Roma görülmesi gereken yerler açısından o kadar zengin bir listeye sahip ki adeta bir açık hava müzesi gibi. Böyle olunca da Roma’da gezilecek yerleri neye göre sıralamalıyım bilemedim doğrusu… En güzel yerden başlayacak şekilde sıralamaya kalkarsak “anneni mi daha çok seviyorsun yoksa babanı mı?” sorusuna maruz kalmış çocuk kıvamında düşünceli ve boş gözlerle bakmaya başlayabilirim… Bu yüzden en adilane olanı bizim de gördüğümüz sıra ile Roma gezilecek yerler listesini düzenlemek.
İlk olarak tüm turların sanki yazılı olmayan bir kural varmışcasına Roma’ya girer gitmez uğradıkları, II. Victor Emmanuel Anıtı ile Roma turumuza başlıyoruz. Roma turuna başlamak için gerçekten de doğru bir yer bu devasa anıt, çünkü Kolezyum, İspanyol Merdivenleri, Vatikan üçgeninin tam ortasında kalıyor. Roma’nın bu kadar ortasındaki anıtın en kötü yanı ise şehrin silüetini bozan yapısı… Romalıların bembeyaz mermerden yapılması nedeni ile “düğün pastası” diye dalga geçtikleri, antik Roma İmparatorluğu kalıntılarının yanı başındaki anıt, Romalıları haklı kılarcasına önünden geçenlerin gözlerini almayı başarıyor. Bu kadar arkasından konuşulan II. Victor Emmanuel’in kim olduğunu söylemekte de fayda var; kendisi yüzyıllar boyunca bölünmüş durumdaki ülkeyi birleştirmeyi başaran İtalya Kralı…
II. Victor Emmanuel
Created with oQey Gallery
Düğün pastasını görüp Romalılara hak verdikten sonra dünyanın en meşhur arenası Kolezyum’a doğru yürümeye başlıyoruz. Yaklaşık 15 dakikalık bir yürüyüşten sonra Spartacus dizisi ve Gladyatör filmi sayesinde sanki içinde dövüş seyretmişcesine aşina olduğumuz dünyaca ünlü Colosseum’a varıyoruz.
Bundan yaklaşık iki bin yıl önce binlerce vahşi hayvanın katliamı ile açılan arena en kanlı spor olaylarına ev sahipliği yapmış. Sadece gladyatör dövüşleri değil adeta şimdiki stadyum konserleri gibi savaşların yeniden canlandırılmasından idamlara kadar her türlü kanlı etkinliği Roma halkına sunmuş. Arena o kadar etkileyici ki bu kadar kanın aktığı 50.000 kişilik amfi tiyatroda dolaşırken neredeyse çığlık çığlığa bağıran seyircilerin sesleri duyuluyor, yer altındaki koridorlardan koşturan kaplanlar hissediliyor. Bu arada göreceğiniz üzere Kolezyum’u saran dış duvarlarda kocaman delikler var; duvarların sağlam olması için içlerine konulan kurşunların zamanla çalınması ile duvarlar delik deşik olmuş.
Bir de not; internette “Roma, Kolezyum, Colosseo, Colosseum” gibi kelimeler ile arattığımızda bir sürü farklı site ile karşılaştık. Resmi Kolezyum sitesini bulmakta biraz zorlandık… archeoroma.beniculturali.it
Roma Kolezyum
Created with oQey Gallery
Açık: Ekim’in son Pazar günü-15 Şubat 08:30-16:30, 16 Şubat-15 Mart 08:30-17:00, 16 Mart- Mart’ın son Cumartesi günü 08:30-17:30, Mart’ın son Pazar günü – 31 Ağustos 08:30-19:15, 1-30 Eylül 08:30-19:00, 1 Ekim-Ekim’in son Cumartesi günü 08:30-18:30
Kapalı: 1 Ocak ve 25 Aralık
Giriş: 12 € (Palatine Hill ve Roma Forumu dahil), RomaPass ile ücretsiz, Arkeoloji Kartı (Archeology Card) ile ücretsiz
Adres: Piazza del Colosseo
Kolezyum’a kadar gelmişken ulaşım için vakit ayırmayacağınız Kolezyum’un hemen yanındaki, Roma’nın en çok gezilen diğer tarihi yerleri Roma Forumu ve Palatino Tepesi’ne (Roman Forum & Palatino Hills) de mutlaka uğramalısınız. Roma Forumu’nda gezerken binlerce yıllık tarihine rağmen inatla ayakta kalmayı başaran devlet dairelerini, tapınakları ve anıtları yakından görülebiliyor. Tarih kitaplarının sayfalarını antik Roma bulvarlarında hissetmek çok fazla tekrarlanamayacak bir his. Bir de üstüne iki bin yaşından daha fazla bir binadan diğerine on beş, yirmi adımda gittiğiniz düşünüldüğünde üstünüze sinen tarih kokusu daha da yoğunlaşıyor.
Bu arada eğer çok vaktim yok diyorsanız ve tekini seçmeniz gerekirse Palatino Tepesi’ne göre daha az yürüyerek bizce daha etkileyici; en azından kriter daha fazla fotoğraf çekmek ise, Roma Forumu’na gitmeyi tercih etmelisiniz.
Roma Forumu ve Palatino Tepesi
Created with oQey Gallery
Açık: Her gün 08:30-19:00
Kapalı: 1 Ocak ve 25 Aralık
Giriş: Kolezyum giriş ücretine dahil, RomaPass ile ücretsiz, Arkeoloji Kartı (Archeology Card) ile ücretsiz
Roma’nın mutlaka görülmesi gereken Kolezyum’unu ve Roma Forumu’nu gezdikten sonra batıya Tiber Nehri’ne doğru Via del Plebiscito’nun Corso Vittorio Emanuele II ile birleştiği yere yaklaşık on dakika yürüyerek Roma turumuzun sıradaki ihtişamına biraz daha yaklaşabiliriz. İki bulvarın birleştiği yerin tam arkasında, ama aradaki binaların görmemizi engellediği Roma’nın bence en güzel meydanı Piazza Navona…
Piazza Navona’da ilk olarak sizi, meydana ne tarafından girdiğinize bağlı olarak denizlerin ulağı dört Triton tarafından çevrelenen ve bir yunus ile boğuşan muhtemelen Neptün’ün canlandırıldığı Afrikalı Çeşmesi (La Fontana del Moro) veya ahtaput ile savaşan Neptün Çeşmesi (Fountain of Neptune) karşılar. Meydanın tam ortasında ise gizlediği metaforlar ile Dört Nehir Çeşmesi (Fontana dei Quattro Fiumi) bulunmaktadır. Elindeki kürek ile Ganj’ın ulaşılabilirliği, gizlinen yüzü ile Nil’in kaynağının bilinmezliği, Papalık arması ile Tuna’nın Roma’ya yakınlığı ve üstlerine uzandığı altınlar ile Amerika’daki Rio de la Plata’nın sunacağı zenginlikler simgelenmiştir. Bu arada bizim gibi içeriye girmek için uğraşanlar olmasın diye merak edenler için söyleyelim meydanın tam ortasındaki ihtişamlı müze gibi bina Palazzo Pamphilj yani Brezilya Büyükelçiliği
Piazza Navona
Created with oQey Gallery
Roma’da görülmesi gereken sıradaki yer, tarihin eksilerden artıya dönmeye başladığı zamanlarda, M.S. 126 yılında inşa edilen Pantheon. Kendisinden sonra yapılan dünyanın farklı yerlerindeki göz alıcı Floransa Katedrali (Basilica di Santa Maria del Fiore) ve Ayasofya’nın kubbelerine esin kaynağı olan, Londra’daki Saint Paul Katedrali’ne Berlin’deki Reichstag’a selam gönderen 43,30 metre genişliğindeki kubbesi ile Pantheon tanrılara adanan bir tapınak aslında. Bugün ise Vittorio Emanuele II ve Rafael’in anıt mezarlarına ev sahipliği yapıyor.
Bardaktan boşalırcasına yağmurlu bir günde Roma’yı gezerken, yeterince ıslandıktan sonra hafif de olsa kurumak umudu ile sığındığımız Pantheon, pek de öyle yağmurdan korumak için yapılmamış gibiydi. Pantheon’un kubbesinin tam ortası düşündüğümüzün aksine içeriyi suyla doldurabilecek kadar açık bırakılmıştı. Efsaneye göre kapısı olmadan inşa edilen ve duvarlardaki son deliğin de kapanmasıyla dışarıdaki insanlar ile tüm ilişkisi kesilen Pantheon’un tek ışık kaynağı kubbesindeki açıklıkmış. İnsanların ulaşamayacağı tavandaki bu açıklık tanrılarının kapısıymış. Dilerseniz aşağıdaki haritayı yakınlaştırarak Pantheon’un kubbesinin basitliğine rağmen ihtişamını rahatlıkla görebilirsiniz.
Bu arada Rafael’in mezar yazıtının (Ille hic est Raffael, timuit quo sospite vinci, rerum magna parens et moriente mori) anlamını merak ediyorsanız: Burada meşhur Rafael yatmaktadır, tabiat ananın yaşarken ona yenilmekten korktuğu öldüğünde ise kendisinin de onunla ölmesinden korktuğu.
Pantheon
Created with oQey Gallery
Açık: Hafta içi 09:00-18:30, tatil günleri 09:00-13:00
Adres: Piazza della Rotonda
Giriş: Ücretsiz
Roma turunda sıradaki durak, Pantheon’a on dakika yürüyüş mesafesindeki dünyanın en meşhur çeşmesi Trevi Fountain; bir diğer adı ile Aşk Çeşmesi. Çeşme denilince sakın aklınıza şehirler arası yollarda görmeye alıştığınız hayratlar veya büyükşehir belediyelerinin meydanlara kurduğu havuzlar gelmesin Etraf o kadar kalabalık olmasa 26 metrelik yüksekliği ve yaklaşık 50 metrelik genişliğine rağmen her santimetre karesini dikkatle seyredebileceğiniz bir sanat eseri…
Çeşmenin hikayesi de kendisi kadar etkileyici. Hikayelerden birine göre sefer halinde günlerce susuz bir şekilde ilerleyen askerler artık dayanamaz hale geldikleri sırada karşılarına çıkan bir meleğin yol göstermesi sayesinde bu kuyuya ulaşmışlar. Meleğin asasını vurduğu yerden de işte bu su çıkmış ve Aşk Çeşmesi de bu anı yeniden canlandırmak için 1732 yılında yapılmış.
Çeşmenin ayrıntılarını seyrederken hikaye kafanızda daha da oturmaya başlıyor; suyun toprağın karanlığından aydınlığa ulaşmaya çalıştığı yerde deniz atlarını çeken deniz tanrısı Triton’u görebiliyorsunuz. Atlardan birinin sakin diğerinin dizginlenemez görüntüsünün sebebi ise okyanusların önceden tahmin edilemeyen çelişkili ruh hali… Çeşmenin tam merkezinde ise atlar tarafından çekilen denizler, göller, nehirler tanrısı Oceanus tüm heybeti ile karşısındaki kalabalığı selamlıyor.
Unutmadan, Roma’ya tekrar gelmek istiyorsanız Aşk Çeşmesi’ne cebinizde şangırdayan bozuk paralardan da atabilirsiniz. Her gün havuzun klorlu sularında toplanan 3.000 €’da böylece sizin de payınız olur. Her gün fakirlere yardım için kullanılan bu para da hırsızların da gözü olduğunu söylemeden geçmeyelim. Bu dilek hırsızlarından en meşhuru ise d’Artagnan; 34 yıl boyunca düzenli bir şekilde balık avlar gibi madeni paraları olta ile avlamış
Trevi Fountain
Created with oQey Gallery
Adres: Piazza di Trevi
Giriş: Ücretsiz
Dilek ağacına çaput bağlarcasına cebimizdeki birkaç Euro ile Aşk Çeşmesi’nden dilek diledikten sonra Roma turuna kaldığımız yerden devam ediyoruz. Şimdi gideceğimiz Basilica di Santi Maria degli Angeli’nin en güzel yanı, her gittiğimiz yerde görmeye alıştığımız turist kafilelerinden biraz uzaklaşacak ve arada derede kalmış Roma sokaklarının bol bol fotoğrafını çekebilecek fırsat yakalayacak olmamız.
Yol boyunca bol bol fotoğraf çektikten sonra yaklaşık 15 dakikalı yürüyüdükten sonra, yaklaşık yüz yıl süren inşaattan sonra 1679 yılında tamamlanan Saint Mary of the Angels kilisesine varıyoruz. Basilica di Santi Maria degli Angeli’nin en önemli özelliği, dünyanın en büyük yedinci Katolik Kilisesi olması… Dünyanın en büyük kiliselerinden biri olmasına rağmen, meleklerin sanki içinden geçmeye çalışırken maddeleşip dondukları gibi görünen kapısından içeriye adım attığınızda korumayı başardığı iç sadeliği karşısında şaşırıyorsunuz.
Tam da ne kadar sade bir kilise dediğimiz sırada ise bugüne kadar gördüğümüz muhtemelen en büyük kilise orgu ile karşılaştık; org kilisenin büyüklüğü ile aşık atarcasına duvar boyunca yerden kubbeye kadar uzanıyordu. Kilisenin kubbesi de kilise orgundan rol çalmaya çalışırcasına karanlıkta oynadığı ışık oyunları ile altından geçenleri etkilemeye çalışıyordu.
Basilica of Santa Maria degli Angeli
Created with oQey Gallery
Adres: Piazza della Repubblica
Giriş: Ücretsiz
E demiştik ya, Santi Maria degli Angeli Kilisesi’ne gitmenin en güzel yanı Roma’nın sokaklarını dolaşmak diye, kiliseden çıktığımıza göre artık sıra geldi Aşk Çeşmesi’nin, Kolezyum’un, İspanyol Merdivenleri’nin ışıltısının arkasında kalmış, Roma sokaklarının fotoğraflarını çekmeye… Yürümek istemeyenlerse hemen kilisenin hemen yanındaki Termini istasyonunu veya Repubblica Teatro dell’Opera metro istasyonunu tercih edebilirler
Yola devam edenlerle ise kilisenin kapısından çıkar çıkmaz, Su Perisi Çeşmesi’nin (The Fountain of the Naiads) fışkıran sularından geçen, artık batmaya başlayan güneş ışıkları objektife düşerken Piazza della Repubblica’nınfotoğraflarını çekebiliriz. Karşımıza gelen güneşin izin verdiği kadar fotoğraflarımızı çektikten sonra, sağa doğru Via Orlando Vittorio Emanuele’den yaklaşık 100 metre giderek hemen köşedeki Musa Çeşmesi’ne (Fontana dell’Acqua Felice) ulaşabiliriz. Musa Çeşmesi’nin etrafını sarmış Santa Susanna ve Viyana Kuşatması sırasında ele geçirilen Osmanlı bayraklarının asılı olduğu Santa Maria della Vittoria kiliselerini görebiliriz.
Musa’nın işaret etttiği yöne, Via XX Settembre’ye doğru devam ettiğimizde ise bir iki dakikalık yürüyüş ile bence Roma’nın en güzel gizli kalmış heykellerinden bazılarına ulaşabiliriz; San Carlino Kilisesi’nin önünde, iki yolun kesiştiği noktada, binaların parçası gibi birbirlerine dönük ama bir o kadar da birbirini umursamıyor gibi duran Tiber Nehri, Arno Nehri, Tanrıça Diana ve Tanrıça Juno… Namıdiğer, Dört Çeşme (Quattro Fontane), 1588-1593 yılları arasında yapılan geç dönem Rönesans’ın etkileyici örnekleri…
Birbirlerini umursamayan tanrıçalar ve nehirlerin arasından Via delle Quattro Fontane’ye dönersek önümüzde iki seçenek söz konusu. Birincisi yola devam etmek, ikincisi ise bugüne kadar gördüğüm en güzel tavanın örttüğüBarberini Sarayı’nın sokağa açılan bahçesinden içeriye adımımızı atmak. Barberini Sarayı’nı ziyaret edecekler linki tıklarken biz de yine Barberini Ailesi’nin Bernini’ye tasarlattığı meydanda, Piazza Barberini’de onları bekleyebiliriz.
Barberini Meydanı’ndaki kocaman arının üzerinde kanatlarını çırptığı çeşmenin yanından, birkaç adım atmaz fark edilecek zengin muhiti olan Via Vittorio Veneto’da yukarıya doğru çıkabiliriz. Bu arada eğer biraz korkunun zararı yok diyorsanız, caddede yürürken çok da öne çıkmayan Kapuçin Mahzen Mezarları’nın sıradışı atmosferine kendinizi kaptırabilirsiniz. Herkes yüzyıllar önce ölen insanların iskeletlerini, kuru kafalarını karanlık bir koridorda hemen karşısında görmekten hoşlanmayabilir diyerek, Kapuçin Mahzen Mezarları’na ayrı bir sayfa ayırıp yola devam ediyoruz. Roma’nın gezilmesi gereken yerlerinden biri olan Kapuçin Mahzen Mezarları’nda korkudan tüyleri diken diken olacakları, lüks hayatın temsilcisi Via Vittorio Veneto’nun ünlü mekanları Gran Caffe Doney veya Cafe de Paris’in sokağa bakan masalarında birer cappuccino içerek bekleyebiliriz. Bu adreslerde yemek yemenin fiyatları nedeni ile çok doğru bir tercih olmayacağını da sürprizle karşılaşmamak adına önceden hatırlatalım.
Bu kadar yürüyüşten sonra artık yönümüz İspanyol Merdivenleri; Westin Excelsior Hotel’in karşısındaki Via Ludovisi’den üç dört dakikalık yürüyüş ile bizim gibi turistlerin arasına dönebiliriz.
Roma sokakları
Neredeyse tüm gün dolaştıktan sonra biraz dinlenmekte sıra… Dinlenmekten kasıt öyle pahalı bir kafede rahat koltuklara gömülmek değil, merdivenlerde, evet bildiğimiz merdivenlerde oturmak. Ama bunlar dünyanın en meşhur merdivenleri; İspanyol Merdivenleri (Scalinata della Trinita dei Monti). Aşk Çeşmesi’nden metro bile kullanmanıza gerek olmadan adını hemen yanındaki İspanyol elçiliğinden alan İspanyol Merdivenleri’ne ulaşabilirsiniz. Mayıs ayında begonviller ile renklenen merdivenlerinin havası o kadar kendine özgü ki zamanında ünlü İngiliz şair John Keats, sağlığına tekrar kavuşabilmek için Roma’ya İspanyol Merdivenleri’nin hemen yanındaki bugün Keats Shelley House ismi ile müze halini alan villaya taşınmış. Rönesans zamanında da sanatçıların ve yazarların uğrak yeri olan, kuş bakışı kum saati şeklindeki merdivenler günümüzde ise etrafındaki lüks mağazaları seyreden yabancı turistleri ağırlıyor. Lüks mağaza demişken merdivenlerin tam karşısındaki Via dei Condotti’yi gezerek haute couture vitrinlerin tadını çıkarabilirsiniz.
Ben merdivenlerde oturmam yakınlarda bir kafe varsa orada oturmayı tercih ederim diyenlerdesiniz, dünyanın en meşhur edebiyat kafeleri arasında gösterilen, İtalya’nın ise en eski sayılabilecek kafesi Antico Caffe Greco’yamutlaka uğramalısınız. Kafenin duvarlarına işleyen sanat kokusu John Keats başta olmak üzere Goethe’den Byron’a kadar onlarca sanatçıya ilham kaynağı olmuştur. Kafenin atmosferi o kadar etkileyici ki kulaklarınıza klasik müzik sesi gelmeye ve kendinizi bir opera salonunda hissetmeye başlarsanız şaşırmayın. Kahve olmaz çay lazım diyorsanız sizin için de İspanyol Merdivenleri’nin hemen yanında Keats Müzesi’nin tam ters tarafında kalan 100. yaşını yıllar önce kutlayan Babington’s Tea Room’u önerebiliriz.
Adres: Piazza di Spagna
Giriş: Ücretsiz
İspanyol Merdivenleri’nde biraz soluklandıktan sonra artık Roma gezimize kaldığımız yerden devam edebiliriz. Şimdi gideceğimiz yer Roma’nın en güzel ikinci meydanı; Piazza del Popolo (Piazza Meydanı veya Halkın Meydanı), birincisi bence Piazza Navona
İspanyol Merdivenleri’nden, bir çanta ve bir ayakkabı ile kredi kartı limitinizi bitirmeye kadir lüks mağazaların vitrinleri arasından geçerek yaklaşık 10 dakika yürüyüş ile ulaşabilirsiniz. Roma’nın en eski sütunlarından birine, turistlerin bol bol fotoğraf çektirdiği aslan çeşmelerine ev sahipliği yapan meydanın her adımı sanki cetvel ile özenle ölçülüp inşa edilmiş. Meydandan ona uzanan sokaklara baktığınız zaman karşınızda adeta tek yumurta ikizi gibi duran kiliseler meydana geometrik bir güzellik katıyor. İkizleri ayırt edebilen ebeveynlerini gibi sadece meraklı gözlerin ufak ayrıntılar ile farklılığı anlayabileceği, adeta aynada birbirlerinin yansıması olan, Santa Maria in Montesanto ve Chiesa di Santa Maria dei Miracoli kiliselerinin tam karşısında ise meydana aynı zamanda adını da veren Basilica di Santa Maria del Popolo duruyor. Kiliseler o kadar birbirine benziyor ki sanki geçmişte aynı kiliseymişler de Via del Corso, Via del Babuino ve Via di Ripetta sokakları nehrin denize ulaşmak istemesi gibi meydana kavuşabilmek için kiliseleri içlerinden delip geçmiş gibi duruyor.
Meydanın ortasında duran Mısır’dan getirilen Ramses II anıtının bir tarafında Aniene ve Tiber nehirlerinin ortasında duran Roma Tanrıçası, diğer tarafında ise Neptün Tanrısı meydana gelenleri selamlıyor. Bu kadar yoğun tarihi ile Piazza del Popolo, Roma mimarisinin buluşma noktası gibi; tek meydan kiliseleri, çeşmeleri, anıtları, tanrı heykellerini ve bir kocaman bir kapıyı (Porta del Popolo) ağırlıyor.
Piazza del Popolo
Roma’nın en önemli gezilecek yerlerini dolaştıktan sonra artık rotamız Vatikan… Ama madem Vatikan’a ulaşmak için Roma’yı boylu boyunca ikiye ayırıp ta Tiren Denizi’ne dökülen Tiber Nehri’nin öte yakasına geçeceğimize göre önce Roma’nın mutlaka gezilmesi gereken yerlerinden bir diğeri olan Castel Sant’Angelo’da kısa bir mola verelim. Roma’yı ikiye bölüyor demiş olmamız gözünüzü korkutmasın Piazza del Popolo’dan yürüyerek Castel Sant’Angelo’ya Ponte Regina Margherita veya Ponte Cavour köprülerinden geçerek 20 dakikada ulaşabiliriz. Ama en iyisi tam Castel Sant’Angelo’nun karşısındaki, kale ile aynı ada sahip Ponte Sant’Angelo’dan geçmek, böylece Antik Çağ kalesinin ihtişamlı cephesini doya doya seyredebilirsiniz.
Dan Brown’nun Roma gezi rehberi kıvamında Melekler ve Şeytanlar romanının en önemli sahnelerine set olan, Papa’ların kalesi ve rezidansı Castel Sant’Angelo, Roma’nın mutlaka görülmesi gereken yerlerinden birisi. Castel Sant’Angelo’nun en etkileyici yanı ise Tiber Nehri ve Vatikan’ın modellik yaptığı, Roma’nın en güzel fotoğraflarını çekmek için adeta fotoğraf stüdyosu gibi olan terası…
Castel Sant\'Angelo
Created with oQey Gallery
Açık: Salı-Pazar 09:00-19:30
Kapalı: Pazartesi, 25 Aralık, 1 Ocak
Giriş: Normalde kapıdan almanız halinde 10,5 € (Eğer rezervasyon yaptırmak isterseniz TicketOne sitesinden 1 € ek ücret ile biletinizi alabilirsiniz, ayrıca RomaPass kartı ile Roma’da gezeceğiniz ilk iki yerden biri ise ücretsiz)
İtalya’da ulaşım
İtalya’da şehirler arasında ulaşımın en kolay ve uygun fiyatlı yolu tren yolculuğu. Bu sayede tek seferde birçok şehri gezmeniz mümkün. İtalya’ya kendiniz de gitseniz, tur ile de gitseniz tren yolculukları ekonomik gezmenin ve ulaşımın sırrı…
Örneğin Floransa’ya giden turlar aynı zamanda Pisa’ya ekstra tur da düzenliyorlar ve bunun için 70 € – 90 € gibi fiyatlar talep ediyorlar. Bu fiyata sunulan da genellikle Pisa ve Siena’ya sadece ulaşım. Oysa ki Floransa’dan Pisa’ya gitmenin en kolay ve uygun fiyatlı yolu, tren yolculuğu. Duomo’ya yaklaşık 10 dakika yürüme mesafesindeki Santa Maria Novella istasyonundan Pisa’ya yarım saatte bir seferler mevcut ve tek kişi gidiş – dönüş sadece 16 $ . Bir buçuk saat süren yolculuğun sonunda meşhur Pisa’ya varmış oluyorsunuz.
Sadece Floransa değil İtalya’nın birçok yerinden Pisa’ya direkt tren seferi var. Roma’dan Pisa’ya hızlı tren ile yaklaşık 60 $’a üç saatten daha kısa sürede, daha az para harcayım zaten bol vaktim var diyorsanız normal tren ile Floransa’dan aktarmalı bir şekilde 28 $’a yaklaşık 4 buçuk saatte gidebilirsiniz.
Sadece Pisa için değil klasik bir İtalya turunun olmazsa olmazları Roma, Floransa ve Venedik arasında da tren ile ulaşım sağlayabilirsiniz. Roma’dan Floransa’ya 56 $’a hızlı tren ile 1,5 saatte veya normal tren ile 3 saatte ama 40 $’a gidebilirsiniz. Tabi ki aynı şekilde Floransa’dan Roma’ya da tren ile gidebilirsiniz.
Floransa’dan Venedik’e de tren ile gidilebilir. Hızlı tren ile 2 saatten daha kısa sürede 59 $’a Floransa’dan Venedik’e ulaşım mümkün ve tur otobüsünden çok daha hızlı ve konforlu.
Dostları ilə paylaş: |