Kiyamet sûresi 24-25. ÂYet


وَالَّذِينَ جاهَدُوا فِينا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنا



Yüklə 212,28 Kb.
səhifə2/3
tarix13.12.2017
ölçüsü212,28 Kb.
#34732
1   2   3

وَالَّذِينَ جاهَدُوا فِينا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنا



Sırrıyla her ayet Allah’ın bir yoludur. Hangisini takip edersen Allah’a gidersin. Biz o kimseleri ki bizim huzurumuza gelmek, rızamıza erişmek için cehdü gayret gösterirler. Elbette biz onları yollarımıza sevk ederiz, hidayet ederiz. İşte bir ayeti bile çözmek hidayete mazhar olmak demektir. Allah’ın hidayetine mazhar olmak demektir. Bunlar çok şey, çok büyük bir lütuftur. Allah’ın büyük erleri, kulları Allah’ın bir ayetini anladığı zaman gider bir altın sadaka verirdi. Rabbime hamdolsun diye. Bir ayetin manasını hazmettiği zaman ve onu uygulamaya soktuğu zaman gider sadaka verirdi. Allah’a şükürler olsun diye. Çünkü ne kadar şükredersen arkası gelecektir. Verdikçe adam ne yapmıştır hani görürsünüz bazen para makinesi gibi dizmişlerdir. Yaylıdır, çektikçe yukarıdan iner. Gördünüz mü işte Yüce Allah’ın lütfu da böyledir. Sen harcadıkça arkasından gelir. Onun için vermekten korkma. Ver çünkü onun arkası gelecektir.

GÜNLÜK ÇAĞRILAR

Bir melek her gün sabah olduğu zaman insanlığa nida eder, gönüllere bir duyuru yapar. Melek: Allah’ım der.

مَا مِنْ يَوْمٍ يُصْبِحُ العِبَادُ فِيهِ، إِلَّا مَلَكَانِ يَنْزِلاَنِ، فَيَقُولُ أَحَدُهُمَا: اللَّهُمَّ أَعْطِ مُنْفِقًا خَلَفًا، وَيَقُولُ الآخَرُ: اللَّهُمَّ أَعْطِ مُمْسِكًا تَلَفًا

  • Ya Rabbi! Senin yolunda verene ver der ve mümsik olanı da tutanı, vermeyeni de telef et, itlaf eyle.”13

Ya gördünüz mü Allah’ın Kulları! Bunlar her gün yapılan uygulamalardır. Bu her gün cereyan ediyor. Melekler, kaç türlü melek var. Türlü türlü nida ederler. Diğer bir melek sıra bana geldi, sen çekil der. Daha sonra insanlara yönelir, kalplerine mana yönlerine o boyuttan seslenirler.

سَبِّحُوا الْمَلِكَ القُدُّوسَ

  • Melik-ü Kuddüs-ü tesbih edin.”14

Duyuyor muyuz Allah’ın Kulları? Hiç olmasa duymuş gibi yapın. Duymasak bile duymuş gibi yapalım. Okuyunca duymasan bile duymuş gibi olursun. Çünkü onu kitaptan duyuyorsun. Peygamber duyurmuş. Önemli olan da budur. Meleğin sesini duymuşsun duymamışsın o ayrı bir şey. Önemli olan sen uydun mu? Yani sabaha erdiğinde, girdiğinde Sübhane’l- Melikü’l- Kuddüs” diye sabahladın mı? Yani Sübhane’l- Melikü’l- Kuddüs diyeceksin. Bunlar meleklerin çağrılarıdır. Bunlar kitaplarda yazılıdır. Okuyan insanlar agâh olurlar, vakıf olurlar. Ve Yüce Allah vahyin peygamber-i zişanla buluşması, peygamberin vahye alışmasını hemen ifadeden sonra peygamberinin dilinden insanların vahye gereği gibi yönelmediklerini şikâyetvari şöyle söyler.

وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا

  • Ya Rabbi bu milletim benim Kur’an’ın gereğini yapmıyor, onun sırrını bir türlü anlayamadı, onu sindiremedi ve onu bir ayrılık vesilesi edindi.”15

Kur’an ile hemdem olmuyorlar. Kur’an’dan hep ayrıldılar. Gördünüz mü bakın Peygamberin bu konuda şikâyeti var. Biz eğer bunun içindeysek, buradaki kavmin içine biz de dâhil olduysak, müstesnalardan değilsek ne yaparız, yandık Allah’ın Kulu.

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا

  • iman edenler müstesna-hâriç-.”16

İle ayrılmalısın.

وَالْعَصْرِ (1) إِنَّ الْإِنْسانَ لَفِي خُسْرٍ (2)




  • Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. 17

Deki insanlar işte ya rabbi إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا daki kavme dâhil olursun. O kavmin içindeki bir insan olursun sen. إِنَّ الْإِنْسانَ لَفِي خُسْرٍ ‘e dâhil olursun. Çünkü bu Kur’an’ı terk eden adam iflah olmaz. Dilinde yoksa özünde yoksa gözünde yoksa elinde yoksa hafızasında yoksa asla iflah olmaz.

إِنَّ الَّذِي لَيْسَ فِي جَوْفِهِ شَيْءٌ مِنَ القُرْآنِ كَالبَيْتِ الخَرِب

  • O kimse ki içinde Kur’an’dan bir parça ezberi yoktur, işte onun gönlü yıkık dökük bir ev gibidir.”18

إِنَّ الرَّجُلَ الَّذِي لَيْسَ فِي جَوْفِهِ شَيْءٌ مِنَ القُرْآنِ، كَالْبَيْتِ الْخَرِب

  • Bir kimse ki içinde Kur’an’dan bir parça ezberi yoktur, işte onun gönlü yıkık dökük bir ev gibidir.”19

PEYGAMBERİN HÜZÜNLÜ ŞİKÂYETİ

Kimin içinde şu Allah’ın vahyinden bir şeyler yoksa o yıkık dökük bir harabe gibidir. İçinde örümceklerin, böceklerin, farelerin dolaştığı harap bir ev gibidir. Gördünüz mü Allah’ın Kulları. Demek ki biz bununla dolacağız, biz bununla onacağız. Yol budur, başka bir yol yoktur. Burada da şikâyet ediyor. Bakın hemen vahyin akabinde de ne diyor. بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ Siz dünyayı seviyorsunuz. Onun için Kitabımdan ayrı duruyorsunuz, dinlemiyorsunuz. Onunla haşir neşir olmuyorsunuz. Gecenizi gündüzünüzü başka şeylerle geçiriyorsunuz. Siz dünyayı tercih ediyorsunuz. Dünyaya meftunsunuz diyerek bir şikâyet geliyor. Yüce Allah bizi bu şekilde uyarıyor. Bunlar uyarı ayetleridir. Ahireti arkaya attınız. Ona yönelmiyorsunuz. Arkanız ahrete dönük, dünyaya meftun olmuş, hep yüzünüz özünüz dünyaya bağlanmış, varsa da yoksa da dünya, sizin ahret probleminiz yok. Ondan sonra tehdide geçiyor. Bu dünyada böyle olursa işte o günden size birkaç kesit sunayım. Şimdi o güne geçelim. Kısa kısa hemen atlıyor görüyorsunuz. Hemen geçiyor, Yüce Allah kamerada hemen çerçeveleri değiştiriyor, kartları değiştiriyor. Şimdi bunun sonucunda ne tür bir görüntü oluşacak. İnsanoğlu eğer dünyayı tercih eder, ahireti bir kenara atarsa, ahirete hangi yüzle varacak? Acaba bunun yüzü nasıl olacak? Kur’an’ın yüzü ile hiç yüzleşmemiş. Kur’an’ın sırrı ile hiç sırlanmamış. Acaba bu yüzün ahirette ki hali nasıldır, nicedir? İşte ondan söz ediyor. O gün asık suratlar var. Geçen haftaki dersimizde Kur’an ile hemdem olmuş, hemhal olmuş onunla iç içe kaynaşmış ve dünyada canlı bir Kur’an sanacağın bir kul olmuş, öylece yaşamış bir insanı cennete hemen aldı ve cennette Yüce Allah’a nazır olan, bakan bir pozisyonda görüntüyü yakaladı ve bize burada sundu. Geçen dersimizde bunu gördük. O gün pırıl pırı l parlayan, etrafa güneş gibi ışık saçan yüzler vardır.



YÜZDE CEMÂL TECELLİSİ

Yüzden maksat insanın zatıdır. Çünkü insanın en değerli azaları yüzünde olduğundan, gözleri de insanın özüne bağlı olduğundan, kulakları özüne bağlı, dili lisanı özüne bağlı, hep öze bağlı olan uzuvlar kafada, yüzde tecelli ettiği için, yüzde Allah’ın tecellisi vardır, Allah’ın cemal sıfatı tecelli eder. Onun için yüzünü zikrediyor. Yüzü varsa özü de vardır, eli ayağı da vardır. Eli ayağı olmadan, gözü kulağı olmadan yüz olur mu? En güzel azasını, en önemli yerini zikrederek zikr-i cüz irade-i kül anlamında yüzler vardır. Yüzlerden maksat müminler vardır. Ama yüzlere dikkat çekiyor. Yani ilahi kamera eline, ayağına değil yüzlere çevrilmiş. Çünkü yüzü güneş gibi bambaşka bir güzelliğe sahiptir. Aman Allah’ım meftun olmuş. Cennetin ehli o yüze, bizler de tabi ki meftun olacağız. Ne diyor Yüce Allah burada pırıl pırıl parlayan yüzler vardır. Peki bu pırıltı acaba nereden gelir? Bunlar hangi konumdalar acaba? Yani durup dururken mi pırıl pırıl parlıyor bu yüzler? Hayır, yüzlerin hedefi Allah’tır. Allah’a nazır yüzler, Rablerine nazır yüzler, pırıl pırıl yüzler var. Tabii ki bu yüzler mutluluk yüzüdür, kutluluk yüzüdür. Bunlar cennette gerçekleşecek bir olay, Cennet-i Â’la’daki kısa bir kesit, diğer nimetlerinden mesela, hurisinden söz etmiyor. Sarayından, bağından, bahçesinden söz etmiyor. Çünkü cennete girmekten gaye Rabbi görmektir. Gerisi bıdı bıdıdır. Rüyet olmadıktan sonra sen gerisini ne yapacaksın Azap olur yahu, vallahi azap olur. Ârifler, hep Allah’ı görmedikten sonra ne yapacağım ben Huri’yi Gılman’ı diyorlar. Sevenler böyle söylemişler, tabii ki doğru söylemişler. Rabia Hazretleri’ne demişlerdi. Bir dua ediver de Rabbimiz bizi de cennete alıversin, önce sahibi dedi. Siz ne yapıyorsunuz. Bir ev istiyorsunuz. Eve sahipsiz girilir mi? İzinsiz girilir mi? Önce izin alın bakalım. Önce sahibini düşünün.

RU’YETİN EŞSİZ ZEVKİ

Pırıl pırıl parlayan yüzler vardır. Bir gece vakti mehtap var, ashab-ı kiram Peygamber-i Zişan’ın çevresinde oturmuşlar. Çok keyifli, mübarek yüzüne bakan bir daha bakıyor, ashab-ı kiram keyif içinde mest olmuşlar. Zaten Peygamber-i Zişan’ın huzurunda başlarına devlet kuşu konmuş gibi olurlardı, çıt çıkmazdı. Hepsi böyle Peygamberin cemaline rabt olmuşlar, gönülleri gönlüne rabt olmuşlar. Evet, mübarek yüzleri pırıl pırıl parlıyordu. Hatta onlar derler ki yıldızlardan, aydan daha parlaktı. İşte o mübarek cemali böyle pırıl pırıl parlarken, mutluluk neşrederken, Muhammet (a.s) o mehtaba baktı, aya baktı. Bedir halindeydi. O ne güzeldir değil mi? Havada sakin, her taraf açık, onun o haldeyken bambaşka bir halâveti vardır. İmanı olmayan adamlar bile ondan etkilenir ve eline kalem alır, ona ilham gelir. Adam şiir yazar, şiirler döktürür. Dili boş durmaz. Koşturur adamın, bir şeyler yazar, çizer. Gâvurun bile gönlü bu şekilde harekete geçer. Müminin gönlü ise coştukça coşar. Baktılar tabii, ashab-ı Kiram ise aya bakmıyorlar. Ayı ne yapsınlar? Kendi ayları oradadır. Mübarek cemal var iken, cemal-i sübhaninin tecelli ettiği yüz varken, ayı ve güneşi ne yapsınlar?



Ayı ve güneşi Peygamber misal verir, Allah’ın emri gereğince bakarlardı. Yoksa onların böyle nesnelere bakma ihtiyacı yoktu.

إِنَّكُمْ سَتَرَوْنَ رَبَّكُمْ، كَمَا تَرَوْنَ هَذَا القَمَرَ، لاَ تُضَامُّونَ فِي رُؤْيَتِهِ، فَإِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَنْ لاَ تُغْلَبُوا عَلَى صَلاَةٍ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا فَافْعَلُوا» ثُمَّ قَرَأَ: {وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الغُرُوبِ} [ق: 39] ، قَالَ إِسْمَاعِيلُ: «افْعَلُوا لاَ تَفُوتَنَّكُمْ»

  • Siz ey ashabım Rabbinizi inşallah göreceksiniz.

كَمَا تَرَوْنَ هَذَا القَمَرَ

Şu Bedir Gecesi ayı gördüğünüz gibi Rabbinizi göreceksiniz.”



لاَ تُضَامُّونَ فِي رُؤْيَتِهِ

Onu görmede hiç sıkıntı çekmeyeceksiniz.”

Ne kendinizden kaynaklanan bir şekilde ne de gördüğünüz nesneden veya nesneye bakarken bazen ondan kaynaklanan görme bozukluğu oluşur. Bazen gözümüzden kaynaklanır. Bazen atmosferden kaynaklanır. Böyle hiçbir daralma olmaksızın, sıkıntıya düşmeksizin keyif içinde rahat içinde net bir şekilde, işte şu gecedeki ayı gördüğünüz gibi Rabbinizi göreceksiniz. Ve bunun için bir tavsiye de bulundu. Buyurdular ki:

فَإِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَنْ لاَ تُغْلَبُوا عَلَى صَلاَةٍ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا فَافْعَلُوا

Eğer gücünüz yetiyorsa sabahleyin, akşamleyin; sabahleyin gün doğumundan önce akşamleyin gün batımından önce namazı kaçırmamaya çalışın.”20



NAMAZIN GALİBİYETİ VE MAĞLUBİYETİ

Namazın geçmesi ile mağlup düşme var. Mağlup oluyorsun. Namaz seni geçip giderse, ezip giderse sen namaza mağlup oldun demektir. Namazla yarışacaksın ve paralel olacaksın. Onunla birlikte olursan ne âlâ, kaçırırsan, namaz seni geçerse gümbürtüye gittin demektir. O sana galebe etmiş olur. Eğer namaz geçip giderse, kaçırırsan namazı o sana galebe etmiş olur. Namazı yakalar tutarsan sen galip gelmiş olursun. O mağlup olur. Namaz seni geçer giderse o galip gelir sen mağlup olursun. İşte mağlup düşmemek için sabah ve akşam ona göre namazlarınıza dikkat edin. Evet, Hazret-i Peygamber (s.a.s) bu şekilde namaza dikkati çekti. Yani oradaki görme olayının esas temelini namaza bağlamıştır. Namazın nuruna bağlamıştır. Onun için namaz ehli apayrı bir nura sahiptir, miraca sahiptir. Miraçtan gaye de Allah’ı görmektir. Miraç bunun içindir.

Bu mutluların yüzlerinin anlatımıdır. Şimdi bir de cehenneme kamera döndürülüyor. Bir de o tarafa çevriliyor acaba onlar ne âlemdeler? Kısa kısa bize böyle görüntüler sunuyor. Bunlar kıyamet ve sonrası diyebileceğimiz olaylar dizisidir. Bunlar, kısa kısa kesintili görüntülerdir. Bu 24. görüntü… Kıyamet çerçevesi; paketi içerisindeki yirmi dördüncü unsur ve parçadır. Bu 24.paketin içindeki, cehennem paketidir. Cehennem paketini açıyorsun orada görüntüler var. Hiç de hoş olmayan, çok korkunç görüntüler var. Yüzünden çektiği akıyor, okuyorsun, adamın içini yüzünden okuyorsun, berbat. Ne buyuruyor Yüce Allah وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ بَاسِرَةٌ ve o gün yüzler vardır hakeza, hep yüzlerden söz ediyor ya. Yüzden maksat, bu bir cüzdür. Ama kül maksuttur. Yani kişinin bütün varlığı kastediliyor. Yani insanlar vardır demek istiyor. Efrat vardır, dertler vardır, يَوْمَئِذٍ o gün, بَاسِرَةٌ asık suratlar, بَاسِرَةٌ وَوُجُوهٌ asık suratlar, mutsuzluk görüntüsü, ekşi, buruşuk yüzler, gergin yüzler vardır o gün. İnsanın yüzü gerginleşti mi Allah korusun böyle ne haller alır. كالحة ekşi شديدة العبوسة son derece asık ve ekşi yüzler vardır. وهي وجوه الكفار bu yüzler gâvurların, kâfirlerin yüzleridir. Bu dünyada da zaten öyle söylüyoruz. Geçen dersimizde de ifade etmiştim.

İMAN GEMİSİ

Yahu adamın mutluluğu yüzünden okunuyor. Mutsuz oldu. Öyle mi? Tabi ki öyle. Düşünceli adam, böyle rengi atmış, kederli, belli adamın yüzü sapsarı kesilmiş, kapkara kesilmiş. Bu mutsuzluk görüntüsü tabi ki, yüzünde okunuyor, gözünden okunuyor adamın. İşte o gün bu daha da belirgin olacak. Burada yine belli de orası daha belirgin bir durumda. Böylece gerçekleşmiş olacak. Onun için Allah’ın Kulları burada da böyle yüzünüzü asmayınız. Bu cehennem görüntüsüdür. Niye yapıyorsun ki? Niye gerginsin ki? Allah var her şey var. Ne oluyor? Karadeniz’de gemiler battı. Batsın gitsin. Ne olacakmış? Allah’ın daha büyük sonsuz denizi var. Oradaki gemilerin batmasın. İman gemisi ne durumda, onda delik filan açıldı mı? Sağlam mı o gemi? Sağlam. Öyleyse gam yok. İman gemin varsa başka ne gemisi istiyorsun? Onların gerisi çoluk çocuk gemisidir. Bugün var yarın yok. Onlar oyuncaktır. Çocukların şöyle havuzun içinde yüzdürdükleri kâğıt gemilere benzer. Onların ahrette bir işi yok. Sana getireceği bir şey yok ki. Batsın gitsin. Hani ne diyor adam? Batsın bu dünya... Bana sen gerek diyor. Ne güzel söylemiş. Batsın gitsin. Sen batırmazsan zaten bir gün batıracaklar. Eğer varlığını, yokluğunu bu dünya ile endeksledin ise, kazandığını ona yatırdın ise, vay senin haline Allah’ın Kulu. Yarın bu dünya borsası batacak. Zaten can çekişip duruyor görmüyor musunuz? Sinyaller veriyor. Batıyor, batıyor. Şimdiden dikkat et. Oraya yatırdıysan çek. Allah’ın bankasına yatır. Ukbaya yatır. Kıyamet zelzelesi bile ona dokunamaz. Çünkü



مَا عِنْدَكُمْ يَنْفَدُ وَما عِنْدَ اللَّهِ باقٍ

  • Sizin yanınızda olanlar tükenir. Allah katında olanlar tükenmez.21

SARSUK DÜNYA BATSIN

Allah katına gönderdin mi gönderdiysen gam yok. Kıyamet zelzelesi Allah katında işlemez. O dünyaya yönelik bir zelzeledir. Cenâb-ı Hak yıkılsın diye sarsıp durur. Kastamonu ifadesiyle sarsuk derler hani, sarsuk, işte Allah, o sarsığı işi bitsin diye böyle sallar. Çünkü sen kullarımı çok aldattın. O zelzelenin içinde gazab-ı sübhanî vardır. Allah’ın “Kahhar” isminin kahrı vardır. Çünkü insanların çoğunun sapmasına vesile olmuştur. Baksanıza şu dünyaya içindekilerin çoğu putperesttir, müşriktir, günahkârdır. Ve tabiri caizse kılı kıpırdamıyor. Dünya ve içindekilerin yüzünden dinsiz oluyorlar, Allahsız oluyorlar. Gelinlik kızlar gibi süsleniyor, allanıyor, ondan sonra da o melodiler çalıyor, o güzel kuşlar, bülbüller, çiçekler, miçekler derken adam mest oluyor yahu, yerinde duramıyor. Hopluyor, zıplıyor, çekirge gibi oradan oraya, oradan oraya atlaya atlaya, nihayet güz geliyor.



MÜMİN KARINCA KÂFİR AĞUSTOS BÖCEĞİ GİBİDİR

Hani o böcek vardı; boyuna çalan, ağustos böceği, ondan sonra da karıncalara gidiyor. Orada karıncalar müminleri temsil ediyor. Ağustos Böceği de eyyamcı, dünyalık kişiyi, ama bir gün geliyor ki, alt üste geliyor, fırtınalar esiyor, ondan sonra cehennem geliyorum diyor, kıyamet kopuyor güz dediğimiz kuz geliyor. O zaman gidiyor müminin kapısına, titreyerek bir şeyler verir misiniz diyor. Vaktinde niye yapmadın diyor, ötüp duruyordun. Gördünüz mü bakın, o masal nasılmış değil mi? Demek ki karıncalar müminleri temsil ediyor. Orada karıncalar, say u gayretten hiç gaflet etmiyorlar. El birliğiyle çalışıyorlar.

ÖLÜM ÖTESİNDE YAKİN OLAN ZAN

O gün demek ki asık suratlar var. Son derece berbat yüzler var. İçleri tamamen paramparça olmuş, umutları tükenmiş, kesinlikle artık cehennemlik oldukları tahakkuk etmiş, Allah korusun. Ben tahammül edemiyorum. Bazen şu hisse bir bürüneyim diyorum ama vücudumun çekemeyeceğinden endişe ediyorum, parçalanırım diye korkuyorum. Yoksa daha ağır anlatacağım ama bünyem tahammül etmiyor. Ama hissediyorum. Onların mutsuzluğunu hissediyorum. Yani size de hissettireyim, elime, koluma, yüzüme aksettireyim diyorum ama onu gözüm almıyor. Kalbim hop hop atlamaya başlıyor, tahammül edemiyor. Bana bunu yapma diyor, bu yükü bana yükleme diyor. Cehennem ehlinin ağır yükünü yükleme sakın diyor, tahammül edemem. Kâfirlerin yüzleri işte böyledir. تَظُنُّ kesinlikle bilir. Zan dünya ötesine taşındığı zaman kesin bilgi anlamına gelir. Dünya ötesine, dünya ötesi bir boyutta zan kesinlik ifade eder. Bu bakın ne dedim. Dünya ötesi, peki bu dünya ötesi olan bir ifadedir. Bu dünyada da, dünya ötesine geçiş yapabilen Allah’ın seçkin kulları vardır ki zan onlarda da yakini bilgi ifade eder. Onlar için



الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُمْ مُلَاقُو رَبِّهِمْ وَأَنَّهُمْ إِلَيْهِ رَاجِعُونَ

  • Onlar, Rablerine kavuşacaklarını ve gerçekten ona döneceklerini çok iyi bilirler.” 22

Ayetini müfessir إن الظن ههنا يقين diye tefsir eder.23 Çünkü onlar zan yurdunu geçmişlerdir. Onların zanları yakine dönüşmüştür. Çünkü zan sıfır noktasıdır. Bu nedenle de asgari bu âlemde zannı galip hâkimdir. Bunları derslerimde çok çok incelerim. Müminler zannı galip olarak yaşar. Yoksa kesin bilgi bilim adamları da yoktur derler. Hepsi takribidir. Bu âlemin ilmi bilgisi takribendir. Şeriat dilinde zannı galip ilim sayılır. Zannı galip ise tamam der, bu bize yeter der. Zannı galip değilse bilgi yoktur, yoksa tereddüttesin bunu onarman lazım. Namazda üç mü kıldın beş mi kıldın? Yani dört mü kıldın beş mi kıldın bilmiyorsun. Hangisi galip geliyor, artı noktası, onu bilmiyorum. Bilmiyorsan efendi bu işin çözümü eğer dörtte mi sonunda da mı oturduğunu bilmiyorsan, o namaz batıl oldu. Bir rekat daha ilave edersin. O nafile olur gider. Beş de bırakmazsın. Demek ki zannı galip yoksa o gümbürtüye gider. Ama ne yapacaksın. Diyorsun ki, üç kıldım. Eğer üç kıldıysan bir daha ilave edeceksin. Sonunda da sehiv secdesi yapacaksın. Çünkü tereddüt geçirdin. İşte dört kıldım. Zaten dört kıldım deyince onun şeyi bellidir. Velhasıl demek ki zan galebe etmediği zaman o tamamen bir tereddüttür. O zaman ne yaparsın fıkıh dilince azına hükmedersin. Eğer tam bir karar veremediysen dört mü beş mi? Dörde hükmedersin ve bir daha kılarsın. Oturduktan sonra tabi kalkınca bir daha kılarsın der, ondan sonra sehiv secdesi yaparsın der. Demek ki böyle şeyleri vardır.

ZAN ŞEKTİR

Mutlaka zannın telafisi vardır. Zannın telafisi yoksa zan ile hiç bir şey geçerli değildir. Zan üzere yapılan şey öylece kalırsa bunu bir şekilde takviye etmezsen, desteklemezsen o, iptal olur. Çünkü zan şektir. Şek ile ne inanç olur, ne amel olur. Şek zehirdir. İnancı da zehirler, ameli de zehirler. Şek, şüphe, inanç kalbe taaallük ettiği için kalbini zehirler. Amelinde fiziki yapındaki açılımı zehirler. O melekeleri zehirler. Her ikisi de kötüdür. Allah şekten ve şüpheden bizi muhafaza buyursun. kimi müfessirler تَظُنّ bu nedenle أَيْ تُوقِنُ وَتَعْلَمُ diye anlam vermiştir. أَيْقَنُواden. أَيْ: [يَعْلَمُونَ أَنَّهُمْ] 24 anlamında kesin olarak bilir. تتوقع bekler, umar. أَن يُفْعَلَ بِهَا kendisine yapılacağını, artık kesinlikle bilir ki kendisine yapılacağını, kendisine uygulanacağını فعل öyle bir şey yapılacak ki, fiil eylem هو في شدته onun şiddetinde vardır. فاقرة kırıcılık, parçalayıcılık vardır. Kendisine kırıcı parçalayıcı bir eylemin yapılacağını kesinlikle bilir. Kendisine kesinlikle parçalayıcı, cüzlerine ayırıcı paramparça edici bir eylemin yapılacağını kesinlikle bilir. Benim işim artık bitti der. Beni şimdi dümdüz edecekler. Beni şimdi paramparça edecekler der. Bunun idrakindedir. Artık bunu bilir. Bunu şöyle de ifade edebiliriz. İnsanın içinde ezelde Allah’ın kitabı Kur’an yazılıdır. Rahmetli büyüğüm de bu görüşteydi. İnsanın levhi vardır, o levhinde yazılıdır. Yani insan doğuşta hafız gelir. Fakat biz çok uzun zamanlar geçirdik. Binlerce yıl ötesinden gele gele nisyan vaki oldu. Hatta Âdem babamız da bu unutkanlık yüzünden o ağaçtan yedi.



وَلَقَدْ عَهِدْنَا إِلَى آدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِيَ

  • Biz Âdem’den söz almıştık ama unuttu.25

Çünkü o fizik olarak, ruh ile fiziği ilk vücuda gelen odur. Ama bu çok aşamalar, yüzyıllardan sonra belki de bugün ki adamların ifadesine göre milyonlar geçti. Bir insanın bedeninin oluşması biz kırk gün filan diyoruz ama bu günler neye göre tabii ki bilemiyoruz. Rabbinin katındaki bir gün وَالْيَوْمُ كَأَلْفِ سَنَةٍ26e göre ise ona göre hesap edeceksin. Yoksa elli bin seneye göre mi hesap edeceksin. Bunları biz bilmiyoruz. İşte bu zaman aşımı neticesinde unutkanlık oluşmuştur. Müminler bu âleme gelince hatırlat Ey Muhammed! Hatırlatmak müminlere fayda verir. Sen hatırlatmaya devam et.

وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرى تَنْفَعُ الْمُؤْمِنِينَ




  • Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir.” 27


ذكر بالقرآن

Bak Kur’an-ı hatırlat diyebiliriz. Onlara Kur’an-ı hatırlat. Veya Kur’an ile öğüt ver. Tabi öyle de anlama geliyor. Ama onlara Kur’an-ı hatırlat. Yani hatırlayın o gün şöyle olmuştu. Rabbiniz size şöyle demişti. Şöyle bir buyruğu vardı hatırlayın.



HAFIZLIK HATIRLAMADIR

Rahmetli büyüğüm derdi ki insanın hafızlık için çalışması kuvveden fiile gelmesine sebeptir. Yoksa yeniden dışarıdan giren bir şey yoktur derdi. İçindeki yüzeye gelir. İçerde olanı dışarı çıkarmış olur. Aklına, kafasına, hafızasına doğru kuyudan çeker gibi çekmiş olur. Demek ki içinde özünde belleğinde var. Ruhun belleğinde var. Bildiğimiz kafa da değil. Oradan doğru bunun da tekrar bir adı indirme olayıdır, tenzil olayıdır. Bilgisayarına internetten şunu indirdim diyorsun. Eğer indirmezsen orada kalıyor o, orada var. İnternette var, orada durup duruyor. Ama sen indirmeye çalışmazsan senin ekranında görünmüyor o, çıkmıyor, kullanamıyorsun. Bunun için indirmeye çalışmak lazımdır. Demek ki hafızlık olayı bilkuvve halinde olanın içinde kayıtlı olanın daha sonra ekrana aktarılma işidir o, getirilme işidir. Ekran da hafızadır. Hafıza ekranı demek ki o işlemler neticesinde, yani hafızlık çalışması neticesinde artık hatırlar oluyor. Ama gâvur örttü. Hep örtük geçti. Üstünü örttü. Bu adam, üstü örtülü yaşadı. Onun için ışıksız yaşadı. Kalbi hep örtülüydü.

Yüklə 212,28 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin