Kültür Varlıkları Neden Tahrip Ediliyor



Yüklə 68,38 Kb.
tarix26.07.2018
ölçüsü68,38 Kb.
#59639

ARKEOLOJİ VE KÜLTÜREL VARLIKLARIN TALANI PANELİ


Yard. Doç. Dr. Gül Pulhan

Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü

Koç Üniversitesi

ARKEOLOJİK VARLIKLARIN TALANI

Kültür varlıkları ya da Türkiye’de daha sıklıkla kullandığımız bir ifade ile kültürel miras insanlığın ortak geçmişine ait, içinde yaratıcılık, bilgi, çevreye uyum ve ilerleme izleri barındıran her türlü somut ve somut olmayan değerdir diye tanımlanabilir. Kültür varlıkları geçmiş hayatlara, insanlık birikimine ve tecrübesine saygı duymamızın kendi yaşadığımız zaman ve mekan dışında da bir tarih olduğunu hatırlamamızın araçlarıdırlar. Kültürel varlıklar aidiyet hissetmeye, ortak değerler etrafında birleşmeye, kimlik oluşturmaya, geçmişle bugün arasında bir süreklilik sağlamaya yardımcı olurlar.


Yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra akademik, kültürel, ekonomik ve siyasi bir çok nedenden ötürü kültürel mirasla ilgili hem düşünsel alan genişlemiş, hem de uygulamalar artmış ve çeşitlenmiştir. Ülkelerin toprak meşruiyetlerini kanıtlamanın aracı olmaktan, turizm gelirlerini arttırmaya kadar geniş ve değişken manevi ağırlıklar taşıyan bir yelpazede kültürel varlıklarla ilgili değerlendirmeler ve çatışmalar sürmektedir.
Kültür varlıkları hakkındaki bu zihinsel ve eylemsel yoğunluğun içine Türkiye de girmiştir. Türkiye’deki söylem, içeriği çok da doldurulmayan bir övünme ile tarihi mirasımıza gereken özeni göstermediğimiz yerinmesi arasında gidip gelmektedir. Ülkedeki kültür varlıklarının hem bir numaralı sahibi ve koruyucusu, hem de uygulamaların başlıca icraatçısı olan Kültür ve Turizm Bakanlığı, yurt dışındaki gazetelere, “Türkiye 24 saat açık müze” sloganlı tanıtım ilanları verirken, en sıcak tatil kasabalarındaki müzeleri dahi akşam bir kaç saat açık tutamamaktadır.
Yüzyılımızın büyük ikilemi, gelişme ile kültürel mirasın korunması arasındaki dengede ise, bugüne kadar kararlar hep kültür varlıklarının gelişme adına feda edilmesi yönünde alınmıştır. Son dönemde, özellikle baraj yapımlarıyla su altında kalacak olan Allainoi, Hasankeyf ve yüzlerce diğer yerleşme bağlamında, alternatifler tartışılamamış ve kültür varlıklarını korumaktan yana olanlar, özellikle arkeologlar, gelişme düşmanı gibi gösterilmiştir. Bu sorun sadece Türkiye’nin değil, eski uygarlık kalıntılarına sahip tüm ülkelerin yüz yüze geldikleri bir konudur. Dünya’da koruma ve belgeleme ile ilgili pek çok standart belirlenmiş ve sınırları çizen konvansiyonlar hazırlanmıştır. Çoğunu Türkiye’nin de imzaladığı bu konvansiyonlar uygulama aşamasında kolayca rafa kaldırılabilmektedir. Kanaatimce, izlenmesi gereken yol, kararlarda zaman zaman farklı tercihlerin ağır basabileceğini her iki tarafın da kabul etmesi—burada taraflarla kast ettiğim kararları veren siyasi irade ile kültür varlıklarının korunması için emek veren herkestir—bazen pazarlık ederek bir orta yolun bulunmaya çalışılması ve kültürel varlıkların bulundukları toplum için bilimsel değerlerinin ötesinde sosyal ve ekonomik zenginlikler olduğunun daha iyi anlaşılabilmesidir.
Dünyadaki kültür varlıklarının tahribatının bir çok sebebi vardır. Aşağıda bununla ilgili kısa bir sınıflandırma yapılmıştır. Kuşkusuz en temel ayrım, doğal olarak zaman içinde meydana gelen aşınma ve tahribat ile insanların bilinçli ya da bilinçsiz olarak verdikleri zararlardır.



  • Doğal Tahribatlar ve Aşınmalardan Oluşan Tahribat




  • İnsanın Bilinçli ya da Bilinçsiz Olarak Neden Olduğu Tahribat

    • Dünyada nüfusun artmasının ve gelişme sürecinin yarattığı tahribat

    • Tarım alanlarının genişlemesi

    • Konut ve her türlü altyapı inşaatı

    • Yol, havaalanı, liman, metro gibi ulaşım ve sanayi inşaatları

    • Barajlar ve baraj gölleri




    • Arkeolojik ya da tarihi eserlerin ticaretini yapıp para kazanmak ya da define bulmak amacıyla topraktan altından bulunup ya da oldukları yerden sökülüp, çıkarılıp ya da çalındıkları sırada kültür varlığının kendine ve bütününe verilen zarar ve tahribat




    • İdeolojik düşünsel nedenlerle, yok etmek, zarar vermek amacıyla bir kültür varlığının kasıtlı olarak tahrip edilmesi




    • Savaş ve silahlı çatışma nedeniyle tahrip olan kültür varlıkları

Yukarıdaki kategorilere onlarca örnek verilebilir. Kamboçya, Afganistan, Bosna, Irak gibi ülkelerde hem yabancı güçlerin işgalinin, hem de iç çatışmaların yol açtığı kültürel tahribat ve kaos ortamının körüklediği talan fırsatları gözlerimizin önünde yaşanmış ve yaşanmaktadır. Bu yazıda dünyadaki arkeolojik mirasa en bilinçli şekilde zarar veren ve arkeolojik varlıkların soyunun tükenmesine yol açmakta olan eski eser piyasası, en yeni ve iyi incelenen örnek olan Irak bağlamında tartışılacaktır.



ESKİ ESER TİCARETİ AMACIYLA YAPILAN ARKEOLOJİK TAHRİBAT

Dünyanın her yerinde arkeolojik yerleşmelere en çok zarar veren eylemin eski eser piyasasına mal sağlamak amacıyla yapılan kaçak kazılar ve tahribatlar olduğunu söylemek mümkündür. Arkeolojik eser toplamanın, koleksiyonerliğin tarihçesinin Roma İmparatorluğu dönemine kadar uzandığı gerekçesini ileri sürmek, koleksiyonerlerin ve talan mallarını satın alan müzelerin kültürel ve estetik değerlerle hareket ettiğini ve aslında arkeolojik eserleri koruduğunu iddia etmek, “insanlığın ortak mirası” gibi iyi niyetle yaratılmış ifadelerin arkasına sığınarak arkeolojik varlıkların bulundukları topraklara değil, dünyadaki herkese ait olduğu –bu ifadeyi parası yeten herkese diye okumak mümkündür—fikriyle arkeolojik eser ticaretini savunmak bu tahribatın verdiği zararları hafifletmez ve ahlaki açıdan göz yumulabilir bir hale getirmez.


Toprak altından satılabilecek nitelikte eser çıkarmak için yapılan kazılar ve define arama faaliyetleri iki yönlü ve geri dönülmez bilgi kaybına neden olur. Arkeolojik eserler onlara ait bilgiler ortaya kondukça kıymetlenir ve bir anlam ifade ederler. Bir arkeolojik eserin değerini yaratan onun yerine, tarihine, ait olduğu kültüre, işlevine, nasıl bir ortamda başka hangi nesnelerle birarada bulunduğuna ait bilgilerin tamamıdır. Bu bilgilerin ortaya çıkarılabilmesi için bilimsel yöntemlerle kazı yapılması, kayıt tutulması, plan, fotoğraf gibi diğer belgeleme yöntemlerinin kullanılması ve bir çok veri ve analiz sonucunun biraraya getirilerek bir değerlendirme yapılması gerekir. Eserin tüm bu ortamdan –konteksten—ve araştırma sürecinden koparılması hakkında elde edilebilecek olan bilgiyi çok azaltığı, bazen sıfırladığı gibi, geride bırakılan arkeolojik tabaka da büyük ölçüde tahrip edilmektedir. Böylece bir gün orada gerçek anlamda bir arkeolojik kazı yapılsa bile son derece zarar görmüş ve eksilmiş bir arkeolojik dolgu ile çalışmak mümkün olacaktır. Ayrıca kaçak kazılar sırasında önemsiz görülen diğer arkeolojik verilere ve eserlere yapılan tahribat da unutulmamalıdır.
Piyasaya mal sağlamak amacıyla yapılan kaçak kazıların arkeolojik mirasa verdikleri bu geri dönülmez zarar yüzünden arkeologlar –bazı istisnalar dışında—eski eser ticaretine, dolayısıyla özel koleksiyonerliğe karşıdırlar. Çünkü Türkiye’nin de aralarında olduğu dünyanın bir çok ülkesinde ticareti yapılan eski eserlerin neredeyse tek kaynağı kaçak kazılar, müze ve ören yeri soygunları ve talandır. Arkeolojik bilginin nasıl üretildiği, kontekstin vazgeçilmezliği her fırsatta vurgulanmaktadır. Ayrıca, tarihleme ve analiz yöntemlerinin gelişmesiyle eskiden yapılmış olan kazılara ait verilere dahi yeni sorular sorulabilmekte ve yeni sonuçlar alınabilmektedir. İnsanlığın geçmişini araştırıp ortaya çıkaran arkeoloji biliminin tek bilgi kaynağı arkeolojik kalıntılardır ve bunların tahribi kendi geçmişimize, uygarlık tarihine ait bilgi edinme şansımızı yok etmektedir.
Şubat 2008’de, Türkiye’deki gazetelere yansıyan bir kaç haber eski eser piyasasına mal sağlamak için yapılan tahribatın boyutlarını çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyordu. Hatti ve Hitit kültürlerinin merkezi Çorum’da son bir yılda kaçakçılara yönelik elli ayrı operasyonda 1191 parça tarihi eser ele geçirilmişti, bu ilde yapılan bilimsel kazılarda bir yıl içinde bulunan eser sayısı 370’ti1. Böyle yüksek bir sayıda arkeolojik eserin toprak altından bulunup çıkarılması için yapılan tahribati tarif etmeye gerek yok. 2005 yılında verdiği bir demeçte İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Dr. İsmail Karamut, müzede yed-i emin olarak tutulan ve bazılarının davaları süren jandarma, polis ve TMSF operasyonlarında--borçlu iş adamlarının el konan koleksiyonları-- ele geçen eser sayısını 25 bin olarak açıklamıştı2.
IRAK’TAKİ ARKEOLOJİK TALAN
Dünyada ilk kentlerin ve devletlerin kurulduğu, yazının ortaya çıktığı, Sümer, Akkad, Babil, Asur uygarlıklarının var olduğu Mezopotamya, bugünkü Irak devletinin sınırları içindedir. Irak’ın petrol kadar önemli ve paraya dönüştürülebilen diğer zenginliği arkeolojik mirasıdır. Siyasi otorite boşluğu, savaş ve kargaşa ortamının Irak’ta büyük bir eski eser yağmasına yol açacağı ne yazık ki işgalden önce öngörülen ama önüne geçilemeyen bir olguydu.
Eski eser ticaretinin uluslararası ağlarla örgütlendiği, çoğu zaman uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığı gibi diğer yasa dışı işlerle birlikte yapıldığı ya da mekanizmalarında büyük parallellikler bulunduğu tespit edilmiştir. İşaret edilen bağlantıların en çarpıcı örnekleri 2003 işgalinden beri eşi görülmemiş bir arkeolojik yağmaya sahne olan Irak’ta yaşanmaktadır. Irak’ta yağmalanıp, yurt dışına pazarlanan eski eserlerden kazanılan paranın en azından bir bölümünün ülkedeki şiddeti finanse ettiği artık bilinen bir gerçektir. Son dönemde hem Sünni El Kaide örgütü, hem de Şii milisler ile eski eser ticareti arasında bağlantı olduğu askeri yetkililer ve gazeticiler tarafından öne sürülmüştür. Yine işgalin ilk yıllarında talan edilen höyükleri gören gazeteciler buralarda Şii Mehdi ordusunun sloganlarıyla karşılaştıklarını anlattılar.
Amerikan ordusunun Bağdat’a girmesinden bir hafta sonra, 10-12 Nisan 2003 tarihleri arasında, üç gün boyunca, kesintisiz yağmalanan ve soyulan Irak Ulusal Müzesi ya da daha çok bilinen adıyla Bağdat Müzesi ülkedeki arkeolojik eser talanının simgesi oldu. Tüm uyarılara rağmen, Bağdat Müzesi’nin korunmaması tartışması uzun yıllar sürecek bir siyasi ve askeri karardı. Yağma sonrasında, Amerikalı askeri bir savcı başkanlığında soruşturma yürüten ekip yaklaşık on beş bin eserin talan edildiğini ve çalındığını tespit etti. Talan ve çalınma ifadeleri özellikle ayırt edilerek kullanılmaktadır. Çünkü kanıtlara göre müzenin üst katlarında rastgele bir yağma sürerken, bodrum katta silindir mühür ve sikke koleksiyonlarının saklandığı depolara, bu eserlerin yerini bilen birileri girmiş, ancak kargaşa ve karanlıkta sikke koleksiyonunun saklandığı dolabın anahtarını düşürdükleri için bu eserlere ulaşamamışlardı. Ama yaklaşık beş bin silindir mühürden oluşan koleksiyon çalındı ve bugüne kadar da izine rastlanmadı. Olaylar sırasında kırılıp, dökülen, parçalanan eserlerin tam sayısı tespit edilemese de müzeden yaklaşık on beş bin eserin yağmalandığı anlaşılmıştır. Yağma sonrası dünya kamuoyunda oluşan büyük tepki ve olayın medyaya geniş biçimde yansıması sonucunda bugüne kadar yaklaşık dört bin eser müzeye geri kazanıldı. Bunların bazıları Iraklılar tarafından iade edildi, bazıları ise diğer ülkelerde yapılan polis operasyonları sonucunda ele geçti.
Bağdat Müzesi’nden çalınan eserler arasında Uruk Vazosu, Naram-Sin heykeli gibi çok tanınmış arkeolojik parçalar da vardı. Haklarında çok yayın yapılan, her yerde fotoğrafları basılan bu eserlerin elden çıkarılması ve satılması mümkün olamayacağı için Uruk vazosu bir kaç ay sonra bir spor çantası içinde müzenin önüne bırakıldı. Akkad imparatoru Naram-Sin’in bronz heykelinin ise yeri ihbar edildi ve askerler tarif edilen lağım çukurunun içinde heykeli buldu. Müzenin taşınabilir eserlerinin en kıymetlileri ki, bunların arasında Ur ve Nimrud kraliyet mezarlarında bulunan eserler, Sargon’un bronz başı da vardı, işgal öncesinde daha güvenli olacağı düşüncesiyle Bağdat Merkez Bankası’nın kasalarına saklanmıştı. Korunması aciliyetle istenmesine rağmen Merkez Bankası binası da hem yağmalandı, hem de yakıldı. Olaylar sırasında burada saklanan arkeolojik eserlerin zarar görmediği ve çalınmadığı daha sonra anlaşıldı. Basında, Bağdat Müzesi talanı kadar yankı bulmasa da, aynı günlerde Musul Müzesi, Bağdat’taki Modern Sanatlar Müzesi ve daha sonraki haftalarda Babil gibi güneydeki küçük müzeler de yağmalandı ve zarar gördü. Basra Müzesi’ne İngiliz askerleri yerleştiği için bu müze kurtuldu. Ulusal kütüphanenin, el yazmalarının bulunduğu Vakıf kütüphanesinin, Ulusal arşivin ve Bağdat’taki üniversitelerin maruz kaldığı yangın, talan ve tahribat bu yazının çerçevesi dışında kalmakla birlikte Irak’taki kültür varlıklarının bütününe verilen zararın anlaşılması bakımından akılda tutulmalıdır.
2008 ilk baharında, işgalin beşinci yıl dönümünde, can ve mal güvenliği sağlanamadığı için Bağdat Müzesi hala kapalıdır. Hatta etrafına koruma amaçlı kalın bir duvar örülmüştür. Yağmadan sonra, Amerikan devletinin ve Packard Vakfı’nın yardımıyla müze onarıldı, havalandırma, ışıklandırma gibi alt yapı sistemleri yenilendi. İşgalin ilk yıllarında özellikle British Museum’dan gelen restoratörler ve uzmanlar müzede kalan eserleri onarmaya, Iraklı müzecilerle birlikte envanterleri yeniden oluşturmaya çalıştılar. İtalyan uzmanlar galerilerin yenilenmesi için yardım etti. Müzenin halka açılması, Bağdat’ta hayatın normalleşmesi adına bir simge olacağı için, zaman zaman gündeme gelse de, hem eserlerin hem de ziyaretçilerin derhal şiddetin hedefi haline geleceği herkes tarafından bilinmektedir. Bu nedenle müze süresiz olarak kapalıdır demek yanlış olmayacaktır.
Fakat, Irak’taki arkeolojik eser yağmasının ve kültürel tahribatının en büyük hedefi ve kurbanı höyüklerdir. Tıpkı Türkiye gibi, Irak’taki arkeolojik sitlerin sayısı on binlerle ifade ediliyor ama tam bir sayı vermek mümkün değil. Orta ve güney Irak’ta Sümer ve Babil dönemlerine, yani MÖ üçüncü ve ikinci bin yıllara ait yüzlerce yerleşme var. Kadim kentlerin kalıntıları olan bu höyükler eser bulmak için yerle bir edildi. 2003 ilkbaharında ve yazında talan edilen höyükleri gören, yağmacılarla görüşen Joanna Farchakh, Micah Garen gibi gazeteciler, örneğin Sümer şehir devleti Umma’da iki yüz kadar yağmacının elektrik jeneratörleri ile yirmi dört saat çalıştıklarını belgelediler.
Talanın çapını daha somut bir şekilde anlayabilmek için yüksek çözünürlüklü uydu fotoğraflarını analiz eden Profesör Elizabeth Stone yaklaşık 1900 arkeolojik sit alanını içeren on bin kilometre karelik bir alanın görüntülerini incelemiştir3. Talan çukurlarını renk tonlarına, gölgelerin keskinliğine vs. göre analiz eden Stone, incelediği görüntülerde 15.75 kilometre karelik yoğun yağma tespit ettiğini, bu alanda 213 arkeolojik yerleşme olduğunu ve bunun yüz binlerce çivi yazılı tablet, sikke, mühür, heykel, pişmiş toprak, bronz ve diğer eser demek olduğunu belirtmiştir. Öte yandan, çok yoğun yağmalandıkları 2003 ilkbaharında belgelenen Umma’nın sekiz, Um al-Akarib’in beş kilometre karelik alana yayılmış üçüncü bin kentleri olduğu düşünülürse, Stone’nun çalışmasının ne kadar kısıtlı bir alanda ne kadar yoğun bir yağmayı gösterdiği daha iyi anlaşılabilir.
Ne acı ki, tüm bu tespitlere, haberlere, çeşitli toplantılara, bu konuda yayınlanan raporlara, kitaplara rağmen, işgalin beşinci yılında, höyük talanları devam etmektedir. Nasiriye gibi bazı bölgelerde, arkeolojik mirastan sorumlu müze görevlilerinin çabaları ve dış kaynaklı destekle –bu destekle cip, telefon vs alınmış, polislerin maaşları ödenebilmiştir— kısıtlı sayıda da olsa devriye gezilebilmekte ve bazı sitler korunabilmektedir. Ayrıca, bu bölgelerde yaşayan aşiret liderlerine kültürel miraslarını korumaları, bunun onların da sorumluluğu olduğu Iraklı eski eser görevlilerince anlatılmaktadır.
İşgalin başlangıcında ve devamında kültürel varlıkların korunması konusunda hiç bir tedbir almayan, bunun öncelikleri olmadığını defalarca tekrarlayan, bizzat dönemin Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in ağzından yağmanın özgür olmanın getirdiği doğal bir sonuç olduğunu söyleyen Amerika Birleşik Devletleri şimdilerde Afganistan ve Irak’ta görev yapan askerlerini kültür varlıkların korunması için eğitmeye başlamıştır. Askeri üslerde arkeologlarca verilen eğitimlerin yanı sıra, üzerinde Irak ve Afganistan’daki eski eserlerin ve arkeolojik yerleşmelerin fotoğrafları ve uyarıcı sloganlar olan iskambil kağıtları askerlere dağıtılmaktadır. Hazırlanan destelerde; maça, tarihi kentleri ve arkeolojik kazıları, karo eski eserleri ve hazineleri, sinek kültürel mirasla ilgili pratik tavsiyeleri ve kupa kültürel mirasın korunması ve bu amaçla kalplerin ve zihinlerin kazanılmasını simgelemektedir.
Öte yandan, Irak’tan talan edilen binlerce arkeolojik eserin nereye gittiği, kime satıldığı şimdilik meçhuldür. Kara yoluyla Ürdün ve Suriye’ye geçirilen kaçak eserler Beyrut, Dubai ve Cenevre gibi bazı kentlere yollanmaktadır. İnternetdeki müzayede siteleri, özellikle eBay, yasa dışı eserlerin çok rahat pazarlandığı bir araçtır. Ancak internet satışlarında da dikkati çeken bir durum yoktur. Tahmin edilen eserlerin büyük bölümünün şimdilik—ortalık biraz yatışıp, Irak konusu gündemden düşüne kadar—hem Irak’ta hem de başka ülkelerde depolarda saklandığıdır. Mezopotamya kökenli, kaçak eserin şimdilik bekletildiği ülkelerin arasında Türkiye’nin de adı geçmektedir.
Irak sürecinin canlandırdığı bir başka alan da sahte eski eser piyasasıdır. Bir kısmı kaliteli, bir kısmı kalitesiz binlerce taklit Mezopotamya eseri çeşitli Orta Doğu ülkelerinde imal edilmekte ve pazarlanmaktadır. Bu satırların yazarının 2007 yazında Mardin ve Diyarbakır Arkeoloji müzelerinde müsadere yolu ile el konmuş Irak kökenli eserler üzerinde yaptığı inceleme de aynı sonucu vermiştir. Daha önce müzeciler tarafından da tespit edilen bu durum, genellikle Habur’dan giriş yapan kamyonlarda, sınır kapısında ya da çeşitli Güney Doğu illerinde yapılan polis ya da jandarma operasyonlarında ele geçen eserlerin sahte olduğudur. İstanbul piyasasında yakalanan eserler arasında da çok sayıda sahte eserin bulunduğu İstanbul Mali Şube Müdürü Cahit Gök tarafından da vurgulanmıştır.

ESKİ ESER TİCARETİYLE İLGİLİ HUKUK, AHLAK VE ALICILAR

Eski eser ticaretini yasaklayan, kültür varlıklarını koruyan ulusal yasalar ve uluslar arası anlaşmalar ve konvansiyonlar olmasına rağmen, yasa dışı eski eserlerin kaynağını ispatlamakta çekilen zorluklar, ara ülkeler, kişiler ve kurumlar üstünden yapılan kaynak aklama operasyonları, eski eser kaçakçılığı ile hukuksal mücadele yapılmasını güçleştirmektedir. Kaldı ki farklı ülkelerden, bir çok kişinin içinde olduğu bir zincirle ilerleyen eski eserler alıcısına ulaştığında çoğu zaman yasal hale gelmiş olmaktadır. Böylece, ABD, Almanya, İsviçre, Japonya gibi ülkelerde yasa dışı eski eser almanın suç olduğunu savunmak bile imkansız hale gelmektedir çünkü son noktaya vardığında eser sahte belgelerle aklanmış olmaktadır. Lübnanlı bir antikacı ya da Avrupalı köklü bir aile koleksiyonu bu tarz aklama dökümanlarında en sık karşılaşılan kaynaklardır.


Kaldı ki suç unsuru tespit edilse bile, yasal yaptırımlar çoğu zaman suça iştirak edenlerin tümünü cezalandıramamaktadır. Ülkelerin ulusal yasaları, yabancı ülkelerle ikili antlaşmalar yapıldığı takdirde en etkin hukuksal araçlardır. İçerikleri bu yazı çerçevesinde tartışılmayacak olmakla birlikte arkeolojik varlıkların hem eski eser ticaretine, hem de silahlı çatışma ve savaşa karşı korunması amacıyla hazırlanmış temel hukuksal araçlar aşağıda sıralanmıştır:


  • 1954 Hague Konvansiyonu ve 1999 Ek protokolu Kültür Varlıklarının Silahlı Çatışma Altında Korunmasıyla ilgili olarak




  • 1970 UNESCO Konvansiyonu Kültür Varlıklarının Kanunsuz İthal, İhraç ve Mülkiyet Transferinin Önlenmesi ve Yasaklanması için Alınacak Tedbirler




  • 1972 UNESCO Dünya Mirası Konvansiyonu




  • Arkeolojik Mirasın Korunması Konusundaki Avrupa Konvansiyonu




  • 1985 Kültür Varlıkları ile İlgili Suçlar Hakkında Avrupa Konvansiyony




  • 1992, 1993 Avrupa Birliği Düzenlemeleri




  • 1995 UNIDROIT Çalınmış ya da İllegal Olarak İhraç edilmiş kültürel objeler ile ilgili Konvansiyon

Kaçak kazılarla ya da talanla elde edilip piyasa sürülmüş olan arkeolojik eserlerin alıcıları aşağı yukarı bellidir. Bu alıcılar arasında belirli koleksiyonerler, aracı müzayede kurumları ya da antikacılar olduğu gibi ünlü müzeler de vardır. On sekizinci yüzyılın emperyal dünya düzeni içinde kurulmuş ve gelmiş geçmiş tüm uygarlıkları bir çatı altında sergilemeyi ilke edinmiş evrensel müzeler yirmi birinci yüzyılda da aynı sömürgeci mantıkla hareket etmekte “sanat eserlerini daha iyi korumak adına” çalıntı ya da talan mallarını satın alıp, sergilemekte kendilerini haklı bulmaktadırlar. Çünkü, yıllar içerisinde kaynak ülkelerin tamamında değişen eski eser yasaları kazılarda ortaya çıkarılan arkeolojik eserlerin paylaşılmasına ya da diğer yöntemlerle bulunmuş eski eserlerin ticaretine ve yurt dışına çıkarılmasına izin vermemektedir. Ama, her koşulda koleksiyonlarını geliştirmek, yeni eserler ve sergilerle dikkat çekmek isteyen ve müzelerin mütevelli heyetleri karşısında iddialarını sürdürmek arzusundaki müze müdürleri kaçak eski eser piyasasına yönelmektedir. Son yıllarda artan oranda Körfez ülkeleri ve Japonya’da oluşturulan koleksiyonlar da bu piyasaların müşterisi olmuşlardır.


4 Mayıs 2006 Perşembe günü New York’ta, Public Library’de dinleyiciye açık olarak yapılan, Müzeler ve Eski Eser Koleksiyonculuğu Geçmiş, Bugün ve Gelecek4 başlıklı sempozyum Amerika’daki bazı önemli müzelerin müdürlerini, British Museum’un müdürünü, arkeologları ve hukukçuları biraraya getirerek yirmi birinci yüzyılda arkeolojik eserlere sahip olmak, ticaretini yapmak ve sergilemek konularındaki farklı görüşleri ama daha doğru bir ifade ile kutuplaşmaları ortaya koymuştur. Zengin batı ülkeleri dünyadaki arkeoloji ve sanat eserlerini görmeye, kendi müzelerinin ziyaretçilerinin, eserlerin ait olduğu topraklarda yaşayan insanlardan daha fazla hakkı olduğunu söylemektedirler. Bu görüşü en açıkça savunan New York Metropolitan Müzesi’nin Müdürü Philippe Montebello’dur. Montebello eski eser talanından, kaçak kazılardan şikayet eden ülkelere “partager”, yani on dokuzuncu yüzyıldaki usulle kazılarda bulunan eserlerin yabancı ekiplerle paylaşılması sistemine dönmelerini tavsiye etmiştir. Ayrıca eserlerin Türkiye, Irak, Suriye, Mısır gibi ülkelerde yerinde korunması ve teşhir edilmesi ile çok kısıtlı sayıda insanın bunları görebildiğinden şikayet etmiştir. Konferans yapıldığı sırada ortaya çıkmış olan Uşak Müzesi soygunu ve Metropolitan Müzesi’nden uzun uğraşlar ve masraflar sonucu geri alınan Lidya, “Karun Hazinesi”nin çalındığı bu taşra müzesinde zaten çok az kişi tarafından görüldüğü, ne yazık ki Montebello’nun iddasını dayandırdığı, Türkiye açısından çok talihsiz bir örnek olmuştur.5

Montebello’nun kaynak ülkelere tavsiyelerinden biri eserlerin uzun süreli ödünç verme yoluyla yabancı müzelere bir anlamda kiralanmasıdır. Bu yolla elde edilecek gelirin eski esere dönük koruma, araştırma, sergileme, eğitim işlerinde kullanılabileceğini belirtmiştir.


Aynı toplantıda, eski eser ticaretinin serbestleşmesi ve arkeolojik nesnelerin nereden ve nasıl bulunduğu sorgulanmadan piyasa dolaşımında olmasını savunan Princeton Üniversitesi, Felsefe Bölümü öğretim üyesi Kwame Anthony Appiah Birleşmiş Milletler ve UNESCO’yu ulusalcı davranmakla suçlamış ve UNESCO’nun uluslar arası düzenlemeleri yüzünden kültür varlıklarının daha fazla tahrip edildiklerini iddia etmiştir. Appiah’aya göre arkeolojik eserleri koruyacak olan güç piyasadır. Appiah’ın bir başka tezi ise yaratıcılığın uluslara değil, kişilere ait olduğudur. Kaldı ki yaratılan eserlerle uluslar arasında bir kimlik bağlantısı olduğu kabul edilse bile, bu eserleri yaratan ulusların uzun zaman önce yok olduğunu ve günümüzde o ülkelerde yaşayan insanların geçmiş topluluklarla hiç bir ilgisi olmadığını savunmaktadır. Bu tez, özellikle Irak, Suriye ve Türkiye bağlamında Philippe Montebello tarafından da sıklıkla kullanılmaktadır.
Son dönemde aralarında New York Metropolitan, Los Angeles Getty, Princeton Üniversitesi, Boston Güzel Sanatlar müzeleri gibi kurumların ve Shelby White gibi önemli koleksiyonerlerin bulunduğu kişiler yasa dışı yollarla elde ettikleri bazı arkeolojik eserleri İtalya ve Yunanistan’a iade etmek zorunda kalmışlardır. Bu iadeler uzun baskılar ve pazarlıklar sonucunda gerçekleşmiş, kimi durumlarda bazı eserlerin on yıl gibi uzun süreler için söz konusu müzede sergilenmesine kaynak ülke tarafından izin verilmiştir. Bu eserler genellikle Yunan, Roma ve Etrüsk dönemlerine ait boya bezemeli vazolar ve heykellerdir. Kimi kaçak kazılarda bulunmuş ve yasa dışı yollarla ülke dışına çıkarılmış kimi ise İtalya’daki müzelerden çalınmıştır. Benzer biçimde Heidelberg Üniversitesi Yunanistan’a Partenonun iki küçük parçasını, Kanadalı bir koleksiyoner de Mısır’a koleksiyonundaki Mısır eserlerini iade etmiştir. Tüm bunların okyanusun yanında birer su damlası olduğu iddia edilebilir ama bu iadeler eserlerin ait oldukları ülkelerde korunmaları adına ve yasa dışı alımları teşhir etmek ve özenilmez hale getirmek adına atılmış önemli adımlardır. Çünkü yasa dışı kazılar ve eski eser ticareti ile mücadele etmenin yolu yalnız hukuktan değil, belki de daha çok vicdan ve utandırmadan geçmektedir. Bu iadeler Türkiye için de önemli emsal teşkil ederler ve yıllardır süren iade taleplerimizi belki bu tarz baskılar ve bazı eserleri geri alırken, bir bölümünü bir süre teşhire izin vermek yoluyla sonuçlandırmak mümkün olabilir.
ÖNERİLER
Eski eser ticaretinin dünyada yasaklanması ve dolayısıyla arkeolojik varlıkların tahribatının sonlanması için dünyada ortak bir siyasi iradenin oluşması şarttır. Çünkü arkeolojik veriler ve eserler sonsuz değildir ve bunların soyu tükenmeye başlamıştır. Bu dünyanın kültürel geçmişine ait kanıtların yok olması demektir. Ama dünyada gitgide derinleşen zengin fakir ayrımı, yok olacağına keskinleşen Doğu Batı ayrımı bu ortak iradeyi şimdilik mümkün kılmamaktadır. Polisiye ve hukuksal tedbirler bu mücadelenin tek yolu olmasa da önemli birer aracıdırlar.


  • Uzun vadeli çözüm tabii ki bilinçlenmenin, farkındalığın arttırılması, toplumla arkeolojinin, sanatın, kültürün buluşturulabilmesidir. Ancak ekonomik faktörler tüm ülkelerde bu süreci ve koruma bilincini yaratmayı çok zorlaştırmaktadır.

  • Arkeolojik varlıkların tahribatı ile mücadelenin en önemli ayaklarından biri elde olan varlıkların –taşınır ve taşınmaz—dökümü ve belgelenmesidir. Bu konudaki eksiklikler en yeni yöntemler kullanılarak bir an önce giderilmelidir.




  • Kısa vadede Türkiye’nin UNESCO, Interpol ve ICOM’la daha yoğun işbirliği yapması, uluslararası gelişmelerden ve önlemlerden anında haberdar olması gerekmektedir.




  • Türkiye uluslararası eski eser kaçakçılığı, kültür varlıklarının tahribatı gibi konulardaki toplantılarda ve komisyonlarda etkin olarak temsil edilmeli hatta bu çalışmaların bazılarında inisiyatif sahibi olup, başı çekmelidir. Örneğin Mart 2008’de üst üste çok önemli iki toplantı yapılmıştır. Bunların ilki İtalya’da “Akdeniz Bölgesinde Kültürel Eserlerin Yasa Dışı Dolaşımı” diğeri Yunanistan’da “Kültürel Eserlerin Ait Oldukları Ülkeye Dönüşü” başlıklı uluslararası toplantılardır. Dünyanın dört bir yanından hukukçuların, kültür uzmanlarının, bürokratların, arkeologların, müzecilerin ortak sorunlarını ortaya koydukları ve çözüm üzerinde çalıştıkları ve toplantılara Türkiye katılmamıştır. Oysa bu tarz toplantıuların bizzat Türkiye tarafından organize ediliyor olması gerekmektedir.




  • Gerek Ortadoğu ülkeleriyle, gerekse İtalya ve Yunanistan’la yasadışı eski eser ticaretinin önlenmesi konusunda işbirliğine girebilir




  • “Rouge” Kırmızı Müzeler denilen ve koleksiyon satın alma politikalarında uluslararası konvansiyonları uymayıp, kaçak eser alan müzelere karşı ortak yaptırımlar uygulanabilir bunların arasında Metropolitan, Boston Güzel Sanatlar Müzesi, Louvre sayılabilir.


SONUÇ
Kültürel varlıkların, ve bu panel bağlamında özellikle arkeolojik alanların ve eserlerin tahrip olmamaları ve ait oldukları yerde kalmaları, mülkiyetlerinin ve korunmalarının kamusal alanda kalması için verdiğimiz mücadelenin nedeni;


  • insanlığın geçmişini anlama çabasında bu verilerin bütün olarak muhafaza edilmesinin önemi kadar,




  • insan haklarının, uluslararası hukukun ve demokratikleşmenin çok daha ilerlemiş olduğu bir dünyada yaşadığımıza inanmak,




  • kültürel varlıkların korunması için yaratılmış olan konvansiyonların, kanunların ve kuralların, kültürel varlıkların kavramsal olarak tanımı açısından ulaşılan noktanın uygulanabilir olduğuna inanmak,




  • Onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyılların küçültücü emperyal değerlerinin geride bırakıldığına, dünya üstündeki ülkelerin kendi sınırları içindeki zenginlikler üstünde kendi tasarrufları olduğuna inanmak istememizden kaynaklanmaktadır.




  • Kültür varlıkları insanın yaşam birikiminin, yaratıcılığının, aklının ve dimağının en damıtılmış ürünleridir. Bizlerin nasıl bir geçmişten geldiğimizin, ne yollar kat ettiğimizin ve insan olarak gücümüzün en somut kanıtlarıdırlar (somut olmayanlar bile somut kanıtlardır burada kullandığım kapsam içerisinde). Bu varlıklara, eski kültürlerin bize inşa ettiği zemine ve geçmişle aramızda kurduğu ilişkiye, değişimin, birbirine benzemenin ve fakirleşmenin hızının çok arttığı bir dünyada doğru insanlar olarak kalabilmemiz için çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA

Atwood, R. Stealing History. Tomb Raiders, Smugglers, and the Looting of the Ancient World. New York: St. Martin’s Press, 2004.


Bernhardsson, M. T. Reclaiming a Plundered Past. Archaeology and Nation Building in Modern Iraq. Austin: University of Texas Press, 2005.
Bogdanos M. ve W. Patrick Thieves of Baghdad. New York: Bloomsbury Publishing, 2005.
Brodie, N., M. Kersel, C. Luke Cultural Heritage and the Antiquities Trade.

ve K. W. Tubb (der.) Florida: University Press of Florida, 2006.


Brodie, N. ve K. W. Tubb (der.) Illicit Antiquities the theft of culture and the extinction of archaeology. Londra: Routledge One World Archaeology 42, 2002.
Carman, J. Against Cultural Property. Archaeology, Heritage and Ownership. Londra: Duckworth, 2005.
Foster, B. R., K. P. Foster Iraq Beyond the Headlines. History, Archaeology

ve P. Gerstenblith and War. New York: World Scientific, 2005.


Greenfield, J. The Return of Cultural Treasures.

New York: Cambridge University Press, 1996.


Kanadoğlu, S. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Hukuku.

Ankara: Seçkin Yayıncılık, Üçüncü Baskı 2007.


Karaduman, H. Türkiye’de Eski Eser Kaçakçılığı. Ankara: ICOM Milli Komitesi, 2007.
T.C. Kültür Bakanlığı Yitik Miras’ın Dönüş Öyküsü. İstanbul: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, 2003.
Madran, E. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Kültür Varlıklarının Korunmasına İlişkin Tutumlar ve Düzenlemeler: 1800-1950. Ankara: ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, 2002.
Özel, S. Uluslararası Alanda Kültürel Varlıkların Korunması. İstanbul: Alkım Yayınları, 1998.
Polk, M. ve A. M. H. Schuster The Looting of the Iraq Museum, Baghdad.

(der.) New York: Harry N. Abrams, 2005.


Pulhan, G. “Ortadoğu’da Bir Yıkım Daha: Lübnan, Beyrut Müzesi, Arkeolojik Yerleşmeler, Doğal Çevre” Mimar.İst, sayı 21, s. 9-11, Güz 2006.

________ “Tarih, Arkeoloji ve Savaş: Hukuk Geçmişimizi Koruyabilir mi ?” Güncel Hukuk, s. 28-29, Eylül 2006.

________ “Irak’taki Kültürel Mirasın Tahribi” Irak Dünya

Mahkemesi. s.323-328. İstanbul: Metis Yay., 2006.

________ “Destruction of Cultural Heritage in Iraq: A Report from the Istanbul Initiative” içinde World Tribunal on Iraq Volumes, www.worldtribunal.org (baskıda).

________ “Körfez Savaşları ve Irak’taki Asur Eserleri” Atlas, Arkeoloji Özel Sayısı no:4, s.144-153, Mayıs 2005.
________ “Irak’ta Arkeolojik Talanın Anatomisi, Tarihi Silmek”

Atlas no:134, p.186-188, Mayıs 2004.

________ “Mezopotamya Talan Edilirken”, Atlas Savaş’ın Kitabı, özel sayı. s. 78-83 İstanbul, Mayıs 2003.

Renfrew, C. Loot, Legitimacy and Ownership. The Ethical Crisis in Archaeology. Avon: Duckworth, 2001.
Robson, E., L. (der.) Who Owns Objects? The Ethics and Politics of Collecting Cultural Artifacts. Oxford: Oxbow Books, 2006.
Sloan, K. ve A. Burnett (der.) Enlightenment Discovering the World in the Eighteenth Century. Londra: The British Museum Press, 2005.
UNESCO Legal and Practical Measures Against Illicit Trafficking in Cultural Property. UNESCO Handbook. International Standards Section Division of Cultural Heritage, 2006.
Watson, P. ve C. Todeschini The Medici Conspiracy. The Illicit Journey of Looted Antiquities. New York: Publicaffairs, 2006.
Zimmerman L. J., Ethical Issues in Archaeology.

K. D. Vitelli ve J. Walnut Creek: Altamira Press, 2003.



Hollowell-Zimmer (der.)
KONUYLA İLGİLİ WEB SİTELERİ
www.museum-security.org
www.aamd.org
lootingmatters.blogspot.com
culturalheritagenews.blogspot.com
iwa.univie.ac.at/iraqarchive The Iraq War & Archaeology


1 www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=654669

2 www.turob.org (Kasım 2005)

3 Antiquity, cilt 82, s. 125.

4 Museums and the Collecting of Antiquities Past, Present, and Future, sempozyum the Association of Art Museum Directors (Sanat Müzeleri Müdürleri Birliği) ile New York Public Library (New York Halk Kütüphanesi) tarafından ortaklaşa düzenlenmiştir. Sempozyuma dinleyici olarak katıldım ve metinde konuşmacıların sözleri olarak aktardıklarım toplantı sırasında tuttuğum notlardan derlenmiştir. Toplantının amacı, paneller ve katılımcılar bilgisine www.aamd.org/newsroom/documents/2006symposium adresinden erişilebilir.

5 Bu konuda bkz. Gül Pulhan, “Karun Soygununun Perde Arkası” Radikal İki, 4 Haziran 2006.

Yüklə 68,38 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin