NECATİ CİLASUN- Çok doğru, hocama aynı şeyi söyleyeceğim. Bir de bize anlatılan, duyduğumuzu söyleyeyim. Bunlar mühendis çıktıkları zaman, bir müddet beraber çalışmışlar, sonra kendi şantiyeleri, ikisi bir arada şantiyede hiçbir zaman geçinememişler. Sonra karar almışlar herkesin kendi şantiyesi olacak, yardım gerekiyorsa, o ona sorar, sorarsa, o ona yardım eder. Bu şekilde olunca aralarında bir çalışma yok. Ben tanıdığım zaman, Feyzi bey Ereğli’deki şantiyede, Sezai bey de Mardin’de bir şantiyedeydi. Ayda bir falan gelir, o da ayda bir ziyarete gider, bakar gelirler. Bu şekilde hiç birbirleriyle dalaşmadan, zaten menfaat böyle bir şeyin peşinde değiller.
Yalnız enteresan bir şey, Sezai beyin şantiyeleri çok az kâr eden veya hiç etmeyen veya zarar eden; ama Feyzi beyin şantiyeleriyse, hep para kazanan, işi erken bitiren şantiyeler. Ereğli’de de erken bitirdiler bu da böyle bildiğim kadarıyla.
OTURUM BAŞKANI- Buyurun.
KIRHAN DADAŞBİLGE- Sevgili arkadaşlar; tabii çok yakın izlediğimiz, her konuda hemen hemen konuşma fırsatımız olan bu değerli insanların birbirine olan saygısı ve kendi efendilikleri bir kere, aralarında ciddi tartışmalar olmasını engellemiştir, bu son derece önemli. Sevgili Ersin’in söylediklerine yüzde 100 katılıyorum. Bu arada Necat ağabey de bazı komplinklere temas ettiği için, görüş ayrılığı nerede başlamıştır? Görüş ayrılığı başlamıştır, bu Feyzi beyin kür mühendislik yapması ki, aslında Feyzi bey de organizasyonlara, yönetime vesaireye son derece hakim ve bütün düzeni de, tertibi de aynen o şantiyelerde çizimlerde gösterildiği kadar titizlikle yapan biri. STF yönetmeliklerinin ilk yazarı da büyük ölçüde budur. Yalnız muhasebede aynı titizlik Sezai beyde de olduğu için, 1950’li yılların başında Artur Andersan’a kendileri hesap planı hazırlattırmışlardır. Danışman olarak, yani bir nevi yönetim danışmanı, para pulla alakaları yok, işe son derece konsantre olmuşlar. O zaman, Artur Andersan’ın adını çok kişi bilirdi, yönetimin bir öğretim olduğunu da bilirdi. Yaptıkları daima dünya standartlarına uygun bir şeydi.
Sezai beyin benim onunla yaptığım ilk hintirbuyuda, köprüden zeminden sıyırdığımız, kabul edildiğimiz işten sonra, o zaman farkına varmadığım olayı zamanla hissettim. İki şey söylüyorlardı, Feyzi bey değil tabii, Sezai beyindi ve Feyzi bey de, yani sevgili Necat ağabeyim söyledi ya, yapmayacağım diye küfür eder, ama yapardı. O da onun gibi katlanarak görevi yapıyordu. O zaman ben onların artık ihtisaslaşma şeklinde şirketlerini kurmaları sırasında ilk firmalardan biri oldu. Onun hedefinin nereye gittiğini ben de bilmedim, ama bu bana ihtisas firmaları kurulmaya başlandı. Bu ihtisas firmaları Sezai beyin malı oldu, yani bu onların bebeği oldu.
Feyzi bey olmasa, hiçbir zaman ben böyle bir firmayı kurup, düzenleyim, yapmama olanak yoktu, işi de zaten aldılar. Fakat, Feyzi beyin, Sezai beyin bu büyüme, genişleme ve en önemlisi sloganı şuydu: Müteahhitlik müesseseleri bir seneden sonra fazla yaşamıyor. Çünkü, bu ilk kurucularına çok bağlı, “biz bunu kurumsallaştıralım” diye çok büyük çabalar sarf edilmişti, çok büyük paralar harcanmıştı. Libya’ya ilk gidişti, sadece gene Artur Andersan’dan yardım aldıkları gibi, Artur çok büyük bir yönetim firmasına ne ödemişlerdir tahmin edelim; 1,5 milyon dolar ve Libya’daki artık sayısı artan işlerinin konsolide edilmesi, görülmesi, performanslarının kontrolü için bir çözüm aramıştır. Bizim aldığımız en büyük derslerden ve öğretilerden biri de, başta sevgili Ersin Takla’nın da dahil olduğu yönetimi öğretmek için, dünyanın en pahalı şeylerini yönetim kursuna göndermiştir, yani birçok arkadaşı.
Benim gelmek istediğim nokta, Feyzi beyin bunu sayısı 40’a yükselmiş holdingi şöyle uzaktan seyredip de geçmesidir, yani paylaşmadıkları teşebbüs, paylaşmadıkları iş hayatı, şantiyeden çıktıktan sonra bitiyor, yani kendini gösteriyor. O şantiyede başlamış, şantiyede bitirmiştir. Onun için mühendislik ortaya bir şey koymaktır. Yönetimse, en direkt bir şey koymaktır, katma değer yaratmaktır ve kalıcı olan da odur.
“Bugün yaptıkları ne oluyor, bu kadar büyük adamlar ne bırakıyorlar geride, yeni gelenler ne yapıyor?” dersek. Ben çok olumsuz yorumlarda duymakla beraber, tam tersini izledim, ayakta tutuyorlar, bunu götürüyorlar, bu o kadar büyük şeyde son derece zor bir iştir ve o torunlarını da yönetimi almaya göndermişti. Arif .. böylece artık dünyada böyle bir müesseseyi yaşatmak için ne gerekiyorsa onları öğrendik sayıyoruz, yani öğrenildi sayıyoruz, çünkü her yerin bir Kabe’si vardır, onun da Kabe’si oydu.
Özetme şunu söylemek istiyorum: Feyzi beyin bunu paylaşmamasına ben bugüne kadar akıl erdirememişimdir. Bir anlamda son yıllarda bırakıp, son yıllarda gitmiştir. Ona ayrılan odasında hiç oturmamıştır, yani yeni kampuse gelindikten sonra, ama bunu da ne Sezai bey bir konu yapmıştır, ne öteki. Her Pazar ben de dahil olmak üzere, çömez olarak da Pazar turlarına çıkardık, yani Pazar yürüyüşleri. Yürüyüşler yaşlandıkça onlar araba gezintisine daha ziyade dönüştü. Fakat hep beli yerlerde durulur, Alemdağ’ından kuzeye kadar Şile’ye kadar falan giden şeyler olurdu. Ben tabii burada maalesef oyumu Sezai beye veriyorum, çünkü korundaşması bakımından hepinizden özür dilerim, Feyzi Akkaya’yı çok sevdiğimi tekrar ifade etmek isterim.
Onların arkadaşlıklarına emsal arkanızda oturuyor, Ersin’le, Eser’in daha okul çağında başlayan arkadaşlıkları bugün gene uluslararası düzeyde iş yapan iftihar edeceğimiz, her yaptığın iyi yapan, çocukluğunda beri Feyzi beyi devam ettiren aslında, Feyzi beyi, Sezai beyi devam ettiren bir kuruluş olarak yapanlar işte karşımızda. Hiçbir şey kayıp olmuyor, teşekkür ederim, beni dinlediğiniz için saygılar sunarım.
OTURUM BAŞKANI- Altok bey bu konuda siz ne diyeceksiniz?
ALTOK KURŞUN- Ben de şunu görmek istiyorum, aslında her ikisine de çok yakın oldum. İnanılmaz bir arkadaşlık. Hangisine ne zaman bir başarının sırrını sorarsanız, bir saniye düşünmeden geçemeyiz. Her zaman, her yerde aynı, böyle bir arkadaşlık. Burhan beyin söylediği gibi bütün .. konuşma özürlü, Feyzi beyin yaşlı kulakları duymuyor, gözleri görmüyor, bu iki adam işbirliğinde olmuşlardır. Hayatta bir arada olmak.
OTURUM BAŞKANI- Arkadaşlar bitirmek istiyorum, 2,5 saat oldu, Hocam kısaca galiba bir şey ilave edeceksiniz.
..............- Efendim, benim anladığım kadarıyla Feyzi Akkaya bey de hakarete yönelik olmayan biraz küfürbazlık gibi bir davranış varmış. Acaba bunu o deşarj için mi yapıyordu?
NECATİ CELASUN- Öyle de olsa, bir başka arkadaşları vardır, onların sınıf arkadaşı “Nedim bey” diye. Küfür ondaydı, Feyzi beyden pek küfür duymadım.
..............- Bir konuyu daha ilave edeyim, belki faydalı olur diye düşünüyorum. Bu geçimsizlik meselesi var ya, benim talebelerimden büyük işadamlarından biri bana şöyle söyledi: “Ben kendimde, kalbimdeki kişiler de aile olarak birbirimize gidip gelmeyiz” dedi, yani hanımlar da işin içine karışınca, kavga çıkar geçimsizlik çıkar gibi bir şey söyledi. Buradaki arkadaşlardan bu hususta bir koment yapacak olan var mı, yani hakikaten “bu şekilde temasları yapmamak daha iyidir mi? deniliyor.
OTURUM BAŞKANI- Aman Hocam, orası derin bir konu.
Değerli arkadaşlarım, geldiniz ne güzel mühendislik konuştuk, saygıdeğer büyüğümüz Feyzi Akkaya’yı konuştuk, Sezai Türkeş’i konuştuk; yani Türkiye mühendisliğini neredeyse 1923’lerde, neredeyse Cumhuriyet tarihinin mühendisliğini görüştük, bu çok önemliydi. O nedenle, ben STFA’nın tarihini ve Feyzi Akkaya’yla, Sezai Türkeş’in yaşamını çok önemsiyorum. Yani gerçekten Türkiye'deki harç üstüne harç koyanların ve emeği olanların, özellikle bizim mesleğimize emeği olanların giderek hangi badirelerden, hangi sıkıntılardan geçerek ülkemizi bu duruma getirdiklerini görüyoruz ve izliyoruz.
Ben inşaat mühendisliğinin potansiyeline ve birikimine de son derece güvenen ve inanan biriyim. Buradaki meslektaşlarıma çok teşekkür ediyorum, katkı sağlayan sizlere çok teşekkür ediyorum.
Bizim Cumartesi söyleşilerimiz farklı konularda devam ediyor, yani hayatın her alanıyla ilgili, iletişim dahil olmak üzere, önümüzdeki Cumartesi sizleri yine bekliyoruz, hoşça kalın. (Alkışlar)
----&----
Dostları ilə paylaş: |