KiTÂBU't-tevhîD



Yüklə 0,87 Mb.
səhifə12/13
tarix25.07.2018
ölçüsü0,87 Mb.
#57937
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   13

İlgili Mes'eleler
1. Yeminlerin korunmasının tavsiye edilmesi.

2. Yalan yere yemin etmenin mala rağbeti arttırırken be­reketi azalttığının bildirilmesi.

3. Ahş-satış işlerini yeminsiz yapmayanlar hakkındaki şiddetli va'îd.

4. Etkenlerin azalmasına rağmen günahların büyüdüğüne dikkat çekilmesi.

5. İstenmediği halde yemin edenlerin kınanması.

6. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'in üç ya da dört çağı övgüyle anması ve daha sonra olacakları bildirmesi.

7. Şahitlik yapmaları istenmediği halde şahitlik yapanların kınanması.

8. Şahitlik yapmaları ve söz vermeleri nedeniyle selefin küçük çocukları dövmesi.
Açıklamalar
Yeminin aslı yemine muhatap olan kişiye durumu tekid etmek ve yaratıcıyı tazim etmek maksadıyla meşru kılınmış­tır. Bu nedenle de yalnızca Allah adına yemin etmek gerekir. Başkası adına yapılan yemin şirkten sayılmaktadır.

Söz konusu tazimin gereklerinden biri de Allah adına yapılan yeminin yalan yere değil, doğru ve dürüst bir yemin olmasıdır.

Yine bu tazimi tamamlayan bir diğer unsur, sık sık yemin etmeyerek Allah'ın ismine İhtiram göstermektir. Yalan yara ve sık yemin etmek, tevhidin ruhu olan tazime aykırıdır.
Altmışüçüncü Bâb

Allah Ve Peygamberinin Zimmeti (Ahdi) Hakkında Bâb
«Antlaşma yaptığınız zaman, Allah'ın ahdini yerine getirin ve Allah'ı üzerinize şahit tutarak, pekiştirdikten sonra yeminleri boz­mayın. Şüphesiz Allah, yapacağınız şeyleri pekiyi bilir.» (NahI, 91)

Rivayete göre Bureyde şöyle anlatmaktadır: "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selkm bir ordu ya da askerî birlik başına emir tayin ettiği zaman Allah'a karşı takva sahibi olmayı ve bera­berindeki müminlere iyilikle muamele etmeyi tavsiye eder ve §öyle derdi: «Allah yolunda Allah'ın adıyla savasın! Allah'a küfredenlerle savasın! Ganimet konusunda hainlik yapmayın! Verdiğiniz sözlerde durmamazlık etmeyin! Müsle yapmayın! Küçük çocukları Öldürmeyin! Müşrik düşmanınla karşılaştığında onları Üç haslete -ya da güzel huya- çağır! Bunlardan hangisini olumlu karşılarlarsa, kabul et, onlara ilişme! Sonra islam'a davet et! icabet ederlerse, kabul et! Daha sonra onları kendi ülkelerinden muhacirlerin yurduna göç etmeye davet eti Böyle yaptıkları taktirde muhacirlerin sahip olduğu haklara sahip olacaklarını; muhacirlerin aleyhlerine olanın kendilerinin de aleyhine olacağını bildir. Göç etmeyi reddederlerse, Müslüman bedeviler gibi muamele göreceklerini bildir. Haklarında Allah'ın hükmü cari olacaktır. Müslümanlarla birlikte cihada katıl­madıkları sürece ganimet vefeyden hiçbir hakka sahip olamayacaklar. Bu yukarıdaki davetlerin tümüne olumsuz cevap verirlerse, cizye iste! Kabul ederlerse, dokunma! Bunu da reddederlerse, Allah'tan yardım dile ve onlara karşı savaş!

Bir kale halkını kuşatma altına aldığında senden Allah ve peygamberinin zimmetini (ahdini) isterlerse, onlara Allah ve peygam­berinin zimmetini değil, kendinin ve beraberindekilerin zimmetini ver! Çünkü kendi zimmetinizi bozmanız, Allah ve peygamberinin zimmetini bozmanızdan daha hafiftir. Bir kale halkını kuşatırsan ve senden Allah'ın hükmüne göre kendilerini teslim almanı isterlerse, on­ları kaleden Allah'ın hükmü gereğince hükmetmek üzere değil, kendi hükmüne göre hükmetmek üzere indir! Çünkü Allah'ın hükmüne isabet edip etmeyeceğini bilemezsin I» 174[174] Müslim rivayet etmiştir.
İlgili Mes'eleler
1. Allah'ın zimmeti, peygamberinin zimmeti ve Müslümanların zimmeti arasındaki fark.

2. Tehlikesi en az olana yönlendirmek.

3. «Allah yolunda Allah adına savaşın!» sözü.

4. «Allah'a küfredenlerle savaşın!» sözü.

5. «Allah'tan yardım dik ve onlarla savaş!» sözü.

6. Allah'ın hükmü ile alimlerin hükmü arasındaki fark.

7. Sahabinin ihtiyaç duyduğunda Allah'ın hükmüne isabet edip etmediğini bilmediği bir hüküm verebilmesi.
Açıklamalar
Bu bâb ile arada anlaşma sağlanmış olan düşmanlara Allah ve peygamberinin zimmeti tanındıktan sonra verilen sözlerin ve yapılan anlaşmaların bozulmasına sebebiyet verecek durumlara düşmekten uzak kalmak ve sakınmak kastedilmek­tedir. Böyle bir durumda Müslümanlar tarafından vuku bulan vefasızlık, Allah'ın ve paygamberİnin zimmetinin delinmesi anlamına gelmektedir. Aynı zamanda da Allah'a tazimin terk edilip, Rasûlullah'ın dikkat çektiği gibi en büyük mefsetletin işlenmesi demektir.

Diğer taraftan dinin ve İslam'ın kafirlerin gözünde basite alınmasına ve değersiz sayılmasına sebebiyet vermek söz konu­sudur. Anlaşmalara, özellikle de en sağlam şartlarla kesinleşti­rilmiş olan anlaşmalara bağlı kalmak, insaf ehli düşmanlarını kendi izinden yürümeye çağıran İslam'ın güzelliklerindendir.


Altmışdördüncü Bâb

Allah Hakkında Yemin Edilmesi Babı
Cundeb b. Abdillah radıyallâhu anh'tan rivayete göre Rasûlullah salkliâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: «Bir adam, 'Allah'a yemin olsun ki, falan kimseyi Allah bağışlamaz1 dedi. Bunun üzerine Allah 'Falan kimseyi bağışlamayacağıma dair kim benim adıma yemin etti? Ben onu bağışladım, senin amelini boşa ÇîkardimJ buyurdu.» 175[175] Muslini rivâyer etmiştir.

Ebû Hurayra radiyallâhu anh hadisinde bu sözü söyleyenin "abid bir adam" olduğu bildirilir. Ebû Hurayra radıyallâhu anh "Bu adam, bir söz söyledi dünyasını da, ahİretini de mahvetti." dedi.176[176]


İlgili Mes'eleler
1. Allah adına yemin etmekten sakındırılması.

2. Cehennemin her birimize ayakkabısının bağından daha yakın olduğu.

3. Cennetin de böyle olduğu.

4. «Kul manasını kasdetmediği bir söz söyler de {doğu ile batı arasından daha uzak mesafeden cehenneme yuvarlantverir.}» 177[177] ha­disinde de aynı manaya delâlet bulunmaktadır.

5. İnsan kendisine hiç hoş gelmeyen bir sebepten dolayı mağfirete kavuşabilir.
Altmışbeşinci Bâb

Allah'ı Aracı Kılarak Bir Yaratılmıştan Şefaat Dilenemeyeceği Hakkında Bâb
Cubeyr b. Mut'İm radıyallâhu anh şöyle anlatmaktadır: "Bir bedevî Rasûlullah'ın yanına geldi ve 'Zayıf düştük, evlatlarımız aç kaldı, mallarımız helak oldu. Rabbinden bizim için yağmur yağdırmasını dile! Biz Allah ile senden; seninle de Allah'tan şefaat isteğinde bulunuyoruz.' dedi. Peygamber sallaljâhu aieyhi ve seüem: «Suphanallah, suphanallah!» dedi. Bunu o kadar çok tekrarladı ki Rasûlullah'ın öfkelendiğini anlayan ashabın yüz hatları değişti. Daha sonra Peygamber şöyle buyurdu: «Yazık sana! Allah'ın ne olduğunu biliyor musun sen? Allah bundan daha büyük ve saygındır. Allah aracılığı İle hiçbir yaratıktan şefaat dilenmez.178[178]

Ebû Dâvûd rivayet etmiş ve hadisin devamını da zikretmiştir.


İlgili Meseleler
1. "Allah aracılığı İle senden şefaat istiyoruz." Denilmesinin reddi.

2. Bu söz üzerine Peygamber sallaliâhu aleyhi ve seîlem o derece Öfkelenmiştir ki, ashabın bile yüzü değişmiştir.

3. "Senin vesilenle Allah'tan şefaat diliyoruz" sözü redde­dilmemiştir.

4. "Subhanallah" sözünün açıklamasına dikkat çekilmiş­tir.

5. Müslümanların Peygamber saliallâhu aleyhi ve sellem'den yağmur duasında bulunmasını istemeleri.
Açıklamalar
Bu iki konu Allah hakkında edepsizliktir. Tevhide aykı­rıdır. Allah hakkında yemin edilmesi genellikle insanın ken­dini beğenmişliğinden, şımarıklığından ve edepsizliğinden kaynaklanır. Bu olusuzluklardan sıyrılmadan imanın eksikliği giderilemez.

Allah vesilesi ile yaratıklardan şefaat dilemek ise Allah'ın şan ve azametine yakışmayan bir tutumdur. Çünkü Allah yara­tılmış bir varlık için vesile olmaktan çok çok yücedir. Aracılık yapacak olanın rütbesi genellikle aracılıkta asıl hedef olan varlıktan aşağıdadır. Allah hakkında edepsizlik olduğundan böyle bir davranışın terk edilmesi elzemdir. Şefaat edebilecek olan­lar, Allah yanında ancak izni dâhilinde şefaatte bulunabilirler. Tüm varlıklar Allah karşısında korku İçinde iken nasıl olur da durum tersine döner ve Allah şefaat izni verilecek olan varlık konumuna getirilebilir. Allah bütün varlıkların huzurunda boyun büktüğü yüceler yücesi, büyük bir varlıktır. Her şeyiyle tüm evren O'nun karşısında aciz ve zelildir.


Altmışaltıncı Bab

Rasulullah'ın Tevhidin Sınırlarını Koruması Ve Şirke Götüren Yolları Kapaması Hakkında Bâb
Abdullah b. Şİhhîr radıyailâhu anh şöyle anlatmaktadır: "Amiroğulları heyeti ile birlikte Rasûlullah'ın yanına vardım. 'Sen bizim seyyidimizsin/efendimİzsİn' dedik. Bunun üzerine:

«Seyyid/Efendi Allah tebareke ve teâlâ'dtr.» buyurdu. 'Sen bizim en üstünümüz, en yücemizsin' dedik. «{Daha Önce} söyledikle­rinizi ya da bir kısmım söyleyin! Şeytan sizi cüretkâr kılmasın!»

buyurdu." 179[179] Ebû Dâvûd ceyyİd isnadla rivayet etmiştir.

Enes radıyallâhu anh şöyle anlatmaktadır: "Bazı kimseler 'Ey Allah'ın Rasûlü! Ey en hayırlımız! Ey en hayırlımızın oğlu! Ey efendimiz Ey efendimizin oğlu!' dediler. Bunun üzerine: «Ey insanlar! (Daha önce) söylediklerinizden söyleyin! Şeytan sakın sîzin aklınızı çelip bevanızı azdırmasın! Ben Muhammed'im, Allah'ın kulu ve rasûlüyüm. Allah'ın benim için takdir buyurduğu konumdan daha yukarılara çıkarmanız boşuma gitmez.» 180[180] buyurdu." Nesâî ceyyid isnadla rivayet etmiştir.


İlgili Meseleler
1. İnsanların aşırılığa karşı uyarılmaları.

2. "Sen efendimizsİn" diyene karşı ne denilmesi gerektiği.

3. Kendisine söylenen hak olmasına rağmen Peygamber saikllâhu aleyhi ve sellem'İn: «Şeytan sizi cüretkâr kılmasın!» demesi.

4. «Allah'ın benim için takdir buyurduğu konumdan daha yu­karılara çıkarmanız hoşuma gitmez.» sözü.
Açıklamalar
Buna benzer bir konu daha Önce de geçmişti. Müellif öne­mine binâen ve konu gereği burada tekrar zikretmiştir. Çünkü tevhid, şirke götüren tüm yol ve vesilelerden kaçıniimadığı müddetçe korunamaz, muhafaza edilemez, mükemmeüeşemez. İki bâb arasında şöyle bir ayrım sözkonusudur: Birincisi eyleme yönelik yolların kapatılması şeklinde tevhidin korun­masını ele alırken; bu bâbda lisanen sarfedilen sözlere dikkat edilmek suretiyle edebe riâyet ederek şirkten sakınılması ele alınmaktadır.

Tevhidin eksiksiz olabilmesi için şirke düşme tehlikesine götürmesi muhtemel her tür sözden sakınılması gerekmekte­dir. Kısacası tevhid, bir yandan şartlarını, rükünlerini, mükem­mellik kazandıracak hususları yerine getirmek; diğer yandan da söz, fiil, irade, inanç olarak zahir ve batın tüm zıtlarından uzak durmakla mükemmelleşir.

Bu konuya dair detaylı açıklamalar daha önce zikredil­mişti.
Altmışyedinci Bab
»Onlar Allah'ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü O'nun avucunda gökler de O'nun sağ elinde durulmuş olacaktır. 0, onların ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir.»

(Zümer, 67)


Âyeti Hakkında Bâb
İbn Mes'ûd radıyallâhu anh şöyle anlatmaktadır: "Yahudi din birliginlerinden biri Rasûlullah saüaliâhu aleyhi ve sellem'in yanına geldi ve şöyle dedi: "Ey Muhammed! Biz (Tevrat'ta] şöyle bulmaktayız: Allah, gökleri bir parmak üzerinde, yerleri bir parmak üzerinde, ağaçlan bir parmak üzerinde, suyu bir parmak üzerinde, yeryüzünü bir parmak üzerinde ve diğer mahlukatı bir parmak üzerinde kılacak ve bunun ardından da 'Ben melikim' diyecek." Bu sözler üzerine Peygamber sallallâhu aleyhi ve seliem, bu Yahudi din bilginini tasdiklediğİni belli ederek dişlerinin beyazı görünecek şekilde güldü. Sonra (bu anlatıla­nın şahidi olmak üzere ve Yahudi bilginin verdiği haberin doğ­ruluğuna delil olarak] şu âyeti okudu: «Onlar Allah'ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü O'nun avucundadır. Gökler O'nun sağ elinde dürülmüj olacaktır, O, müşriklerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir.» (Zümer, 67)"181[181]

Müslim'in bir rivayetinde "Dağlan ve ağaçları bir parmak üzerinde kıldığını sonra da onları sarsarak 'Ben melikim, ben melikim' dediğini görüyoruz." 182[182] Dedikleri İfade edilmekte­dir.

Buhârî'nin bir rivayetinde de "Gökleri bir parmak üğzrerin-de, yeryüzünü ve suyu bir parmak üzerinde ve diğer yaratıkları da bir parmak üzerinde yarattığını görüyoruz" 183[183] ifadeleriyle anlatılmaktadır.

Müslim'de İbn Ömer radıyallâhu anhumâ'dan merfu olarak rivayet edilen bir hadis §u şekildedir: «Allah kıyamet gününde gökleri dürer ve sağ eline alır. Ardından 'Ben melikim. Cebbarlar nerede? Mütekebbirler nerede?' der. Daha sonra yedi yeri dürerek sol eline alır ve 'Ben melikim. Cebbarlar nerede? Mütekebbirler nerede?' der.»184[184]

Rivayet edildiğine göre İbn Abbas radıyallâhu anhumâ şöyle der: "Yedi gök ve yedi yer Rahman'ın avucunda sizden birini­zin elindeki hardal tanesi gibidir."185[185]

İbn Cerîr şöyle der: "Bana Yunus tahdis etti. Bize İbn Vehb bildirdi (ahberana) ve dedi ki İbn Zeyd babasının ken­disine Rasûlullah'ın şu hadisini tahdis ettiğini söyler: «Kürsiye nisbeten yedi gök bir kalkan içine atılmış yedi dirhem gibidir.»186[186]

Ebû Zer radıyallâhu anh'm da §öyle söylediğini İfade eder: "RasûluÜah'ı §Öyle derken duymuştum: «Arşa nisbetle kürsi, Çorak bir araziye atılmış demir bir halka gibidir.»187[187]

İbn Mes'ûd radıyaJlâhu anh şöyle der: "Dünya seması ile bir sonraki semanın arasında beş yüz yıl bulunmaktadır. Bütün gökler arasında beş yüz yıl bulunmaktadır. Yedinci gök İle kürsi arasında da beş yüz yıl bulunur. Kürsi ile su arasında da beş yüz yıl bulunur. Arş suyun üzerindedir. Yüce Allah da arşın üzerindedir. Sizin yaptıklarınızdan hiç bîri O'na gizli kalmaz." 188[188] Bu rivayeti İbn Mehdî O Hammâd b. Seleme O 'Asım O Zirr O Abdullah yoluyla tahric etmiştir. Bir benzerini de Mes'ûdî O 'Asım Ebû Vâil O Abdullah yoluyla rivayet et­miştir. Hafız Zehebî bunları kaydettikten sonra rivayetin daha başka yollarının da bulunduğunu söyler.189[189]

Abbas b. Abdilmuttalib radıyallâhu anh'tan tİvâyet edildiğine göre Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: «Gök ile yer arasında ne kadar bulunduğunu biliyor musunuz?» diye sorunca ashab, "Allah ve Rasûlü en iyisini bilirler" demişler ve ardından Peygamber sallallâhu aleyhi ve seilem şöyle buyurmuştur: «ikisinin arasında beş yüz yıllık yürüme mesafesi bulunmaktadır. Bir semadan diğerine beş yüz yıllık mesafe bulunmaktadır. Her bir semanın kalınlığı da beş yüz yıl yürüme kadardır. Yedinci sema ile arş arasında bir deniz bulunur. Bu denizin dibi ile en üstü arası, gökle yer arası kadardır. Allah bunun üzerindedir. Ademoğullarmın yapıp ettiklerinden hiçbi­ri O'na gizli değildir.» 190[190] Ebû Dâvûd ve diğerleri tahric etmiştir,
İlgili Mes'eleler
1. «Kıyamet günü bütün yeryüzü O'nun avucundadır.» âyeti­nin 191[191] tefsiri.

2. Bu ve benzeri ilimler Peygamber sallallâhu aleyhi ve seilem zamanındaki Yahudilerde halen bulunmaktaydı. Bunları ne inkar ediyor ne de te'vİl ediyorlardı.

3. Yahudi din bilgininin anlattıklarını Peygamber saliallâhu aleyhi ve seüem tasdik etmiş ve âyet bunu İkrar eder mahiyette nazil olmuştur.

4. Bu önemli bilgiyi Yahudi din aliminden duyan Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'in gülmesi.

5. Allah hakkında iki el zikredilmesi. Göklerin sağ elinde; yerlerin de diğer elinde bulunduğunun bildirilmesi.

6. Bu diğer elin, sol el olarak adlandırılması.

7. Bu sırada cebbar ve mütekebbİrlerin zikredilmesi.

8. "Sizden birinizin elindeki hardal tanesi gibidir" sözü.

9. Semaya nİsbeten kürsinin büyüklüğü.

10. Kürsİye nisbetle arşın büyüklüğü.

11. Arşın, kürsi ve sudan farklı olduğu.

12. Semalar arasında ne kadar mesafe bulunduğu.

13. Yedinci gök İle kürsİ arasında ne kadar mesafe bulun­duğu.

14. Kürsi ile su arasında ne kadar mesafe bulunduğu.

15. Arşın su üzerinde bulunduğu.

16. Allah'ın arşın üzerinde bulunduğu.

17. Gök ile yer arasında ne kadar mesafe bulunduğu.

18. Göğün beş yüz yıl kalınlığında olduğu.

19. Gökler üzerinde bulunan denizin dİbİ ile en üstü ara­sında beş yüz yıllık mesafe bulunduğu.

Allah daha iyi bilir.

Hamd alemlerin rabbine mahsustur. Allah efendimiz Muhammed'e, ailesine ve ashabına salat ve selam eylesin!
Açıklamalar
«Onlar Allah'ı hakkıyla tanıyıp bilemediler.» (Zumer, 67)

Müellif eserine bu konu ile son vermektedir.

Yüceler yücesi Allah'ın ne kadar büyük ve yüce olduğunu, üstünlüğünü ve mahlûkatın kendi huzurunda boyun bükmüş-iüğünü gösteren nasları zikretmektedir. Bu yüce nitelikler ve mükemmel vasıflar, Allah'ın bir ve tek ma'bud, Övgüyle anıl­ması gereken tek varlık olduğunun en büyük delilidir. İnsanın tazimde bulunacağı, huzurunda acizliğini izhar edeceği, en büyük sevgiyi göstereceği ve ilah olarak kabul edeceği tek varlık Allah'tır. O, hak ilahtır. O'dan başkası İse batıl, asılsız ve temelsizdir. Tevhidin hakikati, özü ve ruhu; İhlasın sırrı buradadır.

Allah'tan kalplerimizi kendisini hakkıyla tanımakla, ken-dİsinî sevmekle ve bol bol tevbe etmekle doldurmasını dileriz. O çok cömert ve ikram sahibidir.

Kitâbu't-Tevbîd üzerine yaptığımız bu veciz çalışma burada son buluyor. Tevhidin önemli konulan ele alınarak bütün ilim­lerin temeli olan tevhid İlmine dair faydalı açıklamalarda ve krsımlandırmalarda bulunulmuştur.

Çalışmamızı kolaylaştıran ve yardımsız bırakmayan Allah'a sonsuz hamd olsun!



Muhammed'e, ailesine ve ashabına salat ve selam eylesin!



1[1] Bu giriş yazısı Şeyh Abdurrahmân b. Nasır es-Sa'dî tarafından kaleme alınmış olup Ehl-i Sünnet akidesini özlü ve özer bir biçimde ECİtab ve Sünner kaynaklı olarak ele almaktadır.

2[2] Sahih: EbÛ Dâvûd (4596), Tirmizî (2640), İbn Mâce (3991), Ahmed (2/332), İbn Hıbban (6247), Hâkim (10, 144, 442). el-Eİbânî Sahîhu'1-Câmı' (1073)'de hadisin sahih olduğunu söylemiştir.

3[3] Sahih: Buhâri (2756), Müslim (30), Tİrmizî (2643), Nesâî Kubrâ1 da (5877), İbn Mâce (4296), Ahmed (5/228, 229, 230) İbn Hıbban (210, 362)

4[4] Sahih: Buhârî (3435), Müslim (28)

5[5] Sahih: Buhârî (425), Muslim (33), Ahmed (5/449)

6[6] Sahih: İbn Hibbân (6218), Hâkim -sahih ley erek- (1936) Zehebîde Hâkime muvafa­kat etmiştir, Nesâî, Kubrâ'da (10670,10980) Ebu Yala Musned'İnde (13993), Nesâî, el-A mel u'1-Yevmi ve'1-Leyl'de (834), Beğavî, Şerhy's-Sunne'de (1273), Ebu Nuaym, Hdye'de (8/327, 328). Heysemî Mecmau'z-ZevâkTde (10/85): Ebu Ya'la rivayet et­miştir, ricali sikadır, hadiste zayıflık vardır, der. Hafız ibn Hacer ei-Feth'dc (11/208): Nesâî sahih bir sened ile Ebu Said'den diyerek rivayet eder.

7[7] Sahih liğayu'hi: Tirmizî(354O), Darİmî<2788), Ahmed (5/148, 154, 172), İbn Hib­bân (226), Hâkim (7605), Buhârî, HaJku Efali'1-Ibâd (s: 59) Bu hadisin bir şahidi Müslim'de (2687) Ebu Zerr hadisi olarak bulunmaktadır. el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi' (4437, 4338)'de ve Silsiletu's-Sahîha'da (127) hadisin hasen olduğunu söylemiştir.

8[8] Sahih: Muslim (220), İbn Mâce (3513), Ebû Dâvûd (3884), Tirmizî (2057) Buhâri de (5705) Imrân'dan Mevkuf olarak rivayet etmi§tir.

9[9] Sahih: Buharı (5705), Muslim (220), Tİrmİzî (2446)

10[10] Sahih: Ahmed (5/428,429), Taberânî (4/253). Heysemîel-MecmaVz-Zevâid'de: Ah-med rivayet etmiştir, ricali sahih'in ricalidir, der. el-Elbânî Sahiliu'l-Câmı'de (15 5 5) ve Silsiletu's-Sahîha'da (951) hadisin sahih olduğunu söylemiştir.

11[11] Sahih- Buhân (4497), Ahmed (1/462,464)

12[12] Sahih: Müslim (93), Ahmed (3/325, 344, 374, 391)

13[13] Buhârî (1395), Müslim (19)

14[14] Sahih: Buhârî (2942), Müslim (2406), Nesâî, Kubrâ'da (8403, 8587), İbn Hıbbân (6932)

15[15] Sahih: Müslim (23), Ahmed (4/459) (İmam Ahmed "Kim Allah'ı birlerse, ..." şekil­de rivayet etmiştir.)

16[16] H^k«: Ahmed (4/445), İbn Mâce (353D, İbn Hibbân (6088), Hâkim -sahih ' olduğunu söyleyerek- (8502), Zehebî de Hâkim'e muvafakat etmiştir. Taberânî, el-Kebîr'de (18/159, 172, 179). Bûsîri, ez-Zevâid'de: İsnadı hasendir, der.

17[17] Temime: İpe dizilip boyna takılan ve hasedden koruduğuna İnandan tılsım, (çev.)

18[18] Vede'a: Beyaz inci anlamına gelir. Cahiliyye döneminde nazardan korunmak için takılırdı, (çev.)

19[19] Hasen: Ahmed (4/154), Hâkim -sahih olduğunu söyleyerek- (8501,7289); Zehe­bî de Hâkim"e muvafakat etmiştir. İbn Hibbân (6086), Ebu Ya'la (1759), Tabe­rânî, el-Kebîr'de (17/297), Beyhakî (9/350)

20[20] Sahih: Ahmed (4/156), el-Haris b. Ebî Usâme, Musned'inde (2/600) el-Elbânî Sahîhu'1-Câmı' (6394)'de ve Silsiletu's-Sahîha'da (492) hadisin sahih olduğunu söylemiştir.

21[21] Sahih: Buhârî (3005), Müslim (2115), Ebû Dâvûd (2552), Nesâî, Kubrâ'da (8808), Mâlik (2/937), Ahmed (5/216), İbn Hıbbân (4698)

22[22] Tivele: Kadın ile erkeğin birbirlerini sevmesini sağlamak amacıyla yapılan bir tür büyü.(çev.)

23[23] Sahih: Ahmed (1/381), Ebû Dâvûd (3883), İbn Mâce (3530), Hâkim -sahih di­yerek- (4418), Zehebî de ona muvafakat etmiştir. Ebu Ya'la (5208), Taberânî, el-Kebîr'de (10/213), Beyhakî (9/350). El-Elbânî, Sahîhu Süneni İbn Mâce'de sahih olduğunu söylemiştir.

24[24] Hasmı Ahmed (4/310, 311), Tirmizî (2072); Nesâî, Kubrâ'da (3542), Hâkim -sahih diyerek- (4/216); Beyhakî (9/35 D; Taberânî, el-Kebîr'de (22/385-960)

25[25] Sahih: Ahmed (4/109), Ebû Dâvûd (36), Taberânî, el-Kebîr'de (5/28). el-Elbânî, Sahîhu Süneni Ebî Dâvûd'da hadisin sahih olduğunu söylemiştir.

26[26] İbn Ebî Şeybe (5/36)

27[27] İbn Ebî Şeybe (5/36)

28[28] Sahih: Ahmed (5/218), Tirmizî (2181), İbn Hıbbân (6702), Ebu Yala (1441), Taberânî, el-Kebîr'de (3/244), Tayâlisî (1346), el-Humeydî (848). el-EIbânî Sahî-hu'i-Câmı'de (1063) ve Mişkât'da (5408) hadisin sahih olduğunu söylemiştir.

29[29] Sabib: Müslim (1978), Nesâî (7/232) ve Kubra da (4511), Ahmed (1/107)

30[30] Sabib: Ahmed, Zuhd (s: 22), Ebu Nuaym (l/203)'de Selman'dan mevkuf olarak rivayet etmiştir. Senedi sahihtir. Hafız Ibn Hacer el-Isâbe'de (3/510): Racih olan görüşe göre şahabıdır. Rasûlullah satlatlâbu aleyhi ve selimi görmüş fakat ondan bir şey dinlememiştir. Rivayeti, sahabe murseli kısmındandır, der. Sahabe murseli hadis ehlinin İcması ile sahilidir.

Yüklə 0,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   13




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin