Çakçaho: Ekinlere zarar veren yabani hayvanları korkutup kaçırmak için ırmaklara kurulan ve bir ucunda su alacak kepçesi diğer ucunda çıngırak bulunan çift taraflı tahterevalli gibi inip kalkarken çıngırakla ses çıkaran düzenek
Çakal çakal horoni: Güneşli havlarda aniden yağmaya başlayan kısa süreli yağmur
Çakal osuruğu: Krem rengi yabani bir mantar türü olup bir gecede bittiğine inanıldığından bu isim verilmiştir.
Çaleps/çalezma etmek: Fındıklar deşirildikten sonra dallarda geri kalanları toplama işi
Çalmak: Güneşin bir yüzeye vurması, yansıması
Çaştak: Ahşap köprü ayağı
Çaruk ağizli: Çok ağız kavgası yapan kişiye denir
Çıkarmak: Yemeğin geri kalanını bitirmek, sünnetlemek
Ço’heyir göresun: Çok hayır, iyilikler göresin. Yapılan iyilik karşılığı bir dua sözü
Çalgamak: Çalkalamak
Çerap: Çorap
Çubur: Üzümün ezilmesinden sonra geriye kalan kısmı, posa
Çeşni etmek: Turfanda bir meyve veya sebzeyi ilk defa yemek. Bu meyve veya sebze “Çeşnisi helal” denerek yenilir
Çizen: Peynir yapımı için süt ısıtıldığında peynirden ayrılan ekşi ve sarımtrak renkte su
Çumcuklamak: Çimdik atmak
Çinçaş: İnce kırılgan yapılı nesne
Çircimit etmek: Kızmak
Çifte: Evin çatı arası
Çiniks etmek: Tavuğun gıdaklaması
Çıba: Göbek deliği
Çalim: işlenmemiş, kızıl renkte ham toprak
Çordak: Oda
Çok iş oldi: Bir olay karşısında umarsız davranma, önemsememe. Örnek: Çok iş oldi da gelmedi
Çuhna: Yemeğin hafifçe yanarak tavanın dibine yapışan kısmı. Özellikle muhlamanın çuhnası en lezzetli ve makbul kısımdır.
Çereme(Ar): Cürüm. 1. Sakar, acemi. 2. Kaşılığını alamyacak şekilde zararına iş yapmak. 3. Bir suçun, kabahatin cezasını çekmek
Çarafulis etmek: Yoğunluk kazanarak yemek veya suyun üzerine çıkan yağın parlaması
Çenesi ustine gelmemek: Aşırı geveze olmak. Örnek: Ya bi arkadaşini bulsun çenesini ustine gelmez
Candeslim: Aşırı yaramazlık dolayısıyla çocuğun ölümcül kazalar yapması, tehlikeli bir şekilde düşmesi. 2. Bu türden yaramaz çocuk
Çopmundurak: Misket oynarken atışı engelleyci şekilde misketin bir engelin arkasına gelmesi veya bozuk bir zemine rastlaması üzerine oyuncu bu kelimeyi söyler ve o engeli kaldırarak veya misket elini zeminden yükseğe kaldırarak atışını yapar.
Çincivid olmak: Kızmak, sinirden deliye dönmek
Ciğerli armut: Aşırı olgunlaşmayla kahverengini almış armut
Çeki: Kovan peteği
Çiprali kalem: Eskiden daha ilkokulda güzel yazı derslerinde kullanılan çıkarılabilir başlıklı dolma kalem
Çençene: Ahşap evlerde pencereyi içerden kilitlemeye yarayan mandal
Çurukluk: Eski takvime göre Çuruğayi’nun ilk üç günü ve Cuma günleri yapılacak işlerden hayır gelmeyeceğine inanılmakta ve bu günler uğursuz kabul edilip “çurukluk” diye adlandırılmaktaydı
Çarambulas etmek: Yanan nesnenin ışığı çok az olmak, fener, lamba en alt ayarda titrek yanmak.
Cumaluk: Gerdek gecesinden sonraki gün kadınların gelini görmeye gitmeleri
Çapli: Elle dikerken atılan bir dikiş
Çaplika: Kızılağaçtan veya topraktan mamul küçük yekpare tereyağı kabı
Çarzel: Serander döşemesi, evin içinde meyve kurutmaya yarayan asma kat
Çecuk kesilmek: Çeşitli sebeplerle ana karnındaki çocuk düşmek, ölmek
Çigar: Bir ot türü
Çifila: İnce, küçük odun parçası
Çaburas: Kedi veya köpeğin insanı tırmalaması
Çahbaç: Ivır zıvır eşya, hırdavat malzeme. Lüzümlu lüzumsuz şeylerin, eşyaların bütünü
Çıkmiş: Eşinden küserek veya kavga ederek geçici bir süreliğine babaevine dönen kadın
Çinivit : Zeki, uyanık, hareketli çocuk
Çakçaka : Modyeliden dökülen mıısır tanelerini deremen taşına ileten ahşap oluk
D
Da: Cümlenin sonuna getirilerek ifadeyi güçlendirmek için kullanılır. Vurgu ve tonlaması, cümleye soru kızgınlık, pişmanlık anlamı katar. Örnek: Gideysun da?(değil mi). Yapma da!!(kızgınlık). 2. Güçlendirme ve pekiştirme için kullanılır. Örnek: Kılmak da kılmadum daha
Damari atmak: Aniden öfkelenmek, kızmak. Örnek: Atturma damarumi şindi
Dalta: Sacak altı, yağmur, güneş ve rüzgârın etki yapamadığı gizli, kuytu yer, kenar, saklanılacak yer, ağaç, bina gölgesi, gölge
Dere seslemesi: Köy civarındaki derelerin her zamankinden daha fazla gürültüyle akmasına denilmekte ve bu durumun havaların bozacağına işaret ettiğine inanılmaktadır
Dişlim: Bir lokma, bir dişlemelik, bir ısırık miktarı
Dayman: Daima
Det: Çocukların sakıncalı ve tehlikeli bir şeye ellememeleri, yaklaşmamaları için uyarı ve korkutma için söylenir. 2 Bir diyalogda karşı tarafın red ve hayır ifadesi anlamına gelir. Örnek: Det, hiç ole şey olu mi
Daladal etmek: Güreşmek veya yarışmak için birbiriyle tutuşmak
Dendelis etme: Dengesini yitirmek
Dola: Kirli elbiselerin yıkanma işi. Yıkanacak elbiseler üç ayaklı büyükçe bir sepetin içine altta karalılar ve üstte beyazlar olacak şekilde konur. Üstlerine kalın bir kumaş veya çuval konur. Bunun üzerine de kalın bir kül tabakası serilir. Önce bunlara sıcak sonra da belli arayla kaynamış su dökülür. Elbiseler sepetin için bu halde 24 saat bekletildikten sonra sepetten çıkarılıp tokaçlarla dövülerek veya ayakla ezilerek yıkama işi son bulur
Du: “dir” manasında. Örnek: yemiş mi du?
Dimla: Çok az
Dabak: Şap hastalığı
Den bilmek: Haberi olmak. Örnek: Mehmet’ten bilumisun?
Dadul: El, pençe
Damla: çatıdan süzülen damlaların düştüğü yer, saçak altı. Köy kültüründe çatıdan gelen damlaların düştüğü yer uğursuz ve cin çarpması gibi hastalıklara sebep olacak bir yer kabul edilir, onun için çocuklar damlaya işetilmez
Darlanmak: Sıkılmak, bunalmak
Dolayluk : Belden aşağıya sarılan peştamal
Diyeder: Üzüm sepeti
Davara: Karabasan
Dermaş: Bir işi becerememek, iyi değerlendirememek
Dibine ahbin komak: Hızlı bir gelişme gösteren ve boy atan çocuklar ve gençler için kullanılır
Duman vurmak: Aldırış etmemek, umursamamak, işe yaramamak, yetersiz kalmak anlamında bir deyim. Örnek: Eskiden iyiydi, şimdi ole mi iki dönüm çayluğun duman vuruy sağa şimdi.
Daaden: Daha, henüz
De da de: Muhatabının söylediğine hak vermek manasında onay ibareyi. Örnek: Oni de da de
Duriluğu olmamak: Durmak bilmez, hep hareket halinde olmak.
Demek: Deme ya manasında, Ya demani!
Diyesi: Dediğine göre, dediği gibi. Diyesi recep habu iş hiç tutmiycak
Deşurmek/doşürmek: Devşirmek, meyva, fındık toplamak
Dar canli: Aceleci, sabırsız
Dumbi: Başın tepe noktası
Diygim: Değil ki. Örnek: Diygim vurmadum oğa, suç benumdu. Diygim döğmek, dokunmadum oğa bile.
Dönme: Viraj, dönemeç
Deede etmek: Çocuğun ayakları üzerinde durmaya çalışması
Dizluk: Uzun kadın iç donu
Diyne: Diye. Örnek: Niye bidurmedun işi diyne bağa başladi bağırmağa.
Diygim: değil ki. Örnek: ben bobasindan korkmadum diygim ondan korkcuum.
Dil gedurmek: Hayvan veya eşya dile gelmek
Dağıdım yemek: Askerde acemilikten sonra ustalık dönemi için çeşitli yerlere dağıtım yapılması
Dadulis etmek: Bir nesneyi veya yemeği parmakla mıncıklayıp karmakarışık etmek, berbat etmek
Dili almak: kekelemek
Dardağan olmak: Paramparça olmak, insanın bir yerden düşüp kötü şekilde yaralanması.
Dalmak: Köpeğin aniden saldırması, birine aniden, hazırlıksız saldırmak, kavgaya girişmek
Dersun: “ne diyosun, öyle mi, sanmıyorum” manasında hayret ya da soru ifadesi. Örnek: Oyle bi oduruyi ki dersun ağa
Dek/ke: Dakika
Dendenis etmek: Yorgunluktan veya baş dönmesinden kaynaklanan denge sapması dolayısıyla ayakta duramakak
Dundinis olmak: Zorla, sallana sallana, tembelce iş yapmak
Deşki: Keşke
Doğuş: dövüş
Domar bazar: Hep beraber, bütün herşey
Dün yok obisi gün: dünden önceki gün
Dipluk: Yatağın ayak tarafı
Dadi etmek: çocuğun oturması
Davlanmak: Şişmanlamak, semirmek
Dereluk: Köyün deresinin kıyı boyunca yer alan ekilebilir verimli arazi
Döğdi: Kazma, kürek, çapa ve balta gibi kesici aletlerin saplarının girdiği kısmı ve arkadaki küt kısım; bu kısımlar vurmak ve ezmek için kullanılır
Dolayluk: Dolay ve dolamak kelimelerinden türetilmiş belden aşağa sarılan peştamal, önlük
Dombaz: Fasülye sırığı dikmek üzere toprağı delmeye yarayan kaba kalın odun parçası 2. İki arazinin sınırını belirtmek için dikilen veya odun parçası
Dingoz: Sinirli, yerli yersiz boş konuşan kimse
Dört-iki omuz çadi: Damlaları dört veya iki tarafa akan çatı türü
Dişari şeri: Şeytan kulağına kurşun. Kötü bir durumdan bahsederken o kötülük veya hastalığın kimseye musallat olmaması temennisiyle bir nesneye elle vurularak söylenen söz
Düğunci: Düğünde erkek tarafı
Devri yapmak: Ölen kişinin namaz borçlarını düşürmek için definden sonra yapılan ve sonunda katılanlara fitre verilen dini merasim
Dili almak: Kekelemek
Duğa: Dua. Hafızlık sonrası icazet merasimi
Doğurum: İneğin bir doğum dönemi
Dundunis etmek: Tembellik etmek, söylenen bir şeyi üşene üşene yapmak
Diripnis olmak: İster nakdi ister ayni olsun dişinden tırnağından artırarak birikim yapmak veya zor günler için saklamak
Dişari gitmek: Çoğunlukla eskiden tuvalet evden ayrı olarak dışarıda olduğundan daha nahif bir ifadeyle tuvalete gitmek için kullanılır
Daraba: Ahırda hayvanların birbirine sataşmasını önlemek için aralarına konan tahta perde
Domuz bağlamasi: Bu muska, tarlayı yabani hayvanların saldırısından korumak için yapılır. Domuz bağlama duası ile birlikte tercihen pamuk bir ipliğe yedi düğüm atılır. Sonra bu okunmuş ip varsa tarladaki bir ağaç kovuğunun arasına konur veya bir odun parçasının arasına sıkıştırılarak toprağa gömülür.
E
E: Azericedeki “ay” anlamında. Seslenme öncesinde kullanılan bir sevgi hitabı. Örnek: E gız nere?
Ele/ni: eyle onu. Örnek: def eleni (def eyle onu)
E ba: Ayba ile aynı anlamda
Eho (yun): Ego-ist. Bencil, yabani, evhamlı
Eli almak: eli alışmak. Daha çok çay makasına alışmak için söylenir. Kişi alışkın olduğu bir çay makasıyla kesmeye başladığında başka bir makasa kesmesi zor olur.
Eski zaman konuşuğu: Günümüzde artık kullanılmayan eski deyim ve kelime, eşya isimlerini içeren yerel söyleyiş
Ebiri: Öbürü
Ehli/ehil: Aşılı meyva ağacı ve bunun meyvası
Ehli diken: Sığırların yediği, bazıları böğürtlen veren yumuşak diken
Eldemiri: İskarpile de denen ağız büyüklükleri farklı ahşap kereste üzerinde çıkıntı açmak için marangoz ve taş ustalarınca kullanılan ucu kesici alet
Elcik: Bel sapına geçirilen yatay tutacak
Etmek: Türkçedeki yapmak manası dışında bizde farklı bir manada da kullanılır. Örnek: gülmek etmek, ağlamak etmek 2. Biriyle başa çıkmak, müsabakada yenmek. Örnek: hükumetlen edebilu misun?
Eğereme/eğerseme: Eğer, eğer ki
Eğrigöz: Şaşı. Yangöz de denir
Elan (Ar): Şimdi, şimdilik
Eski hesap: Rumi takvim, ay takvimi. Daha çok yaşlıların kullandığı bir takvim
Eleklemek: Kısa sürede bir çok yeri gezmek
Eşek: Çatal bir ayak üzerine oturtulmuş odun kesmek ya da üzerine çıkılarak iş yapmak için kullanılan tezgah. Sepet ve çeşitli ağaç kapların yapımı sırasında çubuk ya da tahtaları düzenlemek için kullanılan tezgah.
Ehtiyarluk etmek: Bir işte veya anlaşmazlıkta arabuluculuk yapmak, hakemlik yapmak
Etekluk: Etek
Essetten: Esastan, sahiden
Esse yalan: “Doğru mu yalan mı” anlamında bir ikileme. Örnek: Esse yalan bilmem
Esse ole: Gerçekten öyle manasında.
Ebi soy: Öbür türlü, aksi takdirde, ters yüz etmek. Örnek: O gelurse gelurum ebi soy gelmem Yastuğu ebi soy çevir. Ne soy çecuk idi.
Emek etmek: Çaba göstermek
Eşağa: Aşağı
Eşek: el bıçkısı ile kesmek için odunların üzerine konduğu iki ayaklı semere benzer, ters V biçiminde iki ayaklı düzenek
Eşiklemek: Sabahleyin gün ağarmak, aydınlanma
Eşortman: Eşofman
Evun alti: Evin aşağı kısmındaki ekili arazi, mısırlık, çaylık
Encami: Acemi
Etmekçi: Cömert, yemek yedirir kişi, sofrasından misafiri eksik olmayan kişi
Eyme: Argoda t.ş.k anlamında. Örnek: Kaydi mi eymelerune
Elun yaş osun: Elin dert görmesin “iyi etmişsin, hakkından geldin, hak ettiği cevabı verdin” manasında bir takdir ifadesi
Elma: Bulyas elması, pılumiga elması, elif elması, laz elması
Elişturmek: İliştirmek. Birisine veya bir nesneye taş vb. isabet ettirmek
Evetlemek: Acele etmek
Eba ecdad: bir iyilik karşısında söylenen dua cümlesi. Örnek: olsun eba ecdadun sedekesine
Ekisper (ing): Exper. Çayevlerinde çayın kalite kontrol ve tartımını gerçekleştiren kişi
Esse’ole: “Gerçekten de öyle” manasında muhatabın dediğini tasdiklemek için söyleni
Etlerin oynaması: Vücutta bazen etli kısımlarda refleksif olarak kısa süreli oynama görülür. Yöremizde bu durum, birisinin öldüğüne veya yakında öleceğine yorumlanır
Ekmeğin yüreği: Ekmeğin yumuşak hamur kısmı
Elep çelek etmek: Dağıtmak, feci şekilde yenmek. Örnek: Tobi bi aldi herkesi elep çelek etti goli atti
Eyda: Tamam, yeter, kafi
Elişturmek: Elleşmek. sözle, el hareketleriyle birini kızdırmak. Örnek: arulari eliştuma vurule seni
F
Furnohala: Bir tür ot
Felan: B.k manasına argoda küfür olarak kullanılır. Örnek: E felan yiyen. Ağzuna felan ettuğum
Folamil/falami: Eski elbise/eşya sandıklarının kısa kenarında ve mutfak raflarının bir köşesinde bulunan ve küçük eşyaların konmasına yarayan küçük raf, göz
Felenk: Bir ağırlığı devirmek için kullanılan sırık, kaldıraç kolu
Furçihte: Ahşap evlerde evin içinden ahıra inilen merdiven kapağı
Fuful: Vücutta oluşan kabarıklar
Firfilizma: Güz vakti serin havalarda esen kıble türü sıcak rüzgar
Fuşki: İnsan dışkısı
Fonis etmek: İneğin önüne konan yemeği, yalı beğenmemesi durumu
Fuska: 1. Yanık veya ezilmeden dolayı vücutta oluşan içi su dolu kabarcık 2. Böğürtlen
Fordigo: Ketenden dokunan ve iç çamaşırı yapımında kullanılan ince bez
Furno: Kara kurbağası
Fuskomona: Olmamış, ham incir
Fuş: İçi boş fındık
Forfolos olmak: Adamakllı dayak yemek. Gözlerin uykusuzluktan kanlanması
Fami: Sergi
Firfiliga: Oyuncak rüzgar gülü
Fison: Makat
Fitriga: Kestane ve ceviz ağaçlarının altında kendiliğinden biten yabani fındık ve kestane fidesi
Foduk: Çukur yer
Fişteklemek: fitlemek, birini bir işi yapmaya tahrik etmek
Folos etmek: Uykusuzluktan gözlerin aşırı yorulması 2. Tarlanın gehan ve ikileme işleminden sonra toprağın ayıklanması, istimal edilmesi
Fuşki: İnsan ve hayvan dışkısı manasında argoda küfür olarak kullanılır. Örnek: Ya fuşki koklanma, fuşki yema.
Film etmek: Numara yapmak, aldatmak, küçük ayak oyunları yapmak. Örnek: Yiyim filimleruni
Feruk: Yumurtlamaya yeni başlayan tavuk
Feluga: Lahana filizi
Fena şey: Halsizlik, iştahsızlık ve ağızda sert sivilce çıkması gibi belirtileri olan bir hayvan hastalığı
Fodiya: Gaz lambası
Fumis etmek: Sağmal hayvanın korku ve ürküntü sebebiyle süt vermemesi 2. İneğin özellikle buzağı doğduktan sonraki günlerde sütünü sağdırmak istememesi
Fişek oyuni: Boş mermilerle oynanan ve kazananın boş mermi aldığı bir çocuk oyunu
Frosoga: Sığırların karın bölgesinde bulunan beyaz leke
G
Ga (son-eki): Erkek isimler için küçük, ufak tefek boylu anlamında kullanılır. Memdiga gibi. Bayanlarda ise daha çok evli ve 30 yaş üstü bayanlar için kullanılır. Fadimega, aşega gibi. Merhamet ve sevgi çağrışmı için kullanılır. Gada-ga gibi.
Gagaris: Tavuk gıdaklaması
Gece kuşi: Yarasa
Gün kurusi: Süt mısırının güneşte kurutulmuşu
Gebiç: Değirmenciye tahıl olarak ödenen öğütme ücreti
Girmek: Yıkanan ya da ıslanan bir kumaşın küçülmesi
Gözdegiye kalmak: Aşırı imrenmek, heveslenmek
Gundema: Argoda cinsel ilişki
Gelmiş: Kesilme vakti gelen çay. Örnek: Gelmişini aldum
Gezme: Tuvalet
Günder: Ağacı kaldırıp yuvarlamak için altına sokulan kaldıraç odun parçası
Gangalis olmak: Acıdan iki büklüm olmak
Göç: Aile, bir evin ahalisi
Godoş: Değirmen çarkına vuran suyun tazyiğini ayarlayan tahta aygıt
Göz çıkaran: Helikopter böceği. Yusufçuk. Büyük bitişik gözleri, güçlü saydam kanatları, göz alıcı renkleri ve uzunca vücutlarıyla daha çok su birikintisi ve gölcükler üzerinde görülürler.
Gözdeki: Sığırlarda, yük hayvanlarında, sıkıntı yüzünden gözde kanın toplanması ve gözün sertleşmesi hastalığı
Gada-gadaga: Kardaş kelimesinden bozma, sevgi hitabı. İç Anadolu bölgesinde bu kelime “gadanı alayım” şeklinde kullanılır.
Gün kesmek: Düğün nişan gününü belirlemek
Gudihra : Yumuşak damağın ortasından sarkan küçük uzantı, küçük dil
Günü kesilmek: Günü bitmek, ölmek
Günler durdi: Günler kısalmaya başladı manasında, kışın günlerin kısalmaya başladığı 23 Eylül tarihinden itibaren söylenir
Güne gün etmek: Bir kadının belleme, ahbin taşıma, fındık toplama, çay kesme gibi tarla işlerini tek seferde bitirmek için komşularından yardım alması ve bunun karşılığında onun da çağırması durumunda kaç kişi geldiyse hepsine tek tek yardım etmesi şeklinde bir tür imece usulü yardımlaşma
Gön: İnek derisi
Günuz-un: Gündüz-leyin
Günü olmamak: Ömrü tükenmek. Beklenmeyen, ani ölüm hallerinde hayıflanarak denir.
Göns: Göğüs
Geri etmek: Yüz geri etmek, ikna etmek. Örnek: Olmadi geri edemedum oni
Göz almak: Nazar değmek
Göz ilacı: Nazara karşı yapılan bir muskadır. Bir tasa su konur ve kömür atılır. Her kömür atılışında belli sayılarda ayet’el-kürsi, Felak, Ehad ve Nas sureleri okunur. Yeterince kömür olduktan sonra muskayı yapan kişi bu tası alarak hiç konuşmadan suyunu kapı kollarına dökerek kaba akıttırır, akabinde iskemlenin ayakları bu suya batırılır. Sonra su hasta kişinin boynu ve göğsüne serpilir. Hasta geri kalan suyu yedi sabah aç karnına içer. Artan kısmını ise üç farklı yol ortasına döker. Böylece insanlar onun hasta olduğunu anlayıp şifa dilerler
Gariplanmak: Özlemek
Gelu bağa: Bana geliyo ki manasında. Örnek: Gelubağa gidemiycesun
Günah: Var oni günahina. Kimun günahina. Günahi kafana. Umurunda değil
Güneşin dönmesi: Güneşin batmaya yaklaşması
Görmemek: Hoşlanmamak, nefret etmek. Örnek: İngilizler ole ziduma gider, hiç görememlari
Gözlerin ballanması: Göze rehavet çökmesi, tatlı bir uyku gelmesi
Gözgere: Eski mutfaklardaki taş ocağın iki yanındaki küçük hücreler
Gibin: Gibi
Güyama: Güya
Göğ: Gök
Gerneşmek: Gerinmek
Güneş çalmak: Güneşin doğması, güneşin bir yere vurması, yansıması
Gaganis etmek: Tavuğun vahşi hayvan veya insan korksuundan kaçamayıp olduğu yerde sinip kalması
Ğ
Ğ: Şahıs zamirlerinde yönelme eki ile kelimenin son harfi arasına giren “n” kaynaştırma harfi yerine kullanılır. Örnek: Bağa (bana), oğa, sağa
Ğarğaris etmek: Ahvalanıp vahlanmak, hayıflanmak
Ğaço: Siyah, parlak kabuklu iri bir böcek
Ğanos etme: Bir aleti veya aracı kullanıma hazırlama işi
Ğurzibilis etmek: Ezmek, hırpalamak
Ğoy: Üvey
Ğınzil : Damak
Ğeyfini almak (Ar) : Hayf. Öc, intikam. Öcünü almak
Ğoğ: Çürümüş ve yerinden kopmuş ağaç kökü
Ğoyana: Üvey anne
Ğodof: Kısa boylu kişi
Ğarğale: Vücutta özellikle boyun bölgesinde çıkan yumru şeklinde çıkıntı
Ğıliyo: Sincap
Ğomolifto: Moloz
Ğalalayzma: Toplu hezeyan, bağırtı çağırtı
Ğezep (ar): Gazap, bela
Ğenimet işi: Çok fazla, sebil, dükkanda ğenimet işi
Ğovil/t: Yenmeyen bir tür dere balığı
Ğorğarina: Bir kuş türü
Ğıybedi başuna: Başkası hakkında ileri geri konuşan birisinin söylediklerini istemeden de olsa dinlemek zorunda kalan kişinin gıybet günahından kurtulmak inancıyla söylediği söz
Ğebun (ar): Gabn. Lanet, yüzsüz, cimri, herkesin kendisinden yaka silktiği insan manasında
Ğıbal: Tip, üst baş
H
Herslenmek: Küsmek, bozulmak
Hali almamak/sarmamak: Durumunu beğenmemek. Örnek: Halun almayi bağa: durumunu pek iyi görmüyorum
Helbet: Elbet
Hacan: -dığında,diğinde. 2.Madem ki. Örnek: Hacan gelcedun beni niye çağırdun. Hacan gittuğum zaman oya yoğidi
Haciga kuşu: Bir tür renkli kuş
Hepten gelmek: Bir yere temelli kalmak üzere göç etmek
Heptenluk vermek: Bir şeyi emaneten değil de temelli geri almamak üzere vermek
Havesluk etmek: Heves etmek, imrenmek
Halbusim: Halbuki
Hernuk: Uzun ve çetin geçen bir kuraklık sonrası yağan yağmurun toprakta oluşturduğu buharlı durum
He da – he mi: Değilleme soru edatı. Örnek: O da gitti, he mi? O da gitti öyle mi. Çok iyi adam idi he da?
Haman: Hemen
Haborlaya vermek: mecazen sözü yaymak, sırrı ifşa etmek, yüksek sesle söylemek
Hoş köpek: Köpek gibi konuş dur; seni dinlemiyorum; havlama manasına kaba ünlem ifadesi
Haneya: Hani ya. Haneye neredu?: Hani nerde kaldı?
Hiç duruluğu yok: Daima meşgul ve hareketli insan ve yaramaz çocuk için söylenir
Haşindi: Hemen şimdi, daha yeni
Ha’/vu: İşte şu, işte bu
Ha’urasi: Ha orası, işte orası
Heram ossun doğerum seni: Vallahi döğerim seni
Ha’u/vle: Öyle, şöyle, böyle şu şekilde. Örnek: Ha’vle bakma bağa
Hen: En. Mübalağa veya üstünlük, daha azlık eki
Heppisi: Hepsi
Her dayman: Her zaman, daima
Heya: Haya
Haburdan havraya nasip olmasın: “Şurdan şuraya gitmeyeyim” manasında bir yemin
Heralim: Herhalde
Halbuse/m: Halbuki
Haylanmak: umarsızca oynamak, hoplayıp zıplamak
Henbeter: Dahası, en beteri manasında
Hanedan: Cömert ve misafir seven kişi veya aile
Haciluğu yapmak: Hacca gidip hacı olmak
Hessa yussa: Toplu olarak bir ağırlığı çekerken veya kaldırırken grubu, kişileri cesaretlendirmek ve şevke getirmek için söylenir
Hangi: Ya, üstüne üstlük manasında. Örnek: Hangi harcaduğu paralar
Haci düğuni: Hacdan gelen hacı için yapılan karşılama ve tebrik ziyareti. Hacı evine hacı olduğunu gösteren bir bayrak asılır ve bir hafta ile bir ay arasında asılı kalır. Gelen ziyaretçilere zemzem ve hurma ikram edilir
Hafta guni: İlçede haftalık pazarın kurulduğu zaman olan perşembe günü
Hafta ustiya: Uğursuz kabul edilen gün. 7 Ağustos günü tarlaya inildiğinde uğursuz olduğuna inanıldığı için sadece mısır yapraklarına dokunulmaz, sürtünmeden geçilmeye çalışılırdı
Hava yenliklemek: Hava açmaya başlamak, yağmur azalmak veya kesmek
Hase: Patiska kumaşı
H
Hartz: Üzerine kabak ve fasulye yürümesi için kesilen uzun sırık
Habahab: Alel acele ve hızlı hızlı iş yapmak. Yalap şalap iş yapmak
Haviz: Mısır unu ve pekmezle yapılan bir yemek
Hobes: Eşcinsel ilişki
Harhaliga: Ayıklanmış fındık
Hamucara: Yabani çilek
Habalamak: Eşelemek, karıştırmak, kurcalamak
Hıra: Zayıf, bakımsız
Hırleci: Hileci
Hıleluk duşunmek: Kafasında birine tuzak kurmak, kötülük düşünmek
Hıdi hid etmek: Gönülsüz, yavaş ve tembel tembel çalışmak
Homolof: Eski evlerde ahır ile aşena arasını ayıran duvar
Hovlama: Saldırma, saldırır gibi yapma
Humi: Minyon tipli
Halovoşon: Düzensiz, dağınık kişi
Hınik: Katı sümük
Hunerli: Mızmız, suratını asan, çabuk küsen
Hudup: Kısa boylu kişi
Hıbar: Toz molozu
Hoşot: Mısır yaprağı
Hov: Bir ara, çabukça. Çat kapı uğramak. Örnek: Bi hov gidu gelelum.
Hovini almak: Öc almak. Hevesini almak, tatmin olmak.
Hovi geçmek: Sinirleri yatışmak, sakinleşmek, isteği kalmamak
Hapsi: Hamsi
Hapçozim: Bir yemek çeşidi
Haşil: Mısır unu, tereyağı, su, tuz ve yoğurt karışımından yapılan bir yemek çeşidi
Haşiras: Pişik
Halavoşon:Sakar, beceriksiz,dağınık kişi
Hapsimat: Köz üzerinde oluşan ince kül katmanı
Hartoma: Ladin ağacını ince tahtalar halinde biçerek elde edilen çatı kaplama malzemesi
Halaz: Dolu
Hober: Hayvanların boğazına takılan çıngırak
Hoholis olmak: Düğümlenmek
Hohol: toz, küçük parçacıklar
Hohor: Baykuş
Hubuş: Çayın üstüne çıkan veya dibine çöken oduncuklar
Handoşoro: Kirpi
Holisavra: Kertenkele
Hayat: Salon. Hayat (farsça)
Haşavura: Bunaltıcı sıcak, deli sıcak
Haşli hobis: Sıcak su ile masaj
Haşlak: çok sıcak; kaynamış sıcak su, yemek vb.
Haşlanmak: aşırı güneş ve sıcaktan meyve, sebze çay ve fındığın erkenden kuruması, yanması
Hottoro: Çılgın, deli dolu
Hızan: Çirkin, kirli pasaklı
Hurdul: Gırtlak, boğaz
Horolom: Çevresine göre anormal davranışlar sergileyen kişi
Hamurun gelmesi: Hamurun kabarması, mayalanması, ekmek olarak fırına verilecek hale gelmesi
Heyirlere gitsun: Rüya anlatılmadan önce muhatap, rüyanın hayırlara kalbolması dileğiyle bu temenni ifadesini kullanırdı
Hırtlak: Pisboğaz
Hardabaş: dağınık, düzensiz ve özensizce iş yapmak
Haraba: Süs kabağı. Su kabağı da denir. Eskiden süs amaçlı olarak ya da içi boşaltılarak su kabı olarak kullanılırdı ki bu son kullanımından dolayı bitki, su kabağı şeklinde adlandırılmıştır. Genişçe ve içi boş olduğundan bununla ayrıca yüzülürdü.
Humi: Kestane kabuğu soyularak yapılan geniş huni şeklinde meyve toplamaya yarar alet.
Hıyy: Bir şeyi veya kişiyi iğrenme, küçük görme veya bir söze itiraz kabilinden kullanılan bir ünlem. Örnek: Hıyy ne da yalan
Hıi: Çocuğa pis bir şeye tutmaması veya sümkürmesi için söylenen ünlem ifadesi
Hoş: Gerçi, zaten, nasıl anlamında. Örnek: Habuya geldi da hoş hiç bi yanuma uğramadi. O da gelsun, o da bizum arkadaşumuzdu hoş. Ne hoş bi şe demedun oğa
Hohova etmek : Çömelerek oturmak (uğursuzluk kabul edilir)
Her: Havanın ağır nem dolayısıyla sıkıntılı ve bunaltıcı olması Örnek: Havada bi herluk var
Harhuş olmak/etmek: 1. Birini adamakıllı dövmek. 2. Yorgunluktan bitip tükenmek
Hadel: Bina temel yeri
Hıdiklamak: Gıdıklamak
Hurdul: İneğin boğazının altından sarkan gıdık kısmı
Halavaşon: Düzensiz, yersiz davranan, dikkatsiz insan
Hibel: Kabağın çekirdekli bölümü
Harçıklas olmak: Düşmeden dolayı vücudun kötek yemesi, yaralanması
Harhuş olmak: Çok çalışmaktan aşırı yorulmak, pestili çıkmak
Hotzer: Köpeğin yal kabı
Honab armudi: Bir armut cinsi
Haygal: Fasulyenin toplandıktan sonra sırıkta kalan sarmaşık sap kısmı
Hudubis etmek : Bir şeyi yolarak koparmak
Harhut: Eski, yıpranmış, çürük, sağlam olmayan nesne
Dostları ilə paylaş: |