle anılırlar. Halen yeryüzünde mensubu bulunan belli başlı dinler şunlardır. İslamiyet, Hıristiyanlık, Yahudilik, Budizm, Hinduizm, Sihizm,Taoizm, Konfüçyüsçülük.
Yaşayan ilahi dinlerin ilki olan Yahudilik; Hz. Musa tarafından bildirildiğinden Musevilik de denilmektedir. Yahudi kelimesi Hz. Yakub'un oğullarından Yahuda'nın soyundan gelenlere verilen addır. Yahudilere ayrıca Hz.Yakub'un lakabı olan "İsrail" den dolayı İsrailoğulları da denilir. Bugün yeryüzünde 20 milyona yakın Yahudi vardır. Yahudiliğin kutsal kitabı Tevrat'dır. Musevilikte ibadet evlerde de yapılmakla birlikte "Havra" da denilen "sinagog"larda yapılır. Günlük ibadetleri üç kez yapılan duadan ibarettir. Haftalık ibadetleri Cumartesi günleri sinagogda topluca yapılır. Cumartesi günleri ateş yakmak, çalışmak, taşıt kullanmak gibi işler yasak olup ibadet ve dinlenmeye ayrılmıştır. Ay takvimine göre kutlanan sekiz dini bayramları vardır. Sinagog da resim ve heykel bulundurmazlar. Sinagog'a kadınlar başını örterek, erkeklerde "kipa" denilen takkeye benzer bir başlık takarak girerler. Yahudiler domuz eti yemezler.
Yaşayan ilahi dinlerin ikincisi Hıristiyanlıktır. Hıristiyanlık Hz. İsa tarafından bildirilmiş ve kutsal kitabı "İncil"dir. Hıristiyan kelimesi Hz.İsa mesihe bağlı demektir. Hz. İsa Filistin'deki Nasıra kasabasında Hz.Meryem tarafından bir mucize olarak babasız dünyaya getirildi. Kavmi önce bu durumu kınadı , ancak bebek Hz.İsa kendisinin Tanrının kulu ve elçisi olduğunu, Allah'ın kendisine kitap vereceğini söyledi. Hz.İsa ya Tanrı tarafından " İncil" verildi. Yahudiler birçok mucize yaratmasına rağmen Hz.İsa'ya inanmadılar. Hz.İsa'ya yalnızca havariler denen on kişi inandı. Hz.İsa çarmıha gerildi. Hıristiyanlığı havariler yaydılar. Bu ayrılma sırasında farklı görüşte kiliseler oluştu ve başta Katolik, Ortodoks, Protestan olmak üzere birçok mezhepler oluştu. Dünya nüfusunun beşte biri Hıristiyan'dır. İbadetlerini "papaz" ya da "rahip" denen din görevlileri başkanlığında "kilise" de yaparlar. Kutsal sembolleri "haç"tır ve ibadetlere çağrı "çan"la yapılır. Günlük ibadetler sabah ve akşam iki kez İncil'den bölümler okunarak yapılır. Haftalık ibadetleri Hz. İsa'nın diriliş günü olduğuna inanılan Pazar günleri mutlaka kilisede yapılır. Yıllık ibadetler güneş yılı takvimine göre yapılan; Noel (24/25 Aralık), Paskalya, Haç Yortusu, Meryem Ana Günü ibadetleridir.

Yaşayan ilahi dinlerin üçüncüsü ve sonuncusu olan İslamiyet; Allah tarafından Hz.Muhammed (s.A.V.) tarafından kırk yaşındayken bildirilmiştir. İslamiyetin peygamberi Hz.Muhammed (s.a.v.) ve kutsal kitabı Kuran'dır. Hz.Muhammed son peygamberdir. Kuranı Kerim önceki kutsal kitapları doğruladığı gibi onların hükümlerini geliştirerek tamamlamıştır. İslam inancına göre ; Allah'tan başka tanrı yoktur, hiç birşey ona ortak koşulamaz ve ondan başkasına ibadet edilemez. İslam dinine göre ergenlik çağına gelmiş insan yaptıklarından sorumludur. Müslümanlığı ilk olarak Hz.Muhammed'in eşi Hz.Hatice kabul etmiştir. Hz. Muhammed'in amcasının oğlu Hz. Ali'de müslümanlığı ilk kabul edenlerdendir. Hz.Muhammed kızı Fatma'yı Hz.Ali ile evlendirdi. Diğer çocukları Hz.Muhammed ölmeden öldüler. İslamiyet yedinci yüzyıldan itibaren büyük bir hızla yayıldı ve Türklerde müslümanlığı kabul ettiler. Halen başta Ortadoğu olmak üzere Asya ,Afrika ve Avrupa da ….. milyon müslüman yaşamaktadır. Müslümanlar ibadetlerini evlerde veya camilerde yaparlar. Günde beş vakit namaz kılınır. Cuma günü kutsal olup topluca camilerde ibadet edilir. Camilerde ibadetleri Hocalar ve imamlar yönlendirir. Yıllık ibadet olarak Ramazan ve Kurban bayramları en başta gelenleri olmak üzere ay takvimine göre kutlanır.


İlahi dinlerin ortak yanı hepsinin Tanrı tarafından peygamberler aracılığıyla gönderilmesidir. Bu dinlerde ibadet ve ahlak açısından birçok ortak yön vardır. Örneğin hepsinde, Tanrı, melek, kutsal kitap, peygamber, ahret, ve kader inancı gibi ortak inançlar bulunur. İbadet, Nikah, Tövbe, İbadete çağrı gibi şekilsel ortaklıklar vardır. Bütün ilahi dinlere göre il insan Hz.Adem'dir. İlahi dinlerde bazı davranışlara verilen ahlaki değerler çoğunlukla aynıdır. Örneğin doğruluk, hoşgörülü olmak, alçak gönüllülük, şefkatli ve merhametli olmak , büyükleri saymak, küçükleri korumak bütün ilahi dinlerde bir erdem olarak görünür. Bu dinlere göre insan , Tanrı'nın yaratığı en üstün varlıktır. İnsan akıl ve iradesiyle diğer varlıklardan üstün kılınmıştır.

AHLAK
İzci olurken "kendimi ……ahlakça dürüst tutmak için elimden geleni yapacağıma şerefim üzerine and içerim" diye söz veriyoruz. Nedir bu ahlak? Bu kadar önemli mi?
Ahlak kelime olarak ; güzel huylar, iyi nitelikler ve iyi davranışlar olarak tanımlanır. Tanım olarak ise ; Ahlak , insanın iyi veya kötü olarak nitelendirilmesine yol açan manevi özellikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışların bütünüdür. Ahlak insanın iyi ve kötü huyları sebebiyle kendi isteği ve iradesiyle gerçekleştirdiği davranışlar bütünüdür.
İnsan yaradılışı gereği bir toplum içinde yaşamak ve işbirliği yapmak zorundadır. Bu nedende toplumda güzel davranışlara yönlendirebilecek kuralların olması gereklidir. Ahlak kuralları insanlara iyilik yapmayı ve kötülüklerden kaçınmayı öğütleyen kurallardır. Toplumun koyduğu kurallara uyan ve toplumu mutlu edecek davranışları sergileyen insanlar toplumda sevilir, sayılır, lider olarak görülür ve onore edilir.

Din ve ahlak ,toplu yaşayışın zorunlu kıldığı görev ve sorumlulukları belirleyen, insanların birbirlerine karşı davranış biçimlerini belirleyen kurallar koyarlar. Din ve ahlak kuralları arasında büyük bir benzerlik vardır. Her ikisi de doğru ile yanlışın,iyi ve kötünün, adaletin, bencilliğin tanımlarını çok benzer olarak yaparlar. Kurallar arasında benzerlik olmakla birlikte yerine getirmeme konusunda yaptırımları farklıdır. Ahlak kuralların uygulanmasını kişinin vicdanına bırakır.


Hem ülkemizdeki uluslararası kamplarda, hem de yurtdışına gittiğinizde yabancı kamplarda farklı dinlerden izcilerle beraber olacaksınız. İzciler bu tür kamplarda; bu dini ve manevi bilgiler ışığında hem kendi inançlarının gereklerini yerine getirecek, hem de başkalarını dini nedenlerle kınamayacak, ibadet şekillerine ve farklı dini adetlerine saygı gösterecektir.


İZCİ ŞARKILARI

İZCİ MARŞI
Yollar uzun dikenli taşlı olsa da
Bastığın yer üzüntülerle dolsa da
Sel çığ ateş önünde her ne olsa da
İzci gülerek yürür
Haydi, haydi, haydi izci
Haydi, haydi izci
Şarkı söyle neşelen.

ŞARKI
Nar gibi domatesle beyaz peynir
Bir parça ekmekle beraber yenir
Gel onu seninle yiyelim
Derhal düzelir keyfin neşen gelir
Her zaman insan istediğini bulmaz
Bazen az yemekle renginiz solmaz
Gel onu seninle yiyelim
Derhal düzelir keyfin neşen gelir.

DOSTLUĞA ÇAĞRI
Dostluğun biz sevgisiyle
Toplandık her an burada
Bu sevgi bağı kopmaz hiç
Dağılsak bir gün yurda
Bu güzel günü andıkça
çarpacak kalbim benim
Bu sevgiyle ebediyen
Uzanır sana elim.

ÇAĞRI
İzciliğin ateşidir
Kalplerimizi yakan sıcaklık
Söndürme onu haydi kardeşim gel
Birlik olalım kuvvet bulalım.
Kardeşliğin sevincidir
Kalplerimizde yanan bu ışık
Uçuşan alevlerin arkasından
Sende gel dost olalım, sen de gel.

SIRTIMIZDA ÇANTAMIZ
Sırtımızda çantamız
Neşeli izcilerimiz
Şarkı söyler gezeriz
Coşar oymağımız
Kırlara kırlara
Kırlara kırlara
Ha ha ha ha
Koşar gezeriz.

YAMAN İZCİ
Haydi yaman izci
Haydi yaman izci
Dağ, tepe, ova, orman
Durma, durma koş
Dağ, tepe, orman
Dağ, tepe, orman
Haydi yaman izci
Haydi yaman izci
Durma, durma koş.

KAMP MARŞI
Yorganımız mavi gök, mavi gök
Yeşil kır yastık bize
Uçan kuşlar yıldızlar, yıldızlar
İmrensin neşemize
Kamp demek neşe demek
Tra la la la la lam
Saf hava, su bol yemek
Tra la la la la lam
Can kurtar canlara hey
Sağlığa geçen emek.

GENÇLİK MARŞI (Hey hey hey ya)
Hey hey hey ya, hey hey hey ya
Hey hey hey ya hey hey hey
Türküz, Atatürkçüyüz, özgürüz yerden göğe
Besbelli bu topraklar denizler, gökler bizim
Yeniden kuracağız dağı, taşı ovayı
Çağdaş uygarlık diye çarpan bu yürek bizim
Hey hey hey ya, hey hey hey ya
Hey hey hey ya hey hey hey.

KOŞUN HEY HEY
Haydi yürü ormanlara dağlara
Haydi yürü ormanlara dağlara
Haydi yürü ormanlara, yürü ormanlara
Yürü ormanlara dağlara
Koşun hey hey koşun koşun hey
Koşun hey hey koşun koşun hey
Koşun hey hey koşun, hey hey koşun
Hey hey koşun koşun hey.

VEDA ŞARKISI
Rüzgarla sürüklenen bulut yalıyor yeşil yamacı
Sevdiğinden ayrılanların dinleyin şarkısı ne acı
Yaklaş bana vedalaşalım yine kavuşmayı dileyerek
Bir tatlı söz söyle bana ki dinsin acılarım
Gördüğümüz tatlı rüyalar, mesut geçen günlerimiz
Elveda içli fısıltılar, gün gelir yine buluşuruz
Yaklaş bana vedalaşalım yine kavuşmayı dileyerek
Bir tatlı söz söyle bana ki dinsin acılarım

VEDA VALSİ
Artık veda et şen izci sen arkadaşına
Gidiyorsun iştirak et veda valsine
Eğer inanmış isen izcilik ateşine
Durma koş yay onu yurdun her köşesine
Bu ateş ile kampımız sona eriyor
Gelecek sene kamp yine bizi bekliyor
Artık veda artık elveda (3 kez)

ATEŞ ŞARKISI
Yansın ateş alev alev
Sarsı göğü ak dumanlar
Şen izciler halkalansın
Dile gelsin şu ormanlar
Hey hey
Lara lay lay lara lay lay
Lay lay lay lay (3)
Dile gelsin şu ormanlar hey hey hey
Yansın ateş önümüzde
Yerde değil gönlümüzde
Güle güle dönünüzde
Neşelensin oynayanlar hey hey
Lara lay lay lara lay lay
Lay lay lay lay (3)
Dile gelsin şu ormanlar hey hey hey

HAYDİ İZCİ

Haydi izci, haydi izci ne duruyorsun ?

Lider seni kampta bekler ne uyuyorsun ?
Sırt çantanı al, ormanlarda kal

Serinlemek için denizlere dal.


Kampımızda kampımızda biz yaşıyoruz.

Kardeşliğin sevincini paylaşıyoruz.


Sırt çantanı al, ormanlarda kal

Serinlemek için denizlere dal.




Yüklə 0,89 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   18




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin