Konu alan çok sayıda eser yazmışlardır



Yüklə 1,64 Mb.
səhifə17/33
tarix30.12.2018
ölçüsü1,64 Mb.
#87899
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   33

Osmanltlar'da hazinedar adıyla değişik işlerde çalışan başka görevliler de vardı. Siyahî harem ağalarından harem masraf­larına bakana "hazinedar ağa"; padişahı giydirmek, yatırmak, yemeğinin hazırlan­masına nezaret etmek, oda kapısında nö­bet beklemek gibi özel görevlerde bulu­nan cariyelere de "hazinedar usta" denil­mekteydi.

BİBLİYOGRAFYA :

Müsned, III, 475; Müslim. "Zekât", 73; Utbî, Târih-i Yemînî(trc. Cerbâzekânî, nşr. Ca'fer-i -Şiar), Tahran 1345 hş., s. 19, 22, 123; Gerdizi, Zeynü7-ahfcâr(nşr. Abdiilhay Habîbî), Tahran 1347 hş., s. 156, 160, 199; a.e. (nşr. Ganî-Fey-yâz). Tahran 1324 hş., s. 147, 158, 220, 241, 245, 247, 251, 259, 281, 339, 361, 519, 611; Nizâmülmülk, Siyâsetnâme (KÖymen), s. 102, 276-277; Râvendî. Râhatü's-sudûr (Ateş), I, 160, 215,221-222; İbn Memmâtî. Kavânînü'd-deoâvîn (nşr. Azîz Suryal Atiya), Kahire 1411/ 1991, s. 306; Ahbârü'd-devleÜ's-Selcûktyye (Lugai), s. 67, 69, 88; İbnü'1-Esîr, el-Kâmil{trc. AhmedAğırakça), İstanbul 1987, VIII, 20-21; a.e. (trc. Abdüikerim Özaydın),X, 333,377,418,464; XI, 34, 46, 70, 86, 114; Bündârî. Zübdetü'n-Wusra(Burslan),s.32-33, 100, 147, 171, 173, 243-245, 247; İbn Bîbî. el-Evâmirü'l-'alâlyye, s. 57-59, 70, 144, 180, 247, 250, 261, 330, 569, 584, 591, 597; Reşîdûddin. Câmİ'u 't-teuâ-rîh (nşr. Behmen Kerimî), Tahran 1368 hş., II, 1091-1093; Eflâkî, Menâkıbü'l-''arifin, s. 375, 707, 727, 789, 805, 937; Muhammed b. Hindû-şah Nahcivânî. Destûrü'l-kâtib (nşr. Abdüikerim Alioglu Alizâde). Moskova 1964,1, 298, 368; Ni-zâmeddîn-i Şâmî, Zafernâme (trc. Necati Lugal). Ankara 1987, s. 243, 247, 249; Kalkaşendî, Şubhıt'l-a'şâ, 1, 135-136, 139; III, 481; IV, 20-21, 186, 191; V, 92, 457, 462, 463; Bâ-bür, Ve/cây('(Arat).l-II, bk. İndeks (Veli Hazin); Handmîr. Habîbû's-siyer, Tahran 1333 hş., III,

185-187; Nâsırüddİn Münşî-İ Kirmânî. Nesâ'i-mü'l-esljâr (nşr. Celâleddin Hüseyn-i Urmevî). Tahran 1959, s. 80; Hasan b. Abdülmü'min el-Hûyî, Ğunyetü'l-kâtib ve münyetü't-tâtib (nşr. Adnan Sadık Erzi), Ankara 1963, s. 6; Seyfeddin b. Nizâm Ukaylî. Âşârü'l-vüzerâ* (nşr Celâleddin Hüseyn-i Urmevî). Tahran 1337, s. 337-338; Necmeddin Ebü'r-Recâ Kummî. Târihu'i-vüzerâ^ (nşr. M. Taki Dânişpejûh], Tahran 1363 hş., s. 95; Bayur. Hindistan Tarihi, I, 341; Spuler. İran Moğollan, s. 322, 325; Osman Turan. Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, An­kara 1958, s. 174; a.mlf., "Selçuklu Devri Vak­fiyeleri III. Celâleddin Karatay, Vakıfları ve Vakfiyeleri", TTK Belleten, sy. 45(1948), s. 22, 26; M. C. Şehabeddin Tekindağ. Berkuk Devrin­de Memlûk Sultanlığı, İstanbul 1961, s. 131, 137; Mafizullah Kabir. The Buıuayhid Dynasty ofBaghdad, Calcutta 1964, s. 123; Hasan el-Bâ-şâ, el-Fünûnü'l-Islâmiyye ue'l-ue?a'if'a!e'l-âşâ-ri'l-'Arabiyye, Kahire, ts. (Dârü'n-Nehdati'1-Ara-biyye). I, 211-213,453-460; E. Levİ-Provençat, Histoire de l'Espagne musulmane, Paris 1967,

III, 30-32; Uzunçarşılı, Medhal, s. 262, 340-341, 347-348, 396-397; Erdoğan Mercii. Fars Atabegleri: Salgurlular, Ankara 1975, s. 127; a.mlf.. Kirman Selçukluları, Ankara 1989, s. 201; a.mlf., "Muhtacoğulları", Prof. Dr. Fikret Işıltan'a 80. Doğum Yılı Armağanı, İs­tanbul 1995, s. 82; Barthold. Türkistan, s. 292; Reşat Genç, Karahantı Devlet Teşkilâtı, İstan­bul 1981, s. 235, 255, 257, 262-265, 339; Ra­mazan Şeşen. Satâhaddîn Deorinde Eyyûbtler Devleti, İstanbul 1983, s. 117; Mehmet Altay Köymen. SüyüA: Selçuklu İmparatorluğu Tari­hi, Ankara 1984, II, 46; Celal Yeniçeri. İslâm'da Devlet Bütçesi, İstanbul 1984, s. 76-77; Abdüi­kerim Abduh Hatâmile. el-Binyetü't-İdâriyye li'd-devteti'l-'Abbâsiyye, Amman 1406/1985, s.60vd.;Sertoğlu, Tarih Lügati, s. 147-148; V. Gordlevski. Anadolu Selçuklu Tarihi (trc. Azer Yaran). Ankara 1988; K. Yaşar Kopraman. Mısır Memiüklerİ Tarihi, Ankara 1989, s. 24, 26, 45; Hasan-ı Enverî. Işttlâhât-t Dîuânî Devre-İ Gazne-ut ve Setcûkİ, Tahran 2535 şş., s. 33,95-96; Ab-dülhay el-Kettânî. et-Terâtîbü'l-idâriyye (Özel). I, 205, 298-299; il, 37, 171-172, 199-201,207; Mehmet Aykaç, Abbasî Devleti'nin İlk Dönemi İdarî Teşkilâtında Divânlar (132-232/750-647), Ankara 1997, s. 158, 165 vd.; Güler Nuhoğlu. Beyhaki Tarihi'ne Göre Gaznelılerde Devlet Teşkilâtı ve Kültür (doktora tezi, 1995. İÜ Sos­yal Bilimler Enstitüsü), s. 203-205; Pakalın. I, 785-786; C. E. Bosvvorth. "Khâzin", EP (İng).

IV, 1181-1182; D. P. Little, "Khaznadâr", a.e., IV, 1186-1187; İsmail Cerrahoğlu. "Abdullah b. Mes'ûd", DİA, 1, 114. m

İKİ Erdoğan Merçil

r

HAZIM



~l

(bk. ABDURRAHMAN el-HÂZİNÎ).

L J

r

HAZIRE



~l

L

Vakıf binalarının yanında



zamanla teşekkül eden

küçük mezarlık

(bk. MEZARLIK).

r

L_



r

L

r



HAZIRI

(bk. DELLÂLÜLKÜTÜB).

HAZR

(bk. HARAM).



HAZREC (Benî Hazrec)

~l

J



J

J

Medine'de



ensarın mensup olduğu Kahtânî asıllı

meşhur iki Arap kabilesinden bîrî.

L j

Kabilenin Kahtân'a kadar uzanan şece­resi şöyledir: Hazrec b. Harise b. Sa'lebe b. Amr Müzeykıyâ b. Âmir Mâüssemâ b. Harise b. İmruülkays b. Sa'lebe b. Mazin b. Ezd b. Gavs b. Nebt b. Mâlik b. Zeyd b. Kehlân b. Sebe b. Yeşcüb b. Ya'rub b. Kah-tân. Evs ile Hazrec, Harise b. Sa'lebe'nin iki oğlu olup anneleri Kayle'den dolayı Araplar arasında Benî Kayle (Kayleoğu Na­rı) adıyla da meşhurdurlar. Hazrec kabi­lesi Hazrec'İn Cüşem, Avf. Haris, Amr ve Kâ'b adlı beş oğlu ile giderek çoğalıp güç kazanmıştır. Belli başlı kolları şunlardır: Neccâr, Sâide, Amr b. Avf, Kavâkıl, Sevâd. Züreyk, Tezîd, Selime, Beyâda, Hublâ. Hazrec, Evs'ten daha kalabalık ve daha meşhur olduğu için başlangıçta Araplar bu kabilelerin ikisine birden Hazrec diyor­lardı. Câhiliye döneminde Hazrec'İn ilâhı meşhur Menât İdi. Hazrecliler. hac sıra­sında vakfe ve son tavafın ardından Mü-şellel'de bulunan bu tanrının tapmağına gelir ve saçlarını onun putunun önünde tıraş eder, ancak bu şekilde haclarının ta­mam olacağına inanırlardı. Ayrıca sa'yin yapıldığı Safa ile Merve yerine Müşellel ile Kudeyd'i kutsal mahal sayıyorlardı.



Hazrec'İn ecdadı, vaktiyle Yemen'de ya­şarken arim* selinden sonra muhteme­len V. yüzyılda Amr Müzeykıyâ b. Âmir'in önderliğinde Tihâme'ye, oradan da Ara­bistan'ın kuzeyine göç etti ve Evs ile bir­likte Hz. Peygamber'in hicretinden son­ra Medine ismini alacak olan Yesrib ve ci­varına yerleşti. Bu sıralarda Yesrib'de Be­nî Kaynukâ', Benî Nadîr ve Benî Kurayza'-dan oluşan yahudi kabileleri vardı ve bun­lar şehrin hâkim unsurunu teşkil ediyor, siyasî ve ekonomik gücü ellerinde bulun­duruyordu. Medine'de yahudilere tâbi ola­rak yaşamaya başlayan Hazrec ve Evs ka­bileleri onların siyasî ve ekonomik baskı-

143


HA2REC (Benî Hazrec)

larına, hatta zulüm ve haksızlıklarına mâ­ruz kalıyorlardı. Fidyevn adlı bir yahudi asilzadesi, evlenecek Hazredi ve Evsli kız­ların ilk geceyi kendi yanında geçirme­lerini şart koşmuştu. Hazrec ve Evs bu karara bir süre korku içinde boyun eğ­diler. Ancak Hazrec reislerinden Mâlik b. Aclân, kız kardeşinin düğün gecesinde gelinle birlikte kadın kılığına bürünerek Fidyevn'in konağına girdi ve onu öldür­meye muvaffak oldu. Arkasından da Gas-sânîler'den ve müttefik Arap kabilelerin­den sağladığı destek sayesinde yahudi-lerden birçok kimseyi öldürdü, böylece Hazrec ve Evs yahudilere karşı bağımsız­lıklarını kazandılar. Kaynaklarda 492'de meydana geldiği belirtilen bu hadisenin ardından hâkimiyet Hazrec ve Evs'in eli­ne geçti. Ancak kısa bir süre sonra yahu-dilerin kışkırtmasıyla bu iki kardeş kabile birbirine düştü. Bu sırada sayıca daha az olan Evs Kurayza ve Nadîr, Hazrec de Kay-nukâ' yahudileriyle ittifak kurmuşlardı. Hazrec ile Evs arasındaki bu düşmanlı­ğın 120 yıl devam ettiği ve Arap tarihin­de iki kabile arasında bu kadar uzun sü­ren ve birçok çarpışmaya yol açan başka bir husumetin bilinmediği söylenir. Haz­rec ile Evs arasında cereyan eden belli başlı savaşlar şunlardır: Sümeyr, Kâ'b b. Amr, Serâre, Dîk, Fâri', Birinci Ficâr, İkin­ci Fıcâr, Rubey" ve Buâs. Bunların en kan­lısı olan Buâs hicretten beş yıl önce vuku bulmuş ve Evsliler Nadîr ile Kurayza'nın yardımıyla kalabalık Hazrec kabilesini mağlûp etmişlerdi.

Nübüvvetin 11. yılına rastlayan hac mevsiminde Akabe'de Hz. Peygamber ile görüşerek müslüman olan altı Hazredi yurtlarına döndükleri zaman kabileleri­ne İslâm'dan bahsettiler ve yıllardan be­ri birçok aile yuvasını söndüren Hazrec-Evs düşmanlığının bu yeni din sayesinde sona erebileceğini söylediler. Birinci Aka­be Biat'na on, ertesi yıl yapılan İkinci Aka­be Biatı'na ise altmış iki Hazredi katıldı. Hazrecliler. Evsliler'den sayı itibariyle faz­la oldukları gibi üstlendikleri görevler açı­sından da onlardan önde bulunuyorlar­dı. Hz. Peygamber hicret edinceye kadar Yesrib'deki müslümanlann bir disiplin İçinde hayatlarını sürdürebilmeleri İçin seçilen ve "havâriyyûn" denilen on iki na-kibden dokuzu Hazredi idi. Hicretten son­ra Evs ile Hazrec arasındaki ezelî düşman­lık gerçekten sona erdi. Kur'ân-ı Kerîm'-de bu konuya temas eden âyetin meali şöyledir: "Hepiniz toptan Allah'ın ipine

sımsıkı sarılın, parçalanıp ayrılmayın. Al­lah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Ha­ni siz birbirinize düşman idiniz de O kalp­lerinizi -İslâm'a ısındırıp- birleştirmişti. Siz de O'nun bu nimeti sayesinde kardeş olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında İken sizi oradan 0 kurtar­mıştı..." (Âl-i İmrân 3/103). Böylece Evs1-le birlikte ensar diye anılma şerefine lâ­yık görülen Hazrec, Resûl-i Ekrem'in bü­tün gazvelerinde önemli görevler ifa et­ti. Bedir Gazvesi'ne katılan 305 sahâbî-den yetmiş dördü muhacir, altmış biri Evsli, 170'İ ise Hazredi ensar idi. Hz. Pey­gamber gerek bu gazvede gerekse diğer­lerinde Hazrec için ayrı bir sancak açmış­tı. Kaynaklarda, Hazrec ile Evs'in Câhiliye döneminde sahip oldukları kırmızı ve ye­şil renkli sancakları İslâm döneminde de kullandıkları belirtilmektedir.

Hazrec kabilesi, hicretten Resûlullah'ın vefatına kadar İslâm'a büyük hizmetler yapmıştır. Resûl-i Ekrem'in yerine bir ha­lef bırakmadan vefatı üzerine kabilenin ileri gelenleri, İslâm'a yaptıkları bu hiz­metlerden dolayı aralarından Sa'd b. Ubâde'yi halifeliğe aday gösterdiler. An­cak Sakifetü Benî Sâide'de gelişen olay­lardan sonra Hz. Ebû Bekir'e biat edilin­ce her ne kadar Sa'd b. Ubâde buna katıl-madıysa da kabilenin ileri gelenleri Ebû Bekir'i halife tanıdıklarını açıkladılar. Da­ha sonraki dönemlerde Hazrediler'in bir­çoğu önemli mevkilerde bulunmuştur. Yezîd b Muâviye devrinde Harre Vak'ası'n-da (63/683} onlardan da öldürülenler ol­muştur. Bazı Hazrecliler Emevîler ve Ab­basîler döneminde hadis ilmiyle uğraş­mış, kadılık ve sancaktarlık gibi görevle­re getirilmişlerdir. Hazrec'in bazı aileleri İslâm fetihlerinin hemen ardından Mı­sır'a, Kuzey Afrika ülkelerine ve Endü­lüs'e yerleşmişler, bunlardan özellikle Ab­dullah b. Revâha'nın torunları uzun süre Endülüs'te itibar görmüş ve eşraftan sa­yılmışlardır. Hazrec kabilesine mensup ünlü sahâbîlerden bazıları şunlardır: Ebû Eyyûb el-Ensâri, Enes b. Mâlik, Hassan b. Sabit, Kâ'b b. Mâlik, Abdullah b. Revâ-ha. Obey b. Kâ'b, Ebû Talha el-Ensârî, Berâ b. Âzib. Sabit b. Kays b. Şemmâs, Ebü'd-Derdâ, Ebû Saîd el-Hudrî. Ebû Ka-tâde, Sa'd b. Ubâde, Ebû Dücâne, Harise b. Sürâka, Hârice b. Zeyd, Zeyd b. Sabit. Sa'd b. Rebî*. Ubâde b. Sâmit. Abdullah b. Amr b. Haram, Abbas b. Ubâde, Ab­dullah b. Zeyd b. Sa'lebe, Amr b. Cemûh, Amr b. Hazm. Daha sonraki asırlarda da Hazrecî nisbesiyle meşhur olan birçok ki­şi vardır.

BİBLİYOGRAFYA :

İbn İshak, es-Sîre, s. 29, 288, 295; İbnü'l-Kelbî. Kltâbû'l-Eşnâm, s. 29, 30, 36; Vâkıdî. et-Meğazî, bk. İndeks; İbn Sa"d, et-Jabakât, bk. İndeks; İbn Kuteybe, e/-Macân7(Ukkâşe), s. 109-110; Belâzürî. Ensâb, I, bk. İndeks; Haberi, Târih (Ebü'1-Fazl), bk. İndeks; İbn Dûreyd. el-lştilfâk', s. 218;Makdisî, el-Bed' üe't-târitj, IV, 120-121; İbn Hazm. Cemhere, s. 332, 346-366, 471-472; Bekrî. Mu'cem, I, 260; II, 637; III, 757; IV, 1217; Sem'ânî, el-Ensâb, V, 109-111; Kalkaşendî. fii-hâyetü'l-ereb, Beyrut 1405/1984, s. 60; İbn Haldun, et-*!ber, II, 288-295; Himyerî, er-Rau-zü'l-miıtâr, bk. İndeks; Semhûdî, Vefâ'ü't-uefâ* (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Beyrut 1971, 1-11, 168-183, 190-218, 220-233; a.mlf.. Hulâ-şatü'l-uefâ3, Cidde 1403/1983, s. 151-159; M. Beyyûmî Mehrân, Dirâsât fi târîhi't-'Arabi'l-ka-dim, Riyad 1400/1980, s. 475-482; Kehhâle. Mu'cemö kabâ'iti'l-'Arab, Beyrut 1402/1982, I, 342-343; F. Krenkovv. "Hazrec", KV/1, s. 415-416; W. Montgomery Watt, "al-Klıazradj", E/2(Fr.),IV, 1220. rri

İKİ Ahmet Önkal

F HAZRECÎ, Abdullah b. Osman ""
Genellikle aruz ve kafiyeye dair

el-Hazreciyye adlı kasidenin nâzımı

olarak kabul edilen edip ve şair

(bk. el-HAZREClYYE).

HAZRECÎ, AH b. Hasan
L

Muvaffakuddîn Ebü'l-Hasen Alî

b. el-Hasen b. Ebî Bekr

el-Hazrecî ez-Zebîdî

(ö. 812/1410)

Yemen tarihçisi.

J

Hazrec kabilesine mensup olup saha­beden Kays b. Sa'd b. Ubâde el-Ensârî1-nin soyundandır. İbn Vehhâs ve İbnü'n-Nakkâş künyeleriyle de tanınır. Vefat et­tiğinde yaşının yetmişin üzerinde olduğu bilindiğine göre VİN. {XIV.) yüzyılın orta­larında dünyaya geldiği, nisbesinden de doğduğu yerin Zebîd olduğu anlaşılmak­tadır. Ailesinin Yemen'deki Resûlîler ha­nedanına mensup hükümdarlar nezdin-de seçkin bir yeri vardı. Bağdatlı İsmail Paşa, Hazrecfnin isim zincirini diğer kay­naklardan farklı olarak Ali b. Hasan b. Muhammed b. İsmail el-Hazrecî en-Nes-sâbe eş-Şâfiî Ebü'l-Hasan ez-Zebîdî Mu-vaffakuddin el-ma'rûf bi'bni Vehhâs el-Müftî bi-Zebîd el-Yemen şeklinde ver­mektedir (Hediyyetü'l-'ârifîn, I, 728). Bu ibareden Hazrecî'nin Zebîd müftülüğü yaptığı da anlaşılmaktadır. el-Melikü'l-Eş-ref İsmail'e nisbet edilen ei-'Ascedü'l-mesbûk'te Hazrecrnin adı "fakih" sıfatı ile birlikte verilmekte, bu duram onun



144

HAZRECÎ, Ali b. Hasan

Zebîd müftüsü oluşuna açıklık getirmek­tedir. Hazrecî için Şemseddin, Müeyye-düddin ve Ebü'l-Abbas lakap ve künyele­ri de kullanılmaktadır (Ahhvardt. Vli, 457; Brockelmann, GALSuppL, II, 238).

C. E. Bosworth, Sehâvî'nined-Dav'ü'J-Mmfindeki ibareyi yanlış anlayarak Se-hâvfnin Hazrecî ile görüştüğünü söyler­se de (El* ilng.l, IV, 1188) bu mümkün değildir. Çünkü Sehâvî. Hazrecî'nin ölü­münden on dokuz yıl sonra 831 "de (1428) doğmuştur. Hazrecî ile Zebîd'de görüşen İbn Hacer'dir (krş. ed-Dau'ü'l-lâmf, V, 210). İbn Hacer onun edebiyatla da İlgi­lendiğini, fakat daha çok tarihçi olarak ta­nındığını bildirir (İnbâ}ü'l-ğumr, V, 190).

Eserleri. Hazrecî'nin eserleri Yemen tarihiyle ilgili olup başlıcaları şunlardır: 1. el-'llküdü'I-lü'lü'iyye fî tûrîhi'd* devleti'r-Resûliyy e. Hazrecî yıllara ve devletlere göre düzenlediği bu eserini, Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin kardeşi ve Eyyû-bîler'in Yemen şubesinin kurucusu Tu­ran Şah ile birlikte 1174 yılına doğru Ye-men'e gelen Resûlîler hanedanının baş­langıcından el-Melikü'1-Eşref İsmail'in 18 Rebîülevvel 803"te (6 Kasım 1400) ölümü­ne kadar getirir. Her yılda meydana gelen olaylarla birlikte o yıl içinde vefat edenler de kaydedilmiştir. Derleme bir eser olan el^Uküdü'l-ltflü'iyye'nm birinci bölü­münde Câhiliye devrinde ve İslâmî dö­nemde Himyerîler ve Gassânîler'in tari­hine kısaca yer verilmiştir. Bu bölümde Me'rib şeddinin yapılışından ve arim se­liyle şeddin yıkılmasından bahseden mü­ellif Resûlîler'in Yemen'e ilk girişlerine de temas etmiştir. İkinci bölümde, el-Me-likü'l-Mansûr Nûreddin Ömer b. Resûl'ün 630'da (1233) Yemen'de Mansûrîler Dev-leti'ni kurmasından bahsedilmekte ve 630-803 (1233-1400) yılları arasındaki olaylar anlatılmaktadır. el-Melikü'1-Eş-ref'in ölümüyle biten eserde müellif fa-kihlerin hayatına ve yargı işlerine geniş yer vermiştir. Kâtib Çelebi'nin Târihu âli resûi min mülûki'l-Yemen adıyla kay­dettiği bu eseri [Keşfü'z-zunûn, I, 282) Sehâvî el-Melikü'l-Eşrefe nisbet etmek­tedir (ed-Dav'üUâmf, II, 299). H. C. Kay'e göre kitabın üçte ikisi, es-Sîretü'1-Mu-zafferiyye ile el-Melikü'l-Hâtemî'nin eJ-tİkdü'ş-şemîn"ı ve Cenedî'nin es-Sü-iûk'ünden yapılan nakillerden ibarettir. Asıl metni ve İngilizce çevirisi beş cilt ola­rak yayımlanan eserin tercümesi giriş, cetveller, haritalar ve indeks ilâvesiyle Sir James VVilliam Redhouse tarafından ger­çekleştirilmiş (The Pearl-Strings; A His­tory of the Resûtiyy Dynasty of Yemen,

l-lll, Leiden-Londorı 1906-1918) Arapça metni Muhammed Besyûnî Asel neşre hazırlamıştır. Eser 1964'te ofset olarak Bağdatta yayımlanmış, daha sonra da San'a'dakİ Merkezü'd-dİrâsât ve'l-buhûs el-Yemenî tarafından Muhammed b. Ali el-Ekva' el-Havâlî'nin tashihleriyle bastı­rılmıştır (Beyrut 1403). 2. Tırözü aç16-mi'z-zemen fî tabaköti a'yâni'I-Yemen (Dârü'l-kütübi'I-Mısriyye, Teymûriyye, Ta­rih, nr. 783; British Museum, Suppl., nr. 6711. Hazredinin el-Melikü'l-Eşref in İste­ği üzerine hazırladığı bu eser Cenedî'nin es-Sülûk'üne zeyil mahiyetindedir. Kita­bın ilk bölümünde Yemen'den bahsedil­mekte ve tarih ilminin önemi üzerinde durulmaktadır. Müellif daha sonra Hule-fâ-yi Râşidîn, Emevîler ve Abbasîler hak­kında bilgi vermektedir. Eserin ikinci bö­lümü ileri gelen bazı Yemenliler'in hal ter­cümesine ayrılmıştır. Bu bölümün sonun­da Sultan Kayıtbay devri tarihçilerinden birinin eserinden nakilde bulunulmuş, da­ha sonra Mu'tasım-Billâh'a kadar halife­lerin isimleri verilmiştir. H. C. Kay'e göre hal tercümelerinin çoğu, Hz. Peygam-ber'in sîretiyle ilgili mukaddime ile birlik­te Cenedfden iktibas edilmiştir. 3. el-cİk-dü'1-fâhirü'l-hasen min tabakâti acyâ-ni ehli'l-Yemen. 800 (1398) yılında telif edilen eserin günümüze sadece ikinci ve üçüncü cüzleri ulaşmıştır (Câmiatü'd-düveii'l-Arabiyye, Ma'hedü'l-mahtûtâti'l-Arabiyye, nr. 337). Müellif, muhtemelen bu eseri Tırâzü cflâmi'z-zemen'e tek­mile olarak düşünmüştür. Sehâvî eserin devletlere göre tertip edildiğini söy­lemektedir {ed-Dau'ü'l-lâmi1, V, 210). Mevcut kısım, on yedinci bölüm olan "Bâ-bü'z-zâi'l-mu'ceme"den başlar, otuzuncu bölüme kadar devam eder. Bu bölümde meşhur bazı kadınların hal tercümeleri alfabetik olarak verilmektedir. Kitabın 801'de (1399) istinsah edilen 232 varak-lık bir nüshası da San'a'da el-Câmiu'i-ke-bîr'deki Garbiye Kütüphanesi'nde bulun­maktadır (Tarih, nr. 136). 4. el-%scedü'l-mesbûk fî men tevelle'l-Yemen mi­ne''1-mülûk. Sehâvî tarafından el-Meli-kü'l-Eşref Ebü'l-Abbas b. Abbas'a (ö. 803/ 1401) nisbet edilen (ed-Datfü'l-lâmf, II, 299) bu eserin adı, el-cAscedü'Imesbûk ve'z-zebercedü'1-mohkûk fî men veli-ye'1-Yemen mine'l-mülûk, el-^Asce-dü'l-mesbûk fî târihi devleti'l-İslâm ve tabakâti'l-hulefâ3 ve '1-mülûk gibi değişik şekillerde verilmektedir. Bağdat­lı İsmail Paşa da eseri el-Melikü'1-Eşrefe nisbet etmiştir{hâhu'1-meknû.n, II, 101). Kitabın yalnızca, Aden ve San'a hüküm-

darları ile Zebîd şehrine yerleşmiş olan­lardan bahseden dört ve beşinci bölüm­lerini teşkil eden bir kısmı günümüze ka­dar gelmiştir (el-Mektebetü'1-beledİyye bi'l-İskenderlyye, Tarih, nr. 89; Medine Mahmudiye Ktp., Tarih, nr. 255}. 5. el-Ki-fâye ve'l-iclâm iî men veliye'İ-Yemen ve sekenehâ fi'1-îslâm. Devletlere göre düzenlenen bu kitap tertip ve üslûp yö­nünden el-Ascedü'I-mesbûk'e benzer. Yazma nüshaları Dârü'l-kütübi'l-Mısriy-ye (nr. 2206), Bİbliotheque Nationale (nr. 5832|, Vatikan Kütüphanesi (Or.,nr. 1022), Bankipûr Oriental Public Library (nr. 1097) ve British Museum'da (Or., nr. 6941, DL 37) bulunan eserin ilk beş bölümünü Râ-zî Dağfûr neşretmiştir {Mecelletü'd-Dirâ-sâti't-Tûnisiyye, sy. 107 11979). s. 3-162; sy. 108, s. 2-23). Eserde el-Melikü'l-Hâte­mî'nin el-'İkdü'ş-şemîn, Ebü'l-Hasan el-Yemenî'nin eJ-Mü/id fî ahbâri Zebîd, Şerif İdrîs b. Ali b. Abdullah'ın Kenzü'l-ahbâr fî ma'rifeti's-siyer ve'1-ahbâr adlı kitaplarından iktibaslar bulunmaktadır. Nûrî Hammûdî el-Kaysî bu derleme ese­rin Hazrecî'ye ait olmadığını belirtir.

Muhammed b. Ali Asîrî, Ebü'l-Hasan el-Hazrecî ve âsâruhü't-târîhiyye adlı bir doktora tezi hazırlamıştır (Câmiatü'l-İmâm Muhammed b. Suûd el-İslâmiyye, KülÜyetü'l-ulûmi'l-ictimâiyye, Tarih, nr. 1406).

BİBLİYOGRAFYA :

Ali b. Hasan el-Hazrecî. el-'üküdü't-lü'lü'iy-ye fi târîhİ'd-deuleti'r-Resûliyye; The Pearl-Strings, A History of the Resül'ıyy Dynasty of Yemen (tre I. W. Redhouse, nşr. Muhammed Bes­yûnî Asel], Leiden-London 1906,1,3-41; İbn Ha­cer. İnbâ'ü'l-ğumr, V, 190;Sehâvî, etf-Dav'ü't-lâ-mi', II, 299; V, 210; a.mlf.. et-i'lân bi't-teubîh, 5. 160,227;Keşfü'z-zunûn, I, 282; İbnü'l-İmâd. Şezerât, VII, 97; Ahlwardt, Verzeichnis, VII, 457; H. C. Kay, Yaman: Its Early Medieval History, London 1892, s. XV-XVI1I; Brockelmann. GAL, II, 184; SuppL, II, 238; îzâhu'l-meknûn, II, 101; Hediyyetü'l-'ârifın, 1, 728; Ziriklî. el-A'tâm, IV, 274; Kehhâle, Mu'cemü 't-mCfelllfîn. VII, 61-62; F. Rosenthal. A History of Müslim Historlogra-phy. Leiden 1968, s. 312, 443, 485-486; Ey-men Fuâd Seyyid, Meşâdiru tarihi'l-Yemen fı'l-'aşri'l-'isiâmi. Kahire 1974, s. 161-165; Abdül-vehhâb İbrahim Ebû Süleyman, Kiiâbetü't-bah-şİ'l-'itmî, Cidde 1403/1983, s. 612-613; Sâlihiy-ye. et-Mu'cemü'Ş'Şâmil,]],273-274;G.R.Smith, "The Ayyübids and Rasülids -the Transfer of Power in. 7ıfı/13ıh Century Yemen", IC, XLIII (1969), s. 175-188; Nûrî Hammûdî el-Kaysî. "el-'Ascedü'l-mesbûk fî men tevelle'l-Yemen mi­ne'l-mülûk ve nisbetüh li'1-yazrecî", Mecet-letüVAmb, V/5, Riyad 1971, s. 439-452; Şâkir Mahmûd Abdülmün'im, "Nazra fi muşannefâti ve mevâridi'l-Hazrecîmü:'errihu'l-Yemen", el-Mü.'errihu'l''Arabi,XXV]l, Bağdad 1986, s. 110-114; C. E. Bosworth. "al-KiıazradJL", E/2(ing.}. IV, 1188. i-l

«I Cevatİzgi

145


el-HAZRECİYYE

L

cl-HAZRECIYYE



(~4>-jj*H)

Genellikle Abdullah b. Osman el-Hazrecî'ye

(ö. 627/1230)

ait olduğu kabul edilen

aruz ve kafiyeye dair kaside.

J

Adını yazarının nisbesinden alır. Halîl b. Ahmed'in ortaya koyduğu aruz siste­miyle kafiye hakkındaki bilgilerin muhta­sar olarak nazmedildiği tavîl bahrindeki doksan altı beyittik kasideye tef ile, bahir, daire vb. aruz terimleri için birtakım re­mizlerin kullanılmış olmasından dolayı müellifi tarafından er-Râmizetü'ş-şâfi-ye fî Hlmeyi'1-hrûz ve'1-köfiye adı ve­rilmiştir (İbnü'd-Demâmînî, naşirin önsö­zü, s. 4). Fakat daha çok el-Kaşîdetü'l-Hazreciyye diye tanınan manzume mü­ellifin vatanına nisbetle el-Kaşîdetü'l-Endelüsiyye [a.g.e., a.y.), revîsi maksûr elif olduğu için el-Kaşîdetü'1-makşûre veya sadece er-Râmize adlarıyla da bi­linir. Müellifi tartışmalı olan kaside. C. Br ockelmann ile P. Smoor tarafından Ebû Muhammed Ziyâeddin Abdullah b. Os­man el-Ensârî el-Hazrecî'ye nisbet edil­mektedir (GAL, 1. 380; SuppL, 1, 545; EP |İng.|, IV, 1187). Ancak kasidenin sarihle­rinden Bedreddin İbnü'd-Demâmînî baş­ta olmak üzere {et-'Uyûn, s. 13) Kâtib Çe­lebi, Bağdatlı İsmail Paşa ve Kehhâle gibi birçok kişi el-Hazreciyye'rim müellifi­nin. cAıûzü'l-Endelüsî adlı bir risalesi bulunan ve Ebü'l-Ceyş el-Ensârî diye bili­nen Ebû Muhammed Ziyâeddin Abdul­lah b. Muhammed el-Ensârî el-Mağribî olduğunu kaydetmektedir (Keşfü'z-zu-nûn, II, 1135; Hediyyetü'l-'arifin, I, 460; Mu'cemü't-rntfelüfîn, VI, 111. 117). Gerek Kâtib Çelebi gerekse Brockelmann, İ4rû-zü'l-Hazrecî ile (et-Kaşîdetü'l-Hazrecİy-ye) 'Arûzü'l-EndelüsTyi iki ayrı eser ola­rak ele almaktadır (Keşfü'z-zunün, II, 1135, 1337; GAL, I. 378, 380; SuppL, I, 544, 545). Nihad M. Çetin de aruza dair pratik amaçlı eser yazanlar arasında Ebü'l-Ceyş el-Ensârî ile Hazrecfyi (Abdul­lah b. Osman) farklı kişiler olarak anmakta­dır (DİA, lll. 429). Öte yandan kasidenin diğer bir sarihi Ebü'l-Kâsım Fettûh b. îsâ ez-Zemmûrî İle ona dayanan Rene Bas-sefye göre manzume. Ebü'l-Hasan Ziyâ­eddin Ali b. Muhammed (b. Yûsuf b. Afîf) es-Saîdî el-Hazrecî'ye aittir (El, IV, 939). Ancak Ebü'l-Hasan'ın biyografisini yazan­lardan İbnü'1-Kâdî, el-Mevâcidü '1-Haz-reciyye adındaki divanı dışında onun aruzla ilgili herhangi bir eserinden söz



etmemektedir (Dürretü'l-hicâl, 111, 213-214).

Doğulu ve Batılı âlimlerin dikkatini çe­ken el-Hazreciyye üzerine birçok şerh yazılmış ve Batı dillerine tercüme edil­miştir. Kasideyi eski tarihli bir nüshasına dayanarak ilk defa Ph. Guadagnoli neş­retmiş [Breeues Arabicae linguage iristi-tutiones, Roma 1642. s. 286-329). daha

sonra Basset tarafından önsöz ve açık­lamalarla birlikte Fransızca tercümesi La Khazradjiyah adıyla gerçekleştirilmiş­tir (Cezayir 1902). Basset'nin bu neşri metin üzerinde yanlış değerlendirme­ler ve baskı hatalarıyla doludur (krş. El2 |İng.|, IV, 1187-1188).


Yüklə 1,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   33




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin