Buraya kadarki bahsimiz şu şekilde özetlenebilir
1- Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm ’ın zuhuru gaybî meselelerden biri olup bizzat Hz. Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih tarafından defalarca sahabeye beyan edilmiştir.
2- Şia ve Sünni kaynaklarında onlarca sahabe bu hadisleri Hz. Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih ’ten rivayet etmişlerdir.
3- Hz. Emir’el Mü’minin İmam Ali aleyhi’s-selâm , İmam Hasan aleyhi’s-selâm , İmam Hüseyin aleyhi’s-selâm ve diğer Ehl-i Beyt İmamlarının ashabı, bu İmamlardan Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm hakkında onlarca hadis aktarmışlardır.
4- Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm ’la ilgili hadislerin çokluğu ve ehemmiyetinden dolayı Sünni ve Şiâ uleması, bu hadisleri içeren muteber kaynakların yanı sıra sırf bu hadisler hakkında da ayrıca birçok eser yazmışlardır.
5- Şia ve Sünni ulemasınca da önemle vurgulandığı üzere Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm hakkındaki hadisler mütevatir olup, akidevî usulün ispatı için muteber ve hüccet durumundadırlar.
6- Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm ’la ilgili hadislerin tamamı; İslam’ın bütün dünyaya egemen olup diğer bütün dinlere de galebe çalacağı yolundaki Kur’an ayetleriyle mutabık ve uyumludur.
7- Meseleye mantıkî açıdan bakılacak olursa insanoğlunun ilmî, teknolojik ve dini sahalarda kaydettiği tedricî gelişme ve edinilen toplumsal tecrübelere dayanarak günün birinde Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm tarafından kurulacak olan dünya adalet devletinin lüzum ve hakkaniyetine inanacağı ve bunun can-ı gönülden kabule hazır olacağı görülür.
8- İslam tarihi boyunca Mehdiliği kökten inkar eden bir tek tanınmış alim mevcut değildir.
İmam Mehdi Hakkında Günümüzdeki Şüphelerin Kaynağı
İslam ulemasının Mehdilik konusundaki görüşleri gayet sahih ve hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar net olduğu halde neden çağdaş bazı yazarların bu meseleyi inkara kalkıştığı sorusu gündeme gelmektedir. Sahi; Kur’an ve ilgili hadisler apaçık ortada dururken ve bunlarda hiçbir ekleme veya azaltma yapılmamışken konu neden saptırılmakta ve bu tür inkârların ardında ne gibi faktörler yatmaktadır?
Bu soruya özetle verilecek cevap şudur: Söz konusu inkarcılar Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm ’ı inkâr ederken ne Kur’an’a, ne de sünnete dayan-maktadırlar. İnceleme ve konuşmalarında da İslami yöntemlere baş-vurmamaktadırlar; mesela, konuyla ilgili ayet, ve hadislerin niteliği ve anlamları üzerinde ilmî bir inceleme de yapmamaktadırlar. Eğer Kur’an ve sünneti esas alıp İslami yöntemlerle meselelere yaklaşacak olsalar, hiç şüphesiz onlar da, asırlardır İslam ulemasının ulaştığı neticeye ulaşacak ve Mehdilik hakikatini kabul etmekten başka çareleri kalmayacaktı.
İslam’da Mehdi İnancını İnkâra Neden Olan Faktörler
Mehdiliği inkar olayı, Kur’an ve sünnette bulunmayan, kökü uzak tarihlere kadar varmayan, yeni bir dinî ve kültürel karşı çıkıştır. Bu yeni olumsuzluğun köklerini, dünyadaki kültürel ve siyasi kutuplaşmaların etkilediği, İslam dünyasındaki benzeri etkileşme sahalarında aramak gerekir. Bilindiği üzere, dünyadaki kültürel gelişmeler ve son dönemlerdeki mevcut siyasi bloklaşma ve kutuplaşmalar çeşitli etkenlerden kaynaklandığı gibi bunların İslam dünyasındaki yankı ve izleri de ayrıca ele alınması gereken önemli konulardan biridir. Bu özet bahiste böylesine geniş bir mevzuu ayrıca ele almak mümkün olmadığından biz burada sadece “dünyadaki siyasi ve kültürel kutupların bu kutuplaşmalarının İslam dünyası üzerindeki bilhassa olumsuz iz ve yankıları” çerçevesinde kısaca birkaç noktayı vurgulamakla yetineceğiz. Bundan dolayı son dönemlerde ortaya çıkan “Mehdiliği inkar” olayı üç önemli etkene dayanmaktadır:
Oryantalistleri ve Batılı Yazarları Taklit
Mehdilik inancını inkar etme veya bu hususta şüphe uyandırmaya yönelik çabaların ardında yatan en önemli faktör, şüphesiz, oryantalistlerle Batılı yazarların öne sürdüğü görüşlerin kimi Müslümanlar tarafından, dikkatle incelenmeden kabul görmesidir. Meselenin daha kolay anlaşılması için Batılı oryantalistlerin İslam’a ve İslam’ın Mehdilik inancına nasıl baktıklarını incelemek yeterli olacak ve o zaman kimi Müslüman aydınların onlardan nasıl etkilenmiş olduğu ortaya çıkacaktır.
Oryantalistlerin İslam’a Bakışı
Son birkaç yüzyılda Batılı oryantalistler sömürü ekseninde belli bazı İslami meselelerle özellikle ilgilenir oldular; oryantalistlerin bu özel konularda öne sürdükleri tez ve görüşler dikkatle incelenecek olursa bu görüşlerin genellikle gerçeğe dayanmadığı ve dünya sömürü sisteminin, uzun vadeye yönelik çıkarları doğrultusunda art niyetli olarak bazı gayeleri hedeflediği görülür. Söz konusu oryantalistlerin kimi de bu hususta görüş belirtirken ya Hıristiyanlık ve Yahudiliğin etkisiyle ya da meselelere salt maddi ve beşeri pencerelerden baktıklarından mevzuda sapmalara neden olmuş ve birtakım İslâmi hakikatleri tahrif etmişlerdir.
Dr. Cevad Ali “ Tarih-ul Arab fil İslam ” eserinde c. 1, s. 9-11’de bu konuda şöyle diyor:
“Hıristiyan oryantalistlerden bir çoğu kilisenin din adamlarıdırlar veya batı ilahiyat fakültelerinde yetişmiş kimselerdirler. Bunlar İslam’daki hassas konuları ele aldıklarında bunların Hıristiyanlıktan alındığını ispatlamaya çalışırlar.
Yahudi oryantalistler ise, İslam’da olan her şeyin Yahudilikten alındığını ısrarla ileri sürerler. Her iki grup da, bu hususta kendi eğilimleri doğrultusunda şartlı yargılarla hareket etmekteler.”
Sonradan Müslüman olan Fransalı Oryantalist İtin Dine de şöyle diyor:
“Oryantalistlerin kendi eğilim ve hislerinden kurtulmaları imkansız olmasa da çok zor bir şeydir. Bu yüzden onlar peygamber ve sahabenin hayatını gerçek biçimi tamamen kaybolacak şekilde tahrif etmişlerdir. Onlar bilimsel araştırma ve eleştiri metoduna bağlı olduklarını iddia etmekle birlikte, onların Muhammed hakkında yazdıkları kitaplarını okuyan birisi Muhammed’in Almanca veya İtalyanca konuştuğunu zanneder. Böylece oryantalist yazarın bağlı olduğu dil ve bölgeye göre Muhammed’in de şekli değişime uğramaktadır.
Biz İslam tarihiyle ilgili bu yazılarda gerçek peşinde olsak gerçekten bir iz bulmamız mümkün olmayacaktır.
Oryantalistler kendi hayallerinin ürünü olan portreler çiziyorlar. Onların sunduğu şahsiyetler gerçeği bir yana, hatta Volter Sokot ve Elkendord Domes’in efsanevi yazılarındaki hayali şahsiyetlerde de benzerine rastlanamaz.” [25]
Esasen söz konusu kesimden bundan başkasını beklemek safca olur. Zira kendisi Yahudi veya Hıristiyan olan, ya da ateist ideolojiye sahip bir oryantalist zaten İslam’ı da, İslam Peygamberini de inkar ediyor demektir; böyle biri herhangi bir araştırma yaptığında elbette ki Kur’an ve sünneti esas almayacak, vahye dayalı İslam senetlerini ölçü kabul etmeyecektir.
Böyle bir araştırmacının herhangi bir yorum mecburiyetinde kalması halinde meseleye Hıristiyanlık, Yahudilik veya ateizm gibi pencerelerden yaklaşacağı ve mesela İslam dinini yorumlarken, bu dinin doğal faktörlerden kaynaklandığını ve değerlerini de Hıristiyanlık, Yahudilik veya bir başka dinden aldığını ya da tamamen Peygamberin kendi beşerî zekasının ürünü olduğunu söyleyeceği apaçık ortadadır.
Oryantalistlerin bütün inceleme, beyan ve eserlerine hakim olan atmosfer budur. Aşağıda eserlerinden birkaç örnek aktaracağımız söz konusu bu insanların çalışma ve düşüncelerinin ürününü “İslam’ın asalet ve soyluluğunu inkar etme, Kur’an ve sünnetin vahye dayalı hakikatlerini zedelemeye çalışma veya hiç olmazsa bu hakikatler çevresinde şüpheler uyandırma” şeklinde özetlemek mümkündür.
Başka bir deyişle oryantalistler ilginç bir ittifakla hep benzeri şeyleri yazıp yaymış ve İslam’ın başka dinlerden kaynaklandığını, Kur’an-ı Kerim’in - neuzubillah - Allah tarafından vahiy edilmediğini, Hz. Muhammed sallâ’llâhu aleyhi ve alih ’in tarafından Yahudilikten iktibas edilerek bunlarda birtakım değişiklikler yaparak Kur’an’ı oluşturduğunu ve bugün hadis olarak rivayet edilen şeylerin onun sözleri değil, halkın kendi sözleri olduğunu, o söylemişse bile vahiyle değil, Yahudiler, Hıristiyanlar veya diğer kavimlerden iktibas ettiğini söylemek istemişlerdir.
Bu arada, söz konusu oryantalistlerin böyle incelemelerde ilk adımda açıkça İslam ve İslam Peygamberini inkar, Kur’an’ın vahye dayalı oluşunu açıkça reddetme gibi bir yol izlemediklerini de hemen belirtelim.
Her ne kadar bunu yapan bazı oryantalistler olmuşsa da, genel geçer yöntemleri çok daha farklı olmuştur. Aksi takdirde garazkar olduklarını herkes kolayca anlayacak, Müslüman ve Müslüman olmayan herkes, onların eserleri ve görüşlerinde öne süren bilimsellik ve araştırmacılığın sadece aldatıcı bir kılıf olduğunu çabucak fark edecek ve oryantalizm bütün itibarını bir çırpıda yitirmiş olacaktı.
Bu yüzden oryantalistler daha çok İslam’ı ve Kur’an’ı inkâr ve İslami hakikatleri tahrif hususunda dolaylı yöntemlere başvurmuşlar; kimi zaman ilmî araştırmalar kılıfında, kimi zaman Hz. peygamber sallâ’llâhu aleyhi ve alih ’i güya övüyormuş ve onun şahsî zekasına çok hayranlık duyuyormuş gibi görünerek kurnazca metotlarla yazdıkları sözde “ilmî tetkikleri” nde, okuyucuyu şartlandırma ve kendi düşünce ve emellerini ona empoze etme yoluna gitmişlerdir.
Böylece okuyucunun; bilhassa Müslüman okuyucunun; ürkütülmeden yazarla paralel düşünüp onunla birlikte adım atması ve yazarın bu güya “bilimsel”(!) ve “tarafsız”(!) incelemeleri neticesinde edindiği tespitlere, okuyucunun farkında dahi olmadan katılması sağlanmak istenmiştir. Şimdi oryantalistlerin bu yöntemlerinden birkaç örnek aktarıyor; detaylı incelemeler ve son kararı okuyucunun kendisine bırakıyoruz:
Dostları ilə paylaş: |