|
Kuran Okumanın Önemi Ve Fazileti 16, 17, 18 Aralık 2016 www.kalpehli.com
|
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم
أَجْمَعِينَ وَصَحْبِهِ وَآلِهِ مُحَمَّدٍ سَيِّدِناَ عَلىَ وَالسَّلاَمُ وَالصَّلاَةُ الْعَالَمِينَ رَبِّ لِلّهِ اَلْحَمْدُ
KUR’AN OKUMANIN ÖNEMİ VE FAZİLETİ
Kur'an-ı Kerîm, Yüce Allah'ın yeryüzüne şeref veren en kutsal kitabıdır. Bu öyle bir kitabdır ki, insanlar ancak onun gösterdiği yolda yürüdükleri takdirde mutluluğa kavuşurlar ve Allah'ın rızasına ererler. İnsanlar arasında her türlü iyi duygular ilerleyip yükselmeye başlar, kardeşlik ve beraberlik meydana gelir.
Kur'an-ı Kerîm'in hem manâsı ve hem de lafızları Allah'tandır. Yüce Allah'ın vahyi iledir. Vahy vasıtası Cibrîl-i Emîn aracılığı ile Peygamberimize iletilmiştir. Onun için Yüce Kur'an'ın manâsı ile amel edilir. Kur'an müslümanların değişmez kanunudur. Lafızları da bir ibadet olmak üzere okunur, onunla sevab kazanılır. Bu lafızlar sayesinde Kur'an'ın mânası anlaşılır, ruhlara tesir eder ve onunla Allah'ın rızası kazanılır.
Kur'an-ı Kerîm hiçbir kitaba benzemez. Onun manâsını hiç kimse değiştiremez, lafzının yerine başka bir söz konamaz ve hiçbir tercüme de Kur'an hükmünü alamaz.
Kur'an-ı Kerîm ebedî kalacak bir mucizedir. Bunun edebî inceliklerine, güzel ifadesine ve taşıdığı manâlara bir nihayet yoktur. Bütün insanlar ve cinler bir araya toplansa, en kısa bir sûresinin bile benzerini yapamazlar. Bu bakımdan da Kur'an-ı Kerîm asırlardan beri bütün âleme meydan okumaktadır. Edebî sanat ve kabiliyetlerine güvenen nice kimseler, onun kısa bir sûresinin benzerini yapmaktan âciz kalmışlardır. Buna güçleri yetmediğini de kabullenmişlerdir. Bu durum da Kur'an'ın Allah'ın bir mu'cizesi olduğuna en sağlam ve değişmez bir delildir.
Kur'an-ı Kerîm'in ruhlar üzerindeki tesirine gelince, buna da bir nihayet yoktur. Kur'an-ı Kerîm'in âyetlerini güzelce anlayarak okuyan ve dinleyen temiz kalpli insan, kendinden geçer, dimağında pek çok yüksek duygular uyanır ve ruhu maneviyat âlemine yükselir. O manevî duygunun tesirinden de gözlerinden yaş dökülmeye başlar.
Bir bahar mevsiminde yağan yağmurların ve parlayan güneş ışınlarının kurumuş olan bitkileri canlandırması gibi, Kur'an-ı Kerîm'in ifadeleri de anlayışlı kalpler üzerinde çok daha büyük tesirler yapar. Gönüllere yeni bir hayat ve ferahlık verir. Böylece insanı hem dünyasından, hem de âhiretinden haberdar eder, sonsuz bir varlığa ve mutluluğa kavuşturur.
Rabbimizin insanlığa son mesajı olan Kur’an-ı Kerim, O’nunla kulları arasındaki kopmaz ilahi bir bağdır. Fahr-i Cihan (s.a.v.) Efendimizin aramızda yaşayan en büyük mucizesidir. O hem lafzı ve hem de manası ile bir mucizedir. Rabbimiz onun bu özelliğini ayeti kerimede şöyle bildiriyor: “De ki insanlar ve cinler birbirlerine yardımcı olarak bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, and olsun ki yine de benzerini ortaya koyamazlar”12…
Araplar arasında en edebî, en parlak sözlerden oluşan Kâbe-i Muazzamanın duvarına asılı yedi kaside vardı. Bunlara "muallaka-ı seb ‘a" denilirdi. Bu kasideler, Kur an'ın nüzûlüyle pek sönük kaldığından ve kıymetini kaybettiğinden ilgililer tarafından indirilmiştir.
Kuran, öyle bir semavî kitaptır ki, kıyamete kadar hiçbir değişiklik ve tahrife uğramaksızın yeryüzüne hidayet nurlarını saçmaya, faziletli insanların rehberi olmaya devam edecektir. Kur'ân-ı Kerîm bâki kaldıkça İslâm milleti yaşayacak, İslâmiyet'in nurları dünyanın doğu ve batısında parlayıp duracaktır. Kur'an, öyle bir hidayet güneşidir ki, onun manevi ışıkları herkesin kalbini nurlandırmaktadır. Yeter ki insan nurlanmayı arzu etsin. Zâhiren de böyle değil midir? Mesela her gün güneş ışıklarını her tarafa yayıyor, herkesin penceresinden aksederek evlerini aydınlatıyor. Fakat pencere kapalıysa güneş ne yapsın? Dolayısıyla evin içi karanlıklar içinde kalır, güneşin ışıklarından istifade edemez. İşte insan da kendi kalbinin penceresini açmalıdır ki, Kuranın o lâhûtî ışıklarından istifâde edebilsin.3
Kur’an Müminlere Şifa Olur, Zalimlerin Ziyanını Artırır
Evet Kur’an, zalimlerin yalnızca ziyanını artırır, müminlere ise şifa ve rahmettir.4 Resul-ü Ekrem’i (s.a.v) dinleyenlerin hiç biri başlangıçta mümin değil idi. Fakat gönüllerin sakladığını en iyi bilen Allah, insanlığın kurtuluşu için gönderdiği bu yüce kitabından, kalbini kibir ve inat ile kirletenlerin faydalanamayacağını bildirmiş, buna karşılık alçak gönüllü takva sahiplerinin aynı kitapla hidayet aydınlığına çıkacağını ilan etmiştir. “O kitap (Kur’an); onda asla şüphe yoktur. O takva sahiplerini hidayete erdirir.”5
Mekke döneminde, Alemlerin Efendisi (s.a.v) bir gece namaza durmuş, nazil olan ayetleri seslice okuyordu. Evin dışında üç gölge, birbirlerinden habersiz farklı yerlere sinmiş, gündüz inkar ettikleri Kur’an’I hayranlıkla dinliyorlardı.
Sabahın ilk ışıkları tepeleri aydınlatmaya başladığı sırada, Efendimizi (s.a.v) dinlediklerinin fark edilmesini istemeyen gölge sahipleri evlerine doğru ayrıldı. Fakat sokak, birbirinden habersiz olan bu üç kişinin yolunu birleştirdi. Hallerinden geceleyin ne yaptıkları anlaşılıyordu. Birbirlerini kınadılar. Başlangıçtan itibaren Efendimizi (s.a.v) kabul etmeyen ve küfrün başını çeken bu üç insan, Ebu Süfyan, Ebu Cehil ve Ahnes b. Şerik idi. Efendimizi (s.a.v) Kur’an okurken sabaha kadar dinlediklerini, taraftarlarının duyması halinde kalplerine şüphe düşeceğini ifade ederek ve bir daha böyle bir şeyi yapmama hususunda birbirlerine ikazlarda bulunarak ayrıldılar.
Ertesi gece üç gölge, yine Efendimizin (s.a.v) evinin duvarlarında... Sabahın loş ışıkları arasında yine karşılaşıyorlar ve birbirlerini ikaz edip evlerine dönüyorlar. Üçüncü gece aynı manzara... Fakat bu sefer bir daha yapmama hususunda and içip ayrılıyorlar.6
Rasul-ü Ekrem (s.a.v) Efendimize karşı amansızca muhalefet edenlerin ilk sıralarında sayılan Velid b. Muğire, Efendimizin (s.a.v) ağzından Kur’an’ı dinledikten sonra etkilenmiş ve onun insanların ve cinlerin sözüne benzemediğini itiraf ettiği halde, kibri ve inadı sebebiyle küfründen dönmemiştir. Allah Tealâ ona olan gazabını ve azabını özellikle açıklamıştır.7
Yukarıdaki iki olay, Kur’an’ı dinleyip etkilenen, fakat onu anlamayanlara örnektir. Bir de, dinleyip etkilenen ve aynı zamanda onu en güzel şekilde anlayanlardan bir örnek verelim:
Yine Mekke... ve Efendimizin (s.a.v) tebliğinin üçüncü yılı... O (s.a.v) Kabe’nin önünde ve Kur’an okuyor “el-Hakka” suresinden. Arka tarafında henüz müslüman olmamış ve Efendimize (s.a.v) sataşmak maksadıyla gelmiş olan Ömer b. Hattab (r.a). Dinledikçe kalbinde rahatlama ve yumuşama hissediyor. Biraz sonra sesizce oradan ayrılıyor.
Bir müddet sonra Ebu Cehil’in kışkırtmalarına uyup, Efendimizin (s.a.v) canına kastetmek için yola çıkıyor. Yolda kız kardeşinin ve eniştesinin müslüman olduğunu duyunca hemen eniştesinin evine geri dönüyor. Eve vardığında içeriden gelen Kur’an sesinin ruhunu okşadığını kalbinden hissediyor. Kapıdan ilk girdiğinde gösterdiği sert tepkinin yerini biraz sonra sekinet alıyor ve Taha suresinin yazılı olduğu sahifeyi okudukça rahatlıyor.
Büyük bir hınç ile kız kardeşinin evine giren Ömer b. Hattab (r.a) dinlediği Kur’an’ın etkisiyle mümin olarak çıkıyor. Ömer (r.a) Safa tepesinin eteğinde bulunan Erkam’ın (r.a) evine gidiyor. Resul-ü Ekrem’in önüne gelerek, ağzından iman sözleri dökülüyor.8
Kur’an-ı Kerîm’in Taşıdığı Gerçekler
1) Kur'an-ı Kerîm, insanlara Yüce Allah'ın varlığını, birliğini, büyüklüğünü, hikmetlerini ve kudsiyetini bildirir. Öyle ki, felsefi görüşlere sahip olanların parlak sözleri onun yanında pek sönük kalır.
2) Kur'an-ı Kerîm, insanları ilim ve irfana, ibretle bakıp düşünmeye çağırır. Gaflet içinde yaşamaktan insanları engeller. İnsanlara, Yüce Allah'ın hikmet ve kudretini gösteren büyük eserlerine bakmalarını öğütler.
3) Kur'an-ı Kerîm, önceki devirlerde insanlara gönderilmiş olan peygamberlerin bir kısmı ile ilgili bilgi verir. Yüksek görevlerini nasıl başardıklarını ve bu görevler uğrunda ne kadar zorluklara katlandıklarını bildirir. Bütün insanların son peygambere uymalarını emreder.
4) Kur'an-ı Kerîm, geçmiş ümmetlere ait ders alınacak en büyük ibret sahnelerini ve tarihi olayları bildirir. İnsanları bunlardan ibret almaya çağırır. Peygamberlere karşı çıkıp isyan eden günahkâr kavimlerin çok korkunç akıbetlerini haber verir.
5) Kur'an-ı Kerîm, insanlara daima uyanık bir ruha sahip olmalarını ve Hak'tan gafil bulunmamalarını emreder. Nefslerin arzularına uyarak din ve faziletten yoksun kalmamalarını öğütler. Dünyanın maddî yarar ve zevklerine dalıp da, manevî hazlardan ve âhiret nimetlerinden mahrum kalmanın büyük bir felâket olacağını bildirir.
6) Kur'an-ı Kerîm, müslümanlara, dinlerine sımsıkı sarılmalarını ve daima hakkı savunmalarını öğütler. Düşmanlarına karşı da, daima kuvvetli bulunmalarını, her türlü korunma vasıtalarını hazırlamak için çalışmalarını hatırlatır. Gerektiği zaman savaş meydanlarına atılmalarını, din ve namuslarını, yurtlarını, maddî ve manevî varlıklarını hem canları hem de malları ile korumalarını emreder.
7) Kur'an-ı Kerîm, medenî ve sosyal hayatın bir düzen ve huzur içinde yürümesi için gereken esasları ve kuralları bildirir. İnsanların birtakım hak ve görevleri korumalarını ve gözetmelerini ister.
8) Kur'an-ı Kerîm, hem şahıslara, hem de cemiyetlere, selamet içinde kalmaları için adâleti, doğruluğu, alçak gönüllü olmayı, sevgiyi, merhameti, iyilik etmeyi, bağışlamayı, edeb gözetmeyi, eşitliği ve bu gibi yüksek huyları tavsiye eder. İnsanları zulümden, hâinlik etmekten, büyüklenmekten, cimrilikten, intikam duygularından, katı yürekli olmaktan, çirkin söz ve işlerden, zararlı olan içki ve yiyeceklerden alıkoyar. Yapılması, yenilip içilmesi helal veya haram olan şeyleri bildirir.
9) Kur'an-ı Kerîm, Yüce Allah'ın bu âlem için koymuş olduğu tabii kanunları hiç kimsenin değiştiremeyeceğini anlatır. Herkesin bu kanunlara göre davranışlarını ayarlamaları gereğine işaret eder. İnsanlara, çalışmalarının meyvesinden başka bir şey elde edemeyeceklerini hatırlatır. İnsanları çalışıp çabalamaya teşvik eder.
10) Kur'an-ı Kerîm Yüce Allah'ın "Yapınız - Yapmayınız" diye emirlerini ve yasaklarını benimseyip gereğince hareket eden müminler için verilecek dünya ve âhiret nimetlerini ve elde edecekleri başarıları müjdeler. İman etmeyenlere de hazırlanmış bulunan kötü akıbetleri, cehennemin azap şekillerini hatırlatır. Kur'an-ı Kerîm, bütün bu açıklamaları ile insanları, yaratılışlarında yüksek gayeden haberdar ederek ona iletmek ister.9
Neden Kur’an Okumalıyız?
Namaz kılacak kadar Kur’an bilmek ve ezberlemek her mükellef müslümana farzdır. Kur’an’daki ilahi hükümlerin tamamını bilmek farz-ı kifayedir. Bir grup müslüman bu görevi yerine getirince, diğer mükelleflerden sorumluluk düşer. Ancak işin farzı yanında, bir de fazileti ve ilahi kelamın lezzeti vardır.
Allah Tealâ’yı seviyorsak, O’nun dostlarına hitabı ve selamı olan Yüce Kur’an’ı okumalıyız. Sevgilisinden gelen bir mektubu açıp okumayan veya birisine okutup içindeki meramı anlamayan, ondaki kelamdan ve selamdan hiç bir zevk almayan kimsenin sevgisi ne kadar samimidir?!..
Kim Allah Tealâ ile sohbet etmek isterse Kur’an okumalıdır. Bu sohbet için günde uygun bir vaktini ayırmalıdır. Hiç değilse bunu namazda yapmalıdır.
Eğer bir günlük gazeteye göz atmak için ayırdığımız zaman kadar Yüce Kur’an’ı okumaya veya televizyondaki bir eğlence programı kadar Allah’ın kelamını dinlemeye vakit ayıramıyorsak, kalbimizde ciddi bir manevi hastalığın var olduğunu kabul edelim. Buna gaflet ve kalp katılığı denir ki, ilacını bulmaktan çok, içmesi zordur.
Her mümin, Allah Tealâ’ya sevilmek istediği kadar Kur’an-ı Hakim okumalıdır. Efendimiz (s.a.v):
“Siz Kur’an’la Allah’a yaklaştığınız gibi, hiç bir şeyle O’na yaklaşamazsınız.” buyurmuştur.10, 11
Kur’an Öğretmenin Fazileti
Kur'an-ı Kerîm'i okumak bir ibadet olduğu gibi, başkasına da öğretmek pek büyük bir ibadettir. Bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur: "Sizin en hayırlınız, Kur'an'ı öğrenip başkalarına da öğreteninizdir.”12, 13
Ebû Hüreyre'den (r.a) rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: "... Bir grup kimse, Allah'ın evlerinden bir evde toplanıp Allah'ın kitabını okur ve birbirlerine Kur'an dersi verirse, Allah da onlara manevi huzur, rahat ve gönül hoşluğu indirir, onları ilâhî rahmet bürür ve melekler onların çevresini kuşatır. Allah, onları kendi nezdinde anar."14
Kur’an Okumanın Fazileti
Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: "Ümmetimin en faziletli ibadeti, Kur'an'ı yüzüne bakarak okumaktır."15
Şüphe yok ki Kur'an, ilâhî bir kitaptır. En ulvî hükümler kendisinde toplanmıştır. Kur'an okumakta çok büyük sevap vardır. Bu yüzden Kur'ân'ın âyetlerini hatasız okumak, manasını güzelce düşünebilmek için, yazılmış oldukları sayfalara bakarak okumak en faziletli amellerdendir.16
Kur'an-ı Kerîm'i namaz dışında Mushaf'a bakarak okumak, ezber okumaktan daha faziletlidir. Çünkü böyle yapmakla okuma ibadeti ile Mushaf'a bakma ibadeti toplanmış olur.17
Kur'an-ı Kerîm'i okumak, nafile ibadetten ve aşikâre okumak, gizli okumaktan ve dinlemek de okumaktan daha faziletlidir. Yeter ki, işte gösteriş bulunmasın.18
Abdullah b. Mesud'dan (r.a) bir rivayette, Resûl-i Ekrem (s.a.v) demiştir ki: "Kur'an, (okuyan kimse için) Allah'tan şefaat ister ve onun şefaati kabul edilir. Kur'an, kendisini okumayanlar ve amel etmeyenler için şahitlikte bulunur ve onun şahitliği kabul olunur. Her kim Kur'an'ı kendisine rehber edinirse, cennete götürür. Onu rehber edinmeyerek arkasına atanı da cehenneme götürür."19
Kıssa: Ondan Güzel Kur’an Okuyan Yoktur
Nâfi' b. Abdülhâris'ten (rh.a) bir rivayet şöyledir: Nâfi' b. Abdülhâris, Hz. Ömer'in (r.a) Mekke'deki valisi idi. Bir gün Nâfi' bazı sıkıntıları anlatmak için Hz. Ömer'in yanına gelmişti. Yanına vardığında Hz. Ömer ona,
- Mekke'de yerine kimi bıraktın? diye sordu. Vali,
- Abdurrahman b. Ebû Ebzâ'yı bıraktım, dedi. Hz. Ömer (r.a),
- Kureyşliler'in başına bir köleyi mi bıraktın? dedi. Vali,
- Ey müminlerin emîri! Ben yerime öyle birisini bıraktım ki, Mekke'de ondan daha güzel Kur'an okuyan yoktur, dedi. Hz. Ömer (r.a),
- Evet, haklısın; Allah (c.c) Kur'an sebebiyle kimilerinin derecesini yükseltmiş, kimilerini de (Kur'an'ı okumadıkları için) alçaltmıştır. Abdurrahman b. Ebû Ebzâ da Allah'ın Kur'an sebebiyle derecesini yükselttiği kimselerdendir, dedi.20
Peygamber Efendimiz (s.a.v):
“Kim Kur’an’ı okur, onu ezberler, helal kıldığını helal sayar; haram kıldığını haram kabul ederse Allah onu cennete koyar. Ona, ailesinden cehennemi hak etmiş on günahkara şefaat etme izni verir.”21
“Allah Teala kulun namazda okuyacağı Kur’an’ı dinlediği gibi hiçbir şeyi dinlemez. Kul namazda olduğu sürece başından aşağı iyilikler (nur ve hayır) saçılır. Kul Allah’tan gelen Kur’an ile O’na yaklaştığı gibi hiçbir şeyle yaklaşamaz.”22, 23
Muhammed b. Kâ'b Kurazî (rh.a), "Her kim Kur'ân-ı Kerîm'i okursa, sanki Hz. Peygamber'i (s.a.v) görmüş gibi olur" demiş ve ondan sonra şu âyet-i kerimeyi okumuştur: "Bu Kur'an bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahyolundu."24, 25
Bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v), şöyle buyurmaktadır: "Ümmetimin en faziletli ibadeti Kur'an okumaktır."26
Başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulmuştur:
"Demir paslandığı gibi kalpler de paslanır.” Sahâbe-i kiram:
“Cilası nedir, ya Resûlallah?” demiş ve Resûlullah şöyle buyurmuştur:
“Kur'an okumak ve ölümü hatırlamak."27
Câmiu's-Sagîr'de rivayet edilen bir hadis-i şerifte ise şöyle buyrulmaktadır: "Kur'an okuyunuz. O, kıyamet günü ehline (okuyana) şefaatçi olarak gelir.”28
İbn Mesud'dan (r.a) rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: "Kur'an'ı okuyunuz. Çünkü Allah, Kur'an okuyan kimsenin her bir harfine karşılık on iyilik yazar. Fakat ben, (elif lam mim) bir harftir demiyorum; (elif) bir harf; (lam) bir harf, (mim) bir harftir."29, 30
Kur'an Okuyan ve Okumayan Müminin Misali
Katâde'nin (rh.a) Enes b. Mâlik'ten (r.a), onun da Ebû Musa el-Eş'arî'den (r.a) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Resûlullah (s.a.v) buyurmuştur ki: "Kur'an okuyan müminin misali turunç gibidir. O turuncun tadı da güzeldir kokusu da. Kur'an okumayan müminin misali hurmaya benzer. Hurmanın tadı vardır ancak kokusu yoktur. Kur'an okuyan fâcir (günahkârın) misali ise reyhana benzer; onun kokusu hoştur ancak tadı acıdır. Kur'an okumayan fâcirin misali ise Ebû Cehil karpuzuna benzer ki, onun ne kokusu vardır ne de tadı."31, 32
Ebû Ümâme Bâhilî (r.a) şöyle anlatmıştır: Resûlullah (s.a.v) bizlerin, Kur'ân-ı Kerîm öğrenmemiz hususunda çok teşviklerde bulunmuştu. Daha sonra bize Kur'an okumanın ve ezberlemenin faziletinden bahsederek şöyle dedi:
"Kur'ân-ı Kerîm, kendisini okuyan ve ezberleyen kişinin yanına, onun en muhtaç ve sıkıntılı olduğu bir zamanda gelir. Onun karşısına, en güzel bir surette çıkar ve,
- Beni tanıdın mı? diye sorar. Adam,
- Sen kimsin? diye karşılık verir.
- Ben, dünyadayken sevdiğin, hürmet gösterdiğin, benim için gecelerini uykusuz geçirdiğin, gündüzleri de benimle ihya etmeyi âdet edindiğin şeyim, der. Bunun üzerine adam,
- O zaman Kur'ân-ı Kerîm'sin! der.
Daha sonra Kur'ân-ı Kerîm o adamı Allah'ın huzuruna götürür. Sağ tarafına cennetin bütün mülkü, sol tarafına da ebediyet konulur. Ardından başına bir saltanat tacı takılır. Müslüman olan anne ve babasına da, dünyada giydiklerinin kat kat daha güzellerinden cennet elbiseleri giydirilir. Bunun üzerine anne babası,
- Bunlar nereden geldi? Bizim amellerimiz bunları elde edecek kadar çok değildi?! derler. Bunun üzerine onlara,
- Bunları size, evlâdınızın okuduğu Kur'ân-ı Kerîm'in hürmetine verdim, denir.33
Kur’an Ezberlemenin Fazileti
Her müslümana, namazı câiz olacak kadar Kur'an-ı Kerîm'den ezberlemek bir farz-ı ayındır. Fatiha sûresi ile diğer bir sûreyi ezber etmek de vacibdir; bununla farz da yerine getirilmiş olur.34
Kur'ân-ı Kerîm'in tamamını ezberlemek bir belde halkına farz-ı kifâyedir. Yani bir beldede bir veya birkaç hafız bulunursa o belde halkı Kur'an'ın tamamını ezberleme mesuliyetinden kurtulur. Ayrıca Kur'an'ın tamamını ezberlemek sünnet-i ayındır; yani her müminin Kur'an'ı sünnet olarak ezberlemesi lazımdır. Kur'an'ı ezberlemek, nâfile namaz kılmaktan daha faziletlidir.35, 36
Bir haberde denilmiştir ki: "Cennetteki derecelerin sayısı Kur'an'ın âyetleri sayısıncadır. Kıyamet günü Kur'an okuyana, 'Oku da derecen yükselsin' denilir. Eğer onun hıfzında sadece Kur'an'ın yarısı varsa, 'Eğer ezberinde bundan daha fazlası olsaydı, elbette dereceni daha da artırırdık' denilir."37
İnsanlığın Hatibi Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimiz buyurmuştur ki: “Kalbinde Kur’an’dan bir şey bulunmayan kimse harap ev gibidir.”38, 39
Câmiu's-Sagîr'de rivayet edilen bir başka hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: "Kur'an'dan (kolayınıza gelen yeri) okuyunuz. Zî'ra Allah, Kur'an'ı ezberleyerek onu özümseyen kalbe (o kalbin sahibine) azap etmez:"40
Yani bir kimse Kuran'ın lafzını ezberlemiş, hükmüyle amel etmiş, emirlerine uymuş, yasakladıklarından sakınmış, misallerinden ibret almış, öğütleriyle öğütlenmiş ise Kur'an'a kap olan kalp böyle bir kalptir. Yoksa yalnız lafzını ezberleyip de bu sayılan hususlara riayet etmeyen kişi Kur'an'ı kalben özümsemiş sayılmaz.41
Kur’an Okumanın Edepleri
Kur'an-ı Kerîm'i namaz dışında da kıbleye yönelerek ve güzel elbise giyerek taharet üzere okumak müstehabdır. Başlarken "Eûzü Besmele"yi okumak da müstehabdır.42
Bir kimse yürürken veya bir iş görürken Kur'an-ı Kerîm'i okuyabilir. Yeter ki bu durum, Kur'an'ın gafletle okunmasına sebebiyet vermiş olmasın.43
Kur'an-ı Kerîm'i güzel sesle ve tecvid kurallarına uyarak okumak, müstehabdır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: "Her şeyin bir süsü vardır. Kur'anın süsü de, güzel sestir.”44
Diğer bir hadîs-i şerifde de şöyle buyurulmuştur: "Güzel Kur’an okuyan müslümanlar, Cennet ehlinin arif olanlarıdır.”45
Fakat tecvide aykırı şekilde ses yükseltip alçaltmalar ve nağme yapmalar câiz değildir. Kelimeleri değiştiren bir okuyuş, ihtilafsız haramdır. Böyle bir hata ile okuyan kimseye doğrusunu bildirmek, işiten kimse için bir borçtur. Ancak bu yüzden aralarında bir kin doğacak olursa uyarma terk edilir.46
Kur'an-ı Kerîm'i okuyup öğrenmiş olan kimse, sonra Kitab'dan okuyamayacak derecede unutacak olsa, günahkâr olur.47
Bir kul, Kur’an okurken Allah Teala’dan gerçek ilmi işitmesi ve gayb aleminden gelecek tecellileri müşahede etmesi için şu sıfatları üzerinde bulundurması gerekir: Önce kelamını dinlediği Rabbinin huzurunda kalbini toplayıp can kulağı ile ilahi kelamı dinlemelidir. Sadece O’nun kelamının sırlarını anlamaya yönelmelidir. Kendisine nazar eden Rabbinin sıfatlarının tecellilerini kalbiyle müşahede etmeye çalışmalıdır. Bu arada kendi aklî düşüncelerini ve daha önce elde ettiği bilgileri bir kenara bırakmalıdır. Kendinde hiçbir kuvvet ve kudret görmeden, hep O’nun kudretine nazar etmelidir. Her an Rabbini yüceltmelidir. Kendisiyle konuştuğu Rabbinin huzurunda boynunu büküp tevazu içinde olmalıdır. Hâlini ıslah etmeli, ahlakını düzeltmeli, kalbini selim hâle getirmeli, gerçek yakînî imanı elde etmeli, sağlam bir ilme ve istikamet hâline yapışmalı ve ancak bu şekilde Kur’anın hakikatini anlayabileceğini bilmelidir.48
Kur’an okumanın en faziletlisi, tertîl üzere yani tane tane, ağır ağır okuyarak ve manalarını düşünerek yapılandır. Çünkü bu okuyuşta emredilen ve teşvik edilen okuyuş şekli mevcuttur. Ayrıca onda okuduğunu düşünme ve anlama imkanı bulunmaktadır. Hz. Ali’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Fıkhını bilmeden yapılan ibadette ve derin düşünce olmadan yapılan Kur’an okuyuşunda hayır yoktur.”
İbn Abbas’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Bakara ve Âl-i İmran sürelerini yavaş yavaş düşünüp anlayarak okumak, bana, Kur’an’ın bütününü alelacele okumaktan daha sevimlidir.”
Yine onun şöyle söylediği rivayet edilmiştir: “Zilzal ve Karia sürelerini düşünerek okumak bana, Bakara ve Âl-i İmran sürelerini acele ile anlamadan okumaktan daha sevimlidir.”
Düşünerek ve anlayarak yapılan en faziletli Kur’an okuyuşu namazdaki okuyuştur. Denilir ki; namazda yapılan tefekkür, namazın dışındakinden daha faziletlidir. Çünkü bu durumda iki amel birden yapılmış olur. Biri namaz, değeri tefekkür. Çünkü namazdaki tefekkür, okunan ayetlerdeki ilahi müjde ve tehdidinin manasını, emir ve yasakların hikmetini anlamak, kullarını azabıyla korkutan ve onlara emirler veren Allah’ı yüceltmektir.49
Ariflerden birine, “Kur’an okuduğunda içinden herhangi bir şeyi düşünüyor, başka şeyle meşgul oluyor musun? diye sorulunca şu cevabı vermiştir: “Bana, Kur’an’dan daha sevimli ne var ki, onu okurken başka bir şeyle meşgul olayım!” Bu, imanı kuvvetli ve sağlam bir kimsenin sıfatıdır.
Bir alim şöyle demiştir: “Manasını anlamadığım ve kalbim katılmadan okuduğum her ayet için, bir sevap düşünemiyorum.”
Önceki alimlerden birisi, bir sûreyi okurken kalbi hazır olup ne okuduğunu anlamazsa onu tekrar okurdu.
Kur’an okuyan kimse bir tesbih ve tekbir ayetine geldiğinde, hemen tesbih ve tekbir getirmeli. Bir dua ve istiğfar ayetine geldiğinde dua edip istiğfarda bulunmalı. Korku ifade eden veya ümit veren havf ve reca ayetlerine geldiğinde, azabından Allah’a sığınmalı ve O’ndan müminlere müjde ettiği nimetleri istemelidir. Bu anlatılanlar şu ayette öz olarak ifade edilmektedir: “Kendilerine kitap verdiğimiz kimselerden bazısı, onu hakkını gözeterek okurlar.”50
Hz. Rasulullah (s.a.v), Kur’an tilavet ederken böyle yapardı.51 Rivayet edilen bir hadisi şerifte bu mana şöyle ifade edilmektedir: “Kim Kur’an-ı Kerim’i sessiz bir şekilde okumak isterse, onu İbn Umm-i Abd’ın kıraatı gibi okusun.”52
Yani o, nasıl tilavet ediyorsa, öylece okusun, demektir. Çünkü O, okuduğu şeylere şahid bir kalb, hazır bir kulak ve uyanık bir gözle okuyordu. Kur’an’ı, kelamın manasına göre ve kendisiyle kelam ettiği Rabbinin bildirdiklerine uygun olarak okuyordu. Kelamın sahibi Yüce Allah’ın tehdit ve azap haberinin yer aldığı ayeti hüzün ile, müjde ayetlerini şevk ile, öğüt ve nasihat veren ayetleri ibret ile, uyarı ayetlerini korku ile okuyordu. Çünkü o, mütekellimin sıfatlarını bilen ve kelamın tadını bulan bir zattı. İşte bunun gibi kıraat edenler, Kur’an’ı en güzel sesle okuyanlar demektir. Bu manada şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: “İnsanlar içinde Kur’an’ı en güzel sesle okuyan kimse, kıraatı esnasında Allah’tan korktuğunu anladığın kimsedir.”53
Bundan dolayı denilmiştir ki: “Kur’an-ı Kerimi okuduğunuzda ağlayınız. Eğer ağlayamıyorsanız ağlar gibi yapınız.”54 Bunun bir benzeri de şudur: “Kur’an-ı Kerim, hüzün ile inmiştir. Onu okuduğunuzda hüzünlü bir hal alınız.”55 Yani Kur’an’da ağlamayı ve hüznü gerektiren tehditler, azap haberleri, ibretler ve emirler yer almaktadır. Eğer gerçekten hüzünlü olamıyor ve ağlayamıyorsanız, o halde ağlar gibi, üzüntülüymüş gibi bir hal alınız ki, hadisteki emri tatbik ve tasdik etmiş olasınız.
Hadis, Kur’an okuyanları tilavet esnasında üzüntülü olmaya ve ağlar gibi bir vaziyet almaya teşvik etmiştir. Çünkü okuyucunun dikkati ancak bu şekilde okuduğu ayetler üzerinde toplanır, ilahî kelamın manasını daha iyi düşünür ve kalbi ayetin manasıyla meşgul olur. Ayrıca ağlar bir vaziyette ve üzüntü içinde olmak, insanın tek derdinin okunan ayetler olmasına ve kalbinin diğer şeylerden ayrılmasına sebep olur. Çünkü ağlamaya çalışan kimse, düşüncesini ağladığı şey üzerinde toplamış olur. Üzüntülü olan, kalbiyle dert ettiği şeye bağlanır, kendini ona verir ve düşüncesini başka şeylerden keser.
İbn Abbas’ın (r.a.) şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Yüce Allah’ın secde ayetini okuduğunuzda, ayetin azametini düşünüp ağlamadan hemen secde etmeyin. Sizden birinin gözleri ağlamıyorsa, bari kalbi ağlasın. Kalbin ağlaması da, üzüntülü olması ve haşyet duymasıdır.”56
Hasan el-Basri şöyle demiştir: “Allah’a yemin olsun ki, bu Kur’an’ı, inanarak okuyan kulun hüznü artar, rahatı azalır ve ağlaması çoğalır; gülmesi azalır, ibadetlerle meşgalesi artar. Bunun yanında rahatı ve boş şeylerle meşgul olması azalır.
Kur’an okumada insanlar üç halde bulunurlar: Onların en yükseği, okuduğu ayetlerde kendisine hitap eden Yüce Rabbinin sıfatlarını müşahede eden, kelamdaki manayı anlayan ve onda saklı duran ilahi ahlakı fark eden kimsenin makamıdır. Bu, mukarrebundan olan ariflerin makamıdır.
Kulun Kur’an okurken Yüce Mevla’sının kendisine kelamıyla hitap ettiğine şahid olması gerekir. Çünkü; her şeyden münezzeh olan Cenab-ı Hakk, kendi sözüyle kelam etmektedir. Onda, kulun hiç bir kelamı yoktur. Ancak Yüce Allah kelamını ifade etmesi ve kendisini zikretmesi için, kula ifade imkânı verip onu konuşma mahalli yapmıştır. Nitekim Allah’ın emrini duyuran ağaç da, Hz. Musa (a.s) için bir yön olmuş, Allah, ağaç cihetinden ona kelam etmiştir.57
Ebu Hüreyre (r.a)'dan rivayet edildiğine göre: “Hangi evde Kur'an-ı Kerim okunursa, orada bolluk bereket çoğalır, şeytanlar uzaklaşır ve melekler oraya hücum eder. Hangi evde Kur'an okunmazsa, o evde darlık, sıkıntı, huzursuzluk baş gösterir. Rahmet melekleri oradan uzaklaşır ve şeytanlar orayı istila eder.”58, 59
Melekler Seni Dinliyor
Güzel sesiyle tanınan Ensar'dan Üseyd b. Hudayr (r.a) geceleyin hurma harmanında iken Bakara Suresi'ni okuyordu. Hemen yakınında da atı bağlı idi. Birden bire atı şahlandı. Bunun üzerine okumayı bıraktı. At da sakinleşti. Üseyd her okumaya başlayışında at şahlanıyordu. Oğlu Yahya ata yakındı. Ona bir zarar vermesin diye uzaklaştırmak için yanına gitti. Bir ara başını göğe kaldırınca bir de ne görsün! Gökte şemsiye gibi bir şey ve içerisinde kandilimsi nesneler var.
Sabah olunca koşup gördüklerini Rasulullah (s.a.v) Efendimiz'e anlattı. Hz. Peygamber (s.a.v), “O gördüklerin neydi biliyor musun?” diye sordu. Hayır, cevabı üzerine şöyle buyurdu:
“Onlar meleklerdi. Senin sesine gelmişlerdi. Sen okumaya devam etseydin, seni sabaha kadar dinleyeceklerdi. Öyle ki, sabahleyin herkes onları seyredebilecekti. Çünkü gizlenmeyeceklerdi.”60, 61
Kur’an Okumanın Vakitleri
Kur'an-ı Kerîm'i ayda bir defa hatmetmek iyidir. Senede bir, kırk günde bir, haftada bir hatmedilmesini tercih edenler de vardır. Üç günden az bir zamanda hatmedilmesi müstehab değildir. Çünkü böyle az bir zamanda Kur'an-ı Kerîm'in manalarını düşünmek mümkün olamaz. Tecvidi bile gözetilemez.62
Şir'atü'l-İslâm'da şöyle denmektedir: "Her kırk günde bir Kur'an'ı hatmetmek müstehaptır. Hatim, kış mevsimlerinde akşamleyin, yaz mevsimlerinde ise sabahleyin yapılmalıdır. Hatim yapılırken aile fertleri de dinleyip örnek almaları için okuyan kişinin yanında bulunmalıdır."63
Namaz kılınması mekruh olan vakitlerde dua etmek, tesbihte bulunmak ve Peygamber Efendimize salât ve selam getirmekle meşgul olmak, Kur'an-ı Kerîm'i okumaktan daha faziletlidir.64
Hak yolcusu müridin her hafta, biri gündüz ve biri de gece olmak üzere, iki hatim indirmesi müstehaptır. Gündüz hatmini Pazartesi günü sabah namazında veya daha sonra tamamlar. Gece hatmini de, Cuma gecesi akşam namazında veya daha sonra bitirir. Böylece gündüzün ve gecenin ilk kısımlarını hatimle karşılamış olur. Eğer hatmini gece tamamlamış ise, melekler ona sabaha kadar; şayet gündüz tamamlamış ise, akşama kadar istiğfar ederler. Bu iki vakit, bütünüyle gündüzü ve geceyi içine alır.
Bir hadiste şöyle buyurulmuştur: “Kim, Kur’an-ı Kerimi üç günden daha kısa bir süre de hatmederse, onu anlayamaz.”65
Rasulullah (s.a.v), Abdullah b. Ömer’e Kur’an-ı Kerimi, her yedi günde bir hatmetmesini emretmiştir.66 Aynı şekilde Sahabe-i Kiram’dan bir cemaat, hatimlerini cuma günü tamamlıyorlardı. Yani her hafta hatim indiriyorlardı.67
İmam Azam Ebû Hanife (rh.a) demiştir ki: "Kim senede iki defa Kur'an'ı okursa, onun hakkını vermiş olur. Çünkü Resûlullah (s.a.v) her sene Cebrâil'e Kur'ân'ı bir defa okumuştur. Vefat edeceği sene ise iki defa okumuştur."68, 69
Alimlerin belirttiği üzere, Cuma akşamları gibi mübarek gün ve gecelerde okunan Kur'an'ın sevabı daha da fazladır. Üç aylarda ise katlanarak artmaktadır. Mesela: Recep ayında yüz, Şaban ayında üç yüz, Ramazan-ı Şerif'te bin, bu ayın Cuma gecelerinde binlercedir. Kadir gecesinde ise, Kur'an-ı Kerim'in her bir harfi için otuz bin hasene vardır. Hz. Ali (r.a) da nafile namazın kıyamında okunan Kur'an'ın her harfine yüz sevap verileceğini belirtmektedir.70, 71
Hiç Bıktırmayan Yolculuk
Dünyada bin kere okunduktan sonra bin birinci kere okunmaya iştiyak duyulan Kur'an'dan başka bir kitap yoktur.
Bir sahabi, “Ey Allah'ın Rasulü, Allah'a hangi amel daha sevimlidir?” diye sordu. Rasulüllah (s.a.v), “Yolculuğu bitirince tekrar yola başlayan” cevabını verdi. Sahabi “Yolculuğu bitirip tekrar başlamak nedir?” diye sorunca şu cevabı verdi: “Kur'an'ı sonuna kadar okur, bitirdikçe yeniden başlar.”72, 73
Niçin Kur’an Okumalıyız?
* İlk ayeti “Oku!” emriyle başladığı ve okumadan anlaşılmadığı için Yüce Kur’an’ı okumalıyız.
* Kendisini okuyacak dil, hikmetini düşünecek akıl, haberlerinden ibret alacak kalp ve hükümleriyle amel edecek vücut bize verildiği için Yüce Kur’an’ı okumalıyız.
* Hz. Peygamber’in (s.a.v): “Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’an’ı büsbütün terkettiler”74 şeklinde şikayetinden ve dünyada Kur’an’sız, ahirette imansız kalma felaketinden kurtulmak için Yüce Kur’an’ı okumalıyız.
* “Sizin en hayırlınız, Kur’an-ı Hakimi öğrenen ve öğretendir.”75 hadisindeki şerefe ulaşmak için Yüce Kur’an’ı okumalıyız.
* “Kalbinde Kur’an’dan bir şey bulunmayan kimse harap ev gibidir.”76 hadisinin tehdidinden kurtulmak, kalbimizi, evimizi, beldemizi ve iş yerimizi mamur etmek için Yüce Kur’an’ı okumalıyız.
* “Kur’an’ı güzel okuyan kimse, vahiy getiren şerefli ve itaatkar meleklerle beraberdir.”77 hadisinin müjdelediği gibi, meleklerle dost ve arkadaş olmak için Yüce Kur’an’ı okumalıyız.
* Kur’an okumasını yeni öğreniyor ve okumada zorlanıyorsak, bunun zahmeti gibi rahmetinin de çok olduğunu bilerek Kur’an’ı okumalıyız. Rasulullah (s.a.v) Efendimizin: “Kur’an’ı okumak için gayret eden ve ancak kekeleyerek zorlukla okuyan kimseye iki kat sevap vardır.”78 müjdesinden cesaret alarak, zorlansak da, darlansak da Yüce Kur’an’ı okumalıyız.
* Bütün hayatını Yüce Kur’an’ı tebliğ ve talimle geçiren Rahmet Peygamberimizin (s.a.v): “Kur’an’ı okumak ve onu hafızada tutmak için onunla çok meşgul olun. Vallahi öğrenilen Kur’an’ın unutulması, bağından boşanan bir devenin kaçmasından daha süratlidir.”79 uyarısını dikkate alıp, her gün az da olsa Yüce Kur’an’ı okumalıyız. Hiç değilse: “Kim bir gecede on ayet okursa, gafil kimselerden yazılmaz.”80 hadisiyle amel etmeliyiz. Yoksa alnımıza gafil damgası vurulabilir.
* Yüce Mevlamızın muradını anlamak için Hz. Kur’an’dan ve onu tefsir eden şerefli sünnetten başka bir yolumuz yoktur. Kur’an’ı yaşamak için yaratılmış bir müslüman olarak Yüce Kur’an’ı okumalıyız. Hükümlerini alimlerden öğrensek de, mübarek lafızlarını biz okumalıyız.81
Peygamber Efendimiz’in Kur’an Okuma Tavsiyeleri
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz, bir defasında ashab-ı kirama hitaben: “Sizden biriniz, bir gecede Kur’an’ın üçte birini okumaktan aciz midir?” buyurdular. Bu onlara zor geldi ve:
“Buna hangimizin gücü yeter ki ya Rasulallah! dediler. Bunun üzerine Efendimiz:
“Kul hüvellahu ahad suresi, Kur’an’ın üçte birine denktir.” buyurdular.82 Buna göre, kim ihlas suresini üç defa okursa, bütün Kur’an’ı hatmetmiş gibi olur. Hiç değilse, günde Kur’an-ı Hakim’den bu kadarını okumalıdır.
Rahmet Peygamberinin haber verdiği başka müjde ve kolaylıklar şöyledir:
“Kim geceleyin Bakara suresinin son iki ayetini (Amenerrasûlü’yü) okursa, bu ona yeter.”83 , “Allah bu iki ayeti bana Arşın altındaki hazineden vermiştir. Onları öğrenin, kadınlarınıza ve çocuklarınıza da öğretip ezberletin. Çünkü bunlar hem salattır, hem duadır, hem Kur’an’dır.”84
“İçinde Âyete’l-Kürsî okunan eve şeytan girmez. Girmişse, okununca çıkar, kaçar.”85
“Kur’an’ın kalbi Yasin’dir. Kim onu Allah’ın rızasını ve ahireti isteyerek okursa, muhakkak günahları affedilir.”86
“Her müminin kalbinde ‘Tebarekellezî bi yedihil mülk’ suresinin bulunmasını ne kadar arzu ediyorum.”87
“Mülk suresi (Tebareke), kabir azabına manidir. O kurtarıcıdır Onu her gece okuyanı kabir azabından kurtarır.”88
İnsan ve cin şeytanlarının şerrinden muhafaza için İhlas, Felâk ve Nâs surelerini sabah akşam üçer defa okumalıdır. Bunlar vird zikri gibi düşünülmemelidir. Üç sayısını Efendimiz (s.a.v) verdiği için onları okumak, o vakitle ilgili bir sünnettir. Herkes amel edebilir.
Yukarıda zikrettiğimiz sure ve ayetler, otururken, yürürken, işin başında çalışırken okunabilecek şeylerdir. Abdestli olarak, edebine dikkat ederek okunmaları en güzelidir. Ancak, cünup ve hayız olmadıktan sonra, ezberden abdestsiz bile okunabilir. Hiç okumamaktan iyidir.
Her müminin, günlük olarak az da okusa devam ettiği bir hatmi bulunmalıdır. Kur’an ve hatim okumayı sadece Ramazan ayına tahsis etmek doğru değildir.
Yaşı ne olursa olsun, aklı başında her mümin, yirmi günlük bir çalışma ile Kur’an-ı Hakim’i yüzünden okumasını öğrenebilir. Kur’an-ı Hakim’i bir beze sarıp duvara asmak, kendimizi darağacına asmaktan farksızdır.
Hz. Osman (r.a) demiştir ki: “Benim için en kötü ve en uğursuz gün, içinde Kur’an-ı Hakim’e hiç bakmadığım gündür.”
Arifler, gece gündüz Kur’an’la amel ediyorlar. Bunun yanında Allah’ın kelamına hiç bakmadan geçen günü günden saymıyorlar. Bir hastalık veya yolculuk hariç, günde en az bir cüz Kur’an okuyorlar. Buna ömürleri boyu devam ediyorlar. Onların talebelerine düşen, mürşidlerinin bu halinden ibret almaktır.
Bu arada, her namazda okumakta olduğumuz namaz surelerini muhakkak yanlışsız okumalıyız. Bir bilenin önüne gidip okuyuşumuzu kontrol ettirmeliyiz. Çünkü manayı bozan her kıraat namazı da bozar, bu bilinmelidir. Kur’an öğrenmeye vakit veya hoca bulamaz isek, piyasada satılan cd, kaset gibi şeylerle bu ihtiyacımızı gidermeliyiz. Namaz surelerinin manalarını da özetle öğrenebiliriz. Bizden önceki ecdadın baş tacı ettiği ve uğrunda baş verdiği Yüce Kur’an için biz hiç baş ağrıtmaz isek, bunun milletçe cezasını çekeriz.89
Şunu da ifade etmek gerekir ki; Kur'an-ı Kerim'i yüzünden okumasını bilmeyen, ondan doğru dürüst ezberi bulunmayan bir kimsenin, hayatı boyunca kılmış olduğu bütün namazları tehlikededir. Zira namazda aslına uygun bir şekilde telaffuz edilmeyen bir kelime, o namazı ifsad edebilir. Farkında olmadan yıllarca böyle namaz kılan şahıs ahirette -Allah korusun- namazdan hiçbir şey bulamayabilir.90
وَآخِرُ دَعْوَانَا أَن الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Dostları ilə paylaş: |