Menloz (ballica) KÖYÜ SÖZLÜK Çalişmasi



Yüklə 391,18 Kb.
səhifə1/5
tarix24.10.2017
ölçüsü391,18 Kb.
#12266
  1   2   3   4   5

MENLOZ (BALLICA) KÖYÜ SÖZLÜK ÇALIŞMASI
Böyle bir sözlük çalışması yapmamızdaki öncelikli amaç, gittikçe kaybolmaya yüz tutan yöremize has söz dağarcığının unutulmuş olanlarını yeniden ortaya çıkarmak ve varolanları da muhafaza etmektir. Okuma yazma oranının artması yanında televizyon ve gazeteklerin dağ köylerine kadar nüfuz etmesi, Türkçenin mahalli kelime hazinelerini ve şivelerini giderek daha fazla etkiliyor, törpülüyor. Şimdi yaşları 40-50 civarında olan nesil, önümüzdeki çeyrek yüzyıl içinde bu dünyadan el etek çektiklerine sadece kendilerini değil birçok mahalli kelime ve deyimi de belki unutulmak üzere yanlarında alıp götüreceklerdir.

Köyümüzün sözcük dağarcığı; büyük çoğunluğu Türkçe olmakla beraber İngilizce, Rusça, Farsça, Arapça, Eski Yunanca ve Rumca kelimelerden oluşmaktadır. Türkçe kelimler ise ya harf ve hece değişimleri veya çıkarma ve eklemelerle mahalli şivemize uyarlanmıştır. Özellikle Rumca bir kökten türeyen fiiller, mahalli şivemize geçerken Türkçe “etmek” yardımcı fiiliyle beraber kullanılmaktadır. Örnek: Bacariş etmek.    


Rica ve Uyarı

Bu çalışma öncelikle bir sözlük denemesi olup sizlerin katkı ve düzeltmeleriyle son şeklini alacaktır. Bu çerçevede yazılışı veya anlamının yanlış/eksik olduğunu düşündüğünüz kelimeleri düzeltebilir ve eklemeler yapabilirsiniz. Bu ekleme ve düzeltmeleri fersatballi@yahoo.com adresine gönderebilirsiniz.


Teşekkür

Bu sözlük çalışmasında kendilerinden büyük destek aldığım babam rahmetli Hasan Ballı’yı bir kez daha rahmetle anıyor, ayrıca Yılmaz Keleş ve Hamza Yavuz’a teşekkür ediyorum.


Kaynakça

İsmail Kara, Rize-Güneyce Sözlüğü

Özhan Öztürk, Karadeniz Ansiklopedik Sözlük
Kısaltmalar:

Yun: Yunanca

Rus: Rusça

İt: İtalyanca

Ar: Arapça

Fars: Farsça

İng: İngilizce

H: Gırtlaktan çıkan boğumlu “h” harfi. Örnek: rahna, hapsi, hovini almak
Not: Her ne kadar onlar da kendi halk kültürümüzün önemli bir öğesi olsa da argo kelimeleri, küfürlü kelime ve kullanımları sözlüğe almamaya çalıştım. Ayrıca yanlış anlaşılmaya ve alınganlığa sebep olur düşüncesiyle kişi ve aile lakaplarını da sözlük dışında tuttum.

A

A/na: Fiilin sonuna eklenerek “ona” anlamı verir. Örnek: Bu iş zor geluy’na – geluy’a (geliyor ona)

A/ni: Arapçadaki gibi emir kipinde fiilin sonuna gelen “onu” anlamındaki nesne bildiren ek. Örnek: yapm’ani, dem’ani

A/e: Türkçede bulunma hali olan –de eki bizde çoğu kullanımda yönelme hali olan –e,a ekine dönüşür. Örnek: Tarla-ya(da) ne kadar fasula var.

Abdes doğalari: yüz yıkanırken: yuzumi kara çikarma; kollar yıkanırken: defterlerumi sağdan ver, soldan verma; baş meshedilirken: başuma gelecek kaza belalari def eyle; kulaklar meshedilirken: kulaklaruma cehennem zirildisi koma; ayaklar meshedilirken: sirat köprisinden kuş gibi geçur beni

Acimakluk: Acınacak halde, acınası

Adim almak: Çocuk veya hasta adım atmaya başlamak

Afiyeti kesilmek: Ani bir haber veya büyük gürültü dolayısıyla korkmak, beti benzi atmak

Aha/n: Al, buyur, bak manasında

Aleyhi la’ne: Kötü ve istenmeyen bir durum karşısında “Lanet üzerine olsun” manasında Şeytan için adı telaffuz edilmeden söylenir

Altına akmak: Olgunlaşan meyvenin bol miktarda yere düşmesi. örnek: elma yekkün altina akti

Ahtala: Bir mekanın, nesnenin karışık, dağınık ve düzensiz olması durumu. Daha çok da meyve ve sebzeler için söylenir. Örnek: Habu domatesler nedu habole ahtala duruyi.

Ahanadu: “İşte orda” manasında işaret sıfatı

Abanges: Yarım yamalak, baştan savma iş yapmak

Argolahana: Bir ot türü

Abdes: Abdest (abdest duaları: yüz yıkanırken: yuzumi kara çikarma; ollar yıkanırken: defterumi sağdan ver /defterlerumi soldan verma; baş mesh edilirken: başuma gelecek kaza ve belalari def eyle; kulaklar meshedilirken: kulaklaruma cehennem zirildisi koma; ayaklar yıkanırken: sirat köprisinden kuş gibi keçur beni.)

Allah belani kaldursun: Allah belanı vermesin, Allah üzerindeki dert ve belayı def etsin manasında bir temenni sözü

Afacan elumi: Kalp krizi

Allah haluni versun: Allah daima sağlık, sıhhat bereket versin manasında bir dua cümlesi.

Abuhola: Pörsümüş ve yıpranmış lahana yaprağı

Alemira: Ayaklığı olan, beşgen şeklinde ahşap ip sarma düzeneği

Aboğnis etmek: Kolun, bacağın kazaen burkulması

Ağniyo: Ağniyo yemek (yapılışı zahmetli, tekellüflü yemek)

Ağzi çaruk gibi olmak: Ağzının tadı olmamak, dili paslanmak

Afal: Kapıyı içeriden kilitlemeye yarayan ağaç mandal

Afano: İsteksizce, iştahsız

Ağrap: Yabani armut

Ahırbağı: evin en alt ahır katı; bu kat genelde tamamen taştan yapılır, kapısı dışında ahbini atmak için küçük bir penceresi olur

Allah başa etmesun: Başkasının başına gelen kötü ve istenmeyen bir durum, olay veya şahsın kişinin kendi başına gelmemesi için söylenen dilek sözcüğü

Ağromilo: Yabani elma

Allan: Habersiz, aniden

Ayın oyun etmek: Döküp saçmak, altüst etmek, işe yaramaz duruma getirmek, karmakarışık etmek, 2. Dalavere yapmak, aldatmak. 3. Yalan söylemek

Anur: Gurur, kendini beğenme

Apoplis etmek: Giysinin kirli yerini yıkama

Apoklis: İp yumağının ucu bulunamayacak şekilde karışması

Aşlamak: Yırtık çorabın taban kısmını yenileme

Alim: “çay alımı” yerine kısaltılarak kullanılan kelime

Alimevi: Ambar, çayevi. Kesilen çayın fabrikaya götürülmeden önce müstahsil tarafından teslim edildiği ve depolandığı yer

Arkaluğini almak: Arka çıkmak. Birini desteklemek, arkasında olmak

Ayuködi: Çatı aydınlığı vermek için çatı üzerine yapılan üçgen çıkıntı

Ay durmak: Takvimde yeni bir ayın başlaması. Örnek: Çuruğayi ne zaman durdi?

Aboskal: Bir işe sıra tutmak. Bir işte iş payı. Tarla kazılırken veya çay kesilirken henüz işlenmemiş kısım. Yunanca  aposkalin (αποσκαλιν [το]) “başlanılan iş” . Yunanca apo (από) “-den” ön eki ve çapalamak anlamındaki skalizo (σκαλίζω), “ot yolmak, kazmak” veya apo (από) + skali (σκαλι [το]) “adım” kelimelerinin birleşiminden doğmuş olabilir

Ahbin: Hayvan dışkısı gübresi

April (İng): Nisan

April beşi: Miladi takvimle Nisan ayının 14. gününden 18. gününe kadar süren soğuk günlere verilen ad. Söylence: Korkma kışın ayından/kork aprilun beşinden/ okizi ayırur eşinden. April beşi çıkmadan yaz gelmez.

Angona: Zehirsiz kara yılan



Alaf (Ar): Ulufe. Hayvana verilen taze ot

Anevura: Yer faresi

Aragop: Mısırları küçükken seyrekleme işi

Abufayi: Yemek artığı

Amel: Argoda, ishal

Al/dırmak: Değdirmek, dokunmak. Örnek: Çubuk az daha kulağıma aluydi.

Allah’isa: Allah isterse’nin kısa hali. Deme ya, Allah aşkına

Allah akıldan etma/sun: Mantıksızca yapılan şey veya söylenen söz üzerine muhataba söylenir.

Allah işumi kesti: Umutsuz veya olumsuz bir durum karşısında bir çıkış yolu, alternatif olduğunu göstermek için söylenen söz. Örnek: Meğer Allah işumi kesdi, ben da başka bi şe yabarum.

Alimevi/yeri: Çayın fabrikaya gitmeden önce tartılıp biriktirildiği mekan.

Akıl ne iyi şey: Akılsızca ve düşünülmeden yapılan şey için tazir manasında muhataba söylenir.

Agitmek: Alıp gitmek, götürmek. Örnek: Nereye aydiysun çecuğu.

Allah’a salmak: Bir tür yemin. Allah’a havale etmek, Allah’ı şahit göstermek

Acolmak: Acıkmak

Ander kalasun veya ander gaybana kalasun: Geberesin manasında bir beddua

Alt vurdi ust vurdi: Her türlü çareye başvurarak bir şeye bahane bulmaya çalışmak.

Ağza vermek: Birisini ele vermek, ağza düşürmek. Örnek: Niye ağza veruysun beni.

Ağzina mayasil vurmak: Susmamacasına konuşmak, aşırı gevezelik etmek

Ağzi ustine gelmemek: Çok konuşmak, gevezelik etmek

Ağız uydurmak: Bir şahsa veya olaya karşı iki kişinin aralarında söz birliği yapması, beraber hareket etmesi

Ağzi çaruk gibin olmak: Ağzının tadı olmamak, dili paslanmak

Adam küsuradi olmak: Değer verilmemek, ciddiye alınmamak. Adam yerine konmamak. Küsürat Arapça eksiklik, azlık, yetersizlik manasındadır.

Adamsuzluk: Kimi kimsesi olmamak. Tek başına kalmak. Atasözü: Adamsuz adami köpekler da yemedi.

Acab: Acaba

Ardumli/ardurumli: Erken tükenmeyen, bereketli 2. Tasarruflu, arttırmasını bilen insan

Anide: Aniden

Ağustos eruğu: Bir tür mürdüm eriği

Ağzuna kaşuk olmak: Haddine olmak, birine göre olmak. Örnek: O zamanlar İstanbol’a okumak senun ağzuna kaşuk midu?

Aha, ahan-iya: İşte, bak burada, bak gör manasına çoklukla ünlem ifadesi

Akşamluğu olmamak: Erken yatmak, akşamları fazla uykusuz kalamamak

Aldırmak: Hafif uyku çekmek, kestirmek.

Altına vurmak: Bir yerden düşmek

Aynali: Alnı beyaz hayvanlar için bir niteleme

Avara etmek (Fars): İşinden alıkoymak, avare bırakmak

Aldiyan: Altyan. Alttaraf. Aşağı taraftaki komşu

Aluyi bağa: Kafam atıyor, kızıyorum. Örnek: Ole dedimi aluyi bağa bi sinir.

Anağulis etmek: Kusacak gibi olmak, öğürmek. Kafatası kemikleşme sürecini tamamlamadan önce kemiklerin birleşme yerlerinde bulunan yumuşak kıkırdak bölüm

Anasiftesi: Doğan ilk çocuk

Aşena: Aş-hane, mutfak

Aykıri almak: zoru görerek veya kızarak veya hoşa gitmeyen bir durumda bir şeyi veya yeri bırakıp gitmek

Arba çorbası: Arpa ve barbunya ile yapılan bir yemek

Aşlama: Aşılama. Aşılanmış ağaç ve onun meyvesi. Örnek: habu armut aşlama midu?

Analuk: Üvey anne

Aşağa vurmak : İnsanın yukardan düşmesi

Acolmak: Acıkmak

Akıl demek: Fikir vermek, tavsiyede bulunmak

Aklını atlatmak: Çıldırmak, delirmek

Ankmak: Anmak, hatırlamak.

Afkur/afkurma: “Havla” anlamında bir küfür. Örnek: Köpek gibi afkur da dur. 2. “Saçmalama” manasında itiraz bildirir. Örnek: Vuuh ya afkurma ole bi şe mi dedum sağa ben

Afkurmak: Köpeğin havlaması. İnsanlar için hakaret manasında. Örnek: Afkurma köpek gibin

Ansurmak: Birisini anmak, hatırlamak

Andikros: Sıcak su ile soğuk suyun kıvamını ayarlamak

Aşır: Mısırın posası

Aramak: Sorma, deme manasında. Örnek: oni hiç arama

Arkalığuni almak: arkalanmak, birine sahip çıkmak, arkasında olmak.

Anal kudal: Çocuğun aşırı yaramazlık yapması 2. Bir yeri veya bir şeyi karıştırmak, altını üstüne getirmek

Aboblim: Sığırın yalağını karıştırmak

Anuum: insan ve hayvan yavrusuna karşı gösterilen sevgi ifadesi



Aygırılamak : Yan tarafa doğru gitmek

Ar etmek: Kendi veya başkasının yaptığı bir hareketten, durum ve ifadeden utanmak. Örnek: Çok ar ettum oni

Ay kesimi: Eski yıl takvimine göre ayın son iki haftasına denir

Aygıri almak: Kızgınlıkla çekip gitmek, bir yerden uzaklaşmak

Ahıralti: Evin altındaki ekili arazi, çaylık, mısırlık. 2. Argoda, erkek avret yeri. Örnek: Kaydi mi ahıralatlaruna

Ahırbağı: Köy evlerinin bodrum katında hayvanların koyulduğu kapalı bölüm.

Ahirlari etmek: Sabah ve akşam hayvanlarını altını temizleme, sütü alma, yemeğini/suyunu verme vb. işlerini yapmak

Ahretluk: İslamı en güzel şekilde yaşamaya özen gösteren takva sahibi insan

Ayba: “E ba” da denir. Muhtemelen “e bacı” nın kısaltılmış hali. Kadınların birbirine hitaben kullandıkları “hey kız” manasında bir seslenme ifadesi. Örnek: E ba nereye gidiysun?

Ayitlamak: Fındık vb. bakliyatın içini çıkarmak veya birbirinden ayıklamak

Armut: Hondrop armudu, Milap armudu, ruşembilo armudu

Anaforci: Beleşçi, ucuz kazanç peşinde olan

Ayitmak, algitmek: Götürmek, beraberine almak, alıp götürmek

Akli oynamak: Ani bir hareket veya haber alınması durumunda muhatabın aşırı telaştan verdiği sözlü tepki, delirecekmiş gibi olmak

Aziga: “ga” küçültme ekiyle “çok az” manasında

Alu vurmak: Ordan burdan laf lafı açarak, konudan konuya atlayarak uzun uzun konuşmak

Atlaga: Çekirge

Az daha ne diycedum: Kızgınlık halinde küfür dememek için hafifletici bir ifade olarak kullanılır. Örnek: Az daha ne diycedum sağa şimdi

Alahta kolofi: Gençlerin kiminle evleneceğini rüyada görmeleri için yatmadan önce dua okuyarak yedikleri ve özel kurallara bağlı kalınarak hazırlanan tuzlu küçük ekmek

Alabo: Düğünde rekabet sonunda erkek evine ilk gelen arabaya verilen tatlı. Tatlıyı alabilmesi için gelinden bir nişan getirmesi gerekir

Anemira: Kendir ipliğinden bez (forodiko) örülürken iplik yumaklarının geçirildiği ve döndükçe ipliklerin çözüldüğü yukarısı aşağısına göre biraz daha dar prizma şeklinde tezgah parçası

Anağula: Kör sıçan

Apukatimi: Hayvanlara yem için öğütülen ince mısır

Abohomis etmek (Yun. -apo ön eki –den uzağa anlamında): Mısırın yapraklarını sıyırıp çıkarmak

Abansadan: Aniden

Abansa: Ağrı

Anaba: Bir tür bakla
B

Başluk: Yatağın baş kısmı

Bel açılması: Ağır bi şey kaldırmak veya ters bir hareket yapmak yüzünden belin ağırması, bel fıtığı

Banfera: Fındığa dadanarak zarar veren, pis kokulu ve yeşil kabuklu küçük bir böcek

Bacak germek: Bir konuda inat etmek, direnmek.

Barhar: Hafif esinti

Bi lema: Biraz

Binecek: Tekerleri bilyeden ve ana gövdesi tahtadan yapılan ve “T” şeklinde bir direksiyonla yönlendirilen, önde bir veya iki arkada ise iki tekerleği bulunan tahta araba

Bi damuga: Bir damla, çok küçük. Azlığı belirten bir ifade. Örnek: Bi damuga çecuk

Basabas: Durmaksızın, tıkabasa, aralıksız. Basabas yemek, çalışmak.

Başi secde tanimamak: Alnı secde görmemek. Namazsız-niyazsız olmak

Buğut: Boynun kalın olması

Buymak: Donmak, çok üşümek

Basa: Sürekli, paso

Ber/per: Üstü açık koyun ağılı

Barbara: Papara. Azar, dayak

Basabas: Aynı hareketi durmadan yenileme. Bir şeyi sıkı sıkıya doldurma. Örnek: Kofini basabas doldurdum

Banafor: Yük taşırken hem incinmeyi önlemek hem de dengeyi sağlamak için omuza konan eski paçavra

Bacamahtara: Omuzda taşınan yüke destek ve denge için kullanılan odun parçası

Barli: Çakal



Binam: Çok sevilen kişiye söylenen sevgi hitabı. Yavrum manasında.

Bacariş etmek: Engel olmak, köstek olmak


Boğda: 1. Buğday 2. Genelde ineğin yemesini teşvik için su içirken söylenen nida sözcüğü

Bunbur: İri yaban arısı

Belinmek: bölünmek, kardeşlerin arazilerini veya evlerini ayırması

Bela vermek: beddua etmek.

Belaya kalmak: üzerine kalan kişiyle istemiyerek ilgilenmek, biri başına musallat olmak. Örnek: ne edeceğum kaldum habunlen belaya
B.k canli: Bir tür küfür. Örnek: E b.k canlinun uşağı

Bacak vurmak: Bir işten kaytarmaya çalışmak, temeblliğe vurmak. Örnek: Hiç oyana buyana bacak vurma, ha bu işi bidurcesun

Benem: Bilmem

Beygana: Büyükanne

Boş: Abalofo (Muhli ağzında) Uzak dallardaki meyveleri toplamak için kullanılan ve ucunda 20 cm çapında elips şeklinde bir daireye takılı torba bulunan 3-5 m. uzunluğunda ince sırık.
Boğalmak: Bunalmak, birisi veya birşey hakkında üzülmek, endişelenmek. Örnek: çok boğaldum oni

Bubudas etmek: El yordamıyla aramak



Başukari : Baş yukarı. Yukarıya doğru
Bayşağa : Bayır aşağı. Aşağıya doğru
Beyinmek : Büyümek

Buzakluk: İneğin rahmi

Baduriş etmek: Derede veya denizde oynayan çocukların birbirini suya batırması

Belleme ayi: Tarlaların bel adı verilen çabalama aletiyle bellendiği Şubat, Mart ayları

Beli kesilmek: Ağır yük kaldırma ve taşıma neticesinde belin incinmesi ve ağırması. Örnek: Ahbin taşimakdan bellerum kesildi

Beslemek: Duvar örerken sıva yapmadan önce takviye ve sağlamlaştırma için büyük taşların kenarlarını ve aradaki boşlukları küçük taşlarla doldurmak

Beyduğa: Beddua. Örnekler: Kısa canli olasun (Tez ölesin, fazla yaşamayasın). Korbagor olasun. Nabedil/d olasun (yok olasın). Peşuk sallamiyasun. Eyi gün görmeyesun, adun kesilsun, eyi günun olmasun, ködurum olasun da kapilara bakasun

Bile: Beraber

Betsi: genelde baş derisi manasında kullanılır

Bumiga: Bir elma çeşidi

Bi kerende: Bi kerede

Bi hov: Kısa bir müddet. Örnek: bi hov gidu gelcuğum

Bissu olmak: Sırıksıklam ıslanmak

Boğda etmeği: yöremizde mısır ekmeği daha yaygın kullanıldığı için buğday unundan evde yapılan ekmek için bu tabir hususen kullanılır ve üstün bir kıymet ifade eder

B.k munzurli: Pis suratlı anlamında küfür

B.k oğli b.k: Kötü adamın kötü çocuğu manasında küfür, hakaret ifadesi

B.kumun oğli: Yaçşa küçük erkek çocuğa hakaret ve küçümseme ifadesi

Boş yeri: Karın boşluğu

Badeva: Bedava

Bissu olmak: Sırılsıklam olmak, çok terlemek. Örnek: Terden bissu oldum.

Bitlemek: Bir işi ince ayrıntısına kadar incelemek. Tembellik yaparak ayrıntılara takılmak

Bacak bacak olmak: Çok yorulmak

Bi demide: Bir demde, tek seferde

Birlan: Birden, ansızın



Boğalmak : Bunalmak

Bolagi: Umulur ki, ola ki manasında. Örnek: Bolagi deduğumi yapmasun o zaman görursun günuni

Barema: Bari

Bilama, biloma: Bir lokma, azıcık

Bidamuga: Bi damla. Çok az. Osmanlı döneminde kullanılan 34 cm uzunluğunda ölçü birimi olan Bitemi kelimesinden bozma.

Boş yeri: Karın boşluğu

Bezergenaşi: Fasulye turşusunun mısır ekmeği ile karıştırılmasıyla yapılan yemek

Bağırmak etmek: Bağırmak

Belan kör olsun, Allah belani kör etsun: kızgınlık anında karşıdaki kişiye beddua gibi söylense de aslında tersine “Allah sana yine de bela vermesin” anlamına gelen bir ifade

Bi mumkin: Mümkün değil, asla. Örnek: Bi mumkin yapturamadım oğa habu işi.

Babah: Kalpak

Bi daha diye: bir daha, asla. Örnek: bi daha diye gelmem.

Buğut: Çene altı kabarıklığı

Bile: Beraber, bile gidelum

Beçid: Zor, çetin

Badiga: Küçük çocuk

Bidibit iş yapmak: Bitlemek, teferruata boğularak ağır iş yapmak

Bi şe yok: “Ne olacak bir şey olmadı” manasında Örnek: Baktum ki adam gelmiy. Bi şe yok, ben da gittum kendi yoluma

Birisinin başını yemek: Birinin ikbaline geleceğine engel olmak örnek: Yedun çecuğun başini ne güze okuycayidi.

Bi şe: Galiba, sanki, ihtimaldir ki, biraz manalarında. Örnek: Hava bi şe bozdi. Bi şe kızdi bağa

Boğun: Bugün

Bu ne vaziyedun var: Ne olmuş sana böyle manasında bir soru

Baştan!: Ne gezer, ne mümkün manasında. Örnek: Hiç gidu gorurmini? Cevap: Baştan!

Baronim: Lakap, lakap takma

Bereket: İki, üç çıkıntısı olan, taneleri irili ufaklı az rastlanan mısır koçanı veya fındık tanesi. Bu tür koçanlar bereket kabul edilir ve bir müddet odalara, oturma yerlerine asılır daha sonra ufalanarak diğer mısır daneleri arasına karıştırılır

Başına su almak: Kalabalık içindeyken Yıkanmak anlamında edeben söylenen söz

Bağırdak: Beşikte çocuğun yüzünü örtmek için yarısı başın altına gelecek şekilde kullanılan bez parçası.

Bureng: Boru

Bulama: Yeni doğuran ineğin ilk birkaç günki sütünden mayasız imal edilen sarımtrak yumuşak ve gözenekli peynir. İneğin doğurduktan sonra sağılan ilk sütü

Bi el ustine olmak: Aile tek evde yaşamak, dağılmamış olmak

Bel(ini) okumak: bel kesilmesini tedavi etmek için bilen birinin hastanın şehadet parmağıyla küçük parmağını sol eliyle tutup sağ elinin baş parmağıyla bilek üst kısmını okuyarak-tükürerek ezmesi

Bağluk: Ot ve yaprakları küme halinde kolay taşımak için kullanılan ince dal veya ip parçası

Boron: Beşiğin uzunca tutma yeri
C-Ç

Ç-ş değişmesi: Özellikle eylem bildiren kelimelerde ç-ş değişimi olur. Örnek: Uçtu-uşti gitti. Geçti-geşti gitti



Cağ : Örgü şişi

Çafli: Çatallı, tırtıklı

Çağna: Yengeç. Tsağanos (yunanca)

Çakanor: Değirmen oluğu

Cahdetmek: Cehd etmek (Ar). Azimli olmak

Cavramak: Çaba göstermek

Cumalık: Zifaf gecesinden sonraki cuma günü kadınların gelini görmeğe gidip eğlence yapmaları

Cüzden gitmek: hafızlık yapan kişinin kuranda cüz ezberlemesi

Çimil: Beyin

Çislafet: 1950’li yıllardan sonra çarığın yerini alan içi miflonlu kara lastik ayakkabı markalarından Gizlavet’in telaffuz şekli

Çivili konuşmak: Dokunaklı söz söylemek

Çubiks etmek: Soğuk havada güneşin ısısını hissetmek

Çaluk: Dudağı yarık olan

Çabançaban: Alkışlamak için el çırpma

Çerik: Tahıl ölçü birimi olan kotun dörtte biri

Çop mundurak el kalkar: miskette rakip oyuncunun misketini daha iyi bir açıyla vurmak için elini yerden kesmeden/kaldırmadan önce kural gereği kullanılan ifade

Çuhna: tavanın, kazanın dibine yapışan yanık kısım.

Çiya: Kıvılcım

Cumayoga: Ceviz içinin iyice kurumamasından olayı kabuğuna yapışması. Dolayısıyla yenirken kabuğundan zor ayıklanması

Çahra, çağra: Forediko örmede kullanılan ve alemitiden boşalan ipliği kalem ve masuraya sarmakta kullanılan alet.

Çiraks etmek: Çığlık atmak, bağırmak

Çumur: Lahana çiçeği 2. Sıcak mısır ekmeğinin içi, tereyağı ve eski peynirden (minci, lor) yapılan bir tür yemek

Çeli: Mısır sapı

Çolmalamak: Karın ardından yağan yağmurla beraber yerdeki karın yumuşayıp erimeye başlaması



Çatbiçat gelmek: Sevdiğin birine, dostuna yolda rastgelmek veya bir süre önce kendisinden bahsettiğin bir dostunun çıka gelmesi

Çorlanmak: Kaba tabirle tıkınmak, zıkkımlanmak

Çor vurmak, yemek: Ç’or (Erm): Hastalık, dert, illet. Bir beddua sözü. Örnek: Çor vursun ağzuna. Çor yiyesun

Çonak: Ölünün üzerine toprak düşmesin diye mezarın üzerine enlemesine yatay olarak uzatılan kısa tahta

Çubuhtera: At sineği

Çirana: Bir kuş çeşidi

Çıhbin: Çirkin, huysuz

Çinivit: Ufak tefek kişi, hareketli çocuk

Çazu: Cadı

Çiflan: Çalı süpürgesi

Çimla: Çapak

Çirasini yakmak: Cezasını vermek. Kötülük eden birine hınç ve kızgınlıkla büyük zarar vermek. Örnek: Deduğimi yapmazsan çirani yakarum, bilesun.

Çihobetre: Sert toprak

Çisa: Kargagiller ailesinden uzun kuyruklu bir kuş, saksağan

Çidar: Horozun ibiği

Çarzel, çarcel: Fındık, karayemiş veya komar dalından örülmüş gözenekli kaba örgü. Çarzel, derede balık avlamak için tuzak, toprağı ufalamada elek, serander tabanında yapı malzemesi olarak ya da hayatın tavanına asılarak mısır kurutmak için kullanılırdı.

Çaşa: Çalı çırpı

Çubi: Kürdan, arın iğnesi

Çizil: Solucan

Çiniya: Tavuk dışkısı

Çarambula: Ateş böceği

Çiraneya: Bir kuş türü (altı sarı, kanatları beyaz ve gövdesi siyahlı bir kuş)

Canlis olmak: Suyun, çamurun üzerine sıçraması

Çiba: Arı iğnesi

Çalimli toprak: Kiremit ve duğla arasına harç yerine konan sağlam toprak

Çizen: Yoğurt ve peynir suyu


Çimbolis etmek: Acıdan kıvranmak, kendini yerden yere vurmak

Çahçuga: Kırık dökük, külüstür şey, alet, hurda 

Çula atmak: Bir işte yevmiye yapmak. Taş veya misket oyunlarında bir tur galip gelmek

Çandarluğu: Can sıkıntısı, ruhsal sıkıntı

Çomber: Çember

Çirihta: Undan yapılan bir tür pohaça. Bir kabın içine un su ve tuzu koyup iyice karıştırılır. Sonra kabartma tozu ilave edilerek karıştırma işlemine devam edilir. Tavaya sıvı yağ konup ısıtıldıktan sonra bir kaşık yardımı ile hazırladığımız hamur istediğimiz şekilde akıtılır. Altlı üstlü kızartma işlemi tamamlanır. Isteğe bağlı olarak üzerine şeker serpilebilir



Yüklə 391,18 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin