MektûBÂt tercemesi



Yüklə 3,26 Mb.
səhifə49/135
tarix07.01.2019
ölçüsü3,26 Mb.
#90817
1   ...   45   46   47   48   49   50   51   52   ...   135

108

YÜZSEKİZİNCİ MEKTÛB


Bu mektûb, meyân Seyyid Ahmede yazılmışdır. Nübüvvetin vilâyetden dahâ üstün olduğu bildirilmekdedir:

Allahü teâlâ bizi ve sizi ve bütün müslimânları Peygamberlerin efendisine “aleyhi ve alâ âlihi ve aleyhim minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ” uymakdan ayırmasın! Tesavvuf yolundakilerin büyüklerinden birkaçı, sekr hâlinde iken, (Vilâyet nübüvvetden dahâ üstündür) dedi. Birkaçı da, (Üstün olan vilâyet, Peygamberin kendi vilâyetidir) diyerek, Velînin “rahmetullahi aleyh” Nebîden dahâ üstün olacağının anlaşılmasını önlediler. Fekat, işin doğrusu, bunun tersidir. Çünki, Peygamberin nübüvveti, kendi vilâyetinden de dahâ üstündür. Vilâyet makâmlarında olanlar, göğüslerinin sıkıntısından, halk ile birlikde bulunamıyorlar. Peygamberlikde ise, göğüsleri çok geniş olduğundan, Hak teâlâ ile olmaları, halk ile birlikde olmalarına ve halk ile birlikde olmaları da, Hak teâlâ ile olmalarına engel değildir. Peygamberlikde, yalnız halk ile olmak yokdur. Bunun için, yalnız Hak teâlâ ile olan vilâyet, nübüvvetden dahâ üstün değildir. Allahü teâlâ korusun, câhil insanlar yalnız halk ile olur. Nübüvvetin şânı, şerefi bundan çok yüksekdir. Bu sözümüzü iyi anlamak, sekr sâhiblerine güç gelir. Hâlleri doğru olan büyükler, böyle olduğunu çok iyi bilirler. Arabî mısra’ tercemesi:



Ni’mete kavuşanlara âfiyet olsun!

Ayrıca dileğimiz şudur ki, meyân şeyh Abdürrahîmin oğlu Şâh Abdüllah ile yakınlığımız, kardeşliğimiz vardır. Babası, çok zemân Behâdır hânın emrinde çalışmışdır. Oradan geliri vardı. Şimdi gözleri kuvvetden düşdü. Behâdır hânın yanında çalışmak için oğlunu gönderdi. Bunun için sizden de bir işâret olursa, fâide verecekdir. Vesselâm.



-160-

 

109

YÜZDOKUZUNCU MEKTÛB


 Bu mektûb, Hakîm Sadra gönderilmişdir. Kalbin selâmeti ve Hak teâlâdan başka şeyleri unutması bildirilmekdedir:

Allah adamları “kaddesallahü teâlâ esrârehüm”, kalb hastalıklarının tabîbleridir. Bâtın hastalıklarının giderilmesi, bu büyüklerin tedâvîsi ile olur. Bunların sözleri ilâcdır. Bakışları şifâdır. Onlarla berâber bulunanlar kötü olmaz. Onlar Allah adamlarıdır. Onlarla yağmur yağdırılır. Onlarla rızk gönderilir. Bâtın hastalıklarının en kötüsü ve kalb bozukluklarının başı, kalbin Hak teâlâdan başka şeylere bağlanmasıdır. Bu bağlılıkdan, büsbütün kurtulmadıkça kalb selâmet bulamaz. Çünki Allahü teâlâ, hiçbir yerde ortak istemez. Zümer sûresi üçüncü âyetinde meâlen, (Biliniz ki, Allahü teâlâ için olan din, yalnız Onun için olan hâlis dindir) buyuruldu. Hele, şerîki, ortağı dahâ üstün tutmak, hayâsızlığın, alçaklığın sonu olur. Allahü teâlâdan başka şeyleri, Ondan dahâ çok sevmek, Onun sevgisi hiç gibi kalmak, ne büyük hayâsızlıkdır! Hadîs-i şerîfde, (Hayâ, îmânın bir parçasıdır) buyuruldu ki, bu hayâ bildirilmekdedir.

Kalbin hastalıkdan kurtulmasının, ya’nî Hak teâlâdan başka şeylere bağlılığı kalmamasının alâmeti, işâreti, kalbin mâ’sivâyı büsbütün unutmasıdır. Hiçbirşeyi hâtırlayamamasıdır. Birşeyi düşünmek için zorlansa, hiç düşünemez. Böyle bir kalbin herhangi bir şeye bağlılığı olamaz. Allah adamları, ya’nî Velîler “kaddesallahü teâlâ esrârehüm”, kalbin bu hâline (Fenâ) demişdir. Bu yolda birinci adım budur. Sonsuz olan nûrların görünmesi ve ma’rifetlerin, hikmetlerin gelmesi, bu zemân başlar. Fenâya kavuşmadıkça, hiçbirşey ele geçemez. Fârisî beyt tercemesi:

Bir kimsede hâsıl olmazsa Fenâ,

Hak teâlâya yol bulamaz aslâ!

110

YÜZONUNCU MEKTÛB


 Bu mektûb, şeyh Sadreddîne yazılmışdır. İnsanın, kulluk vazîfelerini yapmak ve Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için yaratıldığı bildirilmekdedir:

Hak teâlâ sizi, yüksek insanların istediği şeylerin sonuna kavuşdursun! İnsan, kulluk vazîfelerini yapmak için ve hep Hak teâlâ ile olmak için yaratıldı. Bunlara da, geçmişlerin ve geleceklerin efendisine “aleyhi minessalevâti etemmühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ” zâhiri ve bâtını tâm uydurmadıkca, kavuşulamaz. [Ya’nî harâmlardan ve mekrûhlardan sakınmadıkca kavuşulamaz.] Allahü teâlâ, bizim ve sizin sözlerimizi ve işlerimizi ve zâhirlerimizi ve bâtınlarımızı ve ibâdetlerimizi ve i’tikâdlarımızı, o yüce Peygambere “sallallahü teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem” uygun yapmakla şereflendirsin! Âmîn yâ Rabbel’âlemîn. Fârisî beyt tercemesi:



Allahdan başka herneye tapınsa, hepsi hiçdir.

Yazıklar olsun ol kimseye ki, bir hiç iledir.

-161-

Hak teâlâdan başka olarak özenilen herşey, ma’bûd olur. Hak teâlâdan başkasına ibâdet etmekden kurtulmak için, Ondan başka hiçbirşeye özenmemek, hiçbirşeyin arkasına düşmemek lâzımdır. Âhıreti, Cennet ni’metlerini istemek de, böyledir. Bunları istemek, her ne kadar sevâb ise de, mukarreblerce günâh sayılır. Âhıretdeki şeyleri istemek böyle olunca, dünyâ işlerine düşkün olmanın neye varacağını anlamalıdır. Çünki dünyâ, Hak teâlânın sevmediği şeylerdir [Harâmlar ve mekrûhlardır]. Dünyâdaki şeyleri yaratdığından beri onlara hiç kıymet vermemişdir. Allahü teâlânın sevmediği şeyleri sevmek, günâhların başıdır. Bunlara düşkün olanlar, arkalarında koşanlar merhametden uzak olur. Hadîs-i şerîfde, (Dünyâ mel’ûndur ve dünyâda olan şeylerden Allah için yapılmıyanlar mel’ûndur) buyuruldu. Allahü teâlâ, hepimizi dünyânın ve dünyâda olanların şerrinden, zararlarından korusun. Sevgili Peygamberi ve geçmişlerin, geleceklerin efendisi Muhammed aleyhisselâmın hurmetine düâmızı kabûl buyursun! Vesselâm, vel-ikrâm.


111

YÜZONBİRİNCİ MEKTÛB


 Bu mektûb, şeyh Hamîd-i Sünbülîye yazılmışdır. Tevhîd, kalbi Allahü teâlâdan başka şeylerden kurtarmak olduğunu bildirmekdedir:

Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdiği kullarına selâmet olsun! (Tevhîd) kalbi Allahü teâlâdan başka şeylere bağlanmakdan kurtarmak demekdir. Kalbi mâ-sivâya çok az bile olsa, bir bağlılığı bulunan kimse, tevhîd sâhibi olamaz. [(Mâ-sivâ), Allahü teâlâdan başka şeylerin hepsi demekdir.] Bu ni’meti elde etmeden önce, vâhid, birdir demek ve vâhid bilmek, huzûr sâhiblerine göre boş lâf olur. Evet, îmân etmiş olmak için, vâhid demek ve vâhid bilmek lâzımdır. Fekat bu, Allahü teâlâdan başka tapınacak hiçbirşey yokdur, demekdir. Allahü teâlâdan başka hiçbirşey var değildir demekle, onun arasındaki başkalık meydândadır. Tasdîk, îmân, ilmle olur. Vicdânla anlamak ise bir hâldir. Bu hâle kavuşmadan önce, bunun üzerinde konuşmak doğru olmaz. Büyükler arasında, bu hâlden söz edenler, şu ikisinden biridirler: Yâ kendilerini hâl kaplıyarak örtülmüşlerdir. Bunun için, sorguya çekilmez, suçlanmazlar. Yâhud, hâllerini başkalarına örnek olmak için bildirmişlerdir. Böylece, başkaları, kendi hâllerini, bu büyüklerin hâlleri ile ölçerek, doğru olup olmadıklarını anlasınlar. Bu ikisinden başka sebeble, hâlini, sırrını açıklamak yasakdır. Hak teâlâ, o büyüklerin hâllerinden az birşey, biz yabancılara da ihsân eylesin! Muhammed Mustafânın sünnet-i seniyyesine [ya’nî ahkâm-ı islâmiyyeye] yapışmakla şereflendirsin “alâ masdarihessalâtü vesselâmü vettehıyye”! Sevgili Peygamberi “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ve Onun Âli “radıyallahü teâlâ aleyhim ecma’în” hurmetleri için bu düâmızı kabûl buyursun! Âmîn! Ayrıca başınızı ağrıtayım ki, bu düâcınızın mektûbunu getiren, meyân şeyh Abdülfettâh hâfız, olgun bir kimsedir. Bir insan evlâdıdır. Bakacağı kimseleri çokdur. Kızlar babasıdır. Geçim darlığından dolayı ihsân sâhiblerine baş vurmakdadır. Beklediğine kavuşacağını umarım. Başınızı dahâ çok ağrıtmakdan çekindim.



-162-

Yüklə 3,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   45   46   47   48   49   50   51   52   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin