Metod Üzerine: Marksist Siyasal Ekonomi


II.Siyasal Ekonominin kimliği12



Yüklə 273,91 Kb.
səhifə2/14
tarix07.08.2018
ölçüsü273,91 Kb.
#68197
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14

II.Siyasal Ekonominin kimliği12

Engels (1843) “Outlines of a Critique of Political Economy” yapıtında, siyasal ekonominin çıkışını ticaretin gelişmesi ve lisanslı sahtekarlık sisteminin (zenginleme biliminin) gelişmesiyle açıklar. Siyasal ekonomi farklı varsayımlardan hareket eder ve iki temel şeyi ifade eder:

(a) Birincisi, siyasal ekonomi “economics” denilen bir disiplin olarak 19. Yüzyılın sonunda çıkmadan önce ekonomiyi inceleyen disiplindir. İsim değişikliği bu iki disiplinin fokus alanlarını yansıtır. Klasik siyasal ekonomi emeği ekonomik değerin kaynağı olarak düşünen bir teoriye dayanıyordu. Bu teorinin yaratıcıları, özellikle Adam Smith, David Ricardo ve Alfred Marshall, laissez faire 13 doktrini ve ekonomik kar (profit) elde etme ile ilgili yorumlarında var olan egemen sistemi evrenselleştirdi, doğallaştırdı ve meşrulaştırdılar. Robertson’ dan Marx’a kadar ve sonraki Marxist düşüncede olan bir bölüm siyasal ekonomistler kapitalist sistemde üretilen ekonomik değerin temelinin, karın orijininin emeğin sömürüsü olduğunu belirterek egemen sistemin meşruluğunu, dolayısıyla siyasal ekonominin doğallaştırdığı ve evrenselleştirdiğini soruşturdular.

Görüldüğü gibi siyasal ekonomi kavramı sadece Marksizme ait değildir; siyasal ekonomiye yaklaşımlardan biridir. Dolayısıyla, her siyasal ekonomi incelemesi, eleştirel görünse bile, Marksist bir analiz karakteri taşımaz.14

Siyasal bilimler ve ekonomi alanında ne kadar yaklaşım tarzları varsa, ki oldukça fazla, o kadar çok ekonomi tanımı vardır. Bu inceleme, Marksist kuramsal çerçeve içinde, ekonomiyi insan gereksinimlerini karşılamak için mal ve hizmetlerin üretim, yeniden-üretim ve dağıtımı (bölüşümü) için olan sosyal faaliyet olarak tanımladı.

Siyasal ekonomiyle günümüzdeki ekonomi/iktisat arasındaki farkı bilmek gerekir. Bir bilimsel inceleme alanı olarak ekonomi (economics) ekonomiyi açıklarken bazı temel kuramsal varsayımlarla gelir. Bu varsayımlar en genel şekliyle rasyonel seçimler yapan birbirinden izole olmuş ekonomik insan (homo economicus) üzerinde durur. Ekonomi, bu ekonomik insanların karşılıklı etkileşiminin bir sonucu olarak nitelenir. Bu basit varsayım üzerine oldukça karmaşık matematiksel evrensel-yapı olarak modern “economics” ve istatistiksel analiz yapan “econometrics” kurulmuştur.

Marksist siyasal ekonomik incelemenin hareket noktası ekonomidir. Ekonomistlerden farklı olarak, siyasal ekonomistler için bireyler birbirinden bağımsız homo-economist değil aksine güç ilişkileri ağı içinde birbiriyle bağıntılıdır. Güç ilişkileri insanların üretim, dağıtım (distribution), değişim (exchange) ve iletişim olanaklarındaki (araç ve gereçlerindeki) dengesizlikte yansır. Güç ilişkileri var olan üretim tarzından, dağıtımdan tüketime ve yeniden ü­retime kadar toplumsal yaşamın her yerinde ve anında vardır. Bu dengesiz güç ilişkilerinin çıkıp geldiği toplumsal üretim tarzıyla insanın yabancılaşması ve sömürü de gelir.

Ekonomistlerin ekonomiyi diğer yaşam alanlarından ayırmalarını reddeden ve ekonomik süreçleri kültür, siyaset ve sosyal ilişkiler içinde ele alan siyasal ekonomistler analizlerinin merkezine kurumları ve güç ilişkilerini koyarlar. Bu nedenle, siyasal ekonomi sosyoloji, siyasal bilimler, tarih, uluslararası ilişkiler, filozofi, antropoloji, ekoloji vb birçok alanları içerdiği için disiplinler arası bir karaktere sahiptir.

(b) İkincisi, siyasal ekonominin “siyasal” yanıdır: Bu yanla, siyasal ekonomi toplumlardaki kurumlar ve güç ilişkilerini ve bunların gereksinimlerimizi tanımlamamızı ve karşılamamızı nasıl etkilediklerini inceler. Bu bağlamda kitle iletişim araçlarının ne denli özel bir yere sahip olduğu ortaya çıkar. Dikkat edilirse, burada siyasal ekonomi incelemesinin altında yatan temel varsayım ortaya çıkar: Ekonomide olanlar toplumsal güç ilişkilerini yansıtır ve etkiler.15 Kapitalist mülkiyet dengesiz sosyal güç yaratan bir kurumdur; pazar ve diğer kurumlar dengesiz sosyal güce dayandıkları için siyasaldır. Dolayısıyla, ekonominin, siyasetin, ve toplumun incelenmesi birbirinden bağımsız olarak ele alınıp ayrılamaz. Bunların ayrı olduğunu ileri sürmek veya sanmak ekonomide var olan güç ilişkilerini, ekonomi ile siyasal ve toplumsal birlikteliği saklar. Bu da ekonomik sömürüyü ve belli çıkarların belirlediği siyasalı doğallaştırmaya ve meşrulaştırmaya, dolayısıyla insanlık durumu için sorumlu tutmadan azat etmeye yardım eder. Siyasal ekonomi, örneğin kitle iletişim sürecinde bu güç ilişkilerini ve kurumları ayırt etmeyi, onların etkilerini incelemeyi, sonuçlarını açığa çıkartmayı, olası çözümler ve alternatifler sunmayı sağlar.

Engels’in belirttiği gibi (1877) siyasal ekonomi, en geniş anlamıyla, insan toplumunda temel materyal gereksinimlerin üretim ve mübadelesini (exchange) yöneten yasaların bilimidir. Bu yasaların evrensel değişmezliğe sahip olduğu iddiası yanlıştır. Konusunu inceleme biçimi nedeniyle, siyasal ekonomi tarihsel bir bilimdir. İnsanların üretim ve değişim yaptığı koşullar ülke içinde ve ülkeler arasında değişir. Siyasal ekonomi, bu nedenle, bütün ülkeler ve bütün tarihsel dönemler için aynı olamaz. Belli bir tarihsel toplumda üretim ve değişim tarzı ve bu toplumu doğuran tarihsel koşullar, onun ürünlerini dağıtım tarzını belirler. Kitle iletişiminin örgütlenmesi, üretimi, değişimi ve dağıtımı da aynı üretim, değişim ve dağıtım biçiminin bütünleşik bir parçasıdır.



III.Siyasal ekonominin kuramsal temeli

Siyasal ekonomi tek bir kuramsal çerçeveye dayanmaz; aksine farklı yaklaşım tarzları vardır. Egemen siyasal ekonomiyi Marx ve Engels hemen bütün yazılarında eleştirmişlerdir. Bu eleştiriler ve kendi yapıtlarıyla Marxist siyasal ekonominin kuramsal çerçevesini çizmiş ve inceleme yöntemine örnekler vermişlerdir.



"Yaşayan insana ulaşmak için, biz, insanın düşündüğünden, düşlediğinden veya insanın düşünüldüğünden, hayal edildiğinden ve hikaye edildiğinden başlayarak yola çıkmayız. Biz gerçek, etkin insandan başlayarak yola çıkarız ve insanların gerçek hayat süreci temeli üzerinde bu hayat sürecinin yansımalarının ve ideolojik yansımalarının gelişmesini gösteririz" (Marks ve Engels, 1846: 14).

İnsanın gerçek hayat koşullarından hareket ederek biçimlenen kuramsal yapı, kaçınılmaz olarak, insanın düşüncesini, düşünselin üretimini ve üretilenin içeriğini yaşanan insan gerçeğiyle ilişkilendirmeyı beraberinde getirir. Eğer herhangi bir yaklaşımın referans noktası yaşananın metinsel ifadesi olan açıklamalar ise, o zaman gerçeği yakalayamama, hurafeler, şahane masallar/mitler üretme olasılığı ortaya çıkar. Bu olasılık da masallaştırmanın çekici ruhaniliğinde ve araştırmacı ve egemen yapı için faydalı işlevselliğinde büyük ölçüde artacaktır.16 Bu nedenle, makalede siyasal ekonomiyle ilgili sunumlar yapılırken, düşünsel üretim ve ideolojiyle ilgili bağlar kurularak ve eleştiriler sunularak sorun aydınlatılmaya çalışıldı.



Marx’ın yukarıdaki belirttiği yaklaşım, 1859’da “Eleştirel Siyasal Ekonominin Eleştirisine Bir Katkı” yapıtının önsözünde oldukça açık bir kuramsal çerçeve çizerek ortaya konmuştur.17 Önsözde Marks, uzun yıllar alan incelemeleri kendini yasal ilişkilerin ve siyasal biçimlerin ne kendi başlarına ne de insan beyninin genel gelişmesi temelinden hareket ederek anlaşılamayacağı sonucuna götürdüğünü belirtiyor. Marks’a göre yasal ilişkiler ve siyasal biçimler, Hegel’ in “sivil toplum” olarak nitelediği, yaşamın materyal koşullarından çıkıp gelmektedir. Bu sivil toplumun anatomisi siyasal ekonomide aranmalıdır. Marks ardından, incelemelerinin kuramsal yapısını oluşturan eriştiği genel sonucu belirtiyor: İnsanlar var oluşlarının sosyal üretimi sırasında kaçınılmaz olarak, kendi dilekleri dışında, belli ilişkilere girerler. Bu ilişkiler insanların yaşamlarını üretim ilişkileridir. Bu üretim ilişkileri üretimin materyal güçlerinin belli bir dönemdeki durumunu ifade eder. Diğer bir deyimle, belli bir tarihsel dönemde belli bir yerde gelişmiş üretimin materyal güçlerine uygun bir üretim ilişkileri vardır. Bu üretim ilişkilerinin bütünü toplumun ekonomik yapısını oluşturur. Ekonomik yapı toplumun asıl temelidir. Bu temel üzerinde yasal ve siyasal üstyapılar yükselir. Bu temele uyan belli sosyal bilinç biçimleri vardır. Materyal yaşamın üretim tarzı genel sosyal, siyasal ve entelektüel süreçlerini koşullandırır. İnsanın varlığını belirleyen bilinci değildir. İnsanın sosyal varlığı bilincini belirler. Gelişmenin belli bir safhasında, toplumun materyal üretici güçleri var olan üretim ilişkileriyle çatışma içine düşer ve sosyal devrim dönemi başlar. Ekonomik yapıdaki değişmeler eninde sonunda bütün üst yapıyı dönüşüme götürür. Bu dönüşümleri incelerken, üretimin ekonomik koşullarının dönüşümünü yasal, siyasal, dinsel, artistik veya filozofik dönüşümlerden (ideolojik biçimlerden) ayırt etmek daima gereklidir. Bir kişi kendi hakkında ne düşündüğüyle değerlendirilmez. Ayni şekilde, sosyal dönüşüm dönemi de kendi bilinciyle yargılanamaz. Aksine, bu bilinç materyal yaşamın çelişkilerinden geçerek, üretim güçleriyle üretim ilişkileri arasında var olan çatışmadan geçerek açıklanmalıdır.18 Hiçbir sosyal düzen değişim için yeterli üretim güçleri gelişmeden asla ortadan kalkmaz. Yeni egemen üretim ilişkileri varlıklarının materyal koşulları eski toplumun içinde olgunlaşmadan önce eskilerin yerini asla alamaz. Dolayısıyla, insan kendini çözebileceği görevlere koşar; çünkü sorun ancak çözümü için gerekli materyal koşullar var olduğunda veya en azından biçimlenme yolunda olduğunda yükselir. İnsan iletişiminin (örneğin kitle iletişiminin) incelenmesi Marks’ın bu kuramsal çerçevesiyle ele alınarak incelendiğinde, iletişimin ve iletişim teknolojisinin belli zaman ve yerlerdeki genel ve özel karakterleri doğru olarak anlaşılabilir. Özelikle kitle iletişiminin işletme veya kurum olarak örgüt yapısı, pazar ve bilinç yönetimiyle ilgili işlevlerinin kavranabilmesi bu çerçeve içinde çok daha anlamlı bir şekilde olabilir. Belli bir üretim tarzının ürünü olarak iletişim medyasının kendini ve kendini yaratan koşulları üretmesi birbiriyle zorunlu nedensellik bağı içinde olan iletişimin materyalinin üretim tarzı ve sosyal bilincin üretimi ile gerçekleşir. İnceleme amacıyla bunlar ayrılabilir fakat sonuçların sadece araştırmaya konu olan kuramsal varsayımlar çerçevesi ötesinde genel kuramsal yapıyla ilişkilendirilmesi gerekir. Özellikle günümüzün iletişim medyasının ürünü aynı anda hem bir emtia hem de sosyal bilincin yönetimi özelliklerini doğrudan taşır. Medya içeriğinin (metinin) içeriği ile ilgi ve içeriğin merkeze konulması ve bu içeriğin üretim tarzı ile ilişkilendirilmemesi veya ideolojik yapıyı öne geçirecek biçimde ilişkilendirilmesi yaşayan insanın düşünsel süreçler dışında bu düşünsel süreçlerin belirlemediği materyal yapı ve ilişkilerini ikincil plana veya etkilenen sonuç konumuna yerleştirilmesi oldukça yanlıştır. Örneğin Türkiye’de medyada çalışanların ücret politikalarını belirleyen metinsel ilişkiler (discourse) değil, belli bir yer ve zamandaki pazar yapısıdır. Metinsel ilişki (discourse) ancak bunun destekleyici veya eleştirel anlatımıdır. Bu anlatım bir film, açık oturum, kitap, dergi vb biçimlerde üretilmiş mallardan geçerek olabilir. Fakat bu anlatım insanın ne olduğunu belirlemez, insanın ne olduğuyla ilgilidir. Medya ürünleriyle insanlar sözde bilgilenirken veya eğlenirken aynı zamanda sosyal yapı ve ilişkilerin anlamını da anlarlar veya anlamlandırmalar yinelenir. Bu bağlamda üretilen şey, sosyal üretimin ve ilişkilerin düşünsel olarak belli biçimlerde yeniden üretimidir. Bu üretim materyal bir şekilde biçimlenmdirilip satıldığında emtia olur. Bu emtianın kendi bilinci medyanın üretim bilincinden farklı veya onu reddeden bir yapıya sahip olamaz. Dikkat edilirse, iletişimin üretim tarzı sadece materyal ürünün üretimi değil aynı zamanda bunun sosyal bilincini de içerir ki bu toplumsal üretimin her anında ve biçiminde öyledir. Çünkü her materyalliğin üretim tarzı aynı anda onun nasıl üretildiğini (üretim ilişkilerini) ve bu ilişkilerin bilincini de içerir. Bu nedenle, örneğin medyada sahiplik ile üretilen ürünün biçiminin ve içeriğinin kontrolü ilişkiler ve bu ilişkilerin bilinciyle anlaşılmaya çalışılmalıdır. Fakat şunu unutmamak gerekir ilişkilerin ne ve nasıl olduğunu belirleyen, egemenliği ve mücadeleyi doğuran soyut bilinç değil, örgütlü yapılardaki üretimin tarzıdır.


Yüklə 273,91 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin