KapitaliZMİn sürekliLİĞİNİ sağlayan nediR



Yüklə 33,13 Kb.
tarix05.03.2018
ölçüsü33,13 Kb.
#44248

KAPİTALİZMİN SÜREKLİLİĞİNİ SAĞLAYAN NEDİR?*
Özgür Üniversiteden alınmıştır.

Michael A. Lebowitz**


 

Çok basit bir soruya değinmek istiyorum: Kapitalizmin sürekliliğini sağlayan nedir? Veya, Marksistlerin çok daha teknik dillerini kullanırsak, Kapitalizm bir sistem olarak kendini nasıl yeniden üretir?

Elbette öncelikle aydınlığa kavuşturmamız gereken nokta, kapitalizm derken neyi kastettiğimdir. İnsanlar bu terimi kullandıklarında bir çok değişik şeyi kastediyorlar. [İnsanların Kapitalizm deyince] akıllarına bir piyasa ekonomisi veya ücretli işçilerin konumlandığı bir ekonomi geliyor-ya da bu, sadece şirketlerin baskın konumda olduğu bir ekonomi de olabilir. Doğal olarak bu durumda da, insanların anti-kapitalizm derken kastettikleri de birbirinden oldukça farklı olacaktır- piyasa karşıtlığı, ücretli emek karşıtlığı veya basitçe büyük şirket karşıtlığını kastediyor olabilirler.

Benim [kapitalizm] tanımımsa Marxın geliştirdiği bir tanım: Kapitalizm; [içerisinde]  insanların üretim araçlarından koparılması ve ekonominin organizasyonunun üretim araçlarına sahip olanlar tarafından yapılması sonucunda, insanların, varlıklarını sürdürebilmek için, bir ticari işlem konusu haline gelmelerinin zorunlu olduğu bir ilişkidir-insanlar emek güçlerini üretim araçlarının mülkiyetini ellerinde bulunduranlara satmak zorundadırlar. Fakat kapitalizmin karakteristik özelliği basitçe halk yığınlarının ücretli-işçi olmak zorunda kalmaları değildir. Aslolan emek gücünü satın alanların sadece ve sadece bir şey ile ilgilenmekte olmalarıdır- kar(daha çok kar); bu da şu anlama geliyor, emek gücünü satın alanlar kapitalistlerdir ve amaçları [sadece ve sadece] sermayelerini büyütmektir.

İşçilerin emek güçlerini satın almaları sonucunda kapitalistler, üretim sürecinde işçileri yönetme hakkını ve [işçilerin] ürettiklerinin tümüne sahip olma-el koyma- hakkını elde ederler. Ve bu, örneğin; işçilerin, üretim sürecinde kendi kendilerini yönettikleri ve kendi ürettikleri üzerinde mülkiyet hakkına sahip oldukları kolektif ve işbirliğine dayalı yapılanmalardan oldukça farklı bir üretim ilişkileri bütünüdür. Kapitalist ilişkiler çerçevesinde; kapitalist, üretim sürecinde işçileri sömürme hakkını satın almıştır. Bu bağlamda kapitalist; işçilere, yaklaşık olarak, alışılagelmiş ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri kadarını öder fakat [bu süreçte] işçileri; kendisine olan maliyetlerinden daha fazlasını üretmeye zorlama hakkını satın almıştır. Sonuç olarak, işçi kapitalist için artı-değer, fazla para ve kar üretir-işçi kapitalistler için [daha] fazla sermaye üretir. İşçilerin sömürülmesi sonucunda elde edilen bu sermaye, daha fazla üretim araçları biçiminde biriktirilir. Sermayeye baktığınızda gördüğünüz şey, geçmişteki sömürünün sonuçlarından başka bir şey değildir.

Marxın işçilere ulaştırmak istediği mesajın özü de buydu. Sermaye nedir? O [sermaye] sömürünün sonucudur. O, işçilerin aleyhine dönen [kendi] ürünleridir ve bu ürün makine ve teçhizat biçimindedir-gerçekten de insan etkinliğinin[kafa ve kol emeğinin] bütün ürünleri...

Fakat nasıl [işçilerin] aleyhine dönüyor? Bu sistemin nasıl varlığını sürdürdüğü, nasıl kendini yeniden ürettiği üzerinde konuşmadan önce, bu sorunun sorulmasının bile, neden bu kadar önemli olduğunu anlamamız gerekiyor. Kapitalistleri sermayelerini genişletmeye[artırmaya] iten şeyin ne olduğunu ve işçi sömürüsünün artırılmasını özendiren şeyin ne olduğunu bir düşünelim. [Kapitalistler] bunu nasıl yapıyorlar? Bunun bir yolu, örneğin, işgününün uzatılması veya işin[işgününün] yoğunlaştırılması biçiminde, işçilerin kapitalistler için çok daha fazla çalışmasını sağlamaktır. Bir diğeriyse işçi ücretlerinin düşürülmesidir. Ve bir diğeri de işçilerin toplumsal verimlilikteki ve bilgi birikimindeki gelişmelerden faydalanabilmesinin önünü kesmektir. Sermaye, kesinlikle, işgününü uzatmak ve yoğunlaştırmak için yollar aramaktadır-elbette bu durumda sermaye, insanların dinlenebilmek ve kendilerini geliştirebilmek için zamana ihtiyaçları olmaları bağlamında insanoğlunun [bu] ihtiyaçlarıyla tamamen çatışma halindedir. Sermaye ayrıca, kesinlikle ve kesinlikle, işçi ücretlerini mevcut seviyesinde tutmak ve/veya bu seviyeyi daha da aşağıya çekmek için de yollar aramaktadır- ve bu da elbette, işçilerin varolabilmek için gereksinimlerini karşılayabilmelerinin önünü kesmek ve de toplumsal emeğin meyvelerine ortak olmalarını reddetmek manasına gelmektedir. Sermaye bunu nasıl başarıyor? Sermaye bunu tümüyle işçileri birbirlerinden farklılaştırarak ve birbirlerine düşman ederek yapıyor...

Sermaye mantığının, insan ihtiyaçları konusunda yapacak herhangi bir şeyi yoktur. İşçileri bölmek için ırkçılığın ve patriyarşinin kullanılması, işçi sendikalarını baskı altına almak ve/veya feshetmek için devletin kullanılması, fabrikaların kapatılarak üretimin; insanların daha yoksul olduğu, sendikaların yasaklandığı ve çevre koruma düzenlemelerinin bulunmadığı bölgelere kaydırılmasıyla insanların hayatlarının mahvedilmesi biçiminde kendini gösteren pratikler kesinlikle kaza eseri değildir fakat, [bunlar] insanların sermayenin aracı haline geldikleri bir toplumsal yapının ürünüdür. Kapitalizmin karakteri hakkında daha bir çok şey söyleyebiliriz fakat bu noktanın artık anlaşılmış olduğunu düşünüyorum.

Böylece esas konumuza dönebiliriz-bu durum nasıl devam ediyor? Kapitalizmin sürekliliğini sağlayan nedir? Böyle bir sistem nasıl yeniden üretilebiliyor? Birkaç cevap önermeme izin verin...

Birincisi, işçilerin sömürülmesi apaçık değildir. Bu durum, işçinin emek gücünü-çalışma kabiliyetini-sattığı ve kapitalistin, onun emeğinin bütün nimetlerini elde ettiği biçiminde tezahür etmez. Bu durumda sözleşmede; sen günün şu bölümünde kendin için(kendi ihtiyaçlarını karşılamak için) çalışıyorsun, ve bu bölümünde de kapitalist için çalışıyorsun ve onun sermayesini büyütüyorsun biçiminde herhangi bir madde yoktur! Aksine, işçi zamanının belirli bir kısmını (bir iş günü) kapitaliste satıyormuş ve de bunun parasal karşılığını alıyormuş gibi görünür. Böylece, açıktır ki işçi ne isterse ona sahip olabilir- eğer geliri düşükse bu işçinin satacak çok değerli bir şeyi olmadığı- (kapitalistle karşılaştırıldığında) topluma pek faydası olan bir şeyi olmadığı- manasına gelir ve gerçekten de herhangi bir şeyi olduğunda işçi mutlu olmalıdır. Ve bu bakış açısından, kısacası herhangi bir sömürü yoktur. Marx bu noktada oldukça haklıydı-belirli bir zaman dilimi için verilen ücret biçiminde ifade edilen, çok bilinen ücret tanımı, sömürünün tüm izlerini gizlemektedir- her emek ödenmiş emek biçiminde tezahür eder. Marx, sömürünün görünüşte farkına varılamamasının ayrıca, işçi ve kapitalist tarafından temsil edilen adalet nosyonunun ve kapitalist üretim tarzının bütün mistifikasyonlarının da (173)* altını çizmekte olduğunu belirtmektedir. Bu bağlamda; herhangi bir sömürünün bulunmadığını düşünme eğilimindeki kişinin sadece kapitalist olmadığını, işçinin de böyle bir eğilime sahip olduğuna dikkat ediniz. Eğer durum bu şekilde anlaşılırsa da, işçiler mücadele ettiklerinde sömürüye karşı değil, adaletsiz ücretlere ve çalışma koşullarına karşı mücadele ederler-böylece işçiler daha iyi ücretler için ve daha kısa işgünü için mücadele ederler; hakkaniyet olarak gördükleri şey için yani: hakkaniyetli bir ücret için hakkaniyetli bir çalışma. Kısacası işçiler kendilerini sisteme karşı değil de onun bazı adaletsiz sonuçlarına karşı görürler ve bunlara karşı mücadele ederler. 

İkincisi (ve birinciyle oldukça ilişkili olansa)eğer üretim sürecinde herhangi bir şekilde işçilerin sömürüldüğü görülmüyorsa bu durumda sermaye de sömürünün bir sonucu olarak görülemeyecektir- ve sermaye işçilerin kendi ürünleri biçiminde tanımlanamayacaktır. Öyleyse,bütün bu zenginlik nereden geliyor? Makinelerin,bilimin ve verimliliği arttıran her şeyin kaynağı nedir? Bütün bunlar kapitalistin katkısı olmalı! Kapitaliste, çalışma kabiliyetini  (ve tabii ki tüm ürettiklerinin mülkiyet hakkını da) satmalarıyla, işçilerin toplumsal verimliliği, zorunlu olarak, sermayenin toplumsal verimliliği biçimine bürünür. Marx bu konuyu şöyle yorumluyor: Hünerin, bilginin ve toplumsal aklın tüm üretici güçlerinin birikimi böylece emeğe tümüyle karşıt bir biçimde sermaye tarafından soğurulur ve bundan dolayı sermayenin bir niteliği biçiminde görünür. (156) Burada tanımlamaya çalıştığım şey tam da sermayenin mistifikasyonu dediğimiz şeydir. Sistem geliştikçe üretim, sermaye biçimini alan geçmiş emeğin sonuçları bağlamında daha da fazla sabit sermayeye bel bağlayacaktır-bu artan sermaye (ve kapitalist) işçiler için daha da gerekli görülecektir. Kısacası işçilerin kendilerini sermayeye bağımlı olarak görmeleri de kaza eseri olan bir olay değildir. Marx bu bağlamda çok önemli olan şu yorumu yapıyor:

Kapitalist üretimin ilerlemesi; eğitim, gelenekler ve alışkanlıklar vasıtasıyla bu üretim tarzını, açık bir şekilde, doğal hukuk kuralı biçiminde değerlendiren bir işçi sınıfının ortaya çıkmasını sağlar. Kapitalist üretim tarzı bir kere yerleştiği ve geliştiği vakit, artık kendisine yönelik her türlü direnci kırar.(157)

Sömürünün bu gizli doğası ve de sermayenin mistifikasyonu bağlamında, açık ve net bir biçimde, kapitalizmin bir sistem olarak kendisini yeniden üretebilmesi için sağlam bir temel elde etmiş oluruz. Fakat dahası da var...

Kapitalizmin nasıl varlığını devam ettirebildiğine dair üçüncü nedense, toplumun her türlü ilerleme için, sadece sermayeye ve kapitaliste bağımlı olduğunun görünmemesidir. Kapitalist ilişkiler çerçevesinde, bir birey olarak işçiler gerçekten de sermayeye, ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bağımlıdırlar. Üretim araçlarından koparıldıkları ve de ihtiyaçlarını karşılayabilmek maksadıyla para kazanmak için çalışma kabiliyetlerini satmak zorunda kaldıkları sürece işçiler, kendileriyle ihtiyaçlarının karşılanabilmesi arasında aracı olan kapitaliste gereksinim duyarlar. Fakat ücretli işçi için asıl trajedi emek gücünü satması değil, [onu] satamamasıdır. Bir malı satmak üzere olan bir kişi için, bu malın hiç alıcısı olmamasından daha kötü ne olabilir ki? Bu durumda da öyle görünüyor ki; işçilerin kapitalistlerin sağlığından, varlıklarını devam ettirebilmelerinden ve de kapitalistlerin bir kısmının [her zaman için] kendi emek güçlerine olan taleplerinin daha da artmasından çıkarları vardır-bu da Marxın dediği gibi; işçilerin eğitim, gelenekler ve alışkanlıklar vasıtasıyla, sermayenin gereksinimlerini, apaçık bir şekilde, doğal hukuk kuralı biçiminde değerlendirmeleriyle mümkün olur. İşçilerin ücretli işçi olarak yeniden üretilmeleri için, sermayenin yeniden üretilmesi gerekmektedir.

Kapitalizmin bir sistem olarak sürekliliğini nasıl sağladığına dair başka nedenlere ihtiyacımız var mı? Daha önce saydığımız başka bir nedeni de burada fazladan değerlendirmeme izin verin... Genel olarak meslek edinmek ve de ihtiyaçlarını karşılayabilmek bağlamında işçiler basitçe kapitalist devlete bağımlı değildirler, kişisel sermayelere bağımlıdırlar! Sermaye, bir çok sermayenin bileşimi biçiminde varolduğu için ve bu sermayeler de kendi aralarında rekabet ettikleri için, kesinlikle ve kesinlikle, işçilerin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri bağlamında, kendilerine iş imkanı sağlayacak olan kişisel sermayelerin başarılarına bağlı kalmaları için çok sağlam bir temel vardır. Kısacası sermayenin [işçileri] bölmek için bilinçli çabalarından bahsetmeden önce, farklı firmalarda-ülke içinde ve ülkeler arasında-işçilerin farklılaşması için zaten sağlam bir temel olduğunu söyleyebiliriz. Bir başka deyişle, işçilerin diğer işçileri kendilerine nasıl düşman olarak gördüklerini ve işverenlerine, sırf diğer işçilere karşı rekabet üstünlüğü kazanabilmek için nasıl tavizler verebileceklerini kolaylıkla görebiliriz.

Bütün bu tanımlamalardan sonra, Marxın, kapitalizmin, gereksinimlerini besbelli doğal hukuk kuralları olarak görecek işçiyi üretmekte olduğunu söylemesinin sebebini anlamak hala zor mu? İşçinin sermayeye bağımlılığını düşündüğümüzde, neden/nasıl kapitalizmin varlığını sürdürebildiğini anlayabilmek hala zor mu? Bütün bunlardan sonra, Marx sadece kapitalizmin [kendisine yönelik] her türlü direnci kıracağını söylemiyor, bununla birlikte, sermayenin [işçinin] kendine olan bağımlılığına-ki bu da üretim ilişkilerinden doğar- bel bağlayabileceğini ve bunun da sürekliliğiyle garanti edildiğini belirterek devam ediyor.(899) Kısacası kapitalizm, ihtiyaç duyduğu işçileri üretme eğilimindedir.

Evet, burada tahrif edilmiş bir kapitalizm portresi çizdiğimi söyleyebilirsiniz. [burada] kapitalizmi çelişkilerden bağımsız, sadece metalar üreten istikrarlı bir sistem olarak tarif ediyor gibi görünebilirim. Evet, ya ekonomik krizler? Kapitalizm kendi doğasında bulunan krizlerle muhatap olmak zorunda kalmıyor mu? Bazıları sistemin bir haftada çöke(bile)ceğini öngörüyorlar. Kapitalizmin sürekli krizinin onun doğumuyla birlikte başladığını söyleyen bir çok argümana katılmıyorum. Fakat bununla birlikte, sistemde kesinlikle krizler ortaya çıkıyor ve de ortaya çıkma eğiliminde- işsizliğin arttığı,üretimin azaldığı ve de kar oranlarının düştüğü periyotlarda- Bütün bu krizler yeni bir sisteme ihtiyaç olduğunu göstermiyor mu?

Herhangi bir soruya gerek kalmaksızın, bir ekonomik kriz [bu] ekonomik sistemin gerçek yüzünü ortaya çıkarmaktadır. İstihdam edilmemiş insanlar, kaynaklar, makineler ve fabrikalar- aynı zamanda üretilesi gereken şeylere ihtiyacı olan bir yığın insan- olduğu vakit, kapitalizmde üretimin insan ihtiyaçları için yapılmadığı, sadece ve sadece kar amaçlı yapıldığı açık ve seçik bir biçimde görülebilir. İşte bu zamanlar insanların sistemi sorgulamak üzere sefer olabilecekleri zamanlardır. Fakat bununla birlikte, insanlar sermayenin gerekli olduğunu düşündükleri sürece, aradıkları çözümler de sermayenin mantığıyla çatışır bir yapıda ol(a)mayacaktır. (Aynı şey kapitalizmin ürettiği/neden olduğu çevresel/ekolojik krizler için de geçerlidir) İşçiler sermayeyi, işlerinin, zenginliğin ve de yaşamın devamını sağlayan her şeyin kaynağı olarak gördükleri sürece de, [bu duruma] cevapları kesinlikle ve kesinlikle altın yumurtlayan tavuğu boğazlamak istememe doğrultusunda olacaktır.

Aynı noktanın, işçilerin ücretleri yükseltmek, işgününü kısaltmak ve çalışma koşullarını düzeltmek amaçlı sermayeye karşı mücadeleleriyle ilişkili olarak ortaya konması da gerekmektedir- hem doğrudan bazı işverenlere karşı hem de devleti kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak için ele geçirmeye yönelik- Ve yine, işçiler sermayeyi kendi ürünleri olarak görmedikleri sürece buna karşılık da, ortak bir yanılgı olarak(kendi çıkarlarına uygun olarak) varlıklı kapitalistlere ihtiyaçları olduğunu düşündükleri sürece sermayeyi, krize sokabilecek her türlü eylemden kaçınacaklardır. İşçiler sermayenin gerekli olduğu düşüncesiyle sermayeyle aralarındaki bağları koparmadıkları takdirde de, kendi kontrolleri altındaki [herhangi] bir devlet, sermayenin genişletilmiş yeniden üretimini sağlamaktan başka bir işlev görmeyecektir. Bu, kısacası sosyal demokrasinin oldukça müteessir tarihini betimlemektedir- öyle ki, bazı taraftarlarının öznel bakış açılarının tam tersine [sosyal demokrasi] sermayenin yasalarını güçlendirerek son bulmuştur.

Böylece tekrar sorumuza geri dönebiliriz-kapitalizmin sürekliliğini sağlayan nedir? Kapitalizm bir sistem olarak kendini nasıl yeniden üretir? Sanıyorum ki önerdiğim cevabı kolaylıkla görebiliyorsunuz: sermaye ihtiyaç duyduğu işçi sınıfını üretme eğilimindedir. [Sermaye] kendisini, bir gereklilik olarak gören işçileri üretir-  kendi ihtiyaçlarınızı karşılayabilmek için mücadele etmek zorunda olduğunuz adaletsiz bir sistem, ve ücretli işçilerin yeniden üretilebilmesi için sermayenin yeniden üretilmesinin gerekli olduğu bir sistem- Kapitalizmin sürekliliğini sağlayan nedir: Ücretli işçiler. İşçilerin, ücretli işçiler olarak yeniden üretilmesi sermayenin yeniden üretilebilmesi için gereklidir.

Patriyarşi ve ırkçılık hakkında herhangi bir şey söylemediğime dikkatinizi çekerim. Kendisini solda tanımlayan bazıları, patriyarşi ve ırkçılığın, kapitalizmin varolabilmesi için gerekli olduğunu iddia ediyorlar. Fakat kapitalizmin varlığını sürdürebilmesi için neyin gerekli ve neyin yararlı/kullanışlı olduğunu birbirinden ayırmamız gerektiğini düşünüyorum. Gereklilikten bahsettiğimiz zaman, şunu söylemiş oluyoruz: x olmaksızın kapitalizm varolamaz. Fakat ben bunun patriyarşi ve ırkçılık için geçerli olduğunu düşünmüyorum. Sermaye kesinlikle ve kesinlikle, ırkçılığı, patriyarşiyi, ulusal ve etnik farklılıkları, işçi sınıfını bölmek, zayıflatmak ve de mücadelesini sermayeden uzak tutabilmek için kullanır. Fakat sermaye işçi sınıfını bölmek ve zayıflatmak için başka bir çok yol da bulabilir. Ve [sermaye] bunu patriyarşi ve ırkçılık olmaksızın da yapabilir aynen daha yüksek ücretlerle ve daha kısa işgünüyle yapabildiği gibi... (aynen Güney Afrikada aparteid ve beyaz yasaları olmadan da yapabildiği gibi) Bununla birlikte, sermayenin beraber varlığını sürdüremeyeceği tek şey şudur: sermayenin, sömürünün sonucu olduğunu anlayan (örneğin; zenginliğin işçilerin ortak çalışmasının sonucu olduğunu bilen) ve de bu sömürüye son vermek için mücadele etmeye her an hazır olan bir işçi sınıfı...

Şurası da açık ve net ki; bu karakterde bir işçi sınıfı gökyüzünden inmeyecektir-sermaye, [sermayenin] gereksinimlerini, açıkça, doğal hukuk kuralı biçiminde algılayan işçiler ürettiği zaman değil- Cevap, cahil işçilere sosyalist bir bilinç aşılayacak öncü bir parti midir? Sermayenin ürünü olan işçiler dışarıdan gelen bu tip mesajlara neden ilgi göstermek zorunda olsunlar ki? Bu resim kaçınılmaz bir ilgisizlik ve izolasyon senaryosu olarak görünmektedir.

Bununla birlikte tablonun göründüğü kadar da karanlık olmadığını belirtmeme izin verin. İşçiler basitçe sermayenin ürünleri değillerdir. İçinde bulundukları ve de varoldukları bütün ilişkiler tarafından tanımlanırlar (ve kendilerini tanımlarlar). Ve kendilerini mücadeleleri doğrultusunda dönüştürürler-ve bu sadece sermayeye karşı mücadeleleriyle değil patriyarşi ve ırkçılık gibi diğer ilişkiler bağlamında da gerçekleşir- Bu tip mücadeleler yoğun bir şekilde kapitalist ilişkiler tarafından kuşatılmış olsa da, kolektif mücadelelere katılarak insanlar kendilerini yenileyebilir ve geliştirebilirler. [İnsanlar] kolektif mücadelenin önemine içkin yeni yeterlilikler ve anlayış biçimleri geliştirirler. Mücadeleleri vasıtasıyla/süresince kendilerini devrimci özneler olarak üreten ve geliştiren insanlar, sermayeyle bambaşka kişiler olarak ilişkiye girerler; harekete dahil olmayan insanların aksine, onlar sermayenin doğasına yönelik bir anlayış/kavrayış edinmeye daha açıktırlar.

Fakat [onlar] yine de bu anlayışa sadece açıktırlar. Bütün bu eylemler, gösteriler ve mücadeleler kendi içlerinde kapitalizmin ötesine geçemezler. İçsel sömürünün basitçe adaletsizlik olarak görünmesi ve sermayenin mistik doğası, bu mücadeleleri sadece ve sadece kapitalist ilişkiler bağlamında adalet, eşitlik talep etmeye yönlendirir, herhangi bir şekilde kapitalizmin ötesinde bir adalet talep etmeye yönlendirmez. [Bunlar] en iyisinden bir işçi sendikası veya sosyal demokrat bilinci doğururlar- sermayeye bağımlılığın sürdürülmesiyle sınırlandırılmış bir bakış açısı, örneğin, kapitalist ilişkiler tarafından sınırlandırılmış...- Hareket içerisindeki insanların kendiliğinden tepkileri başlı başına sermayenin ötesine geçebilmek için yeterli değildir. Kapitalizmin doğasının tartışılması [onun] yeniden üretilmemesi açısından kritik önem taşımaktadır.

Sermayenin kavranması için, bunlarla birlikte, sermayenin doğasını ve sömürüye içkin köklerini basitçe anlamaktan daha fazlası gereklidir. İnsanların daha iyi bir dünyanın mümkün olduğuna inanmaları gerekiyor. Bir alternatif olduğunu hissetmeleri gerekiyor. Hem de uğruna mücadele etmeye değecek bir alternatif...Bu bağlamda da, bir sosyalist alternatifin tanımlanabilmesi-ve 20. yüzyıldaki çabaların yetersizliklerinin ve başarısızlıklarının analiz edilmesi- insanları kapitalizme son vermeye yönlendirebilecek sürecin en önemli aşaması haline gelmektedir.

Ve bu süreçte, biz solda olanlar, aktif bir biçimde; kapitalizmin doğasını tartışmazsak ve bir sosyalist alternatifi açık ve seçik bir biçimde tanımlayamazsak, kapitalizmin sürekliliğini neyin sağladığına dair anlatımın bir parçası haline gelmekten kurtulamayız.

 

*Bu yazı Monthly Review Haziran sayısından alınmıştır.



** Michael L.Lebowitz Simon Fraser Üniversitesinden emekli ekonomi profesörüdür. Ve Beyond Capital: Marxs Political Economy of the Working Class adlı kitabın yazarıdır. Şu anda Venezüellada yaşamakta ve çalışmalarını sürdürmektedir. 

*Alıntılar yazarın Beyond Capital: Marxs Political Economy of the Working Class adlı kitabından yapılmıştır.



 

     ÇEVİREN: EMRE AYDOĞDU



http://www.uzaklar.net/html/html/kapitalizmin_surekliligini_sag.html
Yüklə 33,13 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin