XIX. YÜZYIL ÇANAKKALE SERAMİKLERİNDEN,
ÖRDEK BAŞLI TESTİLER
Deniz AYDA
İngiliz Sanat Tarihçisi, Eleştirmen ve Şair olan Herber READ "Bir milletin sanatını ve duyarlık derecesini seramiği ile ölçün" demektedir. Çünkü seramiği yaratan çamur biçimlenerek duygu düşünce ve tasarım gücünü ortaya çıkartır.
"Yapılan incelemeler sonucu, ilk seramiğin M.Ö. 10.000-9.000'lerde üretildiği saptanmıştır. En eski ve önemli seramik buluntulara Türkistan'ın Askava bölgesinde (M.Ö. 8000), Filistin'in Tericho bölgesinde (M.Ö.7000), Anadolu'nun çeşitli höyüklerinde ve Mezopotamya olarak adlandırılan Dicle ve Fırat nehirleri arasında kalan bölgede rastlanmıştır.”1
Arkeolojik kazılar ve bu kazılardan ortaya çıkan buluntular Anadolu'da seramiğin Neolitik çağda yapılmaya başlandığını göstermektedir. İnsanoğlu çeşitli yöntemlerle çamura şekil vermiş, pişirmiş ve bunun sonucunda gerekli kullanma seramiğini elde etmiştir.
Daha sonraki çağlarda ise, su geçirmezlik kazandırmak için sırlamayı, süslemek için boyamayı öğrenmişler ve uygulamışlardır.
Anadolu, tarih boyunca farklı kültür ve inançların bulunduğu, seramiğin vatanı olabilecek bir zenginliğe sahiptir. Toplumlar yaşadıkları dönem kültürünün en karakteristik özelliklerini eserlerinde yansıtırlar. Anadolu insanı, seramik sanatında eski kültür dönemlerinin etkilerini özümseyerek kendine has sanat biçimlerini yaratmışlardır.
Anadolu'da Selçuklular, Beylikler, Osmanlılar dönemlerinde çeşitli merkezlerde seramik üretimi yapılmış, ancak halk sanatı olarak önemli bir karakteri oluşturan Çanakkale Seramikleri XVII. yüzyıl sonlarından, XX. yüzyıl başlarına kadar farklı biçimlerde ortaya çıkmıştır.
"Çanakkale çömlekçiliğine ait bilinen Prof.J.M. COOK'un işaret ettiği en eski belge, 1699'da Çanakkale'yi ziyaret etmiş olan Edmund CHİSHULL'ın seyahatnamesinden sonra 1740 yıllarında yöreyi gezmiş olan Richard POCOCKE, boğazda Asya Hisarı kuzeyindeki kasabada Delft'e benzer çanak, çömlek yapıldığını, POCOCKE'dan 24 yıl sonru, 1744'te bölgeyi gezmiş olan Richard CHANDLER, seramik üretiminin geniş çapta yapıldığını yazmıştır.” 2
Çanakkale yöresi, toprak özelliği ile seramik yapımına elverişli olup, killi kırmızı ve kalkerli topraklara sahiptir. Bu yörede yeraltı kaynaklarının zenginliği seramik çalışmalarının oluşmasını güçlendirmiştir.
Halk sanatı ürünü olan Çanakkale Seramikleri; XVII. yüzyıl sonu XVIII. yüzyıl içinde çukur tabaklar, küp ve kaseler, XIX. yüzyılda kulplu ve kulpsuz testiler, ördek başlı testiler, sepet örgülü meyvelik ve şekerlikler, matara, şamdan ve mangallar, XIX. yüzyıl sonu XX. yüzyıl başında ise; At Başlı Testiler, çeşitli hayvan, Gemi ve Efe figürlü formlar olarak kendini göstermiştir.
Bu grup içinde konumuz olan Ördek Başlı Testiler, XIX. yüzyılda yoğun olarak üretilmiş ve fonksiyonel amaçlı kullanılmıştır.
Sarı, yeşil, kahverengi, siyah renkli sırların kullanıldığı bu yüzyıl testilerinin en belirgin özelliği, ağız kısmı ve burmalı kulplarıdır.
Bu tür testilerin ağızları stilize kuş başı veya ördek başı şeklinde olup, ince uzun boyunlu ve genellikle burma kulpludur. Kırmızı kil kullanılmış, tornada biçimlendirilerek küçük detaylar elle şekillendirilmiştir. Önce güneşte kurutulan formlar, ilk bisküvi pişirim aşamasına girmeden yüzeyi astarlanıp, dekorlanarak fırınlanmaktadır. Daha sonra şeffaf veya renkli sır ile sırlanarak ikinci fırınlama işlemi ile çalışma sonuçlandırılır.
Baş ve ağız biçimlerine göre bu tür testiler erkek ve dişi ördek olarak ayrılmıştır. Dişi Ördek başlı testilerde ağız yukarı doğru kavisli, gururlu ve
____________________________________________________________________________
1 Ateş ARCASOY, Seramik Teknolojisi, Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi yayınları, Sayı: 2, İstanbul 1983.
2 Aşkıdil AKARCA, "Gemi Tasvirli Bir Çanakkale Tabağı ve Ressamı" , Sanat Tarihi Yıllığı VII, İstanbul 1977.
mağrur duruşlu olup, ağzın iki yanını küpe şeklinde rozet çiçekler süslemektedir.
Erkek Ördek başlı testilerin ise tepesi kapalı, yuvarlak boru şeklinde uzayan bir ağzı vardır. Genellikle bu tür testilerin kulbuna yakın olan ağız kısmında süzgeç bulunmaktadır. Başın iki yanında boynuz gibi çıkıntılar, erkek ördeğin daha heybetli ve güçlü görünmesini sağlamaktadır.
Yüzyılın sonuna doğru, ince uzun boynun iki yanında çelenkler, yaprak ve çiçek motifli kabartmalar, gövdenin ön yüzünde kuş figürlü çalışmalar yer almaktadır.
Çeşitli koleksiyon ve müzelerde bulunan bu dönem testilerine örnekler verelim.
Resim 1: Ankara Etnografya Müzesinde bulunan, 23198 envanter numaralı bu testi 25.2.1977'de Salih GÜVEN koleksiyonundan alınmıştır. Yüksekliği 33.5 cm. olup kırmızı hamurlu, tornada biçimlendirilmiş, sıraltı ve sırüstü tekniği kullanılmıştır.
Yuvarlak düz tabanlı, şişman gövdeli, ince uzun boyunlu ve burma kulpludur. Formun ağzı dişi ördekbaşı şeklinde çalışılmış, kulp tarafı üçgen delikli, gaga ağızlıdır. Ağzın iç kısmı süzgeçli, tepesi ise konik yükseltilmiştir.
Beyaz astar üzerine yeşil ve şeffaf sır ile sırlanmış, sırüstü kırmızı, lacivert, sarı ve altın yaldız renkler kullanılmıştır.
Simetrik biçimde, merkezi kompozisyon düzeninde ve gövdenin ön kısmında rozet çiçek ve üstünde kabartma yaprak motifi yer almış, üzeri ise dilimli çalışılmıştır. Gövdenin ön yüzüne, serbest fırça darbeleri ile rozet çiçek motifleri ve puantiyeler atılmıştır. Gaga ağzın iki yanına ve tepesine kabartma rozet çiçekler ilave edilmiştir.
Resim 2: Ankara Etnografya Müzesinde bulunan 18.507 envanter numaralı bu testi 7.5.1966'da osman AKBIYIK'tan satın alınmış olup yüksekliği 34 cm.dir.
Kırmızı hamurlu, tornada çekilmiş, sırüstü tekniği ile çalışılmıştır. Yuvarlak düz tabanlı, şişman gövdeli, ince uzun boyunlu ve burma kulpludur. Ağzın arka tarafı üçgen delikli, ön kısmı ise süzgeçli olup üst kısmı kabartma rozet çiçeklerle konik kapanmıştır.
Kahverengi opak sır üzerine kırmızı, beyaz, lacivert, altın yaldız renkleri ile bitkisel bezemeler yapılmıştır.
Simetrik biçimde, merkezi kompozisyon düzeninde, gövdenin ön yüzünde kabartma rozet çiçek ve dilimli yaprak motifi yer almış, iki yanda doğru eğimli dalların üzeri damla şeklinde yapraklarla bezenmiş, çiçek motifleri karşılıklı tekrar edilmiştir. Ağzın iki yanında ve tepesinde kabartma rozet çiçekler sıralanmıştır.
Resim 3: Ankara Etnografya Müzesinde bulunan 24564 numaralı bu testi 13.4.1984 yılında Hürriyet YILDIRIM'dan satın alınmış olup yüksekliği 39 cm.dir.
Kırmızı hamurlu, tornada çekilmiş, sıraltı tekniği ile çalışılmıştır. Yuvarlak düz tabanlı, şişman gövdeli, ince uzun boyunlu ve burma kulpludur. Dişi ördek başı şeklindeki ağzı oluklu, süzgeçli ve gaga biçimlidir.
Astarlı yüzey üzerine, sarı şeffaf sır kullanılmış, yeşil ve altın yaldızla rozet çiçekler kabartmalı çalışılmıştır. Bitkisel kabartmalar gövdenin ve boynun ön kısmında yer almış, ağzın iki yanında ve tepede kabartma rozet çiçekler tekrar edilmiştir.
Resim 4: 5.5.1977 tarihinde, Salih GÜVEN'den Ankara Etnografya Müzesi tarafından satın alınan 23407 envanter numaralı 36.5 cm. yüksekliğindeki bu testi kırmızı hamurlu, tornada çekilmiş ve sır üstü tekniği ile çalışılmıştır.
Yuvarlak düz tabanlı, ince uzun boyunlu, burma kulplu ve formun ağzı erkek ördek başı şeklindedir. Ağzın üst kısmı üçgen delikli ve öne doğru boru gibi uzantılıdır.
Astarlı yüzey kahverengi ile sırlanmış, üzerine altın yaldızla kabartma rozet çiçekler ve dallar çalışılmış, boyunda ve ağız kısmında rozet çiçekler tekrar edilmiştir. Uzun boru şeklindeki ağzın üst kısmında, üçgen plaka şeklinde kabartma yaprak motifi, iki yanda ise helezoni göz gibi çıkıntılar diğer süsleme öğeleridir.
Resim 5: 26.3.1987 tarihinde Ankara Etnografya Müzesi tarafından Abdullah SUNGURLU'dan satın alınan bu testi, 24960 envanter numaralı, 35 cm. yüksekliğindedir. Kırmızı hamurlu, tornada çekilmiş, sır üstü tekniği ile çalışılmış, kulpun üst kısmı üçgen delikli ve öne doğru akıtma yeri uzun ve deliklidir.
Astarlı yüzey yeşil sır ile sırlanarak, gövdenin ön yüzeyi kabartma rozet çiçek ve çelenk motifleri ile süslenmiştir. Altın yaldız ile çiçek ve dallar sır üstü tekniği kullanılarak gövdenin yüzeyini kaplamıştır.
Ağzın üst kısmında kabartma rozet çiçekler iki yanda ise helezoni çıkıntılar yer almıştır.
Resim 6: Ankara Etnografya Müzesinde bulunan 23282 envanter numaralı bu testi, 25.7.1977'de Salih GÜVEN'den satın alınmış olup 37.5 cm. yüksekliğindedir.
Kırmızı hamurlu, tornada çekilmiş, sırüstü tekniği ile çalışılmıştır.
Yuvarlak düz tabanlı, şişman gövdeli, ince uzun boyunlu, burma kulpludur. Erkek Ördek başı şeklindeki ağzı, üçgen deliklidir. İnce uzun boru şeklinde uzantı yapmış akıtma deliği bulunmaktadır.
Astarlı yüzey açık sarı şeffaf sır ile sırlanmış, yer yer yeşil sırlar akıtılmıştır. Altın yaldız ile dallar üzerine yaprak ve çiçek motiflerinden oluşan buketler gövdenin iki yanında yer almış, ortada ise kabartma bir dal ve rozet çiçekler tekrar edilmiştir. Ağzın iki yanında da rozet çiçek motifleri ve çıkıntılar formu tamamlamıştır.
Ördek başlı testiler, genel karakterlerine karşın herbiri farklı özellikler göstererek Anadolu insanının yaratıcı gücünü sergilemişlerdir.
Günümüzde ise halk sanatı olarak yapımı sürdürülen Çanakkale Seramikleri, farklı biçimlerde halkın günlük ihtiyaçlarına ve piyasanın isteğine göre üretilmektedir.
Resim 1a: - 1b: XIX: Yüzyıl Çanakkale Seramikleri. Dişi Ördek başlı testi (Ankara Etnografya Müzesi).
Resim 2a – 2b: XIX: Yüzyıl Çanakkale Seramikleri. Dişi Ördek başlı testi. (Ankara Etnografya Müzesi).
Resim 3: XIX. Yüzyıl Çanakkale Seramikleri. Dişi Ördek Başlı testi. (Ankara Etnografya Müzesi).
Resim 4a: XIX. Yüzyıl Çanakkale Seramikleri. Erkek Ördek Başlı testi. (Ankara Etnografya Müzesi).
Resim 4b: XIX. Yüzyıl Çanakkale Seramikleri. Erkek Ördek Başlı testi. (Ankara Etnografya Müzesi).
Resim 5: XIX: Yüzyıl Çanakkale Seramikleri. Erkek Ördek Başlı testi (Ankara Etnografya Müzesi).
Resim 6: XIX. Yüzyıl Çanakkale Seramikleri. Erkek Ördek başlı testi. (Ankara Etnografya Müzesi).
SON DÖNEM OSMANLI MEDRESELERİNE
BİR ÖRNEK:
ŞIHLI HAMİDİYE MEDRESESİ
Yıldıray ÖZBEK
Şıhlı, Kayseri'ye bağlı Develi ilçesinin 50 km. güneybatısında kurulmuş bir kasabadır. Taşçı (Bakırdağ) Bucağına bağlı olan Şıhlı'nın 1985 nüfus sayımına göre nüfusu 2356'dır.
Şıhlı kasabasının adı, Horasan'dan gelip buraya yerleştiği kabul edilen "Uzun Şeyh" adında bir dervişten gelmektedir. A.Rıza Yalkın1, Uzun Şıh'ın cami avlusundaki türbede yattığını ve Şıhlı Köyünün türbeyi "ata mezarı" olarak kabul ettiğini belirtirse de, bugün cami avlusunda üzerinde kitabe olmayan sadece üç mezar vardır.
Şıhlı kasabasında Hamidiye Medresesinden başka herhangi bir mimari eser yoktur. Ancak bu medreseyle aynı tarihte yapılmış ve bugün yıkılmış olan üç çeşmenin kitabeleri mevcuttur. Ayrıca Cumhuriyet devrinde yapılan Şıhlı Camiinin giriş kapısı üzerinde "Sahib'ül hayrat Esseyid Yusuf Ağa sene 1225" yazılı bir kitabe vardır (Res:1). Kasabaya 1928 yılında gelen A.R.Yalkın, H.1225/M.1810 tarihli bu kitabenin, "Tarihi bilinmeyen yeraltında yapılmış eski bir cami vardır" diyerek bahsettiği camiin son onarımına ait olduğunu belirtir2.
1891 yılı Adana Vilayet Salnamesinden anlaşılacağı üzere3 Şıhlı Kasabası, (Sis) Kozan Sancağı Feke Kazasına bağlı bir köydür. Esasen kasaba Adana il sınırına yakındır. 1905 yılında Feke'den alınarak Develi'ye bağlanmıştır4.
1966 yılında Belediye olan Şıhlı'da geçim kaynakları tarım ve hayvancılıktır. Son yıllarda dış ülkelere göçte artış vardır.
HAMİDİYE MEDRESESİ:
A.Rıza Yalkın'ın "Kılınçoğlu Medresesi”5 olarak tanıttığı medresenin inşaatına ilişkin olarak, 1309 tarihli Adana Vilayet Salnamesinin 151. sayfasındaki kayıt şöyledir:
"Memâlik-i mahruse-i şahanelerinin her kûşesini enva-i hayrat ve merrat ile ân ihya buyurmakta olan Halife-i Faruk Siret, Veliyy-i ni'met-i bi minnet Gazi Sultan Abdülhamid Han-ı Sâni Efendimiz Hazretleri bu kaza dahilindeki Şeyhli karyesince bir mâ-i leziz icrasıyla beraber mükemmel ve müteaddid hücreleri şamil-i birde medresenin inşa ve ikmaline cib-i hümayun-i mülâkânelerinden miktar-i kâfi meblaiğ ihsan buyurmasile emr-i inşaat der-dest-i ikmaldir.”6
A.Rıza Yalkın, 166.000 kuruşluk bağışla yapıldığını belirttiği medresenin yapılışı ve müderrisi Kılıç Ali Efendi hakkında 1928 yılında 94 yaşındaki Kadir Ağa'dan bilgiler nakleder7.
37x44 m. ebatlarında, dikdörtgen bir plân (Plân:1) arzeden medreseye, bugün yol seviyesinin biraz daha altında kalmış olan kuzey cephenin (Plân:2) tam ortasına yerleştirilmiş olan bir portalden girilmektedir (Res:2). Kuzey duvarından iki misli yüksek tutulmuş olan portalde, içe doğru beşli bordür şeklinde düzenlenmiş kemer dikkati çekmektedir. Medrese kapısı yuvarlak kemerli olup, kemer kilit taşına akantüs yaprağı işlenmiştir.
Kapı kemerinin hemen üzerinde beş beyit halinde düzenlenmiş ve nesih yazı ile işlenmiş medrese kitabesi yer almaktadır (Res:3). Kitabe
____________________________________________________________________________
1 Yalkın, A.R.. Cenupta Türkmen Oymakları, C.l, İstanbul 1977, s. 155 (Haz.S.Emir).
2 Yalkın, A.R., a.g.e., s. 156.
3 Kılıç, Y., "Şıhlı Hamidiye Medresesi", Din Öğretimi Dergisi, S.4, Ankara 1985, s. 66.
4 Gürlek, A., Memleketim Develi, Ankara, 1975, s. 68.
5 Yalkın, A.R., a.g.e., s.154.
6 Kılıç, Y., a.g.m., s. 66.
7 Yalkın, A.R., a.g.e., s. 186.
H.1309/M. 1891-92 tarihli olup metin ve transkripsiyonu şöyledir:
Transkripsiyon:
Fahr'ül müluk Hazreti Abdülhamid Han
Ol sâye-i huceste-i eltaf-i kirdiğâr.
Hazırladı ulûm u fünün vesâ'itün
Her sınıf ahâliye o Şeh-i Ma'delet-şiâr.
İkdâmı sayesinde o sâhib-i muazzamın
Dâru'l-ulum şöhretini aldı her diyâr.
Ez cümle işbu medreseyi ehl-i ilm içun
Bunyâd-ı adl-ü dâd gibi kıldı payidâr.
Tarihi çıktı evc-i semâvâta Feyziya
Banisidir bu medresenin Şah-ı Kâmkâr.8
Bu kitabenin hemen üzerinde müderris odasının kuzeye bakan iki penceresi ve bu pencerelerin üzerinde okunamayan bir kitabe mevcuttur. (Ancak büyük ihtimalle "Maşallah" yazılıdır.)
Medrese kapısından, üstünde "müderris odası" olan tonozla örtülü hole geçilir. Bu holden dokuz basamakla, ortasında havuz bulunan dikdörtgen avluya inilmektedir (Res:4). Avlu zemini, revak koridorundan 35-40 cm. daha aşağıdadır.
Dikdörtgen avlu, yekpâre taştan yapılmış sütunlara oturan yuvarlak kemerli revaklarla çevrilidir (Res:5). Kare kaideye sahip sütunlara oturan bilezik biçimi başlıklara kemerler atılmıştır.
A.R.Yalkın, 1928'de gördüğü medresenin 24 hücresi, bir mescidi, bir dershanesi olduğunu belirtir9. Medresenin Kayseri Müzesi arşivinde bulunan 1932 tarihli krokisinde toplam 27 hücre olduğu tespit edilmektedir. Bu hücrelerden biri tuvalet, biri gusülhane, biri de mescid olarak belirtilmiştir. Yalkın'ın bahsettiği dershane, giriş holünün üzerinde bulunan ve "müderris odası" olarak bilinen mekândır. 1900 yılındaki Maarif Salnamesi bilgilerine göre10 50 talebenin varlığını kabul edersek, bu mekânın dershane olarak çok küçük kalacağı dikkat çekmektedir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1988 yılında restorasyonu yapılan medresenin, 1986 yılında çizilen rölövesinde, tuvaletin sağındaki mekanın güney duvarında bulunan niş, burasının mescid olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Bugün güney duvarında niş bulunan hücre olmamakla birlikte, 1932'de çizilen krokide nişli mekân gusülhane, onun batısındaki mekân da (15 no'lu hücre) mescid olarak belirtilmiştir. Kanaatimizce 1932 yılında çizilen krokide mescid olarak belirtilen ve girişin simetrisinde bulunan 15 no'lu hücre aynı zamanda dershane olarak kullanılmaktaydı.
Bugün güneydoğudaki tuvalet hücrelerinin ve onun batısında mescid olarak belirtilen geniş mekanın dışında 24 öğrenci hücresi bulunmaktadır. Öğrenci hücrelerinin hemen hepsi aynı karakterdedir. Bir kapı ve bir pencere ile revaklı avluya açılırlar (Res:6). Öğrenci hücrelerinde nişler bulunmaktadır. Yerli halkın anlattıklarına göre, öğrenci hücrelerinin tabanı ahşap döşeme olup, bunların altında bodrumlar bulunmaktaydı.
Avlu içinde doğu ve batıdaki merdivenlerden (Res:7) giriş holünün üzerindeki "müderris odası”na çıkılır. Eyvan şeklinde bir girişi olan Müderris odası (Plân:3) dikdörtgen plânda tek mekânlı bir hücredir. Müderris odasının güney cephesinin tam ortasına kapı, kapının sağ ve soluna pencereler açılmıştır. Ayrıca diğer cephelerde ikişer pencere ile boşaltılmıştır.
Medresenin 1972 yılında çekilmiş resimlerinde, güney duvarının tamamen yıkılmış olduğu görülmektedir. Ayrıca bu resimlerden anlaşılacağı üzere, doğudaki öğrenci hücreleri bir pencere ile dışarıya, diğer pencere ile revaklı avluya açılmaktadır (Res:8-9).
1972'de çekilmiş resimlerde medresenin üst örtüsünün kırma çatılı olduğu ve Marsilya cinsi kiremitle örtülü olduğu görülmektedir (Res:10). Orijinalde ahşap kirişler üzerine toprak olan üst örtü, bugün ahşap kirişler üzerine betonarmedir.
1318/1900 tarihli Maarif Salnamesine göre müderrisliğini Kılıç Ali Efendi'nin yaptığı, masraflarının padişah tarafından karşılandığı, 50 talebenin okuduğu Hamidiye Medresesinde malzeme olarak eski fotoğraflardan anlaşılacağı üzere kesme ve moloztaş beraber kullanılmıştır. Ancak,
____________________________________________________________________________
8 Medrese kitabesinin bugünkü dildeki anlamı şudur:
Hükümdarların övüncü Hazreti Abdülhamid Han ki o, Allah'ın lütuflarının uğurlu gölgesidir.
O adaletiyle tanınmış padişah, halkın her sınıfı için, ilimlerin ve fenlerin vasıtalarını hazırladı.
O yücelik sahibinin gayretleri sayesinde memleketin her yeri bir ilim yurdu şöhretini kazandı.
Bu medreseyi de ilim adamları için bir adalet binası halinde yaptırdı. Medresenin yapıldığı tarih göklere çıktı.
9 Yalkın, A.R., a.g.e., s. 156.
10 Kılıç, Y., a.g.m., s. 68.
kesme taşın kaplama malzemesi olup olmadığı hakkında birşey söylemekten uzağız. Revak kemerlerini taşıyan sütunların yekpare taştan (Res:11) yapılması ilginçtir. Ayrıca portalde kullanılan taş, duvarda kullanılan kesme taştan daha sert bir yapıya sahiptir. Ahşap malzeme ise üst örtü ve pencere ile kapılarda kullanılmıştır.
Değerlendirme:
II. Abdülhamid dönemi, siyasi alandaki kısıtlama ve çalkantılarla beraber, Tanzimat döneminde ele alınan bazı yenilik hareketlerinin ve batılı projelerin uygulandığı devir olarak önemlidir.
Batılı anlamda modern eğitimin 1773'te açılan Mühendishane-i Bahr-i Hümayunla başladığı11 bununla beraber Tanzimattan sonra siyaset ve eğitimde "Osmanlılık" idealinin12 ön plâna çıktığı kabul edilir.
II. Abdülhamid döneminde, eğitimde reform hareketleri başlatılmış ancak, sıbyan mektepleri ve vakıf kuruluşu medreseler bu hareketlerin dışında kalmıştır13. Bu dönemde ilk, orta dereceli okullar çoğalmış taşraya yayılmış, teşkilatları modernleştirilmiş14 hatta Türk olmayan unsurların çocukları için "Aşiret Mektepleri" açılmıştır15. Bütün bunlarla beraber II. Abdülhamid döneminde eğitimde nicelik olarak yayılma, nitelik olarak ise gerilemenin başladığı kabul edilir16. II. Abdülhamid 1892 tarihinde medreselileri askere gitmekten muaf tutarak17 talebe sayısında sun'i bir artış sağlamıştır.
Osmanlı mimarisinde umumiyetle bir külliyenin parçası olarak inşa edilen medreselerde özellikle erken devirden Kanuni döneminin sonuna kadar kullanılmış standart bir plândan ziyade çeşitlilik göze çarpar18.
Son dönem Osmanlı medreseleri ile ilgili olarak toplu bir çalışmaya rastlanmadığından değerlendirmede az sayıda örnek ele alınmıştır.
H.1267/M.1851 tarihli Çankırı Çivitoğlu Medresesi, duvarlardan ibaret avlu içinde yeralan doğu-batı yönde sıralanmış iki katlı tek sıra hücrelerden ibarettir. Hücrelerin önünde her iki katta da ahşap revak sırası bulunmaktadır19.
Vakfiye kaydından 1891'den önce yapıldığı tespit edilen Çankırı Buğday Pazarı Medresesi kuzey-güney yönde sıralanmış iki katlı tek sıra hücrelerden ibarettir20.
Ürgüp, Mustafapaşa (Sinasos) kasabasında bulunan H.1316/M.1899 tarihli Mehmet Şakir Paşa Medresesi, arazi meylinden kaynaklanan bir mecburiyetle iki katlı yapılmıştır. Çok karmaşık bir plân arzeden medresenin portali, bölge taşının verdiği işleme kolaylığı nedeniyle Şıhlı Hamidiye Medresesinden daha süslü bir görüntü arzetmektedir (Res:12).
Son dönem Osmanlı medreseleri içinde en geç tarihli eser olarak tespit edebildiğimiz Samsun Süleyman Paşa Medresesi 1904 tarihlidir. Kitabesinden 11 hücreli olduğu anlaşılan medrese21 iki katlı olup, revaklı avlu etrafına sıralanmış mekanlardan oluşmuştur. Kuzey-güney doğrultuda dikdörtgen bir plân arzeden medresenin üst örtüsü kırma çatı olup kiremitle örtülüdür. Avlu revak kemerleri dikdörtgen payelere oturmaktadır22. Süleyman Paşa Medresesinde, II. Abdülhamid dönemi eserlerinde gördüğümüz ve neo-klasik akımın unsurlarından olan üçgen alınlık kullanılmıştır.
Esasen, araştırmacılar tarafından Osmanlı medrese mimarisinde kabul edilmiş bir klasik plân şeması olmamakla birlikte, revaklı avlu etrafına sıralanmış öğrenci hücreleri ve hücrelerden daha geniş yapılarak çoğu zaman kubbeyle örtülü ve beden duvarından dışa taşırılarak vurgulanan dershane hücresinden oluşan medrese plânı klasik şema olarak kabul edilebilir.
Hamidiye Medresesi, II.Abdülhamid döneminin zor ekonomik şartları altında ücra bir kasabaya yapılmış olmasıyla eğitimi taşraya yayma çalışmalarına bir örnektir. Dikdörtgen ve havuzlu avlusunun etrafına sıralanmış 25 öğrenci hücresi ve revak düzeniyle klâsik şemayı hatırlatır. Yuvarlak revak kemerleri, kapı kemerindeki kademelenme ve kapı kemeri kilit taşına işlenen akantüs yaprağı Barok tesirler23 olarak dönem özelliklerini yansıtır.
Değerlendirme bölümünde ele aldığımız son dönem Osmanlı medreselerinin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz.
____________________________________________________________________________
11 Koçer, H.A., Türkiye'de Modern Eğitimin Doğuşu, Ankara 1987, s. 6.
12 Akyüz, Y., Türk Eğitim Tarihi, Ankara, 1989, s. 511.
13 Kodaman, B., II. Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi, İstanbul 1980, s. 290.
14 Kodaman, B., a.g.e., s. 312.
15 Kodam, B., "II. Abdülhamid ve Aşiret Mektebi", Türk Kültürü Araştırmaları, C. XV, S. 1-2, Ankara 1976.
16 Koçer, H.A., a.g.e., s. 125.
17 Atay, H., "1914’de Medrese Düzeni", İslâm İlimleri Enstitüsü Dergisi, S.V, Ankara 1982, s.24.
18 Ötüken, Y., "Orhan Gazi (1326-59 ) Devrinden Kanuni Sultan Süleyman Devrinin (1520-66) Sonuna Kadar Osmanlı Medreseleri", In Memoriam Albert Louis Gabriel, İstanbul 1978.
19 Altıntaş, E., "Çankırı Merkez ve İlçelerinde Yapılan Eski Eser Tespit Çalışmaları 2", VIII.Vakıf Haftası Kitabı, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 1991, s. 142.
20 Altıntaş, E., a.g.m., s. 142.
21 Terzi, İ., Samsun'da Türk-İslam Eserleri, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), A.Ü.D.T.C.F., Ankara 1980, s. 31.
22 Terzi, İ., a.g.e., s. 30.
23 Kuban, D., Türk Barok Mimarisi Üzerine Bir Deneme, İstanbul 1954, s. 135-136.
Mustafapaşa Kasabası, Mehmet Şakir Paşa Medresesi hariç, diğerlerinde öğrenci hücreleri ahşap-taş sütunlara ya da dikdörtgen payelere atılmış kemerlerin oluşturduğu revakların etrafına sıralanmıştır.
Hemen hepsinde klasik medreselerde gördüğümüz kubbe, tonoz gibi örtü elemanlarına rastlanmaz.
Değerlendirmede ele alınan medreselerin hepsi iki katlıdır. Hamidiye Medresesinde giriş holü üzerindeki "müderris odası" ikinci kat havası vermektedir.
Üçgen alınlık, kademeli kemer, yuvarlak kemer, akantüs yaprağı ve tuğra kabartması gibi dönem özelliği bezemelere rastlanır.
Hepsinde üst örtü kiremit çatıdır. Revaklar kubbeden ziyade ahşaptan düz tavanla kapatılmıştır.
II. Abdülhamid döneminde az sayıda medrese inşa edilmesi, değişen sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik sebeplerle, medrese eğitiminin terk edilerek, batılı eğitim sistemine geçilmesi şeklinde izah edilebilir. Bu dönemde yeni medrese inşaatından ziyade eski medreseler onarılmıştır.
Plan 3:
Plan 1:
Plan 2:
Plan
Resim 7: Şıhlı Hamidiye Medresesi avlusunun 1972’deki görünüşü. Güney duvarı yıkılmış (Kayseri Müzesi Arşivi’nden).
Resim 8: Şıhlı Hamidiye Medresesi’nin 1972’deki görünüşü (Kayseri Müzesi Arşivi’nden).
Resim 9: Şıhlı Hamidiye Medresesi kuzey kısım üst örtüsünün 1972’deki görünüşü (Kayseri Müzesi Arşivi’nden).
Resim 2a: Şıhlı Hamidiye Medresesi’nin kuzey cephesi..
Resim 2b: Şıhlı Hamidiye Medresesi portali.
Resim 1: Şıhlı Camii’nin H: 1225 (M. 1810) tarihli kitabesi.
Resim 3: Şıhlı Hamidiye Medresesi’nin H. 1309 (M: 1891-92) tarihli inşa kitabesi.
Resim 4: Şıhlı Hamidiye Medresesi’nin ortası havuzlu avlusu.
Resim 5: Şıhlı Hamidiye Medresesi avlu revaklarından (güney) görünüş.
Resim 6: Şıhlı Hamidiye Medresesi “Müderris Odası” ve çıkışı sağlayan merdivenler.
Resim 10: Şıhlı Hamidiye Medresesi’nin avlu revağı ve üst örtüsünden görünüş.
Resim 11: Şıhlı Hamidiye Medresesi revak kemerlerini taşıyan yekpare taştan yapılmış sütunlardan biri.
Resim 12: Ürgüp Mustafa Paşa H. 1316 (M. 1899) tarihli Mehmet Şakir Medresesi portali.
Dostları ilə paylaş: |