Marksizm’in Güncelliği Sempozyumu



Yüklə 186,58 Kb.
səhifə3/3
tarix29.10.2017
ölçüsü186,58 Kb.
#20179
1   2   3

Teorik Gelişme ve Bunu Yapacak Öznenin Sorunları
Dikkat edilirse buraya kadar Tarihsel Maddeciliğin, teorinin kendisinden gelen sorunlarını ele aldık. Tabiri caiz ise, konu Yapı idi. Kim yapacak sorusu Özne’yi gündeme getiriyor. Biraz da Özne’den gelen sorunlara gelelim.

Kapitalist toplumda, Tarihsel Maddeciliğin bütün diğer bilimlerden temelden farklı bir yanı var. Bilimsel çalışmaların yapıldığı ve geliştirildiği yer olan, Akademik Dünyada Tarihsel Maddecilik yer almaz ve alamaz. Çünkü Toplum hakkında gerçeğin bilgisi ile egemen sınıfın çıkarı karşı karşıyadır. Gerçek devrimcidir. Bu aynı zamanda gerçeğin özüne inen bilginin, onun derin bilgisinin egemen sınıfın çıkarıyla uyuşmadığının ve uyuşamayacağının değişik bir ifadesidir. Dolayısıyla bütün akademik kurumlar ve oralarda yer bulan ve teşvik edilen Sosyolojilerin Tarihsel Maddeciliğe karşı olmaları gerekir. Onlar tam da ona karşı savaş için kurulmuşlardır. Tıpkı Marks’ın emek-değer değer teorisine dayanan ekonomi politiğin iktisat fakültelerindeki durumu gibi bir durum vardır Sosyoloji ve Tarih alanında da. İktisat nasıl, kapitalist ekonomiyi sürdürme tekniklerine dönüşmüş bulunuyor ve sadece ona hizmet ettiği takdirde var olabiliyorsa, Toplum bilimleri de kapitalist toplumu sürdürmenin tekniklerine dönüşmüş durumdadır. Dolayısıyla egemen sınıfın üniversitelerinde ve akademik ortamında, Tarihsel Maddeciliğin var olma ve gelişmesinin koşulları yoktur. Oralar aksine Tarihsel Maddeciliğe karşı “toplum teorilerinin” daha doğrusu ideolojik mücadele araçlarının üretildiği yerlerdir.

Elbet, zaman zaman, artık bilimsel kalitesi inkâr edilemeyen bir Tarihsel Maddeci sosyologun veya Marksist bir ekonomi bilimcisinin bu ortamda ayrıksı bir yeri olabilir. Burjuvazinin olanakları geniştir, bu gün bir ölçüde belli bir tolerans gösterebilir. Örneğin Ernest Mandel aynı zamanda akademik kariyeri olan bir insandı. Ama bunlar da esas katkılarını akademik ortamda ve akademik ortam aracılığıyla yapmazlar, Akademik faaliyet bir bakıma onların hayatlarını idame ettirmeleri için bir araçtır; gerçekten teoriyi geliştirme gerekliliğini ve olanağını yaratan toplumsal pratiğe daha fazla zaman ayırmanın bir aracıdır. Onlar bu katkıları Akademik kariyerleri sayesinde değil, ona rağmen yapmışlardır.

Ya da tamamen bilimsel kaygılarla yapılan bir keşif veya bir ilerleme, Tarihsel Maddeciliğin korkusuzca sahip çıkabileceği bir sonuç içerebilir. Ama bu koşulda bile o sonuç çoğu kez, Tarihsel maddeciliğe karşı mücadelenin bir aracı gibi ortaya çıkar.

Bu soyut gibi görünen ifadeye, daha önce sözünü ettiğimiz, Gelner’in Ulus Teorisi bir örnektir. Ulusçuluğun ulustan önce geldiği, türünden, adeta bu alanda, Tarihsel Maddecilik için de bir Kopernik devrimi yapan teori, Tarihsel Maddeciliğe karşı bir biçimde sunulur.

Ya da daha önce de değinildiği gibi, Focault’un, hastane, hapishane gibi kurumlarla ilgili katkıları. Bunlar gerçekten Tarihsel Maddeciliğin hiç korkusuzca sahip çıkacağı, hiç de onlardan yapısalcıların veya post yapısalcıların veya post-modernistlerin çıkardıkları sonuçları çıkarmak zorunda olmadığı; Tarihsel Maddeciliğe muazzam bir katkıdır. Tarihsel maddecilik, bu çalışmalar aracılığıyla, işçi sınıfının nasıl burjuva devletini sınıfsız topluma giden yolda nasıl bir araç olarak kullanamaz ise, burjuva uygarlığının kurumlarının, örgütlenme mekanizmalarının, hatta bunların yoğunlaşmış ifadesi olan binaların, maddi araçların da kullanılamayacağını öğrenmiştir ya da öğrenmelidir. Bu sadece siyasi değil, günlük hayattaki araçların tarafsız olmadığı anlamına gelen, çok temel bir ilerlemedir.

Böyle bir anlayışta, örneğin Taylorizm, sosyalizme giden bir araç olamaz artık. Bu İşçi sınıfının, başka bir uygarlığı programlaştırmak gerektiğini gösterir. Gerçekten de, örneğin Gellner’in Ulusa veya Focault’un kurumlara ilişkin çıkardığı teorik sonuçlara sahiplenen ve bunları kendi kavram sistemi içinde özümleyen bir Tarihsel Maddecilik olmadan, bu günün dünyası için bir program oluşturulamaz. Hatta başka bir program anlayışına, bir uygarlık programı ve tasavvuruna ulaşılamaz.

Ama Tarihsel maddeciliğe bu katkılar, sosyalizme ve Marksizm’e karşı bir haçlı seferinin aracı olarak da ortaya atılmışlardır. Akademik dünyada, üniversitelerde başka türlüsü de mümkün olamaz zaten.

Hâsılı, Tarihsel Maddeciliği geliştirecek özne, akademisyenler ve aydınlar dünyasında var olamaz. Ama bu çok ciddi bir sorun yaratır.

Düşünelim, her hangi bir Paleontolog veya Astronomi profesörü, lise üniversite gibi klasik bir eğitimden sonra, uzun araştırma pratikleri ve uzmanlaşma eğitimlerinden geçer. Bir yığın konferanslara katılır. Kendi bilim dalının uzak sınırlarındaki çalışmaları yakından izler. Genellikle bunları bir bilim adamları-kadınları çevresinde yapar ve sonunda kendisi de bu tartışmalara katılır. Ortada uzun ve meşakkatli bir yol vardır.

Tarihsel Maddecilik konusu olan toplumun karmaşıklığı, fizik veya biyolojik dünyayla kıyaslanamayacak yüksekliktedir. Bu bilim alanında çok daha köklü ve derin bir bilgi birikimi ve hazırlık gerekir. Ama akademik dünyada yeri olmaması nedeniyle, Tarihsel maddecilik, yani Toplum bilim söz konusu olduğunda, bütün bunların gerçekleşmesi mümkün değildir, çünkü akademik dünyada yeri yoktur ve o dünyanın kendisi ona karşıdır.

Geçmişte Tarihsel Maddecilik bu açığı fiilen şöyle gidermiştir: İşçi hareketin yükselişi, kapitalizmin bunalımları, bu akademik ve bilimsel eğitimi yapmış burjuva aydınlarının taraf değiştirmesine yol açmıştır. Tıpkı, gelişmiş ülkelerin beyin ithali gibi, işçi sınıfı burjuva felsefe ve sosyal bilimlerinin en iyi beyinlerini ithal etmiş, kazanmıştır. Tarihsel Maddeciliğe Katkı yapan ve onu geliştiren, Marks’tan Adorno’ya kadar, herkesin durumu aşağı yukarı budur.

Ama işçi sınıfının gerek Stalinizm’in tarihi felaketi nedeniyle öznel, gerek dünya işçi sınıfının siyah beyaz bölünmesi nedeniyle nesnel nedenlerle burjuva uygarlığının krizi karşısında ona son verecek bir güç olarak hiçbir yerde ve şekilde görülmemesi, Tarihsel Maddeciliğin beyin kaynağını kurutmuştur. Artık entelijansiyanın en iyi beyinleri taraf değiştirmemektedir. Hatta, gençlik yıllarında, örneğin altmış sekizlerde olduğu gibi, belli bir konjonktürün etkisiyle işçi sınıfı saflarında işe başlayanlar, burjuvazinin tarafına geçmektedirler ve geçmişlerdir.

Böylece, korkunç bir kendi içine kapanıp daralan çember çıkmaktadır. İşçi hareketinin yokluğu Aydınların ona akmasını engellemekte; onların olmayışı, Tarihsel Maddeciliğin ve sosyalizmin bir canlanma ve yenilenme yaşamasını olanaksızlaştırmakta; bunun sonucunda sosyalist ve işçi hareketinin tekrar canlanması daha zorlaşmakta ve bu böylece gitmektedir tıpkı bir kara delik gibi.

Bu durumda kimler kalır geriye, Tarihsel Maddeciliği geliştirecek? Bu eksikliği giderecek başka gelişmeler var mıdır?

Devrimci hareketlerin militanları ve işçiler mi?

İşçileri, en geniş anlamıyla aydınların önemli bir bölümünü de içeren, ücretliler anlamıyla ele alalım.

Bu koşulda beden işçilerinin bu öğretiyi geliştirmesi, adeta olanaksızdır. Yaşam savaşı, kol işçilerinin kültürel yapısı, yani zamansal ve kültürel koşulların yokluğu bunu engeller. Tıpkı yeryüzünde hayatın ortaya çıkabilmesi için, birçok ön koşulun bir araya gelmesi gibi, Tarihsel Maddeciliğin geliştirebilecek kişisel kaliteler için de birçok koşulun bir araya gelmesi gerekir. Ama bu koşullar yoktur beden işçilerinde. Marks-Engels’in çağdaşı Joseph Dietzgen, ki Tarihsel maddeciliği Marks-Engels’ten de bağımsız olarak keşfetmiş bir işçidir, o dönemin zanaatkar ve entelektüel, artık var olamayan bir işçi sınıfının üyesiydi. Onun keşfi bile, otodidaktlara has eksikliklerle maluldür. Kaldı ki o tek örnektir ve ondan sonra bir daha benzeri görülmemiştir. Günümüzün, korkunç yabancılaşmış emeğiyle, makinenin basit bir parçası haline gelmiş, insanlıktan çıkmış işçisinin, geçmişin zanaatkâr işçilerinin gösterdiği türden, bu tür göz alıcı başarılan göstermesi olanaksızdır adeta.

Aydın ücretliler bir umut gibi görünüyor. Ama onların büyük çoğunluğu, zaten işçi sınıfının daha imtiyazlı zümrelerine dâhildirler. İleri ülkelerde olanları zaten dünya işçi sınıfının bölünmesinde beyazların içindedirler. O bakımdan oralardan bir atılım beklemek hayal olur. Kültürel temeli bir ölçüde olsun karşılayabilecek durumda olsalar bile.

Geri ülkelerde olanları ise, o geri ülkenin standartlarına göre, nispeten, iyi koşullarda yaşadıkları için onlar da var olan düzeni köklü değişikliklere uğratma eğilimi taşımamaktadırlar bugün. Bu eğilim yoksa insanların Tarihsel Maddeciliği öğrenme ve geliştirme ihtiyaçları da olmayacaktır. Ya da örneğin çeşitli ulusal baskılarla radikalleşme ve politize olma eğilimi gösterenleri ise, daha günümüzde milliyetçiliğe, burjuva ideolojilerine eğilim göstermektedirler.

Geriye ne kalır? Şu veya bu ülkede, toplumsal mücadelenin belli bir yükseliş momentinde radikalleşen gençler ya da radikal marjinal grupların taraftarları olan militanlar.

Ama bunların tarihsel maddecilik ile karşılaşmaları, ona ilgi duymaları neredeyse olanaksızdır. Karşılaşanlar onun tahrifatlarıyla karşılaşırlar. Kültürel hazırlıkları ve birikimleri yoktur. Çoğu zaten birkaç yıl sonra, dalganın çekilişi veya yaşın kemale ermesiyle kaybolur giderler.

Bu hareket veya grupların dergilerinde, birkaç yıllık politik tecrübesi olan, birkaç klasiği okumuş, derin bir felsefe ve tarih arka planı olmayan, aslında Tarihsel Maddecilik alanında da hemen hiçbir şey bilmeyen militanların Tarihsel Maddeciliğe “katkıları” görülür. Bunlar ise, Tarihsel maddeciliğe katkı olmak bir yana, zaman ve enerji kaybından başka bir sonuca yol açmazlar.

Matematikte meşhur klasik problemler vardır, örneğin bir pergelle bir açıyı üç eşit parçaya bölmek veya Fermat Teoremi gibi. Bu gibi problemlere ilişkin olarak, bir dönem her yıl yüzlerce amatör matematikçi bilimler akademilere çözümlerini yollarlar ve kontrol edilmesini beklerler. Aslında bu yollananların tamama yakını meslekten bir matematikçinin hiçbir zaman yapmayacağı temel hatalarla doludur. Bunların kontrolü ve işe yaramazlıklarının gösterilmesi gerçek matematikçilerin muazzam bir zaman ve enerji kaybına yol açar. Bu yükten kurtulmak için matematikçiler sonunda, her hangi bir ciddi matematik dergisinde bilimsel bir makalesi yayınlanmamış kimselerin çözüm önerilerinin ciddiye alınmaması kararı alınır. Çünkü, bunların her hangi birinin çözüm içerme olasılığı, dünyada bir delinin daha fazla olma olasılığından daha azdı.

Matematikçiler, akademik otoritelerine davranarak böyle davranabilirler. Ama Tarihsel Maddeciliğe gelince işler değişir, böyle hiçbir temel matematik bilgisi olmayanların, örgütler yönettiklerini düşünün. O örgütün veya toplumsal hareketin gücü, bilimsel hiçbir değeri olmayan “katkıların” güçlü olduğu kanısına yol açar ve Bilimler Akademisinin matematikçileri gibi, bunları okumayacağım da diyemezsiniz. Çünkü eni sonu, sosyalizmle ilgili olduğunu düşündüğünüz insanlar onları okumaktadırlar ve onlara ulaşmak zorundasınızdır. Ondan sonra işi gücü bırakıp, en alfabetik konularda yanlışlarla dolu “Fermat Teoremi” çözümleriyle zamanınızı harcamak zorunda kalırsınız. Bunun nasıl bir şey olduğunu görmek isteyen, birkaç yıldır yazdığımız yazıları astığımız ve onlara yönelik eleştirileri de topladığımız Yazılar ve Yankıları Forumu’nun Arşivini inceleyebilirler. Yazılmış yüzlerce yazıya yapılmış binlerce eleştiri arasında, alfabetik düzeyde hata yapmayan eleştiri sayısı bir elin parmaklarından azdır. Yani, Tarihsel Maddecilikle, bir şekilde ilgilenenler bile, aslında onun gelişiminin önünde bir engel olarak ortaya çıkarlar. Güç ve zaman kaybından başka bir şeye neden olmazlar. Dünyadaki sol ve Marksist grupların, çevrelerin, örgütlerin dergileri, aslında bilimsel bakımdan hiçbir değeri olmayan böyle çöplerle doludur.

Görüldüğü gibi, Tarihsel Maddeciliğin gelişmesi için, var olanın sistemleştirilmesi için bir özne de ortada görülmemektedir.

Bu koşulların, dünyada işçi hareketinin ve sınıf bilincinin tekrar doğup gelişmesine bağlı olarak, ne zaman nasıl tekrar değişeceğine dair bir öngörüde bulunmak da mümkün değildir. Bu yönde hiçbir umut verici işaret görülmüyor.

Sol kendine gaz vermeyi sever. Amerika veya Cenova’daki son birkaç kitlesel radikal gösteri hemen yeni bir mücadelenin başlangıcı olarak selamlandı. Hâlbuki aksine işaretler çok daha güçlüdür. İşte en son Brezilya’da Lula’nın, yani son on yıllarda dünyadaki en canlı ve dinamik işçi hareketinin, vardığı yer ortadadır. Hal böyleyken, iyimser olmak için neden var mı?

Geriye ne kalır Tarihsel Maddeciliğe hala ilgi duyup o alanda bir şeyler yapmak isteyen? Altmış sekizin kabarışından ve belki daha sonra da kimi bölgesel hareketlenmelerin veya kimi sosyal hareketlerin yükselişlerinden geriye kalan kılıç artıkları. Ama bunlar da öylesine parmakla gösterilecek kadar az ki yeryüzünde. Belki bunlardan bir şey çıkabilir. Ama onlar için bile koşullar öyle sınırlı ki?

Her hangi bir bilimin gelişmesinde bir bilim insanları çevresinin varlığının önemine birçok bilim tarihi araştırmacısı dikkati çeker. Tarihsel Maddeciliğin tarihi de bunu kanıtlar.

Marks-Engels’in bizzat kendileri bir çevre oluşturuyorlardı. Daha sonra, Neue Zeit yıllarında, bu dergi aracılığıyla tartışan, birbirinin düşüncelerini bilen Marksistler kuşağı vardı. Lenin’ler, Troçki’ler, Plekhanov’lar o bir daha benzeri hiçbir zaman gelmeyen, Bolşevik Rus entelektüelleri kuşağı, hep bu çevrenin ürünüydüler. (Hatta bu kuşağın son temsilcisi kabul edilebilecek Mandel bile bu çevrenin ürünü sayılabilir. Evlerinde Neue Zeit ciltleri varmış. Böyle bir evde büyümüş. )

Benzeri kısmen Frankfurt Okulu çevresi için de geçerlidir. O dönemin yükselen işçi hareketinin, başka tarihsel koşulların da bir araya gelmesiyle Klasik Alman Felsefe Geleneğini içinde taşıyan Yahudi entelijansiyasını çekmesi aşağı yukarı böyle bir çevre yaratmıştır. Yani “Batı Marksizmi” de bir çevrenin ürünüdür.

1960’larda da böyle bir çevrenin ortaya çıkışından söz edilebilir. New Left Review gibi dergiler, bütün dünyada, Marksizmin sorunlarına kafa yoran, birbirinin gelişimlerini, katkılarını izleyen bir sosyalist aydınlar çevresini ortaya çıkarmıştı. Ve bütün bu dergiler etrafındaki, onları izleyen veya tartışmaya katılanlar aynı zamanda toplumsal hareketle çok canlı bağlar içindeydiler.

Bu gün ise öyle bir şey dünyada yok. New Left’in yeni çıkışı gibi girişimler görülüyor ama bunlar bile, gerek Türkiye’deki gerek dünyadaki sosyalistlerin çoğunca ne biliniyor, ne izleniyor. İzleyenler de canlı ve dinamik bir çevre oluşturmuyor.

Böyle, uluslararası bir bilimsel çevrenin yokluğu, elde kalanların olsun bir şeyler yapabilmesinin yani Tarihsel Maddeciliğin gelişmesinin önündeki en büyük engellerden biridir.


Türkiye’deki Ek Zorluklar
Türkiye’de ise durum daha da korkunç. Önce 12 Eylül’ün, tam bu darbenin etkisinden kurtulur gibi olurken, çöken duvarın, daha onun sersemliğini atmadan yükselen şovenizmin ve özel savaş rejiminin darbeleri, tam anlamıyla bir toplumsal çürüme yaratmış ve elde kalanlarda da Teoriye ilgi tümüyle yok olmuş, bir parça ilgi gösterebilecekler bile gerilemiş durumda.

Tarihsel Maddecilikle ilgili denebilecek iki dergi vardır. Birisi Praksis, diğeri Teori ve Politika. Praksis, Marksist akademisyenlerin Tarihsel maddeciliği savunmak amacıyla çıkardığı bir dergidir, ama bu söylemin ötesinde Tarihsel Maddecilikle ilgisi yoktur. Dergiye adını veren Praksis gerçek anlamını yitirmiş, boş bir söze dönmüş, akademik Marksizm çalışmaları anlamını kazanmıştır. Bir bakıma kendini Marksist kabul eden akademisyenlerin“Toplum ve Bilim” dergisidir, aralarına bazen çeşni olsun diye eski altmış sekizlileri alırlar. İçindeki yazıların başlıkları ve ağırlıklı konular listesi bile bunu gösterir. Yazıların çoğu, metinler arasıdır. Yani bilmem kimin, ki o bilmem kim de gene dünyanın bir yerindeki bir üniversitede çalışan bir muhtemelen Marksist bir akademisyendir, bilmem hangi konudaki görüşlerinin veya teorisinin açıklaması, yorumu ya da eleştirisidir. Örneğin bu yazıda sözü edilen, Tarihsel Maddeciliğin sorunlarına ilişkin bir tek yazı bulamazsınız. Tarihsel Maddeciliğin böyle kavranışı görülmez.



Teori ve Politika, ise, merkezcilerin genel metodolojik hatasıyla maluldür. Aslında konusu Tarihsel Maddecilik değildir. Felsefeden doğrudan doğruya politikaya sıçrar. Tarihsel Maddecilik ne yöntemiyle ne de alanıyla onların konusu değildir. Bu Maocu, Althusserci yöntemsel hatanın üzerinde yükselir. Aynı metinlerarasılık burada da görülür. Ama buna rağmen Teori ve Politika’da Praksis, yani teorik pratik, ama bir akademisyenin teorik pratiği olarak değil, toplumsal mücadelenin bir gereği olarak Praksis, Praksis dergisiyle kıyaslanmayacak daha sıkı bir bağlantı içindedir.

Ama bu dergilerin esas sorunu, bütün dünyadaki, Marksist teorik dergilerin çoğunun esas sorunudur. Akademik Marksizmin labirentlerinde yollarını kaybetmişlerdir. Onun dışında başka bir Marksizm olabileceğini düşünmezler, varlığını bilseler bile onu hor görürler.

Bunlarda Troçki, Adorno, Benjamin, Kıvılcımlı gibilerin Tarihsel Maddeciliğe katkıları ne tartışılır ne de bir kavramsal temel olarak alınır. Mao, Althusser, Laclau gibi, aslında Klasik Tarihsel Maddeciliğin dünyasıyla ilgisiz, bir takım felsefi genellemelerden direk toplumsal mücadelenin sorunlarına atlayan; Tarihsel Maddeciliğin kavram sistemine dayanmayan ve öyle problemleri olmayan yazarları ya da bunlar gibi veya bunların suyunun suyu düşünürleri veya dünyanın her hangi bir üniversitesindeki Marksist akademisyenlerin dediklerinden başka konuları yoktur.

Bir parça dikkatli okuyucu, bu sunuşta Tarihsel Maddecilik, onun sorunları ve alanları ve gelişimi hakkında açıklanan kavrayış ile bu dergilerde ifadesini bulan sorunlar arasında büyük bir uçurumu hemen görebilir. Bu uçurumun varlığının nedeni bizim tamamen bunların dışladığı, kaynağa yönelik bir geleneğe bağlılığımızdır. Bu dergilerde ifadesini bulan gelenek, Tarihsel Maddeciliğin önündeki çok ciddi bir engeldir. O dergilerde tartışılan konular ve sorunların ortaya koyuluşları birer labirenttirler ve labirent olarak engeldirler. Onların karşısında yapılması gereken, Occamlı’nın usturasıyla yaptığı gibi, onların problemlerini kesip atmaktır. Bir kaynağa dönüş gerekmektedir.

Bunu şöyle ifade edelim. Muhammet, İslamiyet’i kurarken doğrudan doğruya kutsallık zırhıyla korunmuş İbrahim geleneğine başvurur. Sonraki tarikatları, Hıristiyanlığı vs. bir ustura darbesiyle kesip atar, bir kenara iter. Bunu Hikmet Kıvılcımlı, çok nefis açıklamaktadır.

Tarihsel Maddeciliğin ihtiyacı olan budur. Kaynaktaki ve gelişmiş kavramsal araçlarla, kaynakta yapıldığı gibi, olayları ele almak ve oradan yola çıkmak gerekmektedir. Yani bizzat Marks-Engels’in o teoriye vardıkları gibi olaylardan hareket etmeli, olayları ele almalıdır. Yoksa Marks-Engels’in eserinin bilmem kimce yapılmış yorumunun, örneğin Althusser’in diyelim, nasıl okunacağı üzerine yazılmış bir yazının eleştirisinin eleştirisi gibi konuları, bir kalemde, tıpkı Occamlı’nın usturasıyla keser gibi, kesip atmak gerekmektedir. Akademik ya da skolastik Marksizm’in labirentlerinde zaman ve enerji kaybedilmemelidir.

Ama sorun böyle koyulduğu an, bütün akademisyen Marksistler zaten birer burun kıvırmasıyla ve küçük görmeyle uzak duracaklardır.

Görüldüğü gibi ortaya korkunç uyumsuz bir tablo çıkıyor. Ortada devasa bir teorik görevler duruyor, ama onları yapabilecek bir özne dünyada neredeyse yok derekesinde, Türkiye’de ise daha da kötü.

Bu nasıl aşılabilir?

Bilmiyoruz.


Umutsuzca Çırpınmak
Ama hiçbir şey yapmamak da olmaz. Süt kabına düşmüş fare gibi çırpınmaya devam etmek zorundayız. Belki çırpınmalarımız, sütün içinde katı yağ küreciklerinin oluşmasına ve o katı yağ küreciklerine dayanarak umutsuz durumdan kurtuluşa yal açabilir.
Tarihsel Maddeciliğin ve Sosyalizmin Sorunlarının Farkı
Buraya kadar Toplum Bilimi olarak Tarihsel Maddeciliğin sorunlarını ele aldık. Ama bir de Sosyalizmin Sorunları var. Tarihsel Maddeciliğin sorunları ile bir bakıma ve aslında Sosyalizmin Sorunları nedeniyle yüzleşmeye çalıştık. Buraya kadar ele aldığımız sorunlar, yani Tarihsel Maddecilik bölümü bir bakıma, Almanların “Grundlagenforschung”, (Temel Araştırmalar) dediklerine denk düşüyor. Doğrudan sosyal pratikle bağı görünmeyen, ama sonuçları alt üst edici olan çalışmaların alanıdır Tarihsel Maddecilik. Tarihsel Maddecilik, zaten onu kabul edenlerle sınırlıyor alanını.

Ama Sosyalizmin Sorunları böyle değil. Orada eşitlikçi ve dayanışmacı bir toplum uğruna mücadelenin, sorunları söz konusudur. Tıpkı uygulamalı bilimler gibi. Ve sosyalist hareketin sadece Marksistleri kapsaması söz konusu değil, bu uğurda mücadele eden tüm görüşleri, Anarşizmden Ütopik Sosyalizme veya Feminizme kadar kapsamak zorunda.

Aslında sosyalizmin sorunlarının da bir bilançosunu çıkarmak gerekmektedir. İşte Sempozyumdaki konuşmamızda bunu yapmaya çalışacağız. Bunu doğru bulduğumuz için değil, beklenti bu olduğu için.

Aslında Sempozyumun konusu “Marksizm’in Güncelliği” olduğuna göre, Marksizm de “Tarihsel Maddecilik” veya “Sosyoloji”den başka bir şey olmadığına göre, Sempozyum’un başlığı, “Tarihsel Maddeciliğin Güncelliği” veya “Sosyolojinin Güncelliği” olarak da ifade edilebilir ve öyle de anlaşılmalı.

Ve böyle anlaşıldığında buraya kadar yazdıklarımızdır aslında bu Sempozyumun konusu olduğu görülür.

Ama onun örneğin “Sosyolojinin Güncelliği” diye adlandırılmaması bile kastedilenin ve beklentinin bu olmadığını göstermektedir. “Marksizmin Güncelliği” ile aslında Sosyalizm uğruna mücadelenin güncel sorunları kast edilmektedir

İşte bu durumu göz önüne alarak, eğer sempozyum ismiyle müsemma olsaydı bu konuları elealmalıydı diye düşünerek bu yazıyı sunuyoruz. Ama konuşmamızda, ismiyle müsemma olmayan gerçek beklenti veya kastedilen hakkında konuşmaya çalışacağız.

Özetle, Marksizm’in Güncelliği Sempozyumundaki konuşmamızın, esas olarak bu Sosyalizm Mücadelesinin Güncel Sorunları üzerinde yoğunlaşmasını planlıyoruz.


Demir Küçükaydın

07 Haziran 2012 Perşembe


demiraltona@gmail.com

www.demirden-kapilar.net

http://demirden-kapilar.blogspot.de/

www.koxuz.net
Yüklə 186,58 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin