9. Başta bulunmayan sesler
60. Türkçe’de kelime başında umumiyetle c, ğ, l, m, n, ñ, r, v, z sesleri bulunmaz. Fakat kelime başında bulunmamak bakımından bu sesler arasında bazı farklar vardır. İçlerinde bazılarının kelime başında hiç kullanılmamalarına karşılık bazılarının birtakım istisnaları olduğu görülür. Onun için, kelime başında bulunmama derecelerini aydınlatmak ve hususî durumlarını belirtmek üzere bu sesleri ayrı ayrı gözden geçirmek lâzımdır.
c sesi Türkçe’de ancak tabiat taklidi bir kaç kelimenin başında bulunur: cayır cayır, cırlaq, cırtlaq, cıvıl cıvıl, cıvıltı, cıvıldamaq, cızırtı, cıyaq cıyaq, cız, civciv kelimelerinde olduğu gibi. caymak, çocuk dilinden gelme cici gibi kelimelerin başında da c sesi vardır. İşte bu gibi istisnalar dışında Türkçe’de kelime başında c sesi bulunmaz. Esasen c sesi Türkçe’de ç sesinden türemiş olarak sonradan ortaya çıkmış bir sestir. ç sesinin sedalılaşması ile meydana gelen bu c sesi bugün kelime içinde bol bol kullanılmaktadır. Fakat Eski Türkçede önceleri bu c’ler ç hâlinde idi ve ancak sonraları c’ler görülmeğe başlamıştır. Öyle ki, bugün c’li olan ekler, ileride de göreceğimiz gibi, Eskj Anadolu Türkçesinde bile henüz tamamıyla c olmuş değildi ve daha çok ç’li idi. Bugün bile, bilhassa Azerî sahası ağızlarında eklerdeki ç’lerin birçoğu henüz c’ye dönmemiştir ve muhafaza edilmektedir. Hülâsa, c sesi Türkçe’de diğer seslere göre oldukça yeni bir sestir. Bilhassa son zamanlarda çoğalmıştır. Fakat yukarıda kaydettiğimiz istisnalar dışında kelime başında bulunmamaktadır. Bu ses bugün Batı Türkçesi dışındaki bazı Türk şivelerinde, meselâ Kazakça’da ise kelime başında da geniş ölçüde kullanılmaktadır. Kazakça kelime başındaki y’leri c yapan bir şivedir: yıl > cıl, yigit > cigit gibi. Fakat Batı Türkçesinde yukarıdaki bir kaç istisna dışında kelime başında c sesi kullanılmaz. Bu istisnalar dışında Türkçe’de kullanılan ve başında c sesi bulunan her kelime yabancıdır.
ğ sesi Türkçe’de kelime başında hiç bulunmaz. Aslında başında ğ bulunan yabancı kelimeler de Türkçe’de ġ ile söylenirler. ğ sesi Türkçe’de kelime içinde kullanılan bir sestir. ġ’nin daha yumuşak şekli olan, daha geride ve açık bir temas derecesinde sürtünme ile teşekkül eden bu ses de Türkçe’de sonradan ortaya çıkmış oldukça yeni bir sese benzemektedir. Bugün kelime sonundaki q’lar iki vokal arasında kalınca, ğ’ya çevrilmektedirler. Fakat q’nın asıl sedalısı ġ’dir ve ġ olarak sedalılaştıktan sonra ğ şeklinde yumuşamıştır. Bazı ağızlarda bugün bile sondaki q’lar iki vokal arasında kalınca, ġ şeklini almakta ve ğ olacak kadar yumuşamamaktadır. ğ asıl, yukarıda sonradan türemiş bir ses olduğunu belirttiğimiz h’nın sedalısıdır. İki vokal arasında kalan sondaki h’lar da ğ olmaktadır. Hülâsa ğ sesi Türkçe’de q ve h’nın seda bakımından, ġ’nın da temas derecesi bakımından benzeşmeye tabiî tutuldukları zaman ortaya çıkan yeni bir sestir ve sadece kelime içinde bulunur. Kelime başında hiç kullanılmaz.
l sesi de Türkçe’de kelime başında hiç bulunmaz. lıq lıq, loqur loqur, lopur lopur, löp löp gibi başında l taşıyan ses taklidi kelimeler de çok azdır. Türkçe’de kelime başında l bulunmadığı içindir ki l ile başlayan yabancı kelimelerin bazen halk dilinde başına vokal getirilir: ilimon “limon”, “ilâzım” “lâzım” gibi.
m sesi Türkçe’de umumiyetle kelime başında bulunmaz. Eski Türkçede m ile başlayan bazı kelimeler vardı. Fakat bunların başındaki m’ler umumiyetle b’den türemiş m’lerdir. Eski Anadolu Türkçesinde de böyle m’ler vardı: men “ben”’de olduğu gibi. Azeri ve Doğu Anadolu sahasında bu m’ler çok artmış olarak bugün de kullanılmaktadır: men “ben”, miñ “bin”, minmek “binmek” misallerinde olduğu gibi. Misallerde de görüldüğü üzere bu m’ler b’nin uzak nazal benzeşmeye tabiî olarak n ve ñ tesirinde kalması ile ortaya çıkmıştır. Bunların dışında Türkçe’de kelime başında m ancak bazı tabiat taklidi sözlerin başında bulunmaktadır: mırıltı, mırıldanmaq, mışıl mışıl, miyavlamaq gibi. Kelime başında m bir de masmavi, mosmor, ev mev, yol mol gibi m’li tekrarlarda görülmektedir. İşte bu istisnalar dışında Türkçe’de görülen ve m ile başlayan her kelime yabancıdır.
n sesi Türkçe’de kelime başında eskiden beri ancak ne ve ne ile yapılmış birleşik kelimelerde görülür: ne, niçin, nasıl gibi. Ayrıca nene, nine, ninni gibi tabiat taklidi ve çocuk dilinden gelme sözlerde de vardır. Bunların dışında Türkçe’de kullanılan ve başında n sesi taşıyan her kelime yabancıdır.
ñ sesi Türkçe’de kelime başında hiç bulunmaz.
r sesi Türkçe’de kelime başında hiç bulunmaz. Ses taklidi sözlerin başında bulunması da çok nadirdir: rap rap gibi. Türkçe’nin kelime başında r’yi sevmemesi yüzünden halk dilinde r ile başlayan yabancı asıllı kelimelerin başına bir vokal getirilir: iramazan, irecep, irahat, urus, urum misallerinde olduğu gibi. Demek ki Türkçe’de kullanılan ve başında r sesi bulunan her kelime yabancıdır.
v sesi aslında Türkçe’de kelime başında hiç yoktu. Kelime başındaki bazı b’lerin v olması ile sonradan ortaya çıkmıştır. Yani Batı Türkçesinde başında v bulunan az sayıdaki kelimeler Eski Türkçede b’li idi; var < bar, varmaq < barmaq, vermek < virmek < birmek gibi. vurmaq’taki v ise sonradan ortaya çıkmıştır; eskiden bu kelime urmaq şeklinde idi. İşte v aslında v’li olmayan bu bir kaç kelimenin başında bulunmaktadır. Bunlardan başka bir de, diğerlerinde de olduğu gibi, tabiat taklidi kelimelerin başında v sesi görülür: vız, vızıltı, vızıldamaq, vızır vızır misallerinde olduğu gibi. İşte bu istisnalar dışında Türkçe’de kelime başında v sesi bulunmaz. Onun için bunların dışında Türkçe’de kullanılan ve v ile başlayan her kelime yabancıdır.
z sesi Türkçe’de ancak tabiat taklidi bir iki kelimenin başında bulunur: zır, zırıltı, zınq, zonqlamaq gibi. Bunların dışında Türkçe’de kelime başında z sesi yoktur. Bu sebeple, Türkçe’de kullanılan ve başında z sesi bulunan her kelime yabancıdır.
10. Sonda bulunmayan sesler
61. Türkçe’de kelime hece sonunda umumiyetle b, c, d, g, ġ sesleri bulunmaz.
Bunlardan g Eski Türkçe’de, diğer Türk şivelerinin bazılarında, Batı Türkçesinin ilk devirlerinde ve bugünkü bazı ağızlarda kelime ve hece sonunda görülür. Bir kısım ağızlarla İstanbul Türkçesinde ise bu g’ler ya sedasızlaşarak k’ye çevrilmiş (öksüz kelimesindeki ög > ök «ana» misalinde olduğu gibi) veya ğ (yumuşak g, yani y) ve v sesine dönmüştür: ögmek > öğmek, övmek; dögmek > döğmek, dövmek; beg > bey; egmek > eğmek misallerinde olduğu gibi.
d de Eski Türkçede bazı hece ve kelimelerin sonunda vardı: qutadmaq «mes’ut olmak», öd «zaman», ked «pek, çok» misallerinde olduğu gibi. Fakat Batı Türkçesinde bu d’ler ked > key, qodmaq > qoymaq misallerinde olduğu gibi y olmamışlarsa sedasızlaşarak t’ye çevrilmişlerdir. Eski Anadolu Türkçesinde ve Osmanlıca’da bazı hece ve kelime sonlarında d yazılması bir imlâ meselesidir. Bugün bile bir hayvan ismi olan at ile karışmasın diye isim karşılığı olan kelime ad şeklinde d’ile yazılmaktadır. Bu da bir imlâ meselesi olup isim karşılığı olan kelime aslında ve söylenişte at şeklindedir. Yani hece ve kelime sonunda Batı Türkçesinde d sesi yoktur.
b sesi Türkçe’de kelime ve hece sonunda hiç bulunmaz. Gerçi bu ses Eski Türkçenin başlarında bir iki kelimenin sonunda mevcuttu: eb «ev», sab «sav, söz» misallerinde olduğu gibi. Fakat bu b’ler bir müddet sonra, daha Eski Türkçe devresinin içinde iken hemen v oluvermiş ve kelime ve hece sonunda b sesi kalmamıştır. Batı Türkçesinde Eski Anadolu Türkçesi ile Osmanlıca devrelerinde birçok hece ve kelimelerin sonlarında b yazılmış olduğu görülür: gelüb, gidüb gibi. Bu tamamıyla bir imlâ meselesi olup hece ve kelime sonunda b harfi ile yazılan ses p’den ibarettir. Yani hece ve kelime sonunda p sesini işaretlemek üzere b harfi kullanılmış, fakat b sesi hiçbir zaman sonda bulunmamıştır. Bu b yazılışının eski yazının bir imlâ hususiyeti olduğu unutulmamalı ve Türkçe’de sonda b sesi bulunduğu zannedilmemeli; yazı ile dil, harfle ses arasındaki fark hatırdan çıkarılmamalı; b ile p birbirine karıştırılmamalıdır.
c sesi Türkçe’de hiçbir devirde hiçbir şekilde hece ve kelime sonunda bulunmamıştır. Batı Türkçesinde eski yazıda sondaki ç’lerin çok defa c harfi ile işaretlenmiş olduğu görülür. Tabiî bu da biraz önce söylediklerimiz gibi bir imlâ meselesinden başka bir şey değildir ve Türkçe’de hece ve kelime sonunda hiçbir zaman c sesi bulunmaz.
ġ sesi Eski Türkçede hece ve kelime sonunda kullanılmakta idi. Fakat sonradan bu ġ’ler ya düşmüş, ya sedasızlaşarak q olmuş veya yumuşayarak ğ hâline gelmiştir. Bu yüzden bugün hece ve kelime sonunda ġ yoktur, onun yumuşağı ve daha az temas derecelisi olan ğ vardır: dağ, ağlamak, otağ misallerinde olduğu gibi. Batı Türkçesi dışındaki Türk şivelerinin bazılarında sonda ġ sesi bugün de vardır.
Demek ki b, c, d, g, ġ seslerinin bir kısmı hece ve kelime sonunda bulunabiliyordu. Fakat bugün bilhassa edebî dilde bu sesler hiçbir şekilde hece ve kelime sonuna gelmemektedirler. Türkçe’nin hece ve kelime sonunda bu tip seslerin ancak sedasızlarını yani p, ç, t, k, q’yı kabul ettiği görülüyor. Türkçe’ye girmiş olan ve sonunda b, c, d, g, ġ sesleri bulunan yabancı kelimelerin sonlarındaki seslerin sedasızlaşması da bundandır: kitab > kitap, ilâc > ilâç, derd > dert, aheng > ahenk, çeraġ > çıraq misallerinde olduğu gibi.
Hülâsa, işaret ettiğimiz istisnalar dışında Türkçe’de hece ve kelime sonunda b, c, d, g, ġ sesleri bulunmaz. Onun için gördüğümüz istisnalar dışında Türkçe’de kullanılan ve hece ve kelime sonunda bu sesleri taşıyan her söz yabancıdır.
11. Sedalılaşma ve yumuşama
62. Türkçe’de kelime sonunda bulunan ç, k, q, p, t konsonantları iki vokal arasında sedalılaşır ve yumuşarlar. Bunlardan ç, p, t sadece sedalılaşırlar. Bu sedalılaşmada tabiî ç c, p b, t d olur; yani ç, p, t konsonantları yerlerini kendi sedalılarına bırakırlar: ağaç-ı > ağacı, dip-e > dibe, geçit-i > geçidi gibi. Bu değişmenin sebebi sedasız konsonantı iki yanındaki vokallerin seda bakımından kendilerine benzetmeleridir. k ve q’da ise hem sedalılaşma, hem de yumuşama olur. İki vokal arasında kalan k ve q önce sedalılaşarak yerlerini kendi sedalıları olan g ve ġ’ya bırakırlar; fakat bununla kalmayarak sonra hemen yumuşar ve yumuşak g (ğ yani y) ve ğ şekline geçerler: bilek-i > bilegi > bileği, ayaq-a > ayaġa > ayağa gibi. Böylece iki yanlarındaki vokaller k ve q’yı hem seda bakımından, hem de temas derecesi bakımından kendilerine benzetmiş olurlar. k ve q’nın yalnız sedalılaşma ile kalmayıp ayni zamanda yumuşamaları Türkçe’de oldukça yeni bir gelişmeye benzemektedir. Bu hususta bugün kesin bir hudut çizmek imkânına sahip değiliz. Fakat bu gelişme her hâlde Eski Anadolu Türkçesinden sonra ortaya çıkmıştır. Batı Türkçesinin doğudaki bazı ağızlarında bugün bile hâlâ böyle bir gelişme yoktur ve k ile q sadece sedalılaşırlar: ayaġı, çürüge gibi.
Kelime sonundaki bu seslerin iki vokal arasında kalınca sedalılaşmaları ve yumulamaları fiil dışında Türkçe için umumîdir. Türkçe’de ancak bazı tek heceli kelimelerle karışıklığa meydan verecek kelimelerde ve bazı isimlerde sondaki bu konsonantlar değiştirilmez: at-a > ata, aç-ı > açı, turġut-a > turġuta, turġuda gibi. Fiil köklerinin sonunda ise bu konsonantlar nadir olarak ve ancak fiil kökü unutulursa veya yapılan yeni kelime fiil kökünün mânâsından çok uzaklaşırsa sedalılaşır ve yumuşarlar: quç-aq > qucaq, geç-e > gece gibi. Fakat istisna teşkil ederek konsonantı sedalılaşan bazı fiil kökleri de vardır: git-en > giden, dit-ik > didik, güt-er > gü-der misallerinde olduğu gibi. Umumiyetle tek heceli ve t’li köklerde görülen bu istisnaların başka sebepleri (meselâ baştaki g ve d seslerinin tesiri) de olabilir. Fiil köklerindeki konsonantların sedalılaşmamasında İstanbul Türkçesi çok muhafazakâr bir durumdadır. Batı Türkçesinin ilk devirlerinde ve bugünkü ağızların birçoğunda birçok fiil köklerindeki konsonantların sedalılaştığı görülür; aqıt-an > aqıdan, yarat-an > yaradan, qurut-ur > qurudur misallerinde olduğu gibi. Fakat İstanbul Türkçesinde bu sedalılaşmalar yoktur. İstanbul Türkçesi fiillerde bu işi belirttiğimiz şekildeki bir kaç istisna dışında hiç yapmamak temayülündedir.
Kelime sonundaki sedasız konsonantların iki vokal arasında sedalılaştırılması Türkçe’ye geçmiş yabancı kelimelere de tatbik edilir. Fakat onlarda sedalılaştırma çok az görülür. Tabiî bu hususta yabancı kelimenin Türkçe’de kullanılma derecesine ve yanlış anlaşılıp anlaşılmamasına göre hareket edilmektedir. Onun için yabancı kelimelerin ancak bazılarında böyle bir sedalılaştırılma yapıldığına şahit olmaktayız.
12. Diftong
63. Türkçe’de bir hecede veya bir kelimede iki vokal yan yana gelemez. İki vokalin bir hecede yan yana gelmesine diftong denir. Diftongda yan yana gelen iki vokalin söylenmesinde uzuvların hareketi ayni istikamette bulunur; teşekkül noktaları birbiriyle birleşir; böylece birbiriyle kaynaşmış olarak diftongun başlangıcında birinci vokalin, bitişinde ikinci vokalin sesi çıkarılır. Onun için diftong iki vokal sesi veren bir vokal durumundadır ve bünyesindeki iki vokal iki ayrı hece meydana getirmeden tek bir hece içinde bir arada bulunurlar. Türkçe’de diftong yoktur. Türkçe’de bazı ses değişmeleri ve düşmeleri ile yan yana gelen vokaller birbirleri ile kaynaşarak tek bir vokal meydana getirirler; ortaya iki sesli bir vokal, bir birleşik vokal değil, tek sesli tek bir vokal çıkar. Bu kaynaşmanın bir safhasında düşen veya değişen sesin izi mahiyetinde olmak üzere bazı Türk şivelerinde diftonga benzer durumlar görülebilir. Fakat bunlar hem geçicidirler, hem de tam bir diftong karakterinde değillerdir. Bugünkü küçük bir iki Türk şivesi dışında büyük şivelerde ve edebî dillerde bu diftonga benzer durum da görülmez. Bilhassa Batı Türkçesinde böyle bir şey hiçbir şekilde mevcut değildir. Onun için, hülâsa olarak, tereddütsüzce, Türkçe’de diftong yoktur diyebiliriz.
Türkçe’de bir hecede iki vokal bulunmadığı gibi bir kelimenin iki hecesinde de yan yana iki vokal bulunmaz. Yani, Türkçe’de bir gramer birliğinde hiçbir zaman iki vokal bir araya gelmez. ğ sesinin temas derecesi iki vokal arasında çok azalarak bu sesi bazen çok zayıf bir hâle getirir ve âdeta erimiş bir duruma düşürür. O zaman erimiş gibi olan sesin iki yanındaki vokaller yan yana gelmiş gibi görünebilirler. Fakat hakikatte ğ sesi tamamıyla erimiş ve iki vokal bir araya gelmiş olmaz. Sadece ğ sesi dikkat etmeyen tarafından âdeta hissedilmeyecek kadar zayıflamış bir hâle gelir. Yani, ortada iki vokal oldukça arada iki vokali birbirinden ayırmağa yetecek kadar bir konsonant daima mevcut bulunur. Bu zayıf konsonantın tamamıyla eriyip kaybolması hâlinde ise yan yana düşen iki vokal en kısa zamanda birleşerek tek bir vokal hâline gelirler ve böylece iki vokal bir vokale, iki hece de bir heceye çevrilmiş olur. Türkçe iki vokalin yan yana gelmesinden hiçbir zaman hoşlanmaz. Onun içindir ki büyük küçük gramer birliklerinin, köklerle eklerin birleşmeleri sırasında iki vokal yan yana düşünce araya derhal yardımcı bir konsonant getirilir. iki vokalin yan yana gelmesinden bu derece şiddetle kaçınan Türkçe’de, şu veya bu şekilde, iki vokalin bir arada bulunması elbette beklenemez. Onun için Türkçe’de bir kelimede iki vokalin yan yana gelemiyeceğinden şüphe etmemek ve ne kadar zayıflarsa zayıflasın meselâ soğuq kelimesindeki ğ’nın, ortada iki vokal bulundukça, daima mevcut olduğunu düşünerek bu kelimeyi souq şekline geçmiş kabul etmemek; souq şeklinde yazmamak lâzımdır. Yukarıda hiatustan bahsederken zikrettiğimiz bu kelimede dahi ğ ya hiçbir zaman tam bir şekilde erimemiş veya tam bir şekilde erimişse yerini başka bir konsonanta bırakmıştır ve tam bir hiatus mevcut değildir. Bu kelimede, ğ çok zayıfladığı için, ancak hiatusu andıran, hiatusa benzer bir durum vardır denilebilir. ğ’yı tamamıyla eriten ağızlarda ise onun yerine bir y konsonantının getirildiği görülür: soyuq gibi. Bu da gösteriyor ki kelimenin iki vokali arasında konsonantın yeri hiç boş kalmamakta, ğ düşer düşmez yerine y geçmektedir. Yani y ortaya çıkmamışsa iki vokal arasında çok zayıf da olsa ğ konsonantı kendisini muhafaza ediyor demektir. Onun için ortasındaki konsonantın bazen çok hafif söylendiğine bakılarak soğuq kelimesinin souq şekline geçtiği zannedilmemeli ve kelime asla souk şeklinde yazılmamalıdır. Dediğimiz gibi Türkçe’de hiçbir zaman bir kelimede iki vokal yan yana bulunmaz. Türkçe’de kullanılan ve yan yana iki vokal taşıyan her kelime yabancıdır.
13. İkiz konsonant
64. Türkçe’de kelime köklerinde ayni cinsten iki konsonant yan yana bulunmaz. İkiz konsonant ancak bir kaç Türkçe kelimede mevcuttur: anne, elli, ıssı misallerinde olduğu gibi. Bunlardan anne ana kelimesinin çocuk dilinde aldığı şekildir. Heceleri ve benzer sesleri tekrarlayan, başta tek vokalli heceleri söylemekte güçlük çeken, vurgulu olan ilk hecenin konsonantla bitmesini isteyen çocuk dili ana kelimesini anne hâline sokmuş ve onu umumî dile mal etmiştir. elli ve ıssı kelimeleri ise aslında elig ve ısıġ şeklinde idiler. Eski Türkçeden Batı Türkçesine geçerken eklerin başındaki ve ikinci üçüncüsü vs. hece sonundaki g ve ġ’lar düştüğü için o düşüşün izi olarak l ve s konsonantları ikizleşmiştir. Eski Anadolu Türkçesinde assı «fayda» kelimesi de ayni şekilde eskiden asıġ olduğu için ikiz konsonant taşımakta idi. Eski Anadolu Türkçesindeki issi «sahip, sahibi» kelimesinin ikiz vokali ise Eski Türkçede idi olan bu kelimenin d > y değişmesi ile Batı Türkçesinde iyi şekline geçmesinden sonra benzer sesli iki hecenin birleşerek uzun i hâlini alması ve bu uzun i’nin, kısalırken, kendisine eklenen -si ekinin konsonantını ikizleştirmek suretiyle bir iz bırakması neticesinde meydana gelmiştir. Kelimenin bazen -si ekinin mânâsını kaybetmediği hâlde çift s ile kullanılması bu izin ne kadar tesirli olduğunu göstermektedir. Bunlardan başka bazı ağızlarda bir kısım saylar ikiz konsonantla söylenir: yeddi, sekkiz, doqquz gibi. Tabiî buradaki konsonant ikizliği de sonradan ve vokalle biten ilk heceler üzerine basmak yüzünden ortaya çıkmıştır. Hülâsa, görülüyor ki Türkçe’de kelime kökünde aslında ikiz konsonant yoktur. Sonradan ortaya çıkmış olan istisnalar da bazı ses hadiselerinin tesiri ile meydana gelmiştir. Esasen bu istisnalar dışında sayıları da azdır. Bu istisnalar dışında Türkçe’de kullanılan ve kökünde ikiz konsonant bulunan her kelime yabancıdır. Türkçe kelimelerde ikiz konsonant ancak köklerle eklerin birleşme noktalarında bulunabilir. Kökün sonundaki vokalle ekin başındaki vokal ayni ise kelime içinde ayni iki konsonant yan yana gelmiş olur: eller, emmek, attı, bıqqın misallerinde olduğu gibi.
14. Başta çift konsonant bulunmaması
65. Türkçe’de kelime ve hece başında çift konsonant bulunmaz. Türkçe’ye geçmiş bulunan ve başında çift konsonant olan yabancı kelimelerin, ilk konsonantlarının başına veya sonuna vokal eklemek suretiyle söylenmesi de bundandır: ġrup > ġurup, stasyon > istasyon, traş > tıraş misallerinde olduğu gibi. Türkçe’de bıraqmaq kelimesinde b ile r arasında vokal olmadığı zannedilebilir. Hakikatte arada bir vokal vardır. Yalnız bu vokal normalden kısa bir vokal olan ı olduğu için insanı yanıltmaktadır. Kelimenin ikinci hecesini açan şekillerde b ile r’nin iki ayrı heceye ait sesler oldukları ve aralarında ı vokali bulunduğu daha iyi belli olmaktadır: bıraqın misalinde olduğu gibi. Hülâsa, Türkçe’de hece ve kelime başında çift konsonant yoktur. Türkçe’de kullanılan ve başında veya içindeki hecelerin başında çift konsonant taşıyan her kelime yabancıdır. Türkçe’de kelime ve hece başında ancak tek konsonant bulunabilir.
15. Sonda çift konsonant
66. Türkçe’de kelime ve hece sonunda her çeşit çift konsonant değil, ancak şu çift konsonantlar bulunabilir:
Iç. lk, Iq, Ip, It (ölç, silk, qalq, alp, alt gibi).
nç, nk, nq, nt (sevinç, denk, zonqlamaq, ant gibi).
rç, rk, rq, rp, rs, (sürç, ürk, qorq, sarp, pars, yırt gibi).
rç, rk, rq, rp, rs, rt (sürç, ürk, qorq, sarp, pars, yırt gibi).
st (üst gibi).
şt (hişt gibi).
Bunlardan başka Eski Türkçede yt çift konsonantı da sonda kullanılırdı: aytmaq “söylemek” misalinde olduğu gibi. Batı Türkçesinde aralarına vokal sokularak bu çift konsonant sonda yan yana bırakılmamıştır: ayıtmaq gibi.
İşte Türkçe’de hece ve kelime sonunda bu konsonantlar dışında çift konsonant bulunmaz. Ses taklidi sözlerde ve seslenmelerde bile sonda ancak bu çift konsonantlar kullanılır: danq, pist, pişt, oşt misallerinde olduğu gibi. Türkçe’de sonda bulunan bu çift konsonantların müşterek ve belirli vasıfları birincilerin ikincilerden daha az temas derecesine sahip olmalarıdır. Yani, l (ince ve kalın), n, r, s, ş, y konsonantları hep kendilerinden sonra gelenlerden daha az bir temas derecesine, daha açık bir yola sahiptirler. Demek ki Türkçe’de sonda ancak birincisinin temas derecesi ikincisinden daha az olan bazı çift konsonantlar bulunabilir. Bunların dışında, Türkçe’de kullanılan ve kendisinin veya bir hecesinin sonunda çift konsonant bulunan her kelime yabancıdır. Bu çeşit yabancı kelimeler Türkçe’de çok defa çift konsonantları arasında bir vokal sokulmak suretiyle kullanılırlar: fikr > fikir, film > filim, cebr > cebir, medh > medih misallerinde olduğu gibi.
16. Başta ve sonda üç konsonant bulunmaması
67. Türkçe’de kelime ve hece sonunda üç konsonant bir arada bulunmaz. Kelime ve hece başında ise, biraz önce gördüğümüz gibi, ancak bir konsonant bulunur; üç konsonant değil, iki konsonant bile bulunmaz. Demek ki başta ve sonda üç konsonant bulunan her kelime yabancıdır.
17. Ortada üç konsonant
68. Türkçe’de üç konsonant ancak kelime içinde ve iki heceye ait olmak şartiyle bulunabilir. Bu üç konsonantın ilk ikisi önceki heceye, üçüncüsü, sonraki heceye bağlı olur. Tabiî, önceki heceye bağlı olan iki konsonant biraz önce gördüğümüz belirli çift konsonantlardan olabilir. Yani sonunda çift konsonant bulunan bir kök, yanına konsonantla başlayan bir ek alınca içinde üç konsonant yan yana gelmiş olur: Türklük, sevinçli, yırtmış kelimelerinde olduğu gibi. Bunların dışında Türkçe kelimelerde, bir kökte veya bir hecede hiçbir şekilde üç konsonant bir arada bulunmaz.
Dostları ilə paylaş: |