Lobiya (Fr) : Fasulye
Leğras etmek: Su, yağ, sirke gibi akışkan maddelerin bozulma, kokuşma gibi sebeplerle katılaşarak yapışkan ve tiksindirici bir hal alması
Ladaris etmek: Acıdan bağırmak, çağırmak
Layinga: Salıncak
Livoris olmak: Aceleden, korkudan öteye beriye koşmak, ayakları birbirine dolaşmak
Luluzma olmak : Islanmak, suya doymak
Lob olmak: Adamakıllı ıslanmak, yağmurdan sırılsıklam olmak
Lister: Kap şeklinde, sapsız süzgeç
Labara: Kalçasını aşırı ve kaba şekilde sallayarak yürüyen insan
Livoris olmak: Temebellik etmek
Leya: Doğuştan insanın vücudunda olan siyah veya kırmızı doğum lekesi
Lubega: Sobanın ateşini harlandırmak için içine üfürülen uzun ince demir sopa
Laluga: Aklı kıt, saf kişi
Likmen: Teneke veya sacdan yapılan, dört köşe, içerisinde gaz yağı ve fitil bulunan küçük fener
Limici: Papaz eriğine benzer ekşi yeşil erik
Lişer: İki avuçluk bir ölçü birimi
Levri: Yanmakta olan odun ve onun közlü baş kısmı. Eskiden komşular sobayı yakmak için bu şekilde birbirinden köz alırlardı
Lastara: Forotiko bezi dokuma sırasında çahra vasıtasıyla kalama sarılan 10 kalamlık kendir ipinin konduğu alet
Landara : Avare
Labara : Ciddi olmayan, döneklik edebilen kişi
Longoz : Kaba herif
Lübega : Tahta su tabancası
Luzma: Baştan ayağa iliklerine kadar ıslanmak
M
Manaç: İneği yemliğe bağlamak için kullanılan ip
Malez : Mısır unundan yapılan tava yemeği
Manca : Kazan yemekleri veya çorba
Mihina: Devamlı burnu akan sümüklü çocuk
Milos etmek: Tahılın iyi kurumamış olması dolayısıyla değirmende iyi öğütülememesi ve iri taneli çıkması 2. Değirmenin rutubet, kıran eksikliği vb. sebeplerle iyi öğütememesi, durması
Miyanci: Orta, ara (farsça). Damat adayına gelin, gelin adayına damat bulan kişi, çöpçatan
Mezere: Daha çok uzak yerdeki tarlaların kıyısına yağmur yağdığında içine sığınmak ve toplanan mahsulü veya kesilen otu geçici olarak içinde saklamak için yapılan derme çatma kulubemsi yer
Madiga: Ebe olan oyuncu içinde buşunduğu yuvarlak çizili alan içinden 30'cm lik küçük bir sopayı sırası gelen oyuncuya havadan atar. Oyuncu da elindeki 1'm lik bir çubuk ile gelen sopaya havadayken hızlıca vurup mümkün olduğunca uzağa fırlatır. Ebe, sopanın peşinden giderken oyuncularda hep beraber koşup ellerindeki sopalarla ebenin çizili alanını kazmaya çalışırlar. Ebe ise hızlıca geri dönerek elindeki sopayı çizili alanını boş gördüğü oyuncunun yerine bırakır. Bu sefer ebelik karşı oyuncuya geçer.
Moma: Mama. Ekmek
Mucuk: Beceriksiz
Mahlas etme: Halsizlenme
Mamulis etme: İsteksiz ve iştahsızca yemek veya yer gibi yapmak
Melenk: Verimsiz arazi
Maaga: Çocuk dilinde inek. İneğin çıkardığı ses “ma” ile şefkat ve sevgi belirten son ek “ga” nın birleşmesinden oluşmuştur.
Midar: Dokumacılıkta alt ve üst ipleri ayırmak için kullanılan alet
Milliyetçi: Akraba ya da hemşehrilerine düşkün kişi
Mimit: Sivilce, ince uretamin
Makasluk: çayın makasa gelecek kadar yeşermesi
Mamuç gelmek: Ölçüde eşit, denk gelmek. Özellikle misket oyunlarında oyuna başlamak için başlangıç çizgisine atılan misketlerin aynı hizada gelmesi
Mamuris etmek: Ağzını yayarak yemek yemek
Mihla burun: Ezik ve düz burunlu
Madafit: Çay, fındık gibi fidanlı bitkileri fidelemek
Mungarabis: İnek bağırtısı
Murmulizma: Mırıltı şeklinde karşılıklı konuşma
Mirmiga: Karınca
Momol: Meyve kurdu
Mamula: Diken gövdesinde boncuk büyüklüğünde salkım halinde asılı bir tür meyve.
Maruşka: Çok yaşlı kadın
Munzur: Dudak
Munzur asmak/etmek: Surat asmak, surat yapmak
Muni: Kadın cinsel organı
Mirmigas etmek: Ayağın veya elin uyuşması, karıncalanması
Misilim: Örnek gösterilecek kadar güzel insan ve nesne. Örnek: O misilim adami birakti da gitti. Misilim eteği mafetti
Matruga: Mıtraka (Ar). Küçük balyoz, demir çekici
Meseleko: Ahşap evlerin çatısını sağlam tutmak için duvardan duvara uzatılan kalın ağaç kalas
Mandaros etmek: Sarmaşıklı sebze bitkilerinin sarmaşık uçlarının verimsizlikten dolayı kıvrılması ve uzamaması
Mübayaa (Ar): Satın-alım. Köylerde bulunan çayevlerinde eksper kontrolünde çayın alınması
Müstahsil (Ar): çay üreticisi
Mazudal: Hayvanların pek tercih etmediği kenarları tırtıklı bir ot türü, eğrelti otu
Murç: Taş kırmaya yarayan yayvan büyük çivi
Menkrel: Vahşi suratlı, kötü insan
Miran : Yaylalarda ve mezrada yazın kullanılan ahşap yığma tek katlı ev
Mudara (ar): İdare’den. Minnet etmek
Murmuris etmek : Fiskos etmek
Miroliya: 1. Hmasiyle yapılan bir tür yemek 2 İçyağ, taze soğan ve prasa ile yapılan mısır ekmeği
Megadir (Ar): Kadir, değer bilmek
Mezene etmek (Ar): Mazenne. Şüphelenmek
Makoş: Kilim dokumada mekik
Mahura: Bir tür fındık
Mimil: Ufak tefek
Mustarevliya: Üzüm sıkılırken çıkan şırasından yapılan bir tür yemek
Mizmici: Çok titiz kişi
Megereme/meğereme/meğersem: Meğer, sanki
Migab (Ar): Muk῾ab. Metre küp. Örnek: iki mikab çakıl
Menşur: Meşhur
-meli: zaman zarflarının sonuna gelip Türkçedeki “leyin” manasını verir. örnek: ovlemeli, kindimeli, gecemeli
Meeşur: Meşhur
Muh: Mıh
Mizğıç: Cimri, mızıkçı
Mumkin: Bir işin aşırı ısrar ve uğraşıya rağmen gerçekleşmemesi. Örnek: Bi mumkin gelmedi. Bir mümkin anlamadum ne dedi.
Mucurum: Sakat, beceriksiz, sakar
Meremet etmek: Merhamet etmek
Miksiya: Sümük
Marazi almak: Delirircesine kızmak, çılgına dönmek. Örnek: Gene aldi’a marazi
Maroslamak: Özellikle bitkiler için sıcaktan büzüşmek, sıcak etkisiyle kendinden geçmek, solmak, cansızlaşmak
Mazğalaş: Cevizin yeşil kabuklu kısmı
Mağnat: Muannid (Ar). Korkak, zayıf karakterli, inatçı, pimpirikli ve evhamlı kişi
Memediga kuşi: Serçeye benzer renkli bir kuş
Muhabbetli olmak: Birisiyle çok samimi olmak, aranın iyi olması
Merak vermek: Merak etmek, aşırı ilgisini çekmek, bir şeyi garip, acayip bulmak. Örnek: Çok merak verdi bağa, bakacuğum neydi
Mamaç: Şişman
Manaç: İneğin boğazına geçirilerek ahıra bağlanan kendir ip
Mengrel: Kötü, edepsiz insan
Mudaleps: Bebeğin emeklemesi
Makoç: Forodigo tezgahının bir parçası
Moziga: Gebe olmayan ve sağılmaya devam eden inek
Miroliya: İçyağ, taze soğan ve prasa karıştırılarak yapılan mısır ekmeği
Mumuda: Beceriksiz
Marugas: Hayvanın geviş getirmesi
Mudara etmek (ar): Birine minnet etmek
N
Nemnaga: Çocuk dilinde yemek, mama
Natomermer: Zeki olmayan, kafasız
Nusga: Muska
Nazara: İneğe söylenen sevgi, şefkat ifadesi
Nedu: Ne oldu?
Nağnaga: Yavaş, üşenik iş yapan
Ne iş oldi bağa: “Mahvoldum, başıma ne iş geldi” manasında endişe ve üzüntü bildiren bir deyim.
Neluk, niyun: Niçin, neden
Nanuris etmek: 1. Üşenmek, üşenik hareket etmek. 2. Ninni etmek
Na: “Al, işte, burada” manasında. Örnek: Kalemi mi araysun?. Na na buyadu.
Neluktur: “Nasıl oldu, ne oldu, niçin öyle oldu” manasında bir soru edatı
Nezetli: Lezzetli
Ne halun var: Halin keyfin nasıl?
Ne hallan: Ne zorlukla, ne şartlarda
Nemune: Numune
Nunuga: Uyuşuk
Ne yana: Hangi tarafa, nereye
Ne zorun var: Ne oldu da, ne sebeple manasında. Örnek: Ne zorun variydi da vurdun’a
Nemazbaşi: Kuran’ın son cüzünde Fil suresinden Nas suresine kadar olan ve namaz sureleri olarak adlandırılan sureler
O
Oflan: Raf
Obi: Öbür. Örnek: Obi taraf. Obi gerisi
Ordi: Örtü. Evin çatısı
Ocakbara: Ocakbaşı, evin ateşlik kısmındaki oturma yeri
Olar: Onlar, giller anlamında bir son ek. Annem-olar. Teyzem-olar.
Oksobis: Yaramaz
Oleluklen: Öylelikle, öyle olmasına rağmen
Oynicak: Oyuncak
Oturakli: Oturmasını kalkmasını bilen, ağırbaşlı
Oğramak: Uğramak
Ofuruk: Üfürük
Oğ/Oğune/oğunden: Önceden, önden
Oğ vermek: Ön vermek, birini öne çıkarmak, yolunu açmak
Ole: Öyle. Örnek: Habuni bi daha yaparsan doğerum seni. Yapamazsun. Ole mi yaparum. (Öyle yaparım ki)
Orak ayi: Temmuz ayı
Oğure gelmek: Öküzlerin kızışması ve çiftleşme zamanının gelmesi
Oğortlamak: Dağınık bir yeri veya nesneyi toplamak, düzene koymak
Ogi: O ki, madem ki, ne zamanki manalarında. Örnek: Ogi gelmiycesun niye demedun. Ogi seferberluk çikti, hep askere gittile.
Ondan sıkındi etma: Onu sıkıntı etme, kafana takma
Orginmek: Ürkmek, korkmak
Ossaydi: Daha olsaydı manasında. Örnek: Yemeği hep yedi mi?. Ooo daha ossaydi.
Oysam: Oysa, oysa ki
Oleluklen: Öyle, o şekilde
Ovle: Öğle
Oni arama: “Onu hiç sorma” manasında. Örnek: Yoli mi sorayisun. Oni arama, belediye ole bi yol yapti ki.
Odur komak: Oturtmak
Ordesi: Ertesi gün, pazarordesi
Olmak: Muhatabın dediğinin anlaşıldığını ifade eden tasdik ünlemi. Örnek: Haa, ole oldi. (öyleyse tamam veya şimdi anlaşıldı)
Ora/sı: Bu işaret sıfatı, kendinden önceki kelimeyle birleşerek başındaki “o” harfi düşer ve “i,ı” ye dönüşür. Örnek: Boşkaldira (boş kaldı ora/sı)
Odurkomak: Oturtrmak
Orakluk: Otun orakla kesilecek kadar büyümesi
Oni de da de: Muhatabın sözünü onay, doğrulama manasında söylenir “haklısın” demektir. Çoğunlukla üzüntü verici ve olmaması istenen bir durum söz konusu olduğunda kullanılır. Örnek: Keşke oraya hiç gitmeseydi – oni de da de
Oynamak: az ve değersiz görmek. Örnek: sen bu kadar funduklen oynay misun?
Ofuruk: Üfürük. Kendirin içi oyularak veya demirden yapılan 1 metre uzunluğunda, ateşe üflemeye yarayan içi delik alet
Oksobis: Yaramaz çocuk. Görgüsüz, huysuz, yabani tabiatlı insan
P
Peşko: Saç soba
Paluze: Su, şeker, nişasta, pekmez ve tereyağıyla yapılan bir tatlı. Tencereye nişasta, şeker ve su konularak koyu muhallebi kıvamına gelene kadar pişirilir. Kaselere konur. Üzerine isterseniz pekmez yahut kızdırılmış tereyağınla sıcak olarak servis yapılır
Pines: Kümes
Puli: Yavru 2. Bazı sebzelerin küçük hali,3. Göz bebeği
Pehil: Cimri, aç gözlü
Pubidis olmak: Ahlanıp vahlanmak
Pasal: Hayvanları bağlamak için yere çakılan kazık. 2. Odun yarmayı kolaylaştırmak için yarığın arasına sıkıştırılan veya el hızarı çekilirken sıkışma durumunda araya konulan ucu sivri odun parçası
Pasa: Sürekli, devamlı, hep. Örnek: Pasa yemeğun suyindan kodi
Peygamber ogizi: Siyah, parlak iri kabuklu bir böcek
Peleveris: Kaba, çirkin
Pasarina: Ağacı kaldırıp yuvarlamak için altına sokulan kaldıraç ağaç
Pisa: Cam sakızı
Paronim: Lakap
Pazarisa: Kuru fasülye, soğan, tereyağı, salça ve bulgurla yapılan bir yemek
Panfi: İneklerin yemlendiği yer
Purdul: Elbise ve kumaş eskisi
Pikro (yun): Acı, kekremsi tat
Payina gitmek: Peşinden gitmek, takip etmek.
Pandol: Pantolon
Peşine bayılmak: Birisini çok sevmek.
Peke: Gündüzleri oturmaya geceleri yatmaya yarayan tahta sedir.
Paklamak: Allah paklasun seni
Padşaha fetva vermek: her şeyi bilmek, her şeyden haberdar olmak ( daha çok zeki ve konuşkan çocuklar için kullanılır)
Peşine kaçmak: Kızın erkeğe kaçması
Pistas: Kuru ve ham meyvanın boğaza tıkanması
Planya: Uzun marangoz rendesi
Parkmak: Bırakmak
Pistas olmak: Ekmeğin boğaza tıkanması
Paruks: Bir aletin düzeltilmesi, tamir edilmesi, küçük bir bakımdan geçirilmesi. Mesela bir kazmanın körelen ağzının bileylenmesi işlemi
Podosi: Fare ve haşerat tırmanıp içerdeki ürünü yemesin diye seranderin direklerinin üst kısmına yerleştirilen ters elek şeklinde düzenek
Palavaris (etmek): İple yük taşıyan kişi, yükünü sıktıktan sonra elindeki ip uçlarını omzundan geçen ipe omuz altında birkaç defa dolamak.
Pubuga: Çıtkırıldım, nanemolla
Purbutli: Yüzeyi kabarcıklı, tırtıklı olan nesne
Panefor: Sırta, omuza alınan yükün deriyi ezmemesi ve rahat taşımayı sağlaması için kullanılan eski paçavra elbise
Pali: İskemlenin ayaklarını birbirine kenetleyen çubukların adı
Pupuga: Çıtkırıldım, çekingen, beceriksiz kişi
Padadiga: Havale hastalığı
Panosamli: Ot veya yaprak sepetinin iyice doldurulup bastırıldıktan sonra yükün en üstünün kubbe şeklinde yapılması
Patoma: Ahşap evlerde kalın döşeme tahtası
Patulas etmek: Karın lapa lapa yağması
Parahom: Yeni toprak üstüne çıkan kabak fidelerinin etraf toprağının ve gübresinin düzenlenmesi
Pezohra: Lakap
Pancar sirkelisi: Pancardan yapılan tatlı bir tür yemek. Pancar kökü önce iyice suyla temizlenir, ve suyun içinde pişirilir. Sonra şeker, sirke, sarımsak ve biraz tuz karıştırılarak yenir.
Pilastera: İnekten sağılıp biriktirilen sütün üstündeki kaymağın alınıp altında kalan sütten yapılan bir peynir türü
R
Rahruga: Kırık dökük, külüstür şey, alet
Rilas etmek: Sıcaktan terlemek, yapış yapış olmak
Rezali-ga: Sümük-lü
Rahnafol: Örümcek ağı
Roke: el dokuma tezgahının bir parçası. Mısırın kurutulup tavana asılı hali.
Rakan: Yokuş
Rahna: Örümcek
Rosaga: Dere kurbağası
Rahti: Çit
R/yozgar: Rüzgar
Rahatluklan tükenmek: Bir dua ve temenni cümlesi. Rahat ve mutlu yaşayıp ölmek
Roge: Mısır koçanı
Rogobol: Dokuma tezgahının bir aksamı
Reza: Bir şeyin yosun bağlaması, sararması
Reni: Uzun boylu kişi. Örnek: Reniden aşağı adamsun
Rofiya: Bebeğin doğum sonrasında başının ön kısmında oluşan geçici pütürcüklük
Rimis etmek: Peynirin ekşimesi, bozulması
Rogoster: El veya otomatik dokuma tezgâhlarında atkı veya argaç denilen ve enine olan iplikleri, uzunlamasına olan arışların arasından geçirmeye yarayan masuralı araç
S
Salut: Bir tür ot
Sav sav etmek: Savmak, uzaklaştırmak
Sehil: Dilenci
Saza: Bir tür ot
Soyinmak: Sönmek
Sual vermek: Cevap vermek; hesap vermek. Örnek: kebure nasi sual vereceğuk?
Subara: Elif cüzü
Sütlaç: Kara haber. Düğünlerde en son yemek olarak geldiğinden bundan sonra başka bir yemek gelmyecek anlamında bu tabir kullanılırdı.
Sinağuş: Deneme, sınama
Sevilur kemuğu olmak: Cana yakın, sevilen bir yanı bulunmak
Sumuç: Baş parmak ile işaret parmağı gergin halde iken aralarındaki uzaklık
Sihleka: Zayıf, cılız
Sari maraz: sara hastalığı
Saysana: Dini ve geleneksel törenlerde dağıtılan hediye kumanya
Sığna: Yara izi
Seeb: sebep
Sığran: Isırgan
Sevinmiş: “Hayırlı, uğurlu olsun” dua ifadelerini tamamlamak için söylenen ve “sevinç, neşe içinde…” manasına gelen kalıp söz. Örnek: Sevinmiş bayramlar/günler göresun. Sevinmiş odurun
Sadde: Sadece
Say: Sahi. Örnek: Sayi dersun çecuk
Sinor taşi: Sınır taşı. Komşu arazileri birbirinden ayırmaya yarayan işaret taşı
Sarmak: Sevmek, hoşlanmak. Bu oyun çok sardi bağa
Sebediga: Küçük sepet
Selbab: bir armut çeşidi
Sus: Nerdeee manasında bir ünlem. Örnek.Adamdan bi ra para istesek veru mi?- Sus!
Sifte: Siftah, başta, önce
Surmiga: Bir tür ot
Suruşmak: Oyalanmak, tembellik yapmak, eğlenmek
Saklamak: İnek, öküz beslemek, bakmak
Sinir tepemden aşiruyi: Aşırı sinir halinde söylenen “Sinir tepemden çıkıyor” manasında bir ifade
Soyutmak: Söndürmek
Seflen: Arapça “sehiv” kelimesinden, bir şeyi yanlışlıkla, istemeyerek yapmak
Sardum oğa çubuği/dayaği: “Verdim ona dayağı” manasında iyice dövmek
Sufat-suz: Suratsız, yüzsüz, arsız
Sımarlamak: Ismarlamak
Seren: İskemlenin bağlantı çubuğu ve mısırların asıldığı uzun çubuk
Sükut durmak: Sessiz olmak, ses çıkarmamak
Sorsan: Güya, sözde, sözüm ona manasında. Örnek: Hiç bi şe yaptuğu yok. Sorsan bu geminun kaptanidu
Sayim: Sanki
Sevinmiş günler göresun: Sevinmiş günlere kalasun. sevinç, neşe, gönül huzuru içinde yaşayasın, manasında dua ve iyi dilek ifadesi
Soğun: Bari, hiç olmazsa
Sabaha çikmayasun: Sabahı bulmayasın, manasında beddua
Savah: Salak
Sihmanca: Buğdaydan yapılan bir yemek çeşidi
Sıh: Sık
Safi: Sırf, sadece, tamamen. Örnek: Kabun ici safi becuk doliydi
Sirim: Sırım’dan. Birbirine bitişik olan dar, uzun tarlalardan herbiri
Siğirlari yapmak: İneğin günlük yemleme ve sağım işlemini yapmak.
Surmiga: Yabani patates
Sakonar: Değirmende mısırın ilk döküldüğü üçgen ahşap düzenek
Savraliga: Kirli, pis, pasaklı insan
Seg/hulluk: Ağır nemden ötürü havanın boğucu olması
Sorah (fars): Dağ yamacından aşağıya doğru inen yarık, boşluk. Omuzda taşınamayacak ağaç tomruklar daha pratik olsun diye bu boşluktan aşağı yuvarlanırdı
Sumuç: Bir karışlık uzunluk ölçüsü
Salmi: Örülen forotiko bezinin sarıldığı ve değnekle çevrilip sıkıştırılan tezgah aksamı
Saraba yatmak, kesmek: Bir ev veya yerdeki insanların hastalıktan muzdarip olması, yatak yorgan yatması. Örnek: Evun külfedi hastaluktan saraba kesti
Sebetluk: İneğim işkembesinin olduğu karın kısmı
Ş
Şoldoho: Dağınık, pespaye adam
Şaşaf: Çarşaf
Şarba: Echarpe (Fra), scarf (ing), şarf (rusça). Eşarp. Başörtüsü
Şafliz: Salya şeklinde tükürük
Şalvar: Belin demire geçti bağlantı yeri
Şalega: Çocuk önlüğü
Şaravaz: Üzerinde ezilerek üzüm suyunun çıkarıldığı tahta düzenek
Şina: Kolay çözülecek şekilde bağlanmış düğüm
Şivril asmak: Küsmek
Şuruzma: Islık
Şart/um olsun: Bir şeyi yapmaya yemin etme, şart etme ifadesi. Örnek: Şardum olsun döğecuğum seni
Şiftil: Dudağı çıkık ve çirkin olmak
Şaf: Kulakları büyük olmak
Şilir/z: Dayak veya yaralanmadan ötürü vücutta oluşan iz ve kabarmalar
Şiliz kalkmak: Bir nesneyle vurulan yerin kabarması
Şi etmek: Çocuğu işemeye teşvik için veya sümkürmesini kolaylaştırmak için denir
Şuftulis etmek: Bir işi gelişigüzel yapmak
Şurdalis etmek: Kıçının üzerinde kaymak
Şodis etmek: Fışkırmak, tazyikli akmak. Örnek: Burnindan kan şodis etti.
Şurdariya: Dağ yamacından aşağıya doğru inen dik yarık alan (kesilen ağaç tomrukları buradan kaydırılarak taşınırdı)
Şeytan yesun seni: Bir tür beddua
Şildak: Oynak, hareketli kişi
Şuruks: Islık
Şela: Ağız suyu, çocuğun salyası
Şelasini kesmek: Çocuğun akan salyasını durdurmak için yapılan ilaç; çocuk akarsuyun altına getirilir, tükürmesi istenir, tükürükle birlikte akarsuyu ilaç yapmasını bilen bir kadın makasla keser, bu sırada ilacı yapan kadına orada bulunanlar birkaç defa “kimun şelasini kesiysun?” diye sorar, o da çocuğun adını zikrederek “Huseynun şelasini kesiyrum” diye cevaplar
Şoromil: Mısır öğütmeye yarayan el değirmeni
Şinatza: Yaprakları ovulduğunda köpüren bir tür otsu bitki. Bu bitki dövülerek kına olarak da kullanılır
T
Tağra: Ufak balta
Temreğu: Bir tür egzama
Tepinas olmak: Huzursuz olmak. Olduğu yerde tepinmek
Tezdırmek: Ürkütüp kaçırmak
Taraluk: Fındık ocağındaki yaşlı, verimsiz ve fazlalık fidelerin tara ile kesilmesini gerektirecek şekilde aşırı büyümesi
Trişkel: Üç ayaklı sofra altlığı
Tezlemek: Acele etmek
Teşke: Keşke
Tohdaşmak: Birbirine alışmak, sevgi beslemek
Temes: İskelet, kaburgalar. 2. Sepet yapımından kullanılan fındık kabuğundan mamul örgü malzemesi
Toprak çekmek: Toprak üzerinde yatan kişiye toğrağın soğukluğunun sinmesi
Tzamat: Dürülmüş bir kucak ot
Titrom: Nazar ve göze karşı kömür ve su ile yapılan kocakarı ilacı. Yüksekçe bir ateş yakılır. Ateşin üzerine çeşitli dualar okunur. Bu ateşten kömür alınarak içi su dolu bir kaba konur. Bu arada evden birisi dışarı çıkar ve “Aşe hala ne yapaysun” diye sorar, titromu yapan da “titrom yapayrum” der. Bunun üzerine dışardaki de “patlasun, çatlasun” diye cevap verir. Bu kömürün suyu ara ara nazar olan kişi tarafından içilir. Sonra da bu bu kömür dolu bu kap üç yol ağzına dökülür.
Tufanis etmek: Pis, iğrenç kokmak
Tebes kubas: Tepe taklak, ters yüz olmak
Tezbiş: Tesbih
Tarnaks etmek: Ani korku karşısında titreme
Tenimas: Ot ve benzeri yükün kademe kadem bir yere biriktirilip en sonunda varacağı yere taşınması işi
Tink: Tahıl veya çayı dövüp toz haline getirmeye yarar düzenek, dibek
Tebera: Gözleri şaşı olmak
Tumbi: Tümsek
Tumbulis: Kafa üstü takla atmak, tepe taklak gitmek
Teşki: Keşke
Tokluk: Bolluk, bereket; babamun/anamun tokluklari: babanın/annenin yapıp geriye bıraktığı şeylerin dikip yetiştirdiği meyvelerin bolluk ve bereketinin devam ettiğini ifade için kullanılan bir deyim
Tohumluk: Sonraki seneye tohumunun kullanılması için ayrılmış hıyar
Tükan armudi: Bir armut çeşidi
Tuksi tuksi: Köpeği birine saldırmaya teşvik için seslenme
Tuksilamak: Köpeği hayvanın veya insanın üzerine saldırtmak
Tükkanculuk yapmak: Bakkal işletmek
Teğluge: Tehlike
Tarlalari etmek: Mısır tarlasının hasadının yapılması
Tendiris: Sabahın erken saatlerindeki temiz ve sakin hava
Tarlayi yapmak: hasada hazır hale getirmek. Mesela mısırı ve fasulyeyi dikmek.
Tutmak: Bir şeyin hiç dayanmadan bitivermesi. Bi kıyli baklava yaptum, hiç tutmadi
Tayak: Dayanak. destek. Bir şeyin devrilmemesi için ona destek olrak kullanılan odun, tahta
Tabah: İneğin ayaklarının yara olmasıyla baş gösteren bir tür hastalık
Tenimas etmek: Gidip gelmek
Tohli: Koyunun gelişmemişi
Taheya: Eski, uygunsuz, kırık dökük
Tuksilamak: Köpeği “tuksi tuksi” diyerek bir nesne üzerine saldırtmak
Tak: Dek, -e değin, -e kadar. Örnek: Tak buldum oni, canum çıkti
Tirnuk: Alıngan
Temam etmek: Ölmek. Bir şeyi, bir işi sonlandırmak, bitirmek
Teza: Kene
Topal tavuk oyunu: Bu oyunda ebe topal tavuk olur. Ebe, tek ayaküstünde zıplayarak diğer oyuncuları yakalamaya çalışır. Ebenin yorulunca dinlenebileceği bir yeri vardır. Ebe dinlenince kaleden tekrar çıkar ve oyuncuları yakalamaya çalışır. Kimi yakalarsa ebe bu defa o olur. Kaçan arkadaşlar da bu sırada ebeye vurarak onu kızdırmaya çalışır
Tomar: Hep beraber, topluca
Tomar bazar: Hep beraber
Toprak yiyen: Daha çok çocuklara kızgınlık anında söylenen beddua anlamına da gelebilecek bir ifade.
Ted: Olumsuz durumlarda “sakın ha dokunma, elleme, konuşma” anlamında çocuğa söylenen tehtid, uyarı sözü. 2. Kendisine atfedilen bir söz veya olayın doğru olmadığına itiraz manasında söylenen ünlem ifadesi. Örnek: Ted, ben ole bi şe demedum
Tanişukluk vermek: birinin selamı referans ilegitmek
Tabeç: Bacakları eğri, çarpık kişi
Tuzlu bağlam: Egzama
Takatuka: Tarlada ekinleri kuş ve yabani hayvanlardan korumak için rüzgarda dönüp ses çıkaran kurulu tahta düzenek
Temro – çim ilacı: Bu ilaç daha çok su toplayıp sonra kuruyarak yerinde iz bırakan yaralar için kullanılır. Eğer bu kalan yara izi genişse dişi yara demektir ve bunun çevrelemesini erkek yapar, iz az ise erkek demektir, bunu da bayan yapar. Kimi ateşte ısıtılmış odunla, kimi iğne ile her keresinde “Em ebremû emren fe innâ mumbrimûn” (Yoksa işin gerçeği hakkında kararı onlar mı verecekler? Hayır asıl karar verici biziz. Zuhruf/79. ayet) ayetini okuyarak yedi defa yaranın etrafını döner.
Toli: Çocuk oyunlarında çizilen daire, kazılan çukur
Timla: İlaçlık, az bulunan şeyler için denir
Temon: Dümen
Terden bi su olmak: Abartılı bir deyim olarak aşırı terden suya dönmek manasında
Tavli: Semiz, kilolu, şişman anlamında
Toprak paklasun seni: “Tez geberesin” anlamında bir beddua cümlesi
Tabah: Öksürükle dışa vuran insan ve hayvan hastalığı
Tuz okutmak: Nazara gelen veya süt vermeyen sığırlar için tuza okuyup üfleyip hayvana yedirmek
Tatli ansirsun: Kişinin bir sevdiğinin, arkadaşının arkasından iyi konuştuktan sonra başına bir şey gelmemesi temennisiyle kullanılan ifade
Tsermi: Eski bebek beşiklerinin üst kısmında bir ucundan öbür ucuna uzanan işlemeli yuvarlak kısım
Tuzli bağlam: Vücudun daha çok hassas ve yumuşak yerlerinden çıkan bir tür mayasıl
Teşik:Yün eğirmeye yarayan bir tür çubuk
Dostları ilə paylaş: |